Başaran: Kadın Üniversiteleri yeni bir ‘makbul’ tartışması yaratır

Kadın Meclisimiz Sözcümüz Ayşe Acar Başaran'ın JinNews'e verdiği röportaj:

HDP Kadın Meclis Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Cumhurbaşkanının gündeme getirdiği Kadın Üniversiteleri ile devletin ideolojisinin örgütleneceği bir mekanizma yaratılmak istendiğine dikkat çekerek, bu modelle yeni bir makbul tartışmasının gündeme geleceğine işaret etti. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Haziran 2019’da Japonya'daki Mukogawa Kadın Üniversitesi'nde fahri doktora verilmesinin ardından,  kadın üniversitelerinin incelendiğini ve Türkiye’de bu konuda adımların atılacağını söylemişti. Bu konuyla ilgili ilk adım Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan ‘2021 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda atıldı.  Cumhurbaşkanı’nın Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç’a “çalışmanı buna göre yap” talimatını verdiği “Kadın üniversitesi” kadınların tüm tepkisine rağmen 2021 Yılı Programı’na eklendi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclis Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Kadın Üniversiteleri modeli ile ne amaçlandığını, bu modelin ideolojik arka planında ne yattığını, neye hizmet edeceğini ve kadınlara dönüşünün nasıl olacağını değerlendirdi. 

‘Eğitim sisteminin ne amaçladığını tartışmak gerek’

Kadın üniversite modelinin iki boyutlu ele alınması gerektiğini belirten Ayşe,  ilk olarak Türkiye’deki eğitim politikasının tarihsel olarak geçmişinin değerlendirilmesi ve Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti kuruluşuna kadar eğitim sistemi ile ne amaçladığını tartışmak gerektiğini belirtti. İkinci olarak da kadın açısından değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Ayşe, “Türkiye’de son dönemde iktidarın da devletin de bir kadın politikasının olduğunu görüyoruz. İstanbul Sözleşmesinin tartışmaya açılmasının, kadın örgütlerine saldırıların, eşbaşkanlık sistemlerinin hedef haline getirilmesinin, erkek egemenliğinin her gün sistematik bir biçimde topluma pompalanmasının, toplum içerisinde erkekliğin kışkırtılması iktidarın politikalarından bağımsız değil” dedi.

'Kadını tek bir alanla sınırlandıracak'

Modelin toplumsal cinsiyet eşitliğinde geride olan Japonya’dan ilham alınmasına değinen Ayşe, “Tarihsel olarak 1800’lerde kadınların toplumsal hayatta hiç olmadığı, samuray kurallarının geçerli olduğu ve kadının sözüne bile itibar edilmediği bir noktada kadın üniversitesi pozitif ayrımcılıktır. Oranın mantığı kadınları toplumsal hayata katma, pozitif ayrımcılıkla alan açmaya çalışma ancak şu an Türkiye’deki tartışma bunun yanından geçmeyecek bir tartışma. Kadını tek bir alanla sınırlandırma, iyi anne, iyi eş, makbul kadın yaratma mekanizmaları olarak bakılıyor. Bu üniversitelerde ‘kadınca’ ya da kadınlara atfedilen toplumsal cinsiyet rollerinin, kadınların yapabildiği işlerin öğretildiği meslekler açılacak. Burada tartışılması bu model gerçekten Türkiye’de kadınların eğitime katılımını destekleyecek mi yoksa aslında daha çok tek bir alana sıkıştırıp karma eğitim sisteminden çekecek mi? konuya bu açıdan bakılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Rojava’daki model 

Kadın üniversitelerinin, dünyada çok ileri modelleri olduğunu da söyleyen Ayşe, “Avrupa’dan söz etmiyorum, çok yakınımızda Rojava’da oturtulan bir model var. Orada da kadın akademileri var ama oradaki kadın akademileri ile iktidarın getirmek istediği kadın üniversitesi arasında çok büyük farklar var. Oranın esası kadınları toplumun her alanında varlığını destekleyecek bir model” ifadelerine yer verdi.

