Demirtaş: Kürtler çözümden yana kararını verdi, devletin de karar vermesi lazım

Aralarında önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerimizin de rehin tutulduğu Kobanî Kumpas Davası Sincan Cezaevi yerleşkesinde bulunan mahkeme salonunda devam ediyor.

Bugünkü duruşmada DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra çok sayıda izleyici yer aldı. Bir kısım tutsak siyasetçi duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler, Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.

7 Haziran’da toplumsal uzlaşı imkanı doğdu, iktidar buna müdahale etti

4’üncü gününde esasa ilişkin beyanlarını sürdüren Demirtaş önemli değerlendirmelerde bulundu. 2015 Haziran seçimlerinin Türkiye’nin en kritik seçimlerinden biri olduğunu ifade eden Demirtaş, “Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan Kürtler başta olmak üzere tüm kimlik ve inançların devlet ideolojisi dışında hep birlikte örgütlendikleri HDP yüzde 13,2 oyla parlamentoya girerek herhangi bir partinin tek başına çoğunluğu elde etmesini önlemişti. O dönemde Türkiye siyasetini etkileyen yeni bir uzlaşı imkanı gerçekleşti. Toplumsal uzlaşı ve barış için gerekli olan bütün demokratikleşme adımlarının savunulduğu bir hat karşısında milliyetçi dinci AKP-MHP bloğunun neden kurulduğunu anlatmaya devam edeceğim çünkü hala iktidar davaya müdahale oluyor, algı yaratıyor.” dedi. 

2012 yılındaki açlık grevlerinin PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın mektubuyla sonlandığının ve sonrasında başlatılan Çözüm Süreci ile Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğinin altını çizen Demirtaş, “Biz de HDP olarak bütün bu süreci destekleyen, görüşmeleri destekleyen bir partiydik” dedi. Çözüm Süreci devam ederken Erdoğan’ın yaptığı kimi açıklamaları hatırlatan Demirtaş, çözüm sürecini destekleyen Erdoğan’ın, “Çatışma uzlaşmadan ve öldürme yaşatmaktan daha kolaydır, biz zora talibiz’, ‘barış istemeyenlerin oyununu milletimizle bozacağız’, ‘her yıl belli sayıda şehit vermeyi büyük bedeller ödemeyi sineye çeken, kabullenen bir anlayış ne insanidir, ne de vicdanidir’, ‘Kirli bir savaşın kazananı şerefli bir barışın kaybedeni olmaz” şeklindeki sözlerini hatırlattı. Demirtaş, şöyle devam etti: 

Dolmabahçe Mutabakatı bugün terörist dedikleri parti ile hükümet tarafından yayınlandı

“Bu mesajları paylaşan Erdoğan aynı zamanda İmralı’daki görüşmeleri sıklaştırdı. 2014 yılındaki Kobanî olaylarının yaşanmasından sonra görüşmeler sıklaşmış ve benim de içimde olduğum heyetler görüşmelere devam ediyordu. Biz elimizden gelen gayreti sürdürüyorduk. Bir protokol üzerinde ısrar ediyorduk. İstanbul Dolmabahçe Sarayı"nda hükümet yetkilileriyle bizim de katılacağımız bir protokoldü. Bu protokol Türkiye’nin bir daha silahla, çatışmayla anılmayacağına dair bir protokoldü. O protokole bir kısım tepkiler gelirken, Türkiye genelinde olumlu karşılandı. 1984’ten beri Türkiye’de acılara neden olan süreç kapanırken, siyaset öne çıkacak diye herkes seviniyordu. Bu süreçte HDP’nin çağrısı olmuş, hedef gösterilmiş ama buna rağmen bir komplo kimsenin aklına gelmemişti. Meclise ait bir sarayda açıklama yapıldı, bu öyle sıradan bir şey değil. Bugün terörist olarak suçladıkları bir parti ile hükümet ortak bir deklarasyon yayınladı. Biz tarafı değildik ama bütün o süreçte yer aldığımız için deklarasyonu Sırrı Süreyya Önder okudu. O toplantının ardından iktidar medyasında büyük bir coşku vardı, barışın kutlamaları yapılıyordu. 

