Başaran: AKP iktidarı, “kadının adının” işkenceyle, katliamla telaffuz edildiği bir Türkiye’yi ortaya çıkardı

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, haftalık basın toplantısı düzenleyerek kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran, şunları söyledi: 

Uzun süredir alanda olmamızdan ve pandemiden dolayı rutin açıklamalarımızı gerçekleştiremiyorduk. Madımak ve Çorum katliamlarının yıl dönümleri. Madımak’taki 27 yıl önce 33 canın vahşi bir biçimde katledilmesini kınadığımızı, hayatını kaybedenleri andığımızı ifade etmek istiyorum. 40 yıl önce onlarca kişinin katledildiği yüzlerce kişinin yaralandığı Çorum Katliamını da buradan bir kez daha lanetliyorum. Maalesef, bu katliamların üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen Alevi canlarımıza, Alevi yurttaşlarımıza karşı ayrımcı söylemler devam ediyor. Maalesef iktidar, önceki iktidarlara benzer bir şekilde Alevilere yönelik nefret söylemlerine karşı hiçbir şey yapmayarak, aksine bunların önünü açarak, tahliye ederek bu katliamların destekçisi olduğunu gösteriyor.

İntihar adı altında kadın ölümleri artıyor

Türkiye’nin çok yakıcı gündemleri ile karşı karşıyayız. Bu gündemler içerisinde bir türlü kabul edilmeyen, ön plana çıkarılması istenmeyen ama toplumun tümüne yayılmış olan kadınlara yönelik katliamlar her geçen gün yakıcılığını daha fazla artırıyor. AKP iktidarının kadına yönelik siyaset biçiminin her gün bir yerde bir kadının canını aldığını biliyoruz. AKP’nin 18 yıllık dönemi içerisinde 7 bin 500 kadın resmi rakamlara göre katledilmiş. Yine 100 binin üzerinde kadın  tacize maruz kalmış. 200 binin üzerinde kadın ise yine cinsel saldırıya maruz kalmış. Bunların resmi rakamlar olduğunu, şüpheli ölümlerin bu sayılar içinde yer almadığını, tablonun  görünenden çok daha vahim olduğunu biliyoruz. Pandemi ile birlikte kadına yönelik şiddet olaylarının artacağı konusunda defalarca uyarı yapmamıza rağmen AKP iktidarı kadına yönelik hiçbir şekilde şiddet yokmuş gibi bir hamaset dili ile bunun üstünü örtmeye devam ediyor. Toplumda kadınların bu tehlike ile yüz yüze bırakılmasına devam ediyor. 

Kadına yönelik katliamlar, Türkiye’de her gün ortaya çıkan bir sorundur. Son günlerde intihar adı altında şüpheli kadın ölümlerinin arttığını görüyoruz. Ağrı’da 35 gün içerisinde 5 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmiş. Kayıtlara intihar olarak geçmiş ama vereceğimiz örneklerde de görüleceği üzere bunların hiçbiri intihar değil; kadınlar bir şekilde katledilip intihar süsü verilmiş ya da kadınların içinde bulduğu psikoloji, kadınlara uygulanan psikolojik şiddet sonucunda kadınlar yaşamına son vermek zorunda kalmış. Kadınlar ölüme ve intihara sürüklenmiş. 

Kadınların şüpheli ölümlerini Meclis araştırmayacaksa kim araştıracak? 

Ağrı'da Ceylan Akpolat intihar etti diye 8 Mayıs’ta kayıtlara geçti ama Ceylan Akpolat, bu intihardan önce eşinin ailesi tarafından şiddete uğradığını, bu şiddete dayanamadığını belirterek karakola başvuru yapmış. Ancak şikayetiyle ilgili herhangi bir işlem yapılmayıp evine geri gönderilmiş. Ceylan Akpolat’ın 8 gün sonra o evden cenazesi çıkmış. Yine Tutak’ta Pakize Öztaş, 19 Mayıs’ta eşiyle tartıştıktan sonra hayatını kaybetmiş. Ailesinin verdiği bilgilere göre kızları sürekli bir biçimde eşinden şiddet görüyor ve yaşadığı şiddeti kimseye anlatmaması için de eşi telefonuna el koyuyor. Bunun gibi onlarca örnek sayabilirim. Ağrı bunlardan sadece bir örnekti. Mardin’de bu süreç içinde 4 kadın, Diyarbakır'da 2 kadın ve çok ilginç şekilde Nevşehir’de Nevşehir Barosu Kadın Komisyonun yaptığı araştırmaya göre sadece pandemi sürecinde 37 kadın intihara teşebbüs etmiş. Bu şüpheli ölümler ve intihara sürüklenme vakaları üzerine geçen hafta Meclis’e bir araştırma önergesi verdik. ‘Gelin bu şüpheli ölümleri hep birlikte araştıralım, bunu hamaset meselesi yapmayalım, kadınların yaşamından daha kıymetli bir şey yoktur’ diye bir araştırma önergesi verdik. Ancak bir AKP ve MHP klasiği olarak hamasi bir takım değerlendirmelerle önergemiz reddedildi. Buradan soruyoruz: Bu kadınların neden katledildiğini ya da şüpheli bir şekilde öldürüldüklerini ya da öldüklerini Meclis araştırmayacaksa kim araştıracak? Meclis bu sorumluluğu kendisinde görmüyorsa bu sorumluluğu kim üstlenecek? AKP iktidarının siyasetinin Kürt düşmanı ve kadın düşmanı siyaset olduğunu biliyoruz. 

