Başaran: İktidar kadın işsizliğinin geldiği boyutu örtbas etmeye çalışıyor

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, partisinin sosyal medya hesaplarından kadın gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Başaran, şunları söyledi: 

Korona Virüs bütün dünyanın gündemiyken defalarca söylediğimiz gibi Türkiye’nin gündemi değil. Türkiye özellikle 11 Mart tarihinden bu yana yani Korona Virüsün ortaya çıkmasından bu yana aslında aldığı tedbirlerle kadınlardan, emekçilerden yana tavır sergilemeyerek Korona Virüsü kendisine fırsat olarak görüp, tarihe Korona Virüs fırsatçısı olarak geçmiştir. 

İktidar kadınlara 'evde şiddetle kal' çağrısı yapıyor

Korona Virüs döneminde bir yandan 'evde kalın' çağrıları yaparken, kadınlar açısından özellikle evde kalma koşullarını yaratmayarak iktidar 'evde şiddetle kal, evde saldırıyla kal, evde aç kal' çağrısı yapmaktadır. Bununla beraber aslında toplumun büyük bir kesimi olan işçinin, emekçinin, yoksulun gündemini es geçerek işçiye ‘fabrikalarda, tersanelerde, tekstil atölyelerinde çalış, çarklar dönsün’ çağrısı yapmaya devam etmektedir. 

Tecrit Korona Virüs döneminde de kesintisiz bir biçimde uygulanıyor

Korona Virüs Türkiye’de bu şekilde gündem olmaya devam ederken, aslında AKP-MHP ittifakı Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı siyasetiyle kendi ajandasındaki gündemleri devam ettirmektedir. Bununla birlikte 21 yıldır Sayın Öcalan üzerinde yürütülen tecrit Korona Virüs döneminde de kesintisiz bir biçimde uygulanmaya devam ediyor. Defalarca çağrı yapılmasına rağmen, cezaevlerindekilerin ama özellikle İmralı’da Sayın Öcalan’ın sağlık ve güvenliğinin Türkiye Kürt toplumu ve Türkiye barışı açısından büyük bir önem arz ettiği ifade edilmesine, bu tecridin derhal kaldırılarak Sayın Öcalan’ın sağlığıyla ilgili Türkiye kamuoyuna daha ciddi açıklama yapılması çağrısı yapılmasına rağmen maalesef iktidar yaklaşan tehlikeyi, oluşabilecek toplumsal ayrışmayı yok sayarak bu konuda herhangi bir adım atmama kararlılığını göstermeye devam ediyor. 

Binlerce siyasi tutsak cezaevinde ölüme terk edildi

Bir de bunun yanında bir Korona fırsatçılığı olarak, Korona gündemi bahanesiyle Meclis’e getirilen İnfaz Yasasıyla kadın ve çocuğa karşı suç işleyen kişiler serbest bırakılırken;  siyasetçiler, kadın mücadelesi yürütenler, öz savunmasını gerçekleştiren kadınlar, başta hasta ve yaşlılar olmak üzere binlerce siyasi tutsak, binlerce mahpus cezaevinde ölüme terk edildi. 

Kadın Meclisi olarak bütün illerde İnfaz Yasası Meclis’ten geçmiş olsa da; örtülü bir afla çeteler, mafyalar, kadın ve çocuğa yönelik suç işleyenler cezaevlerinden serbest bırakılarak siyasetçiler, siyasi tutsaklar ölüme terk edilmiş olsa da cezaevini gündem yapmaktan, cezaevleri tamamen boşaltılana kadar mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bu kararlılıkla Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir yanında kadın meclislerimiz açıklama gerçekleştirdiler. 

Cezaevlerinin sesinin bütün topluma yayılması engelleniyor

Maalesef bir Korona fırsatçılığıyla işçiye çalışabilirsin diyen, emekçiye sokakları ve fabrikaları uygun görenler; cezaevleri için çağrı yapmak isteyen kadınları 6 kişi sayısı ile sınırlamış, engel olmaya girişmiştir. Cezaevlerinin sesinin bütün topluma yayılmasına engel olmaya çalışmıştır. Bu engelleme çalışmalarını, bu yaklaşımı kabul etmeyeceğimizi, önümüzdeki günlerde de cezaevlerinden yükselen çığlığı topluma ulaştırmak için mücadele etmeye devam edeceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. 

