15 Şubat’ın 22’nci yılında Türkiye bir tecrit ve kayyım rejimine dönüşmüştür

Merkez Yürütme Kurulumuzun açıklaması:

15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan şahsında hayata geçirilen 15 Şubat Komplosu, esasen Türkiye ve bölge halklarının bir arada özgür bir şekilde yaşamasına karşı geliştirilmiş kapsamlı bir plandır. Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu halklarının temel sorunlarını çözümsüz bırakmak isteyen güçlerin 21’inci yüzyıl oyunudur. 

9 Ekim 1998’de uluslararası güçler tarafından başlatılan ve 15 Şubat 1999’da en üst düzeye çıkarılan komplo aynı zamanda Ortadoğu’ya dönük müdahalelerin de ilk adımıdır. Ortadoğu halklarının ortak, eşit ve bir arada yaşamasını savunan Öcalan’ın bölgeden çıkarılmasında rol oynayan güçlerin tamamı o tarihten başlayarak fiziken de bölgeye yerleşmiş ve Ortadoğu’yu yangın yerine dönüştürmüştür. Halkların özgürlük ve eşitlik taleplerine pranga vuran bu girişim ile kaybeden Ortadoğu’nun mazlum halkları, kültürleri olmuştur. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in oynanan oyunu kast ederek, “Öcalan’ı bize niye verdiler anlamadım” sözü, komplonun topluma karşı bir saldırı amacı taşıdığının ve coğrafyayı hedef aldığının itirafıdır.

Sayın Öcalan, daha ilk günden bu oyunu görmüş, boşa çıkarmak için bütün imkansızlıklarına rağmen bölgeyi tümden esir almayı amaçlayan bu yönelime karşı amansız bir mücadele vermiştir. 

Öcalan komploya karşı mücadele etmesin, oynanan oyunlar konusunda halkları uyarmasın diye 15 Şubat tarihinden bu yana komplonun devamı olarak bir tecrit politikası devreye sokulmuştur. Uygulanan bu mutlak tecrit, Kürt halkının bütün yaşam alanlarına yönelik devam eden saldırılar, halkların bir arada ve eşit bir şekilde yaşam imkanı bulduğu Kuzey ve Doğu Suriye devrimine karşı geliştirilen düşmanlık komplonun devam eden ve güncellenen hamleleridir. Tecrit, çözüme karşı geliştirilen uluslararası bir dayatmadır ve AKP komplocu güçler adına bu politikayı üstlenmeye, yürütmeye ve derinleştirmeye gönüllü olmuştur.

İmralı Sistemi; hukukun, yasaların, Anayasa’nın ve evrensel ilkelerin askıya alındığı bir sistemdir, her türlü hukukun kara deliğidir. İmralı tecrit rejiminin hukuki, ahlaki, vicdani bir karşılığı yoktur. Bu hukuksuzluk ve adaletsizlik hali sadece Öcalan için değil bütün toplum için büyük bir tehlikedir. Toplumsal yaşamın her alanına sirayet eden tecrit sistemi, Kürt sorununa ilişkin demokratik ve barışçıl çözümü hedeflemiştir ve Türkiye’yi karanlığa mahkûm etmeyi amaçlamaktadır. Adaletsizlik ve hukuksuzluk İmralı karasularını aşmış; muhalefeti susturmaya, kayyım rejimini dalga dalga yaymaya, yoksullar ve emekçilerin insanca yaşam taleplerine saldırılarla karşılık vermeye, üniversiteleri kelepçelemeye, öğrencileri susturmaya yönelen ve herkesi hedef alan bir saldırı dalgasına dönüşmüştür. Bu haliyle Türkiye bir tecrit ve kayyım rejimine dönüşmüştür. 

Tecridin yarattığı tehlikeye dikkat çeken, hukukun ve adaletin uygulanmasını talep eden siyasi tutsaklar 80 gündür açlık grevi eylemi yapmaktadır. Cezaevlerinden yükselen bu ses adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşıdır. Siyasi tutsakların çağrısı özgürlük çağrısıdır, hak ve adalet çağrısıdır. Bu sese kulak vermek vicdani ve ahlaki bir sorumluluktur.

Türkiye ve bölge halklarının tarihsel ve stratejik ittifakı için 22 yıldır büyük bir mücadele veren Sayın Öcalan üzerindeki tecride karşı çıkmak, bununla mücadele etmek aynı zamanda Türkiye’nin krizlerden ve darboğazdan çıkması için verilen mücadeledir. Başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokratik bir gelecek oluşturması mücadelesidir. Bir kez daha halklarımızın geleceğine karşı geliştirilen bütün saldırı politikalarını ve oynanan oyunları lanetliyoruz ve bu temelde mücadeleyi büyüteceğimizi belirtiyoruz.

Halkların Demokratik Partisi
Merkez Yürütme Kurulu
15 Şubat 2020