Demirtaş: Biz Türkiyeyi yönetmeye başlarsak demokrasi gelişir, zulüm iktidarı biter

Aralarında önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerimizin de rehin tutulduğu Kobanî Kumpas Davası Sincan Cezaevi yerleşkesinde bulunan mahkeme salonunda devam etti. 5’inci gününde Demirtaş savunmasını sürdürdü: 

“13 Kasım 2012’de Mardin’de yaptığım bir konuşma mütalaada suç olan lanse edilmiş. Konuşmam Kürtçe ve açlık grevleriyle ilgili. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, açlık grevinde bulunan tutsakların talebi ve ben de buna vurgu yaptım. Bu konuşmam suçlama konusu olmuş ve 6 yıl sonra fezleke hazırlanmış. Fezlekede Ahmet Türk’ün konuşması ile benim konuşmamı karıştırmışlar.”

Sayın demek suçsa Türkiye’nin yarısı suçludur

Çözüm sürecinin ilk adımlarının nasıl atıldığını anımsatan Demirtaş, “Konuşma içeriğinden anlaşıldığı gibi “suçlu suçluyu övme” yok. AİHM, AYM kararlarını hatırlatmak istemiyorum ama suç ve suçluyu övmek bu değildir. Bir kişi yaptığı suçtan dolayı övülürse suç olur. Örneğin Ankaragücü’nün yumruk atan başkanını alkışlayanlar suçu ve suçluyu övmüştür. Sayın Öcalan’a sayın demek suç ve suçlu övmek ise Türkiye’nin yarısı suçludur. Sayın demek suç ise Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı için sayın demesi de suçtur. Peki burada bir terör örgütü propagandası var mıdır? Mesela hangi örgütün propagandası var? Ne fezlekede ne iddianamede böyle bir şey yok. Ya da Demirtaş Kürt olduğu için akla PKK mi geliyor deyip yazmaya gerek duymamışlar mı? Yazma gereği duyulmamış bir suçlamanın savunmasını nasıl yapabilirim? Şimdi hangi örgüt olduğunu bilmediğim için savunma yapmasam yerindedir. Fezleke iş olsun dostlar alışverişte görsün diye hazırlanmış bir fezlekedir.

Hukuki olmayan bir fezleke ile karşı karşıyayız

Elle tutulur bir yanı olmayan ve hukuki olmayan bir fezleke ile karşı karşıyayız. O dönem devam eden açlık grevlerine ilişkin taleplerinin yerine getirilmesi için yapılan bir konuşma var. O dönem hükümetine yönelik eleştiriler var. Bir konuşmanın propaganda sayılabilmesi için açık ve yakın bir tehlike oluşturması gerekir. Bir şiddet çağrısı bir övgü varsa bu tek başına propaganda sayılmaz, açık ve yakın bir tehlike olması lazım. Ayrıca yerel makamların yapması gereken de şudur;  o gün o konuşma nedeniyle bir şiddet dalgası var mı ona da bakması lazım. Yargıtay kararları var. Örneğin ‘Yaşasın PKK’ ‘Yaşasın Apo’ ve ‘Yaşasın Gerilla’ propaganda olarak değerlendirilmemiş. Bizzat bir şiddeti teşvik etmesi lazım. Konuşmada da böyle bir şey yok. Yeni bir sürecin sosyopsikolojik alt yapısını hazırlamak üzerine yaptığımız bir mitingden bir konuşmadır. Aralık sonu itibari ile bir heyet PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmüştür ve sonrasında süreç resmi olarak başlamıştır.”  

Demirtaş, Meclis Grup toplantılarında, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü için muhatap alınması gerektiğine ve sorunun böyle çözülebileceğine işaret ettiğini hatırlattı.

Demirtaş’ın konuşmasını kesen mahkeme başkanı, bu bilgileri yazılı olarak mahkemeye sunmasını istedi. 
Demirtaş şöyle devam etti: 

