Demirtaş: Bizim kararımız net; Öcalan bizim için önemlidir, bu konuda devlet de karar versin

Kobanî Kumpas Davası Sincan Cezaevinde görülmeye devam ediyor. Rehin siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Günay Kubilay, Ali Ürküt, Nazmi Gür, Bülent Parmaksız duruşma salonunda hazır bulunurken, diğer rehin siyasetçiler duruşmaya SEGBİS ile bağlandı. Duruşmayı avukatların ve siyasetçilerin de aralarında yer aldığı çok sayıda kişi izliyor.

Beyanlarını bugün de sürdüren Demirtaş, hakkında hazırlanan fezlekelere ve verilen ifadelere ilişkin konuştu. Hakkında hazırlanan 13 nolu fezlekenin Öcalan’la ilgili Kürtçe bir konuşması hakkında hazırlandığını söyleyen Demirtaş, “Uzun bir basın toplantısı yapmışız. Diyarbakır’da Newroz hazırlıkları yapılırken Türkçe ve Kürtçe bilboardlar hazırlanmış ama valilik Kürtçe olanları yasaklamış. Aynı zamanda Newroz’u da yasaklamaya yönelik valilik kararı var. Bir basın açıklaması yaparak Newroz’u ve Kürtçeyi savunmuşuz ve Öcalan’a yönelik uygulamalara karşı tepkilerimizi ifade etmişiz. Yıllardır 19’ncu Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmalarda tümüyle siyasi düşüncelerimiz, siyasi eleştirilerimiz ve görüşlerimiz eleştiriliyor aslında. Nasıl suçluyu övmüşüz? Nasıl şiddet propagandası yapmışız? Hiçbir fezlekede somut bir yaklaşım yok. Abdullah Öcalan’a ‘Sayın’ ve ‘Kürt Halk Önderi’ diyerek hitap etmek nasıl suçluyu övmek oluyor bunu tartışalım. Bir kişinin halk tarafından önder olarak kabul edilip edilmediği siyasi eleştiri ve tartışma konusudur ama yargı konusu olamaz” dedi. 

Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi ilan etti

Hakeme yumruk atan Ankaragücü Spor Kulübü Başkanının, MHP’li çete üyelerinin ve Kılıçdaroğlu'na yumruk atanların övüldüğünü dile getiren Demirtaş, “Ya da Dersim Katliamını örgütleyen komutanlardan Abdullah Alpdoğan’ı bu eyleminden dolayı övmek asıl suçu ve suçluyu övmektir. Topal Osman’ı övmek, bildiğiniz bir tetikçiyi övmek suçu ve suçluyu övmektir. Biz konuşmalarımızda “Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan” derken neyi diyoruz, barış girişimlerini sahipleniyoruz. 93 yılından bu yana Öcalan’ın barış girişimleri var. Dışarıda da devletin muhatap olarak kabul ettiği, görüşürken devlet yetkililerinin Sayın Öcalan diye hitap ettiği birinden bahsediyoruz. Türkiye’de tuhaf bir linç kültürü oluştu. İngilizce birine sayın diye hitap etmemek ayıptır, ‘Mr.’ denir. Ben yurt dışında konuşmalarımda Öcalan derken çevirmen ‘Sayın Öcalan’ diye çeviriyordu. Dilin karakteriyle ilgilidir. Bunun krize dönüşmüş olmasının nedeni Kürt sorunudur. Bu bir siyasi eleştiri olabilir, ki o zaman saygı ile karşılarız. Biz ‘Sayın Öcalan’ dedik diyoruz, herkes de bunu kabul edecek diye dayatacak değiliz. Ama savcı bunu suçlama konusu yapamaz. Kime ‘sayın’ diyeceğimize bırakın biz karar verelim. Kenan Evren’e ‘sayın’ demek suç mu? Esat Oktay Yıldıran’ın ismini okula verdiler. Bize de en fazla eleştiri yapılabilir. Biz de cevabımızı verebiliriz. Eğer savcı bu fezleke ile Öcalan Kürt Halk Önderi mi değil mi diye tartışmaya girecekse o zaman bilirkişi raporu almalıdır. Bu konuda milyonlarca insanın verdiği dilekçeler Meclis arşivlerinde bulunuyor. Ben Abdullah Öcalan’ı Kürt Halk Önderi ilan eden kişi değilim. Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi olarak ilan etti. Milyonlarca kişi ‘onunla görüşün sorunumuzu çözün’ diye defalarca kampanya yürüttü. Savcıların, mahkemelerin bunu suç konusu yapması travmatik bir vakadır. Özgüveni olan devlet bunlarla mı uğraşır? ‘Niye sayın dedin? Niye Kürt Halk Önderi dedin?’ Ortada bir asırlık devasa bir sorun var, bunun içeriğini tartışmak yerine ‘Niye sayın dedin?’ deniyor. Bu ifadeler tümüyle ifade özgürlüğü kapsamındadır.”