Süreç silahların devreden çıkarılması aşamasına gelmişti

Aynı gün yaptığım açıklamada, ‘Bundan sonra atılması gereken adım, bir akil insanlar heyetinin İmralı’ya gidip nihai olarak kendisinden (Öcalan) bir mektup almasıdır. Akil insanlar önünde Öcalan, PKK’ye silahları bırakmaları ve bu çatışmaların bitmesi yönünde bir çağrı yapacak. HDP heyeti de olacak. Bütün o toplantı sonucunda çıkan tutanak da akil insanlar, devlet ve bizim tarafımızdan imzalanacak. Atılması gereken adım buydu. Ben de o gün bu açıklamayı yaptım. Hazırlıklarını tamamlayan herkese çağrı yapıyoruz’ dedim. Çünkü provokasyonlar var, süreç bozulabilir tedirginliği vardı. Bu işi hızlandırmak istedik. Ancak mutabakatın açıklanmasından bir kaç gün sonra 22 Mart 2015’te Erdoğan şöyle bir açıklama yaptı: Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Yaklaşık 22 gün sonra bu açıklamayı yaptı. Oysa 28 Şubat’ta Erdoğan, ‘Bu hasretle beklediğimiz bir çağrıdır’ açıklaması yapmıştı. Tabi ki bu çelişki kamuoyunun, hükümetin dikkatini çekti. Ne oldu da Erdoğan 22 günde fikrini değiştirdi? 7 Mart’ta Erdoğan'ın bir açıklaması daha var: '400 vekil verin bu iş huzurla çözülsün.' 11 Mart’ta Erdoğan bir demecinde, ‘Öcalan’ın çağrısı önemlidir’ diyor. Hala mutabakatı reddetmiş değil. Bu arada 17 Mart’ta benim de ‘Seni başkan yaptırmayacağız' açıklamam olmuştu. Erdoğan’a da bizden önce Bülent Arınç cevap verdi ve ‘Erdoğan’ın haberi olmaması imkansız, kendisinin bilgisi dahilinde bu mutabakat yapıldı’ demişti. Erdoğan bu isimlerin üzerinde çalışmış, kimilerini reddetmiş, karşılıklı çalışmalar yürütülmüş ve en nihayetinde Erdoğan 'uygundur' demiş. Fakat Erdoğan’ın sadece bir hamle kalmış olan süreci neden bitirdiğini biz hala bilmiyoruz. Deniyor ya ‘Demirtaş’ın ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ açıklamasıyla süreç bitti’. Bunda haklılık payı yok. Çözüm süreci Erdoğan’ı başkan yaptırmak üzerine başlatılan bir süreç değil ki! Erdoğan ‘Biz zora talibiz’ demişti. 

Dolmabahçe Mutabakatı'nın tanınmamasından sonra Türkiye bir daha huzura kavuşmadı

Çözüm Süreci’nde Erdoğan’a başkanlık sözünün verilmediğini, kendisinin de HDP’den bu yönde bir talebi olmadığını dile getiren Demirtaş, “AKP’nin önerdiği teklife karşı çıktık ve Meclis’te tıkandı ama bu daha önceki bir çalışmaydı. Çözüm sürecinde böyle bir çalışma olmadı” dedi. HDP’nin parti olarak seçimlere girme kararının ardından Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatı’nı ve Akil İnsanlar Heyeti'ni tanımadığını ifade eden Demirtaş, “O tarihten sonra Türkiye bir daha huzura kavuşmadı. Keşke cesur bir gazeteci çıksa da kendisine, ‘Bu kadar insanı içeri attırdınız, her gün cenazeler geliyor. Acaba Akil İnsanlar Heyeti'ni İmralı’ya gönderseydiniz Türkiye bambaşka bir yer olmayacak mıydı?’ diye sorsaydı. Haziran seçimleri daha biz kazanmadan Erdoğan’ın fikrinin değiştiği bir döneme tekabül ediyor. '7 Haziran seçimlerinde HDP rahat rahat çalışma yürüttü’ diyor bazıları. Hatta bazıları, ‘Bu devletin size verdiği imkanı doğru kullanamadınız’ diyor. Sanki devlet bize KPSS ile 80 vekil verdi, biz de doğru kullanamadık.” sözlerine yer verdi.