İktidar virüsün yaratacağı ekonomik, toplumsal ve psikolojik etkileri yok sayıyor

1 Mayıs haftasındayız. AKP iktidarı Korona Virüsü sadece bir sağlık sorunu olarak görerek Koronanın yaratacağı ekonomik, toplumsal ve psikolojik etkileri yok saymaktadır. Bununla beraber aldığı bütün önlemler maalesef sermaye şirketlerini besleyecek, çarkların dönmesini sağlayacak önlemlerdir. Bu çarkların arasında ölüme terk edilen, bu çarkların arasında ezilen işçiler, emekçiler, yoksullar yok sayılmaktadır. 

Geçtiğimiz günlerde Meclis'ten geçen pakette işçiler, emekçiler, kadınlar yok sayıldı. Tabii ki işçiden, emekçiden, yoksuldan, söz ederken, Türkiye’nin en büyük yoksulları, kadınlardan da söz etmek gerekiyor. Biliyorsunuz ki yoksulluğun en büyüğünü en derinden yaşayanlar kadınlar olmuştur. 

İşgücündeki her 10 kadından yalnızca yüzde 3’ü istihdama katılabiliyor

Salgından önce kadın yoksulluğunun ne kadar üst seviyede olduğu Genel İş Sendikası’nın yapmış olduğu araştırmayla aslında ortaya çıkmıştı. Araştırmaya göre, Türkiye’de erkeklerin işgücüne katılım oranı yüzde 72.7 iken, kadınların oranı maalesef yüzde 34.2’de kalıyor. İşgücündeki her 10 kadından yalnızca yüzde 3’ü istihdama katılabiliyor.  Kadınların istihdama katılım oranı yüzde 29’da kalıyor. Çocuk ve bakıma muhtaç yetişkinlere bakmak için işinden ayrılanların sayısı her geçen gün artıyor. Ve yine sadece işten ayrılmayla kalmıyor, çocuk bakımı ve hasta bakımı gibi nedenlerle milyonlarca kadın işgücüne katılamıyor. 

İşsizliğin en derin olduğu alanlardan biri de genç kadın işsizliği. Her 10 kadından sadece 2’si iş bulabiliyor, işsizliği atlatabiliyor. Sadece işgücüne katılmak yetmiyor malesef büyük bir çoğunluğu işgücüne katılsalar bile güvencesiz, yarı zamanlı ya da düşük ücretle çalışmaya zorlanıyorlar. Bu nedenle de kadınların çoğu bu salgın dönemi ile beraber ilk gözden çıkarılanlar oldu. Salgın döneminde ekonomik krizin derinleşmesiyle beraber, işyerleri küçülmeye gitti, ilk gözden çıkarılan, işten çıkarılanlar kadınlar oldu. 

İktidar kadın işsizliğinin geldiği boyutu örtbas etmeye çalışıyor

Bu süreçte kadın işsizliğinin, kadın yoksulluğunun daha da artacağı açık bir şekilde karşımızda durmaktadır.  Yine i̇ktidarın politikasının kadınların bu yoksulluğunu gidermek olması gerekirken, kadınlarla ilgili olarak evde çocuk ve yaşlı bakımını toplumsallaştırması gerekirken; kadınları evin içine sıkıştırarak, kadınların cüzi bir miktarda belirli koşullarda ücret almasını sağlayarak aslında rakamlarla oynayıp kadının işsizliğinin geldiği boyutu bir biçimde örtbas etmeye çalışıyor. 