Konuşmalarımın ne amaçla yapıldığı bellidir

“Yeni bir sürece doğru adım atıldı ve bu süreçte konuşmalar yaptım. Bir bütün olarak yaptığımız her şey ve konuşma siyasi faaliyettir. Hangi amaç ile yaptığım bellidir. Dönem itibari ile de bellidir. Ortada bir şiddet yoktur. Şunun altını da çizeyim; biz bunları söylerken diğer arkadaşlarımız da bunları yürütmek ile görevlidirler. Aynı suçlamalar onlara yönelik de var. Onlar da bizim gibi siyasi faaliyette bulunmuşlardır.
Amed’te 27 Kasım 2012’de yapılan bir mitingde yaptığım konuşma fezlekeye dönüştü. Bu fezlekede de PKK lideri Abdullah Öcalan’a ilişkin ifadeler, poster ve sloganlar suçlama konusu olarak fezlekede yer almış. Konuşmamda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt halkının özgürlüğü için yaptığı fedakarlığa ve çözüm rolüne işaret etmişim. Fezlekenin de bilirkişi raporunun da sağlıklı hazırlanmadığı görülüyor. Burada her ne kadar anlaşılmasa da buradaki konuşma bana aittir. Açlık grevinin bitmesi için hükümete, halka yaptığım duyarlılık çağrısıdır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin Sincan’da bulunan arkadaşlarımızı ziyaret etmişti. Bu adımın devam edilmesi gerektiğini işaret etmiştim.

Bu konuşmalar ve atılan adımların ardından PKK lideri Abdullah Öcalan açlık grevlerinin son bulması için not gönderdi ve bunun üzerine açlık grevleri bitti. Yeni sürecin adımları atıldı. Toplumsal bir sorunun siyasi çözümü için elinde mekanizmalar var. Parlamenterler ise İç Tüzüğün kendisine tanıdığı hakları kullanır. Soru önergesi, araştırma önergesi verebilir, gündem dışı konuşabilir. Bu konuşmalar tabanımızın bize oy verme gerekçesi olarak siyasi faaliyettir.

Fezlekeyi hazırlayanlar bile içinin boş olduğunu biliyordu

Arkadaşlarımız o dönem yargılanırken KCK Ana Davası olarak bilinen ve Diyarbakır’da görülen davada mahkeme başkanı cemaatten alındı. Sizler de o dönemde büyük ihtimalle yargıçtınız. Bu salon gibi büyük bir salon yapıldı. Tutukluların hepsi bizim parti üyemizdi. Biz de duruşmaları izlemeye gidiyorduk. Üç buçuk yıl sadece bu yaşandı. Çeşitli cezaevlerinden getiriliyor, yoklama yapılırken arkadaşlarımız Kürtçe buradayım diyordu. Mahkeme başkanı “kapat mikrofonu” deyip konuşmayı kesiyordu. O kadar büyük bir krize dönüştü ki avukatlar çevirme yapmak istiyorlardı “yeminli olarak biz çevirmen getirelim” dediler hiçbir şey kabul edilmedi. Beş yıl boyunca tutuklu kaldılar. Cemaatin yargıçlarından ancak uzun tutukluluk süresinin dolması ile kurtuldular. O sırada partimin eş başkanıyım. Arkadaşlarımızın bir kısmı açlık grevi yapıyordu. Bir kısım milletvekili seçildi. Kendileri için de bir şey istemiyorlar. Onların sesini duyurabilmek ve kamuoyu ile paylaşmak en azından arkadaşlarımızın ölümünün önüne geçmek için yaptığımız şeyler.

Biri açlık grevine başlamışsa onu çeviremezsin. Kendi kendine karar verip bunu yapan birini döndürmek. Bu faaliyetlerimiz doğrudan barışla ilgilidir. Şimdi cemaatin yaptıkları unutuluyor. Bu davalara bakan başkan, darbe girişimini gerçekleştiren kişi, cezasını yattı çıktı. Bizden kısa bir süre önce tutuklandı hüküm aldı infazını çekti ve çıktı. Biz hala savunma yapıyoruz. Bu nasıl bir adalet duygusu, bu nasıl bir vicdan anlamış değiliz. Siyasi konuşmalarımız, bölücü terör örgütü, anayasa, cinayet, bayrak yakma, her şeyden yargılanıyoruz.  Değişen ne oldu bu süreçte? Cemaat gitti ortaklar değişti. MHP geldi. Ortak düşman Kürtler, kadınlar, Aleviler düşman olarak görülmeye devam ediliyor. Bu fezlekeyi en başta hazırlayanlar da içinin boş olduğunu biliyordu. 