Erdoğan’ın ‘terörist' açıklamaları nedeniyle araçlarımız taşlandı 

Sonrasında yaşanan provokasyonları anlatan Demirtaş, devamla şunları söyledi: “15 Mayıs 2015’te Tekirdağ’daki seçim irtibat büromuz 80 kişilik ırkçının saldırısına uğradı, polisler hiçbir şey yapmadı. 18 Mayıs’ta Adana’da il binamıza bombalı saldırı düzenlendi. 4 partilimiz yaralandı. Aynı günde Mersin’de il binamıza bombalı saldırı düzenlendi. Şans eseri ölen ve yararlı olmadı. Benim miting yapacağım kentti o günlerde Mersin. Toplantı yapacaktık, iptal oldu. Benim de toplantıda olacağım yerde bir gün önceden konulmuş bomba patlatıldı. Buna karşın hiç bir şekilde sağduyuyu elden bırakmadan insanlar galeyana gelmesin diye mitingte barış, kardeşlik çağrısı yaptık. Kitle çok öfkeliydi çünkü benim de dahil olacağım toplantıya suikast denemesi yapılmıştı. Ancak ben ‘geçtiğiniz her yerde herkese selam verin, uygunsa gidin çayını için ama en küçük bir tatsızlığa, provokasyona izin vermeyin. Bu bombayı patlatanlar bunu istiyor’ dedim. 3 Haziran günü Karlıova’dan gelirken uzun namlulu silahlarla saldırıya uğrayan seçim arabamızın şoförü saldırıya uğradı, failleri hala bulunamadı. 4 Haziran’da Erzurum mitingi öncesinde mitinge gelenlerin araçları ateşe verildi, seçim minibüsünün içerisindeki arkadaşımız diri diri yakılmaktan kurtuldu. 38 kişi yaralandı. Buna rağmen yine sağduyulu davrandık. Biz Erzurum’dan çıkana kadar tüm araçlarımız taşlandı. Tarih 4 Haziran, seçimlere 3 gün var. Neden oluyor bunlar? Erdoğan’ın ‘terörist, Yasin Börü'nün katili’ açıklamaları nedeniyle oluyor. 

Bizi bugün provokatör olarak yargılıyorsunuz da kimler neler yapmış bir bakın 

Biz de barış çağrıları yapıyoruz. 5 Haziran’da Diyarbakır mitingimiz vardı. DAİŞ’in bombalı saldırısı oldu, ne çabuk unutuluyor? O gün ben sahnenin arkasında bekliyordum, konuşmak için çıkmak üzereyim. O sırada İdris Baluken sahnede konuşuyor. İçinde bulunduğum zırhlı aracı yerinden zıplatacak kadar büyük bir patlama sesi duyduk. İlk olarak kitleyi izdihama sürüklemeden ‘trafo patlamış’ denildi. Bir an önce beni oradan çıkarmaya çalıştılar, kabul etmedim. ‘Yüz binlerce insan oradayken nasıl gideceğim?’ dedim. Araçtan indim, bir yandan da polis gaz atıyor. Nefes alamıyoruz, gazın etkisiyle yaralılar nefes alamıyor. Tam bir vahşet ortamı. Benim bütün ailem miting alanında. Biz o ortamda en küçük bir taşkınlık olmasın diye sağduyu çağrısı yaptık. Kitleyi parti binasının önüne çağrıdık ve orada açıklama yaptım. ‘Asla provokasyonlara gelmeyeceğiz’ dedim. Bombayı patlatan DAİŞ’ten araması olan ve bir gece öncesinde asker kaçağı olduğu belirlenen kişi. Bir gece öncesinde Diyarbakır'da bir otelde gözaltına alındığı ve serbest bırakıldığı öğrenildi. Bombayı patlatan kişi daha sonra Gar Katliamı’nı gerçekleştiren arkadaşlarıyla buluştu. ‘Mitinglerimizi iptal etmiyoruz, kitlemizi sandığa götüreceğiz’ dedik. Bir gün sonra İstanbul ve Van mitinglerimizi yaptık. O bombalı saldırılarla bir 2 puan oy kaybettik. Seçime 2-3 gün kala patlayan bombalarla bizi yanyana göstermeye çalıştılar. ‘Oylarını artırmak için mitinglerinde bomba patlattılar’ dedi iktidar medyası. Esra Elönü, ‘Demirtaş’ın sazı mı patladı’ diye tweet attı. Neler neler yapmadılar! Bizi bugün provokatör olarak yargılıyorsunuz da kimler neler yapmış bir bakın.” 

Demirtaş, 7 Haziran 2015 tarihli seçimlerin ardından HDP’ye dönük gerçekleşen diğer provokatif eylemleri de hatırlattı. 