Kadınların daha fazla yardım alması övünülecek bir şey değil

Geçen günlerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı açıklama yaptı. Bu süreç içinde en fazla yardımın yüzde 61 ile kadınlara yapıldığını söyledi. Bu bir övünç olarak anlatıldı. Ancak biz biliyoruz ki yok sayılan, görünmeyen bir gerçeği gözler önüne seriyor. En fazla yoksul olan kadınlar, en fazla sosyal yardıma muhtaç olan kadınlar. Ve bu nedenle en fazla sosyal yardıma başvurmak zorunda kalan kadınlar. Yine bu süreç içerisinde kadınlar dışarıda güvencesiz bir biçimde çalışıyorlar. Sağlıksız koşullarda, pandemi döneminde kendilerine sağlıklarını koruyabilecekleri yeterli ekipman, eldiven ve maske verilmezken bir taraftan da uzaktan eğitime geçilmesiyle beraber evde de çocuk ve hasta bakımını üstlenmek zorunda kalıyorlar. 

Kadınlar çifte mesai ile daha ağır yük altına girdi

Kadınlar çifte mesai ile daha ağır bir yükün altına girmek zorunda kalıyorlar, tabii bu kadarla da kalmıyor. Kadınların özellikle istihdam edildiği alanlar toplumsal cinsiyet eşitsizliği bakış açısıyla, erkek egemen bakış açısıyla ev işlerine benzer sadece toplumsal cinsiyet eşitsizliği çerçevesinde ele alınan ve sadece duygusal emek gerektiren işler olduğu için kadınlar bu süreçte daha fazla yıpranmakta, psikolojik olarak daha fazla baskı altında kalmaktadır. 

Şimdi tüm bunlar önümüzdeyken maalesef zorunlu olmayan alanlarda çalışmalar devam ediyor. Bunların çoğunluğu tekstil sektörü ve fabrikalar. Bütün bulaşma riskine rağmen, defalarca hem bizlerin hem kamuoyundaki diğer kesimlerin işçi örgütlerinin, kadın örgütlerinin çağrılarına rağmen çarklar dönsün diye özellikle bu sektörlerde yani zorunlu olmayan sektörlerde çalışmanın devam etmesi ısrarı sürüyor. Sokağa çıkma yasağına rağmen büyük şehirlerde bu sektörlerde halen çalışma devam ediyor. Bu aslında işçiler için, kadınlar için, emekçiler için riski daha da büyütüyor. 

Korona Virüs kadını, emekçiyi, yoksulu ve mülteciyi daha fazla vuruyor

Aslında Korona Virüs herkese eşit yaklaşmıyor. Korona Virüs kadını, emekçiyi, yoksulu ve mülteciyi daha fazla vuruyor. İktidarın savaş politikasyla binlerce mültecinin Türkiye’ye gelmesi ve mültecileri koz olarak kullanarak sınır bölgelerine göndermesi nedeniyle şu anda mülteciler de özellikle mülteci kadınlar da Korona Virüs döneminde büyük bir risk altında. Ancak iktidar cephesinden maalesef mültecilerle ilgili herhangi bir tedbir alındığına dair bile açıklama yapılmadı. 

Meclis'ten çıkan ekonomi paketinde kadının ismi bile yok 

Yine salgının ortaya çıkmasıyla beraber özellikle kadınların istihdam edildiği kafe, güzellik salonu, kuaför gibi istihdam alanlarının kapatılmasıyla birlikte buralarda çalışan kadınlar maalesef açlıkla ve yoksullukla yüzyüze kaldılar. Hatırlarsınız 17 Nisan’da Meclis’te bir ekonomik paket geçildi. Bu ekonomik paketle de küçük ve orta ölçekli işyerlerinin sorunları ötelendi. Kadınların ismi bile geçmedi, kadınlarla ilgili tek bir cümle bile geçmedi. Orada belli bir sürede çalışan çalışan işçiler, emekliler için düzenleme getirildi. Ama ev içerisinde çalışan ev emekçilerinin, part time çalışan emekçilerin, güvencesiz bir biçimde çalışan, taşeron aracılığıyla çalışan emekçilerle ilgili ve özellikle kadın emekçilerle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadı. Yani yapılan ekonomik paket açıklaması da kadınlar yok sayılarak Meclis’ten geçirildi. Bununla ilgili kadın işçiler günlerdir çağrılarda bulunuyor. Bu çağrılarda bulunan kadınların bir kısmı da ev içi kadın işçileri. Ev İçi Kadın İşçileri Dayanışma Sendikası bir rapor yayımladı. Bu rapor gerçekten ‘biz süreci çok iyi yönetiyoruz’ manipülasyonu ile rant ve iktidar devşirmeye çalışan AKP iktidarının süreci nasıl yönetemediğinin ya da kendi bakış açısına göre yönettiğinin göstergesidir. 