Müzakere ederken bile rakibimizi eleştiririz

Cemaatin o dönemdeki kapasitesini düşünerek, açlık grevini bitirme nedenimizi çok iyi biliyorlardı. Çözüm sürecinin başlayacağını biliyorlardı. Bu nedenle siyasi faaliyetlerimizi engellemeye çalışıyorlardı. Suç olarak görüp fezlekeler hazırlıyorlardı. Burada barış için miting, yürüyüş yapıyoruz. Emniyet ve valilik bunları engelliyorsa demek ki barışı engellemek istiyorlardı.  Bunu Batman’da yaptığımız mitinglerde de gördük. Bizim bakan ile görüştüğümüzü biliyorlar. Buna rağmen bunu yapıyorlardı. Müzakere ederken bile rakibimizi eleştiririz. Karşımızdakilerin tavrı ise “sizinle müzakere ediyorsak biat edeceksiniz.” Bu gün “hem görüşüyor hem Erdoğan’ı eleştiriyorsunuz hem de yolsuzluk yaptığını söylüyorsunuz” diye biz eleştirenler var. Ama burada engel olmaya çalışıyorlar. O dönemde kimlerin mülki idare amiri olduğunu, tutuklanıp tutuklanmadığını tek tek anlatacağım. Bu bölgede cemaatin bürokrasisi baskındı. Kürdistan’da hiçbir zaman bir cemaat bu kadar baskın değildi. 2004’le başlayan süreçte bölge tamamiyle Fetullah Gülen cemaatine teslim edildi. İstihbaratı, medya temsilcileri, adliye, emniyet, yargı, özel okullar, Nil Kolejleri açıldı. Bölgede taban bulamadı ama bürokraside çok etkindi.

Ben Diyarbakır’da avukat iken bisikletli bir gazete dağıtımcısı Zaman gazetesi dağıtırdı. Her sabah adliyeye gelirdi. Ve her hakimle savcının odasına dağıtırdı. Yaka kartı Gigi. Savcı ve hakimlerin masalarında dururdu. Bunu yapmayan fişlenirdi. Yapmayan üç beş kişi vardı onlar da daha sonra sürüldü.  Kürtleri Fetullah Gülen’e teslim etmenin nedeni ideolojikti. Bize düşmanca davrandılar. Said-i Kurdî’yi referans alanlar en çok Kürt düşmanlığı yapanlara dönüştüler. Onlara biat etmediğimiz ve Türkleşmediğimiz, Kürt olduğumuz içi siyasal İslam Kürtler arasında örgütlenememiştir. Hüda-Par, tarikatlar ve cemaatler ile girmek istiyorlar ama giremiyorlar. Siyasal İslamı içine alamayacak kadar İslam dini yaşamın her alanına girmiştir.

Kürtler kendi dilini kültürünü korumuştur

Kemalizmin 70-80 yıllık kuşatması ile Kürtler teslim alınmadı. Bu nedenle cemaat ile teslim alınmak istendi. Amerika’nın operasyonuna teslim olmadıkları için günah keçisi seçildirler. Kürt halkı bu bölgede ilk İslam’a geçen halklardan biridir. Hep özerk yaşamıştır. Kendi dili kültürünü bu nedenle korumuştur. Türkiye cumhuriyeti devleti Türk dili kurumu ile ilan ettiği resmi ideolojisini pratikte uygulayamamıştır. Bunun nedenleri arasında medreselerde kendi dilinde aldıkları eğitim. Burada İslam eğitimi de almışlar. Coğrafi olarak mümkün değildir. Zagroslar, Silopi’den başlayarak dağ silsilesinin ortasında. Coğrafyayı ikiye ayıran yok. İletişim bu teknolojiye rağmen hakim olunması güç bir alandır. Dağlı halk olarak bilinirler. Dağların eteğinde yaşıyorlar. Zagrosların güneyi ve eteğinde yerleşik yaşam kurmuşlardır. Bunları niçin anlatıyoruz. Selçuklu yapamıyor, Bizans yapamıyor. Hiç kimse feth edemiyor.  İslamı kültür olarak almışlar. IŞİD’ten, cüppeli hocadan, TRT veya diyanetten öğrenmemişler. İlk dönemlerden ne öğrenmişler ise o saf hali ile korumayı başarmışlar.