AKP’den önce kadının adı yokmuş!

Ancak geçen hafta içinde tam bu önergemiz tartışılırken AKP Grup Başkanvekili “AKP’den önce kadının adı yoktu” dedi. Kadın katliamlarının araştırılmasını engelleyen, kadınların bütün kazanımlarını berhava etmek için elinden gelen gayreti gösteren, kadınlara her alanda saldıran, polis ve askerleri eliyle Rojbin arkadaşımızın yaşadığı gibi işkenceye uğratan bir taraftan da örgütlendirdiği erkek eliyle kadınların şiddete maruz kalmasına neden olan, İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açan, kadınları koruyan 6284’ü tartışmaya açan, sığınaklara başvuruyu pandemi sürecinde durduran AKP’den önce kadının adı yokmuş! 

Ben sizlerle sadece birkaç veriyi paylaşmak istiyorum. AKP iktidarının getirdiği noktayı temsili olarak paylaşmak istiyorum. Meclis’teki vekil sayısına baktığımızda bile AKP’nin kadına bakışını, kadının temsiliyetine, siyasette var olma iradesine yaklaşımını net olarak görebiliyoruz. Aslında Özlem Zengin’in ifadesinin aksine bugün eğer Türkiye’de kadınların özgürlüğü adına söz kurabiliyorsak, bu topyekun kadınların kolektif emeklerinin ve mücadelelerinin bir sonucudur. Kadınlar mücadele ederek büyük bedeller ödeyerek kazanımlar elde etti. Sayın Özlem Zengin’in bir kadın grup başkanvekili olması da bu kadın mücadelesinin bir sonucudur. Meclis’teki tabloyu sizinle paylaşalım. 2015’te HDP’nin kadın temsiliyeti yüzde 40, AKP’nin yüzde 15. 2015 genel seçimlerinde HDP’nin grup içerisindeki kadın temsiliyeti yüzde 39 AKP’nin yüzde 11. 24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinde HDP’nin genel grup içindeki temsiliyet oranı yüzde 38, AKP’nin yüzde 17.  Meclisin 2020 itibariyle kadın temsiliyet oranı yüzde 17. Bütün bu tabloyu yan yana koyduğumuzda kimin kadın mücadelesi yürüttüğü kimin de hamasi söylemlerle kadın mücadelesinin önüne set koyduğu, kadın kazanımlarına saldırı gerçekleştirdiği çok açık ortada. 

Yerel yönetimlerde de tablo farklı değil. 2020 itibariyle yerel yönetimlerde kadın oranı yüzde  2.66. Bu oran 2014 seçimleri sonrası yüzde 3.2’ydi. O zamanki artışın nedeni de AKP’nin kadın siyaseti değildi. Eşbaşkanlık sistemimizin bir yansımasıydı. Biz son seçimde de 65 belediyemizin 61’inde eşbaşkanlık sistemi uygulayarak neredeyse bütün alanlarda eşit temsiliyeti sağladık. Şimdi bütün bu gerçeklik ortadayken öte yandan kadınların son süreçte yaşadıkları saldırılar ortadayken AKP Grup Başkanvekilinin “AKP’den önce kadının adı yok” söyleminin altının ne kadar boş olduğunu biliyoruz. 

AKP iktidarı, “kadının adının” işkenceyle, katliamla, hak gaspıyla telaffuz edildiği bir Türkiye’yi ortaya çıkardı

AKP iktidarı, “kadının adının” işkenceyle, katliamla, hak gaspıyla  telaffuz edildiği bir Türkiye’yi ortaya çıkardı. Kadını sürekli aile içine konumlandıran, erkekle tanımlayan, kadını nesneleştiren, politik özne olması karşısında tavır alan bir konumdadır AKP. Son iki örnekle bunu anlatmak istiyorum. Rojbin arkadaşımız uzun süre boyunca kadın mücadelesi yürütmüş, toplum içinde eşit temsiliyet konusunda mücadele eden bir arkadaşımızdı. 2014’te Edremit’te eşbaşkanlığa seçildi, kayyım atandı belediyemize ve arkadaşımız görevden alındı. Bu arkadaşımızın görevden uzak durmasına neden olmadı, arkadaşımız yine mücadelesini yürütmeye devam etti. Birkaç gün önce Diyarbakır'da evine baskın düzenlenerek 3,5 saat boyunca fiziki, psikolojik ve cinsel şiddete maruz bırakıldı. Diyarbakır Valiliğinin yaptığı açıklama dehşet vericiydi. Kademeli olarak güç kullanılmış. İşte bu durum AKP iktidarının kadına yönelik yaklaşımının bir örneği olarak karşımızda duruyor. 