Bizim kararımız net; Öcalan bizim için önemlidir, bu konuda devlet de karar versin

İfadelerin suçlama konusu olması için şiddet çağrısı içermesi gerektiğini, bunun AİHM ve Yargıtay kararlarıyla da sabit olduğunu vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: 

“Bunu yargıçlar bilmiyor mu? Biliyorlar ama bu yargılamalarla toplum sindirilmeye çalışılıyor. 3-4 yıl böyle devam ediyor, ondan sonra bakıyorsunuz yine Öcalan ile görüşmeler devam ediyor. O zaman herkes ‘sayın’ diyor, kayıtlar tutuluyor. Ne zaman ki süreç kopuyor, o zaman savcılar hızla harekete geçiyor ve davalar açıyor. Biz Kürtler karar vermişiz, böyle düşünüyoruz. Karar vermesi gereken çelişkili davranan TC Devletidir. Bizim görüşümüz budur. Abdullah Öcalan Kürt meselesinde önemli bir aktördür, onunla görüşülmeden sorun çözülmüyor. Sayın demek de halk önderi demek de haktır. Bunu demeyeni de saygıyla karşılarız. Bu tür fezlekeler provokatif amaçladır. Bu konuda defalarca açıklamalar yapmışım, konuşmalarım var. Hep Sayın Öcalan demişim, ‘başkan’ demişim. Ben hep istikrarlı demişim.”

Bazıları ilk defa duyuyor olabilir ama biz Kürt ve Kürdistan dediğimiz için yargılanıyoruz

“Şimdi bazıları diyor ya ‘Demirtaş Kürt, Kürdistan diyor’. Ben yıllardır yaptığım konuşmaları burada savunuyorum. Bazıları ilk defa duyuyor olabilir ama biz ilk defa Kürt ve Kürdistan demiyoruz ki. Kürdistan dediğim için, Kürt dediğim için burada yargılanıyorum. 46 konuşmamdan yargılanıyorum, 50’ye yakın konuşmamdan. Bunların tamamı Kürt sorunu ile ilgili. Ben 12 yıllık parlamenterlik görevi yaptım. 7 yıldır buradayım 50 defa mı konuşmuşum? Hayır en az 1000 konuşmam var. Sadece Kürt ve Kürdistan dediğim konuşmalar, Öcalan dediğim konuşmalar suçlama konusu yapılmış. Ben Soma Katliamı konusunda da çok sert konuşmuşum, niye dava açılmamış? Çünkü içinde Kürt geçmiyor. Biz Kürt olduğumuz, Kürdistan dediğimiz için yargılanıyoruz.” 

Öcalan ile görüşürken ona başkan dedim, yargılayacaksanız oradan yargılayın

“Çözüm Sürecinde iktidar yetkililerinin Öcalan hakkında neler söylediğini burada ifade etmek istemiyorum. Çünkü meşruiyetimi onlardan ve oradan almıyorum. Ama iki yüzlülüğün daniskası var. Ne övgüler yaptılar Öcalan’a. Ben inandığım için bunları söylüyorum. Kendisi (Öcalan) ile İmralı’da görüşürken kendisine başkan dedim. Suçluyorsanız oradan bulup çıkarın, onu yargılayın. Öcalan barış için uğraşıyor buna tanık oldum. Bu ülkedeki pek çok milliyetçiden, ırkçıdan daha fazla bu ülkenin geleceğini düşünüyor.”