Ortamı tahrik edenler bugün ülkeyi yönetenlerdir

Provokasyonların Erdoğan’ın kışkırtmaları sonucu gerçekleştiğini ifade eden Demirtaş, “Böyle bir ortamdan sonra dokunulmazlıklarımız kaldırıldı, böyle bir ortamda seçimlere girdik. Devletin bizzat organize ettiği bir süreçti. Aynı Çorum, Gezi, Maraş ve Kobanî gibi. Hepsi devlet ve devlet içerisindeki provokatörler tarafından planlandı. Faillerin hiçbiri yargılanmadı. Bize uygulanan hukuk buydu. Orman kanunlarıyla seçime girdik biz. 'HDP tahrik etti' demesin kimse, tahrik edenler bugün ülkeyi yönetiyor. Hesap vermesi gereken iktidar, bizden hesap soruyor. Bütün bunlara rağmen hukuktan vazgeçmedik, hukuku savunduk” diye konuştu. 

Parti yöneticilerimizle yaptığımız görüşmeler suçlama konusu yapılıyor

Demirtaş, hakkında çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili hazırlanan ve 31’i dava dosyasında toplanan 122 adet fezleke hakkında değerlendirmelerde bulundu. Parti yöneticilerinin birbiriyle yaptıkları telefon görüşmelerinin illegalize edildiğine dikkat çeken Demirtaş, “Hasta bir yurttaş için bir belediyemizin ambulansını Hakkari’ye göndermemize dair yaptığımız görüşme örgütsel iletişim sayılmış. Yine Kamuran Yüksek ve Nadir Yıldırım kendi aralarında konuşmuşlar. Erzurum Cezaevi’nde açlık grevleri varmış. ‘Milletvekilleri orayı ziyaret etse iyi olur' gibi şeyler söylemiş yanlış hatırlamıyorsam. Ben de Grup Başkanvekili olduğum için kendi aralarında konuşurken ‘onu arayıp söyleyelim’ demişler. Kamuran Yüksek Genel Başkan Yardımcımız. Nadir Yıldırım da Parti Meclis Üyemiz. 

DTK’nin önünden geçmek örgüt üyeliğinin delili olarak kabul ediliyor

Osman Baydemir beni aramış. Murat Karayılan çözüm sürecine dair bir açıklama yapmış Osman Bey de bunu önemsediğini belirtmiş ve beni arayarak ‘sen okuyabildin mi önemli bir açıklama’ diye bana söylemiş. Osman Baydemir Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı. Onu da KCK üst düzey yöneticisi olarak yaptığım görüşmeler arasında saymışlar.” diye konuştu. 

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kuruluş ve örgütlenme sürecine dair 2 No'lu fezlekedeki iddialara cevap veren Demirtaş, “DTK’nin önünden geçmiş olmak örgüt üyeliği olarak kabul ediliyor” dedi. 

Kürtlere kendi anavatanlarında bir türlü kendini yönetme hakkı tanınmadı

Osmanlı yönetiminin merkezi olarak Kürdistan eyaletinin özerk statüsüne müdahale etmeye başladığından beri bu coğrafyada Kürt sorununun devam ettiğini ifade eden Demirtaş, “Bana sorsanız Kürt sorunu 1071’den sonra başladı. Bin yıldır sadece kazık yiyoruz. Kürtlere, kendi anavatanında bir türlü kendini yönetme hakkı tanınmadı. Herkes Zagros halkını sınır bölgesinin jandarması olarak düşünmüş.  Zaman zaman o taraftan, zaman zaman bu taraftan vurmuş bu halkı” dedi.  Demirtaş, şöyle devam etti: 