Eğitim kurumlarının yalnızca Türkiye’de değil bütün dünyada devlet ideolojisinin çocuk yaşta empoze edildiği yerler olduğuna dikkat çeken Ayşe, Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar devlet ideolojisinin öğretildiğini söyledi. Söz konusu eğitimin tek dilli ve tek tip insan yaratma amacı güttüğünü ifade eden Ayşe, “Bir kimlik üzerine kurgulanmış, o kimlik dışında olan herkesin düşman ilan edildiği, fetih yaklaşımının sürekli olarak örgütlendiği, dini bir inancın egemen olarak kabul edildiği, diğer inançların yok sayıldığı hatta inançların bir biçimde hedef gösterildiği, cinsiyetçiliğin üretildiği bir eğitim sistemi var. Bu durumu son dönemde ortaya çıkan kitaplardan da görüyoruz. Bu kitaplarda, kadınlık ve erkeklik rollerinin nasıl dağıtılması gerektiği sürekli anlatılıyor. Kadın evde yemek yapar, çocuk bakar, iyi anne olması gerekir ama erkek güçlü, bütün ailenin reisi… Cinsiyet modellerinin daha küçük yaşta üretildiği bu sistemde kadın üniversitesi modeliyle bu tamamlanmış olacak” şeklinde konuştu.

‘Genç kadınların kadın üniversitesi talebi yok’

Ayşe, eğitimin kalitesinin düştüğünü, 21’inci yüzyılda insanların ücretsiz anadilinde eğitime ulaşamadığını ve pandemiyle beraber yoksulun neredeyse eğitim öğretime ulaşamadığı bir sistem olduğunu vurguladı. Ayşe, iktidarın gündemleştirmesine rağmen genç kadınların böyle bir talebi olmadığına dikkat çekerek, “Genç kadınların özgür, anadillerinde, ücretsiz eğitim ve devlet ideolojisinin dışında objektif bir eğitim talepleri var. Bunun çalışmalarının yapılması gerekirken, iktidar yine erkek egemen sistemini kurumsallaştırmak istiyor" diye belirtti. 

‘Devlet ideolojisinin örgütleneceği bir mekanizma isteniyor’

Özellikle Kürt illerinde yatılı okulların asimilasyon politikasının bir parçası olarak ortaya çıktığını ve sonrasında bunun belgelerle de kanıtlandığını belirten Ayşe,  kadın üniversitesi modelinin de bu durumla benzerlik taşıdığını kaydetti. Ayşe, bu modelle devletin ideolojisinin örgütleneceği ve kurumsallaştırılacağı bir mekanizma oluşturulmak istendiğine dikkat çekti. 

‘Dönemsel propagandalardan biri’

AKP iktidarı ile birlikte üniversitelerin özgür olmayan ve eşitsiz bir konuma getirildiğini belirten Ayşe, hiç ilgisi olmayan bir alanla ilgili kişilerin rektör ve dekan olarak fakültelere atandığını dile getirdi.  “Gerçekten çözüm bu mu? Yüzlerce kadın akademisyen ‘ savaşa hayır’ dediği için ve iktidarın siyasetine muhalif oldukları için KHK ile ihraç edildi” diyen Ayşe, bu kapsamda değerlendirildiğinde  kadın üniversitelerinin iktidarın dönemsel propagandalarının bir parçası olduğunu belirtti.

‘Ortak tepki vermek gerek’

Ayşe, toplum içerisinde kadınların kışkırtılmış erkekliğin etkisi ile karşı karşıya kaldıklarını belirterek çoklu bir saldırının olduğunu vurguladı. Bu saldırıya karşı  daha kolektif bir cevap verilmesi gerektiğini dile getiren Ayşe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz bunu yapbozun birer parçası gibi görmezsek eğer odaklandığımız yeri korumaya çalışırken başka bir yerden  başka bir saldırı gelir. Eşbaşkanlık sistemi bir saldırıydı, bir kadın sistemi ortadan kaldırılmak istendi. İstanbul Sözleşmesi, nafaka, istismar yasasını sürekli gündemde tutuyorlar. Şimdi  de kadın üniversitesini gündeme getirdiler. Bunların hepsine ortak, daha kararlı  ve inançlı bir refleks göstermek gerekiyor.”

‘Erkekler topluluğu bizim adımıza karar vermesin’

Kadınların kendi ihtiyaçlarını kendilerinin belirleyeceğine vurgu yapan Ayşe, “Kadın açısından eğitime, öğretime katılmaları için başka destek mekanizmaları kurulmalıdır. Belki farklı bir dönüşüm yaratır. Ama bunun ne olması gerektiğine biz karar verelim. Erkekler ve erkekler topluluğu kadınlar adına karar vermekten vazgeçmeli. Esas bugünün problemi bu. Yani çok iyi niyetli olduklarını zaten düşünmüyorum. Velev ki çok iyi niyetli olsunlar. Onu da bize bıraksınlar” diye ifade etti. 

10 Kasım 2020