Mazlum Doğan’ı konuşmayı suç sayarsanız eğer Esat Oktay’ı ve işkenceyi savunuyorsunuzdur

Bir başka fezlekede hakkında “örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti yapmakla” suçlandığının altını çizen Demirtaş, devamla şunları söyledi: 

“Zafer işareti nasıl propagandaya giriyor ya da nasıl yaparsak örgüt propagandasına girmez? Savcıya bazılarını örgüt propagandası saymıyor. Savcı burada bana hükümet komiseri görevi yüklemiş ve kitleyi dağıtmamı beklemiş. Ben de bir hükümet komiseri olduğumu görüntüsü mü oluştu? Saçma sapan bir iddia! ‘Gençler yükseklere tutkun olduğunuzu biliyorum’ sözümü, gençleri dağa çıkmaya teşvik ettiğim şeklinde yorumlamış savcı. Bu kadar zorlama bir fezleke. Mazlum Doğan ile ilgili ifade kurmuşum. Newroz, Mazlum Doğan’la anılır, çünkü Esat Oktay işkencelerini Newroz’da protesto etmiştir. Mazlum Doğan efsaneleşmiştir. ‘Çağdaş Kawa’ olarak nitelendirilir. İşkenceye direnen 80’lerin efsane ismidir Mazlum Doğan. Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnmenin saygıdeğer sembolü olduğunu söylemem suçsa, bunun tersini savunmak da işkenceyi savunmaktır, Esat Oktay’ı savunmaktır. Savcı niye Mazlum Doğan’ı savunmamdan rahatsız olmuş? Savcı tam olarak neyi savunuyor? Türkiye Cumhuriyeti işkence de yapar mı demek istiyor? Kusura bakmayın o dönem binlerce insana işkence yapıldı. PKK’yi silaha yönelten de o işkenceler oldu. İnsanları dağa çıkaran biz değil o işkencelerdir. Burada da ikiyüzlülük vardır. Türkiye Cumhuriyeti bununla samimiyetle yüzleşmiyor. Diyarbakır Cezaevi müze yapıldı ve iktidar bununla övünüyor. Ahmet Türk orada işkence görenlerdendir. Altan Tan’ın babası orada işkence görenlerdendir. Gültan Kışanak orada en ağır işkenceleri görenlerdendir. Mazlum Doğan direnenlerden biridir. ‘Mazlum Doğan’ın direnişi’ deyince suç oluyor ya da ‘Gültan Kışanak’ın direnişi’ deyince suç olmuyor. Savcı neye göre ayırıyor bunları? Mazlum Doğan’ın suç olmasının nedeni işkenceye karşı hayatını kaybetmiş Karakoçanlı bir Kürt olması mıdır? Birileri yargılanacaksa eğer Esat Oktay Yıldıran’ı savunanlar yargılanmalıdır. Burada yargılama konusu yapılan Kürtlük bilincidir. Newroz değil ‘Nevruz’ kutlasaydık suçlama konusu olmazdı. O zaman Mazlum Doğan’ı anmamızı da suçlama konusu yapmazlardı. Savcıyı rahatsız eden Newroz’un direniş ruhudur. Gençleri dağa gönderen ben değil savcıların, mahkemelerin kendisidir, siyaseti tıkayanlardır.” 

Erdoğan, Akşener, Bahçeli, Özdağ gelsin hep birlikte televizyona çıkıp bu hakikatleri konuşalım

KCK yargılamalarında da Kürt siyasetçilerin “Kürt Halk Önderi” dedikleri için yargılandığını ve bunu bir konuşmasında eleştirdiğini ifade eden Demirtaş, aradan geçen onca yıldan sonra bu kez kendisinin aynı nedenle yargılandığını söyledi. 

“Konuşmalarımızdan dolayı yargılanıyoruz, ‘şuraya bomba koydu, şu şiddet olayını gerçekleştirdi’ diye yargılanmıyoruz” diyen Demirtaş, yargılamanın siyasi içeriğine bir kez daha işaret etti. Fezleke konusu yapılan 2012 yılındaki bir konuşmasını okuyan Demirtaş, sonrasında şunları söyledi: 