Bütün Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunuyoruz

“2010’lu yıllardan itibaren ise Kürtler, bir arada yaşamanın bir tecellisi olarak sivil örgütlenmeye gittiler. Benim partimin çizgisi Türkiye’de birlikte yaşamanın ve Kürtlerin bu coğrafyasında kendisini ifade etmesinin mücadelesini yürüttü. Bütün Türkiye genelinde yönetim modelinin değişmesi gerektiğini savunduk. Kürtlere has toprağa veya bölgeye bağlı bir eyalet sistemindense bütün Türkiye’de yerelden yönetimin güçlendirilmesini savunduk. Türkiye’nin genelinde yerelden yönetim güçlendirilirse Kürtler de kendi kaderini tayin hakkını bölünmeden kazanmış olur. Neden her yerde yerel yönetim diyoruz? Türkiye’nin her yerinde farklı kimlikte insanlar yaşıyor. Bir bölgeye has federatif yapı, Türkiye’nin geri kalanıyla bu bölge arasındaki farklılıklar gerilimlere yol açabilir. Bir ülkede bütünlüklü demokrasi oluşmuyorsa bir bölgenin federatif yapısı o halkın sorunsuz yaşamasına yol açmıyor. Bizim savunduğumuz demokratikleşme programındaki idari model işin resmi tarafındadır. Yerel yönetimlere verilen yetki arttıkça devlet demokratikleşir. Türkiye yerinden yönetimi uygulamayan istisnai bir ülkedir. Uzaktan yönetmek artık çok zor. 

Şiddet ve bölünme olmayacaktı, devlet operasyonu olmayacaktı, Kürtler inkar edilmeyecekti…

DTK bunun neresinde yer alıyor peki? Resmi olarak idarenin demokratikleşmesi dışında toplumun demokrasiyle buluşması ayağı var. Devlet demokratikleşince otomatik olarak toplumdaki demokrasi anlayışı benimsenmiyor. 1071’den itibaren Kürt sorununu yaşayan Kürtler bin yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti ile parlamentosunda, Oslo’da, İmralı’da bunu açıktan konuştu. ‘Bin yıldır hem kardeşiz hem sorun yaşıyoruz’ denildi. Bölünme olmayacak, şiddet olmayacak, devlet operasyonu olmayacak. Tamam nasıl çözeceğiz o zaman? Türkiye Cumhuriyeti’nin de 600 yıllık Osmanlı geleneği var. Elmalı şeker verip kandıramazsınız. Bu görüşmelerden biri de İmralı’da oldu. Aynı zamanda Oslo’da devam ediyor. Bu bahsettiğim konular görüşülüyor işte. Ortaklaştıkları nokta ne? Şiddet, terör olmayacak. Bölünme olmayacak. Kürtler inkar edilmeyecek. Kürtlerin yönetime katılma hakkı tanınacak. Devlet gitmiş konuşmuş bizzat. Savcı diyor ki 'DTK Öcalan’ın emir ve talimatlarıyla kurulmuş', hayır! Halkın talepleriyle kuruldu. Orada yürüyen tartışmalarla sivil hayattaki tartışmalar birbirini beslemezse barışın hayata geçme şansı yok. DTK işte toplumun demokratikleşeceği sivil bir yapı olarak hayata geçti. DTK’nin içerisinde bazı AKP ve CHP temsilcileri de vardı. Bütün inanç temsilcileri de vardı. Hayatı boyunca birbirine selam vermemiş insanlar DTK’de kaynaştı. Hayvan hakları savunucuları da orda, kasaplar da orada. Herkes kendi sorunlarını, beklentilerini açıkça konuşurken herkes duysun amacıyla toplandı. Bu kültürün gelişmesi lazım. İnsanlar kararların inşa süreçlerinin içerisinde oldukça demokrasiyi anlarlar. DTK toplumun demokrasi kültürüne kavuşması, toplumun sorunlarını resmi kurumlara taşıması için kurulmuştur. 

Kürtler çözümden yana karar verdi, devletin de karar vermesi gerekiyor

DTK hakkındaki tüm iddiaların tamamı konferanslar, toplantılar. Nerede bombalı saldırı düzenledi DTK? Şimdi TC’nin bir karar vermesi gerekiyor artık. Kürtler kararını verdi. ‘Çözüm yöntemimiz budur’ dedi. Bütün Türkiye için lazım. TC de buna karşı beklentilerinde haklıdır. 'Şiddet olmayacak, savaş olmayacak' diyor. Olmaması lazım tabii. Bunun yolu müzakere. Film nerede koptuysa oradan tekrar başlamak gerek. Türkiye’nin 81 kentinde de demokrasinin konuşulduğu bir yöntemin konuşulması gerek. Ne yapmayı düşünüyorsunuz? 