Arkasında Erdoğan vardı

İslamı çarpıtan, rant, güç kullanan hiç kimse kendi islam anlayışını bu topraklarda egemen kıllamamıştır. Fethullah Gülen’e de devlet de göz yummuştur. Yeter ki Kürtleri fethetsin. Ne yaptılar ettiler edemediler, bu sefer dini satmaya geldiler. Sonra Fethullahçılar da defolup gittiler. Ayırca başaramazlar. Oraya damgasını vuran bir dayanışma, dürüstlük, doğruluk kültürü vardır. Bu kültüre göre Kürdistan coğrafyasında kadın erkek yan yana olur. Halayda yan yana olur. Orada İslamın formu ile Kürt kültürü ile bir sentez oluşturulmuş. Bir yaşam formu oluşturulmuş. O yüzden Gülen ve ekibi saldırı ve tehditleri yaparken arkasında Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti devleti vardı. Ergenekon davası gibi pek çok dava bozuldu ancak Kürtlere yönelik açılan davalar devam etti. Bu davaları açanlar darbeci olsa bile devam eder. Şimdi “ne olmuş? Kürtlere dava açmış, o kadar da olsun” diyorlardır.

İşkenceci Esat Oktay Yıldıran’ın ismi bir okula verilmiş. Yıldıran tarafından işkence gören pek çok Kürt siyasetçinin görüntüleri paylaşıldı. Ayrıca partimizin genel merkezinin önüne de sarı torba atıldı. Bizim arkadaşları teröristlikle suçluyorlar. Allah billah aşkına burada hepsini dinlediniz hiçbiri ötekine düşmanlık yaptı mı? Tek bir kelime duydunuz mu? Ama algı yaratılıyor. Bu davayı ilgilendiren en önemli kısım budur. Algı.

Algı, İletişim Başkanlığı binasında yürütülüyor

Algı ise iletişim Başkanlığı binasında 7/24 üç vardiya olarak yürütülüyor. 24 saat binlerce personel, bakanlık bütçesi kadar bütçe ne yapıyorlar? Ben söyleyeyim bu dava başta olmak üzere algı yaratmak için bir operasyon ekibi var. Çıksın inkar etsin Erzurumlu Kürt Fahrettin. Senin istihbaratçılarla, sosyologlarla, beden dili uzmanları dahil olmak üzere pek çok işin erbabı kişi ile emniyetten, istihbarattan gelen verileri derleyip toplayıp algı yarattığını biliyoruz. Hatta hangi spot ile linc edilecek kişi üst katta belirleniyor. Bunları biliyoruz. 

CNN Türk, Habertürk ve diğer TV’lileri kontrol eden masanın olduğunu biliyoruz ve en güçlü bilgisayar sisteminleri de burada. Türkiye’nin de içinde olduğu bir proje kapsamında Barcelona’da bilgisayarlar inşa edildi. Bu bilgisayarlar normal bir bilgisayarın 42 yılda yaptığı bir işi bir saniyede yapıyor. Sosyal medyada paylaştığımız sağlığımız, cinsiyetimiz, attığımız tweetler, doğum günümüz, taziyelerimiz, yediğimiz içtiğimiz, alışveriş her şeyi ama her şeyi bu bilgisayara yüklediğiniz zaman örneğin deseniz ki ‘bu akşam mahkeme başkanı ne yiyecek’ yüzde 99,9 ne yiyeceğini bilir. Çünkü elindeki veri ile bunu biliyor. Eşinizin yaptığı alışverişi biliyor. Dün ne yaptığınızı biliyor. Eşiniz bir yemek paylaşımı yapmışsa biliyor. Hatta daha da korkuncu gelecekteki olası davranışlarınızı biliyor. İşin ürkütücü yanı ne yapacağını yönlendirebiliyor. Öyle ki kuru fasulye yapmak istiyorsanız bu bilgisayar bamya yemeğini size yaptırabilir. Gün içerisinde bamya bamya önüne çıkarıp durur. Ya da çocuğunuzun önüne çıkarıp çocuk ‘anne bamya bamya’ der. Eşiniz de bunu yapmak zorunda kalır. 

Toplumu algı ile yönetiyorlar

Fahrettin Altun da günün konusuna bakarak, kimin linç edileceğine karar veriyor. Her şeyin ayrı bir birimi var. Bir toplum farkında olmadan algı ile yönetiliyor. Şimdi biz bu davada yargılanıyor ve anlatmaya çalışıyoruz. Herkesin hesabını iyi yapması lazım. Çağ algı çağıdır. Eski tarz ve yöntemler ile faşizme karşı mücadele edilemiyor. Bu fezlekeleri cemaatler yazdı. Cemaatçi polisler tutanak tuttu. İddianameyi hazırlayan savcı cemaatçi çıktı. Şu anda bir mahkemede yargılanıyoruz, hakimler cemaatçi değil herhalde sanırım olsa ortaya çıkardı. 