“’Orada senin kardeşinin Kürdistan diye bir ülkesi var, onu kabul edecek misin? Her yerin eski ismini iade edeceğiz diyorlar. Tunceli, Dersim olacakmış, peki Kürdistan Kürdistan olacak mı onu soruyoruz’ demişim. Aradan geçen onca yıl sonra burada aynı şeyleri konuşuyoruz. Siyaset yapma hakkı ancak böyle olabilir. Hakaret etmeme ve tutuklamama şartıyla biz bunları tartışmaya varız. Hilafet isteyene Bakan çıkıp diyecek normaldir diyecek. Normaldir, biz de onu yapmışız. Federasyon, eyalet, özerklik, idari bir modeldir. Bunları tartışmayacaksak ne yapacağız? Gerçekten bizim dağa çıkmamızı istiyorlar. Partimizin programına güveniyoruz, kendimize güveniyoruz. Çağrı yapıyorum Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ, milliyetçi cephenin ne kadar siyasi liderleri varsa bir canlı yayında buluşalım. Koşullar eşit olsun. Biz fikirlerimizi savunalım, onlar da istediklerini söylesinler. İddia ediyorum program sonunda demokratik özerkliğin ne olduğunu da çok iyi anlarlar. Bizimle bu konuda başa çıkamazlar. Ne yapabilirler, ancak manipülasyon yapabilirler. Bizim üzerimizde yargı baskısı kurulması da namertliktir. Bir taraf her türlü imkanı, televizyonları, yayınları kullanacak ama bir taraf da bütün bunlardan mahrum olacak. Üstüne bir de yargı baskısı kur, tutukla. Hakikat nasıl anlaşılacak? Kimse anlatmıyor, Kürtler kendi derdini kendisi anlatıyor. Biz anlatıyoruz, bizimle birlikte hareket eden sosyalistler anlatıyor. Bizim dışımızdaki sosyalistler ve komünistler bile anlatmıyor. Biz anlatamıyoruz, diğerleri anlatmıyor, hakikat nasıl anlaşılacak? Hakikat anlaşılmadan silah ve şiddet sorunu nasıl aşılacak? Bu tartışmaların yeri mahkeme salonları değildir. Biz sınırlı imkanlarla anlatınca Kürtlerin neler yaşadığı biraz anlaşıldı. Bunların arasında akademisyeni var, okumuşu var. Çünkü araştırmıyorlar, tek taraflı yalan yanlış beslenmişler ve birilerinin burada hakikati anlatması lazım.” 

Kürtçeyi, Kürdistan’ı yasaklamasaydınız bunları konuşmazdık 


“Biz bir halkız, ayrı bir halkız. Biz ezilmezsek, dilimiz ve kültürümüz baskılanmasa bunları dile getirme ihtiyacı da duymayız. Hatta hiç dile getirmeyiz. Biz sürekli ortalıkta ‘Kürt’üz, Kürt’üz’ diye ortalıkta dolaşan meczuplar değiliz ki. ‘Kürt’sen övün, değilsen itaat et’ gibi şeyler de yapmayız. Bunları konuşuyoruz çünkü Kürtlerin dilini yasaklamışsın. Yasaklamazsan biz de konuşmayız. Bunu bize sorma, dönüp devletine sor. ‘Ey devlet niye yasaklamışsın dillerini, Kürt, Kürdistan demeyi niye yasaklamışsın’ diye sor. Savcılara sesleniyorum; biraz ekolojiyle, balıkçılıkla ve diğer alanlarla ilgili yaptığımız konuşmalara da dava açın. Onlara dava açmıyorsunuz insanlar da sanıyor ki biz sadece Kürt ve Kürtçeyi konuşuyoruz. Onlara da dava açın onları da konuşalım. Ama Kürtçe halen yasaktır, eğitim zaten yasaktır. Almanya, Fransa, İngiltere gibi Avrupa’nın büyük devletleri dışındaki bütün Avrupa devletlerinden daha kalabalık bir nüfusa sahibiz ama ismimiz mevzuatta geçmiyor, sadece fezlekelerde ve iddianamelerde geçiyor. Biz bunları söyleyince niye suçlu oluyoruz da Nihal Atsız gibi kafatasçı birini anınca ırkçılık olmuyor? Adam 84 bin kişinin kafatasını ölçmüş. Sadece kendisi ben ırkçıyım diyor.” 