Bir örnek daha; Makbule Özbek 75 yaşında DTK delegesi olması nedeniyle geçen hafta yapılan baskın sonucunda tutuklanan 25 kişiden biri ama o bir Barış Annesiydi. Toplumu birbirine kırdırma siyasetine karşı barışın sesini yükselten bir Barış Annesi 75 yaşında hasta Makbule Anne geçen hafta gözaltına alınarak tutuklandı. Kadın eğer mücadele yürütüyorsa hedeftir, diyen bir AKP var karşımızda. 

Kadın sesini yükseltmek için 5 merkezde yürüyüşler düzenleyeceğiz

AKP’nin bu siyasetinin hiçbir zaman sonuç alıcı olmadığını bir kez daha daha ifade etmek istiyoruz. Daha önce de çokça saldırıya maruz kaldık; ama kadın mücadelesi toplumun bütün alanlarında kendini var etmeye devam etti. Biz bir ay önce “Kadın Mücadelesi Her Yerde” başlıklı bir kampanya başlatmıştık. Bir aylık süre içerisinde de AKP ve MHP’nin yarattığı kadın düşmanı politikalarına ve kadın kazanımlarını yok eden yaklaşımlarına karşı alanlarda, Meclis kürsüsünde mücadele etmeye devam ettik. Çünkü biz biliyoruz ki bizi diri tutan, ayakta tutan mücadelemizdir. Bizi ayakta tutan, bir arada tutan kolektif aklımız ve ortak mücadele inancımızdır. Bu saldırıların hiçbirinin karşılığı olmadığını, başarıya ulaşamayacağını ifade etmek istiyoruz. Önümüzdeki günlerde kampanyamızın devamı olarak kadına yönelik şiddete ve intihar süsü verilerek kadınların şüpheli öldürülmesine tepkimizi ortaya koyacağız. Kadının sesini yükseltmek için 5 merkezde yürüyüşler düzenleyeceğiz. Bunlardan biri Ağrı olacak. Çünkü maalesef Ağrı kadına yönelik şiddetle anılan bir kent haline geldi. Dersim’de olacağız, Gülistan Doku için yürüyeceğiz. İstanbul’da olacağız. Aydın’da olacağız; yani Türkiye’nin dört bir tarafında kadınlar olarak sokağa çıkıp artık bize reva görülen bu yaşamı kabul etmediğimizi, hiçbir şekilde mücadeleden geri adım atmayacağımızı daha yüksek sesle ifade edeceğiz. 

Tuşa basan gençlerin söyleyecek çok sözü var

Son olarak bu ülkede maalesef kadınlar adına sürekli bir biçimde erkekler konuşuyor, kadınlar adına karar verebileceklerini düşünüyorlar. Bir de bu ülkede irade olarak kabul edilmeyen, yok sayılan gençler var. Bu gençler uzun süredir apolitikleştirme ve siyasetten uzaklaştırılma yaklaşımıyla karşı karşıyadır. Gençler, siyaseten sadece oy deposu olarak görülüyorlar. Ama pandemi sürecinde de sınavın bir ileri bir geri alınması, sınavda başarılı olsalar bile işsizliğe mahkum olmaları karşısında, AKP’nin ölüm siyasetine karşı gençlerin sosyal medya üzerinden dislike diyerek kendi dilleriyle ortaya koydukları bir tepki var. Ben bütün gençleri buradan selamlıyorum. Farkındayız; sizler de bu süreçte sesinizi yükseltmeye çalışıyorsunuz. O katı siyaset karşısında, ayrıştırıcı siyaset karşısında sürekli kendi adlarına birilerinin söz söylemesine karşı tek bir tuşla tepkilerini ortaya koydular. Buradan bütün genç arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Umut oldunuz! Birkaç saatliğine de olsa bu ülkede başka bir biçimde siyaset yapılabileceğini ve başka bir biçimde tepkinin ortaya konulabileceğini gösterdiniz. Birkaç saatliğine de olsa bastığınız birkaç tuşla belki milyonlarca insanın sokağa çıkarak ortaya koyacağı tepkiyi yansıttınız. Bu bize umut oldu. Gençler adına konuşanlar, gençler adına konuşmaktan vazgeçsinler. Tuşa basan gençlerin söyleyecek çok sözü var. Gençleri sürekli konuşma yaklaşımından vazgeçin, gelin gençleri dinleyelim. Gençlerin bir dakikalığına bir tek tuşa basmaları benim üzerimde büyük bir etki yarattı, büyük bir umut yarattı. Bütün gençleri dislike’larından selamlıyorum. 

2 Temmuz 2020