Ev içi kadın işçileri salgın nedeniyle işsiz; temel beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorlar

Ev içi kadın işçileriyle yapılan araştırmada kadınlar salgın nedeniyle insanların kendilerini evlerine almaktan bulaşma riski nedeniyle korktuklarını, bu nedenle işsiz kaldıklarını; faturalarını, kiralarını, temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını dile getirmiştir.  Çalışan bazı kadınlar da i̇ktidarın aslında utancı olması gerekirken yine övünerek söylediği, ‘intiharı düşünüyorum, yapacak bir şeyim yok, çocuklarım aç’ feryatlarını yükseltiyor.. Ve yine benzer feryatlarla geçen günlerde bir vatandaşımız yaşamına son verdi. Bu ekonomik kriz her geçen gün böyle derinleşirken iktidar gerçekleştirdiği manipülasyonlarla, algı yönetimiyle hastalığı başka güçlere bağlayarak ve nefret söylemlerini körükleyerek aslında bu süreçte de kendi politikasını, kendi yönetim biçimini, kendi iktidarının varlığını korumaya çalıştığını her geçen gün bir kez daha gösteriyor. 

SES’in yaptığı araştırmaya göre 5 binden fazla sağlık çalışanı enfekte 

İşçilerden, emekçilerden söz ederken bu sürecin kahramanları olan ama sadece popülist bir tavırla alkışlanan sağlık çalışanlarını es geçmek olmaz. Sağlık çalışanlarının bütün dünyada olduğu gibi büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışan kişilerin %70’i kadın, bu sayı Türkiye’de %60. Sağlık çalışanları açısından da maalesef cinsiyetçi bir bakış açısıyla hizmet işleri kadınlara yaptırılıyor. Ve bu çalışanlar, kadınlar bir taraftan hastalıkla yüzyüze kalırken, hastalığın kendilerine bulaşma riski varken tıpkı işçilere, emekçilere olduğu gibi sağlık çalışanı kadınlara da yeterli ekipman verilmiyor. Amerika'ya hastalıkla ilgili ekipman gönderenler; maske, eldiven göndermekle övünenler hastanelerde kadınlara, sağlık çalışanlarına yeterli maske, dezenfektan ve eldiven vermiyorlar. Bir maske ile günlerce idare etmelerini istiyorlar. Bu maskelerle aslında hastalıkla yüz yüze kalmalarına neden oluyorlar. 

Yine bu süreç içerisinde sağlık çalışanları; hamile, yasal süt izni kullanan ve engellilerin izinleri iptal edildiği için daha büyük bir hak gaspı ile karşı karşıya kalıyorlar. Sağlık çalışanları, özellikle kadın sağlık çalışanları, evlerine dönmek zorunda kalmaları nedeniyle hastalığı ailelerine ve çocuklarına bulaştırma riski nedeniyle büyük bir tedirginlik yaşıyor. Ancak hatırlarsınız Zonguldak Valisi bir açıklama yaparak sağlık çalışanlarını hedef almış, hastalığın yayılmasını sağlık çalışanlarının tedbirsizliğine bağlamış ve yine kendi sorumluluklarını bu süreçte büyük mücadele edenlere, sağlık çalışanlarına yüklemeye çalışmıştı.

SES’in yaptığı araştırmada şimdiye kadar 5 binden fazla sağlık çalışanının enfekte olduğu, bu sayısının 8 bine kadar artacağı ifade ediliyor. Sayı bu kadar yüksekken malesef hala sağlık çalışanlarıyla, büyük çoğunluğu kadın olan sağlık çalışanlarıyla ilgili yeterli önlemin alınmamış olması bizin açımızdan kabul edilemez. Önümüzdeki süreçlerde, bunun düzenlenmesi için daha fazla girişimde bulunacağımızı buradan bir kez daha ifade ediyoruz. 