Parayı götürürken Kürdistan var, burada Kürdistan diyeni linç ediyorlar

“Geçen ırkçı bir gazeteci yazmış: ‘Demirtaş iyice uçtu, Kürt marşından bahsediyor’ demiş. Arkadaşlar getirdi okudum. Yahu ben bu marşı cezaevinden bestelemedim ki! Kürdistan sınırlarını ben belirlemedim ki! O marş 80 yıldır var. Mahabad Cumhuriyetinden beri var. Ama bunlar cahil, okumuyorlar, bilmiyorlar. Bir Kürdistan Bölgesine gidin bakın orada dalgalanan bayrak ne, hangi marş okunuyor? Gitmişken Hewlêr’deki ticaret odasından ticaret yapan şirketlerin listesini isteyin. Yüzde 80’i MHP’li, hilal bıyıklı, tuğralı yüzüklü. O zaman belgelerine ‘Kürdistan Bölge Başkanlığı’ yazıyorlar. Antetli kağıtlarının altına bunu yazıyorlar. Parayı götürürken Kürdistan var ama burada bunları konuşunca suç! Milyon dolarları götürürken Kürdistan, ne zaman Ankara’ya dönüyorlar burada Kürdistan diyeni linç ediyorlar. 10 milyon dolar sizin milliyetçiliğinizden daha mı değerli? Hani söz konusu vatansa gerisi teferruat diyordunuz. Size göre esas söz konusu dolarsa gerisi teferruattır.” 

Kürt Milli Marşını Demirtaş değil Dildar yazdı, cezaevinde yazıldığı için kafaları karışıyor

“Kürt Milli Marşı Ey Reqîb’i ben yazmadım. 1946’da Mahabad’da Dildar yazdı cezaevinde. Herhalde oradan kafalar karıştı. Cezaevi olunca Demirtaş yazdı sanıyorlar. Bin yıldan beri Kürtler var. Kürtler 20 Haziran 2015’te Türkiye’ye gelmediler. Bunu inkar etmenin suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Kürtlerin dili var. Annem, dedelerim Türkçeyi doğru düzgün bilmezler. Siz onların dilini yasaklarsanız, hakaret ederseniz nasıl hisseder? Yeni nesilde asimilasyonla Kürtçe dili ortadan kalkıyor. Kürtler bir onur meselesi olarak dillerine sahip çıkıyorlar. Bütün bakanlıklara kota getirmek lazım. Kürtçe bilen memur alınması gerekiyor. Bunu yapmıyor aksine Kürtçe konuşanı kriminalize ediyorlar. Türkçeye ilişkin yapılan çalışmalara bakın. Onlarca kurum var araştırma yapıyor, çalışma yürütüyor. Peki niye Kürtçeye ilişkin çalışma yapmıyorsunuz? Kürtler de vergi veriyor. Bana niye hizmet etmiyor bu devlet? Parasını veriyorum. Kürt’e, Alevi’ye niye hizmet etmiyor? İşte bunlar ayrımcılıktır. Bütün Kürt isyanları bu ayrımcılık nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bunu dile getiriyoruz. Biz sorunu şiddet sorunu olarak görüyoruz ve bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. Biz bunu söyleyince bizi suçluyorlar. Sonra gençler bunu görünce dağa çıkıyor. PKK’yi dağa çıkaran devletin bu politikalarıdır, ben değilim. Bundan geri dönmesi gereken de devlettir, bu politikalarından geri adım atmalıdır.”

Savaş naraları atan Davutoğlu ama suçlanan Demirtaş

Demirtaş, bir başka konuşmasında da “Başkan Apo’ya selam olsun” sözlerinin suçlama konusu yapıldığını da hatırlatarak, “Savcı bilmiyor olabilir ama ben Başkan Apo ile yüz yüze görüşüp selamları doğrudan iletiyordum zaten” dedi. PYD ile ilgili sözlerinin de suçlama konusu yapılmasına tepki gösteren Demirtaş, devamla şunları söyledi: 

“Davutoğlu o zaman PYD ile görüşüyordu. Yapılması gereken şey Kürtlerin elini tutmaktır. Burada savaş naraları atan Davutoğlu’dur, barış elini tutan Demirtaş’tır ama suçlanan Demirtaş’tır. PYD Fırat’ın batısına geçti, kötü mü oldu? Şimdi ‘Katil Esed’den ‘Kardeş Esad’a dönüş var. Doğru olan bizim tutumumuzdu, yanlış olan o gün sürdürülen politikalardı. O dönem gidip bakın PYD Fırat'ın batısına geçmiş mi, o zaman Davutoğlu bön bön bakmış mı görün dedim. PYD geçtiyse Davutoğlu bön bön baktıysa ben tespit yapmışım. Sen orada tehdit ediyorsun, biz de yapmayın diyoruz. İktidarı eleştirmek niye savcıyı rahatsız ediyor? Sınır ötesi operasyon yap diyen, bombaların üstüne ismini yazan belediye başkanı şiddet ve savaş propagandası yapmıyor ama Demirtaş’ın ‘Barış elini tutun’ sözü propagandaya dönüşüyor. Tam bir zulüm ve ikiyüzlülük! Kürtler orada toprağını IŞİD’e karşı korurken sana ne oluyor? Efendim ‘terör devleti’ kuruluyormuş. Hadi oradan! Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl kuruldu? Terörmüş! Bunu kabul etmiyoruz! Siyasetimiz budur, biz siyasete böyle bakıyoruz. PYD ile ilişkileri geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ben Kürtlerin orada Amerika ile ilişki kurmasından çok memnun değilim ama oradaki halk tercihini öyle kullanıyor. Ne yapabiliriz, ne diyebiliriz? Dönüp onlara bunu desek ‘bir gece ansızın, sabah akşam geleceğiz diyorlar’ diyecekler. Ne diyebilirim? PYD ile görüşün diyoruz. Kıyamet mi kopar? Esad ile görüşün desek sorun değil ama Kürtlerle görüşün desek kıyamet kopar. Neden?” 