Asıl bizim vatanımıza ihanet ediliyor, dilimize hakaret ediliyor

Kürtlere 1915’te Ermenilere yapılanı yapmayı düşünüyorsanız aklınızdan bile geçirmeyin. Yapılacak tek şey barıştır. Türkiye Suriye Kürdistan’ını bombalasın, içeride soykırımı dayatan anlayışlara yol versin, siyasetçilerini tutuklasın! Kürtler ne yapacak? Suriye’deki, Irak’taki Kürtler ne yapacak? Buldukları ilk fırsatta devletlerini kuracak. Kim onlara hain diyebilir? Yazık değil mi, sırf Kürt anasını görmesin diye Türkiye felakete sürükleniyor. DTK’yi terör örgütü olarak görüyorsun ama aynı zamanda Filistin’de 'HAMAS ile görüşülsün' diyorsun, güzel. Yahudi halkının da Filistin halkının da devlet hakkı var. Doğru. Peki kendi ülkene dönüp bakınca neden bunları söyleyemiyorsun. Biz düşman ya da vatan haini değiliz ya. Biz kendi vatanımızdayız. Kürdün vatanına ihanet ediliyor. Bizim dilimize hakaret ediyor. Küçük bir sivil toplum platformu denemesi bile yıllar sonra Kürtlerin yıllarca cezaevine girmesine yol açıyor.”

DTK’nin sadece sivil toplum örgütleri tarafından değil, Meclis tarafından da muhatap olarak kabul edildiğini aktaran Demirtaş, Meclis Anayasa Uzlaşı Komisyonu’nun DTK’nin gerçekleşen kongresi öncesi yazdığı resmi yazıyı okudu. Demirtaş, “Eğer Cemil Çiçek’i DTK’den tutuklayıp yanımıza getirirseniz, o zaman kabul ederim. Meclis Başkanı kendisi muhatap almış. Çağırmış, dinlemiş. DTK de gitmiş Meclis’te komisyona sunum yapmış. Ki devlet muhatap almasa da DTK meşrudur” dedi. 

Diyalog yolunu açın Öcalan'la, bizimle görüşün, Türkiye fırtınalardan kendini korur

Türkiye ve Kürdistan halklarının geleceği için diyalog kanallarının açılması gerektiğini dile getiren Demirtaş, “Bizimle, İmralı’daki Abdullah Öcalan ile, partilerle görüşülmesi gerekiyor. Bunlar sağlanırsa gelen fırtınadan Türkiye kendini korumayı başarır. Her açıdan bu coğrafya dünyanın merkezidir. Dünyanın merkezini yöneten insanların aklının başında olması lazım. Her gün yalanlarla, kumpaslarla, küfürlerle yönetilecek bir ülke değil burası. Çok kıymetli bir coğrafya burası ama bu kadar rezil hale getiren yönetim daha ne kadar ülkeyi yönetecek bilmiyoruz. Biz elimizden geleni yapıyoruz. 2007’den beri DTK konusunda aynı şeyleri söylüyoruz ama iktidarda istikrarsızlık var. Bir gün Öcalan ile görüşülebilir, diğer gün yasak. Bir gün öyleler, bir gün böyleler. Kumpası yapanlar da algıları yaratanlar da bunlardır” dedi. 

Biz Türkiye’yi yöneteceğiz ve yönetimimizde kimse dışlanmayacak, herkes özgür olacak

İddianamede yer alan suçlamaların tamamını reddettiğini dile getiren Demirtaş, “Biz de bilirdik Erdoğan’a bir özür mektubuyla serbest kalmayı. Yapanlar olmadı mı? İşte Nazlı Ilıcak’ları görüyoruz. Bu duruşma salonunda dahi oldu. Ama bunun barışa bir faydası olmaz. Biz barış için bu bedelleri ödüyoruz. İki halka da çok yazık. Biz savunduğumuz barışçıl, insani, ahlaki, hukuki fikirlerimizden vazgeçmeyeceğiz. Bu düşüncemiz hangi dinden olursanız olun ona uygundur. Hiç kimseyi dışlamadan, birleştiren bir anlayışı savunuyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneteceğiz. Bitti o iş. Türkiye’yi bu zihniyet yönetmelidir. Bizim zihniyetimizde kimse zulüm görmez. Herkesin dili, inancı özgürdür. Doğaya, cinsiyetlere saygılıdır. Biz bundan geri adım atarsak insanlığımızdan, onurumuzdan taviz vermiş oluruz. Biz cesaretimizi haklılığımızdan alıyoruz. Başka bir gücümüz yok” diye konuştu.

Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.  

28 Aralık 2023