Adalet yok, algı ve siyasi çıkarlar var

İçinde şiddet olmayan bu konuşmalar nedeniyle savcı bizim cezalandırılmamızı istiyor. Belki rahatsız olduğunuz şeyler vardır. Öyle bir algı oluştu ki belki bundan dolayı rahat da değilsiniz. Belki de Fahrettin iyi çalıştı deyip ‘işimiz kolaylaştı’ diyorsunuz. Adalet falan yok algı var. Siyasi çıkarlar var. İktidarın kendi iktidarını sürdürebilme beklentisi var. Bunu da her gün söylüyorlar zaten. Örneğin Bahçeli açık açık söylüyor. AYM’ye ‘Kandil’in arka bahçesi’ diyor. Ben onların yerinde olmak istemezdim. AYM’ye nasıl der bunu Bahçeli? Bunu yaparak tam olarak neye hizmet ediyor? AYM’yi gözden çıkarıyorlar. Şimdi Türklerde devlet töredir. Töre önce gelir. Türkün tanrısı devletir. Türkün Allahları da devlettir. Peki niye devletin Anayasa Mahkemesi’ni bu hale getiriyorlar? AYM’yi gözden çıkardıklarına göre daha büyük bir şey kazanıyor olmalılar.”

Kürtler, Türkiye’yi demokratikleştirme iddiası ile yürümeye başladı

Demirtaş, bu durumun nedenleri arasında Kürtlerin verdiği mücadele olduğuna işaret etti. Demirtaş, “Kürtler binlerce yıl sonra Anadolu coğrafyasında merkeze oynuyorlar. Merkez siyaseti yapıyorlar. Onların belirlediği çeperden çıktılar. Bütün Türkiye’yi demokratikleşme iddiası ile yürümeye başladılar. Onlar (devlet) açısından tehdit büyüktür. Bu nedenle AYM de parlamento da gözden çıkarılır. Yeter ki bu HDP merkezi olmasın. Arkadaşlarımıza uyarımdır; HDP’den sapma bunlara hizmet eder. Beklentileri bu yöndedir. Öyle yaparsak bize karışamazlar. ‘Kendi mahallende oyna arada bir bomba atar, döveriz ama mahallende oyna’ diyorlar. Ama herkesi yönetmeye talibiz dersen Türk devlet aklı devreye girer. Sen devleti soyup soğana çeviriyorsun. Bırakın bir on yıl yönetelim halk görsün. Çünkü biliyorlar ki gelsek bir daha esameleri okunmayacak. Halk demokrasinin tadına varsa bir daha vazgeçmez. Biz devlete karşı hükümete karşı en büyük demokrasi savaşını içimizde yaptık hala yapıyoruz.

Demokrasi için bedel ödüyoruz

Bizim  partimizde kimse kimsenin önünde eğilmez. Ben partide eş başkan iken yaptığım her hata arkadaşlarım tarafından eleştirildi. Biz demokrasi için bedel ödüyoruz. Onun bunun kara kaşı, kızıl sakalı için bedel ödemiyoruz.
Bir başka konuşmamda sarf ettiğim gerilla kelimesi suçlama konusu yapıldı. Bu bir suç değildir ve gerilla gerilladır. Güney Amerika’da da burada da anlamı aynıdır. Bir kişi yaptığı terör eylemi nedeniyle terörist olarak görülür. Bu bir polis de olabilir bir sivil de olabilir. Aynı zamanda bir devlet de terör eyleminde bulanabilir. Bir de Kürdistan ifadesi var. Açıkçası buna dair suçlamanın olmasından utanıyoruz. ‘Kürdistan yok’ diyenler var. Bu utanç verici bir durum. İnsan vatanını, dilini savunur bu milliyetçilik değildir. Eğer dilini ve milletini birinden daha üstün görürsen bu milliyetçiliktir. Biz sokakta biz Kürdüz deyip bağırmıyoruz. Biri Kürt, Kürdistan olmadığını söylediğinde varız diyoruz. Yüz yıldır bunun için çalışılıyor. Şu anda İletişim Başkanlığı bunu sürdürüyor. Yıllardır burada kendimi paralamamın nedeni budur. Daracık hücreden bunu görüyoruz. Gelinen süreç ortada. Bazı arkadaşlar ‘popülist’ deyip duruyor, ‘Partinin önüne geçti’ diyor ama gelinen süreç ortada.” 

Duruşmaya Salı günü saat 10.00’a kadar ara verildi.   

29 Aralık 2023