Türkiye için asla görüşülmeyecekler listesinin başında sadece Kürtler var

Demirtaş dünyada Türkiye’nin herkesle görüşmesine ama Kürtler söz konusu olunca “terörist” denmesine tepki gösterdi. 

“Bu Kürt fobisi, Kürt düşmanlığı beyinlere nasıl bu kadar işlendi? Kürtlerle görüş dediğimizde PYD ile görüşün dediğimizde kıyamet koparıyorlar. Yahu senin onca askerini öldüren adamı odasında dakikalarca ayakta bekledin. Blinken’in elini tutarken sorun yok ama ben PYD ile görüşün deyince ırkçılık tavan yapıyor. Çünkü Türk Millet Tezi Kürt inkarı üzerine kurulmuştur. Onlar bin defa Türkiye’ye hakaret etse onlarla görüşürler ama sıra Kürt’e gelince devletin temelleri sarsılır. ‘Kürt vardır’ dediğin anda ‘herkes Türk’tür’ tezi ne olacak? Sıra Kürt’e gelince bütün dünya bir yana Türk devletinin bekası tartışması açılıyor. Sorun Kürt’ün varlığı değil bu tezin yanlışlığıdır. Sorun Kürt’ün kendisine Kürt’üm demesi değil yasalardır, bu inkardır. Bunun çıkarılması gerekiyor. ‘Kürt halkıyla kardeşiz, aynı kıbleye namaz kılıyoruz’ diyorsun. Yahu herkesle görüşüyorsun niye Kürt’le görüşmüyorsun? En rahat, en meşru görüşülmesi gereken bizleriz. Bu ülkeyi düzeltmeye çalışıyoruz. En rahat görüşülecek olanlar bizken, görüşülmeyecekler listesinin başında bir tek biz varız. Bunları niye söylüyoruz? Aciz olduğumuz için değil barış sevdalısı olmak böyledir. Bugün Türkiye aydınının, gazetecisinin, siyasetçisinin kullandığı dili biz kullansak iç savaşın çıkması 15 günü bulmaz. Kürt’ten ırkçılık duymazsın. Hiçbir Kürt’ten ‘Kürt’sen övün değilsen itaat et’ lafını duyamazsın. Mazlumdur, daha kimliğini kabul ettirecek. Mecburuz derdimizi biz anlatmak zorundayız. Çünkü karşı taraf cinnet halinde. 50 yılda şekillenen ırkçı kafaya anlatmak kolay değil. Kopsan kopulmuyor, İstanbul’da 4 milyon Kürt yaşıyor. Bağdat Hewler gibi değil. Edirne’den biz 10 bin oy alıyoruz, Tekirdağ’dan milletvekili çıkaracak duruma gelmişiz. Ne yapacağız bu Kürtleri? HDP budur, birlikte yaşam ancak böyle mümkün olabilir. Kürdistan coğrafyadır var, orayı kabul et. Sınırlarını çizmeye de gerek yok. Tarih boyunca Kürdistan’ın sınırları çizilmemiş coğrafya olarak var. Bunun inkar edilmemesini istiyoruz. Kürtlerin nüfusunun çoğu Kürdistan coğrafyasının dışında yaşıyor. Birlikte yaşamaya mecburuz. Bu mecburiyetten kaynaklı bunu gönüllülüğe dönüştürelim, mecburiyetten çıksın. Bunun yolu da bizim dilimizden ve kimliğimizden vazgeçmemiz değil. Devlet politikalarından vazgeçmelidir."

8 Ocak 2024