Tıpkı bütün alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da kadınlar, eşit iş karşılığında, maalesef eşit ücret alamıyor. Bütün bu problemleri, kadınların özellikle iş alanındaki yoksullaşma problemlerini bir araya topladığımızda; iktidarın ‘evde kalın, fabrikada kalın, virüsle yüz yüze kalın ama hakkınızı aramayın’ yaklaşımına karşı, oluşturmak istedikleri sınıf mesafesine karşı şimdilik temsili düzeyde de olsa alanlarda olmaya devam edeceğiz.

Biz kadınlar 8 Martlarda olduğu gibi 1 Mayıs’ta da alanlarda olacağız

Biz kadınlar, tıpkı 8 Martlarda olduğu gibi emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz, özgürlüğümüz için "Yaşasın Kadın Dayanışması, Yaşasın 1 Mayıs, Bijî Yek Gulan" diyerek mutlaka alanlarda olacağız. Eşit işe, eşit ücret talebi karşılanana kadar, ev içi emeğin görünmezliği ortadan kalkana kadar, kadın emeği görünür kılınana kadar; kadınların fabrikalarda, iş yerlerinde yaşadıkları cinsiyetçi yaklaşımlara karşı daha fazla ses yükselteceğimizi buradan bir kez daha ifade ediyoruz. 

Yoksulluk, yürüttüğünüz siyasetin bir parçasıdır

Son olarak, daha önce de ifade etmiştim, Korona Virüsten en fazla etkilenenler mülteciler ve mülteci kadınlardır. Mülteci kadınlar; yoksulluk, savaş, çatışma ve şiddet nedeniyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar. Göç ettikleri yerde, maalesef kendileriyle ilgili bilgi alınamıyor. İktidara bir kez daha sesleniyoruz; şu anda Türkiye’de binlerce mültecinin olması çıkarttığınız savaşın, yürüttüğünüz siyasetin sonucudur. İşsizlik yoksulluk yürüttüğünüz siyasetin bir parçasıdır. Yürüttüğünüz politikalar ekonomiyi, savaş ekonomisi haline getirmektense işçinin, emekçinin, yoksulun ekonomisi haline getirse; komünal bir yaşam inşa edilse, sosyal devlet gerçekten sosyal olsa; vatandaşla, yoksulla, işçiyle arasına mesafe koymasa, kadınla arasına cepheden bir mesafe koymasa aslında Türkiye’de ekonomik kriz diye bir gündem kalmayacak. Ekonomik problemler kalmayacak. Yoksulluk diye bir sorun kalmayacak. O açıdan iktidarı en kısa zamanda büyük güçleri, büyük sermaye şirketlerini besleyecek siyasetten vazgeçmeye, kadın emeğini gören, yoksulu gören adımlar atarak, bir ekonomik paket açıklamaya çağırıyoruz. 

Meclis açılmalı, sorunların çözümü için adım atılmalıdır

Meclis’in açık olması için, Meclis’in kadınların sorunlarının konuşulduğu, yoksulun, emekçinin sorunlarının konuşulduğu bir alan haline getirilmesi için, süreç yönetiminin beceriksiz bir biçimde el yordamıyla, kendi politik çıkarlarına göre saraylarda değil Meclis’te yürütülmesi için daha önce de çağrıda bulunmuştuk. En kısa zamanda Meclis açılmalı ve görevini yerine getirmeli, bütün bu sorunların çözümü için adım atılmalıdır.

Bir kez daha ifade etmek istiyoruz; Biz bu 1 Mayıs’ta temsili düzeyde de olsa, fiziksel mesafemizi de koruyarak kadınlar olarak emeğimize, bedenimize, geleceğimize, özgürlüğümüze sahip çıkmak için alanlarda olmaya devam edeceğiz. Başta kadın işçiler olmak üzere bütün işçilerin 1 Mayıs bayramını kutluyorum. Önümüzdeki günlerde eşitlikçi, adaletli bir yaşamı hep beraber kurabileceğimiz umuduyla, hepinizi selamlıyorum. 

29 Nisan 2020