Başaran: Newroz alanlarında Çöktürme Planının kendisinin çöktüğü ortaya çıktı

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran'ın JinNews'e verdiği röportaj:

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, milyonların kutladığı 2022 Newrozu’nu değerlendirirken, alanlardan yükselen en önemli talebin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olduğuna işaret etti.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, kadınların bütün baskılara, yasaklamalara karşı alanlara çıkması ile açığa çıkardığı direniş, 21 Mart Newroz Bayramı’nda tüm bölge ve Türkiye kentlerine büyüyerek yayıldı. Sert kış koşullarına rağmen yediden yetmişe, milyonların doldurduğu Newroz alanlarında atılan sloganlarla talepler haykırıldı. Özellikle Diyarbakır, bu yıl da tarihi bir Newroz’a ev sahipliği yaptı. Newroz’da halklar PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü, Kürt ulusal birliğinin sağlanmasını istedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran ile “Dem dema serkeftinê yê” sloganı ile kutlanan 2022 Newrozu’nu konuştuk.

8 Mart’ta kadınların önemli bir direnişi oldu ve bu Newroz alanlarına da kadınların ve gençlerin damga vurması ile karşılık buldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Türkiye, dünya ve Kürdistan’da her dönem 8 Mart tarihsel olarak ele alınıyor ama kadınlar için her gün bir mücadele, bir direniş günüdür ama özgünlüğü olan bazı günler vardır. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ortak mücadelenin resmini de verdiği günlerdir. Türkiye’de ve Kürdistan’da her yıl kararlı 8 Martlar geçiyor. Bu yıl da, Kürdistan’da TJA ile ortak 8 Mart’ı organize ederek mücadele ettik, Türkiye cephesinde ise kadın kurumları, feministler, solcu kadınlar ile bir arada eylemsellikler gerçekleştirdik. TJA 25 Şubat’ta Mardin’in Dargeçit ilçesinde 8 Mart startını verdi. Dargeçit, Kandıra Cezaevi’nde tutsak bulunan ve intihara sürüklenen Garibe Gezer arkadaşımızın doğduğu yer.  TJA’nın yaptığı starta bir taraftan cezaevinde bulunan kadınlara yönelik, kadınların özgünlüğünde politik tutsaklara yönelik geliştirilen bu saldırının ve işkence sistemine karşı bir mesaj niteliğini taşıyordu. HDP Kadın Meclisi olarak, İzmir’de 8 Mart startını verdik. İzmir’de Deniz Poyraz yoldaşımız, kendi il binamızda bir siyasi suikastla katledildi. İki start verildi ve bu bir haftaya yayılan eylemsellikler gerçekleştirildi. 

8 Mart’ta belirlediğimiz slogan hem TJA hem de Türkiye kadın hareketine çok benzer şekilde, “Şimdi Kadın Zamanı” oldu. HDP Kadın Meclisi olarak, “Birlikte Değiştireceğiz” sloganı ile sokaklara çıktık. Erkek egemenliği ş uan dünya açısından sağ popülist iktidarların tutunduğu bir dal olarak karşımızda duruyor. Kendi rejimlerini tahakküm ederken, en fazla örgütledikleri hatta en fazla ön plana çıkardıkları kadın mücadelesi, esaslı bir sorun olarak görülüyor erkek egemenliği açısından. AKP iktidarını biraz özgün ele almak gerekiyor. AKP iktidarı 20 yıllık iktidarı döneminde hiçbir zaman kadın özgürlüğü perspektifi ile yaklaşmadı. Her zaman kadınları belirli sınırlar içerisinde tutan, ev içerisinde sıkıştıran bir perspektifi vardı. En demokratik olduğu zamanları söylendiğinde bile bu durum değişmedi. Kürtaj yasağı, birçok kadın kazanımının bu süreçte gasp edilmeye çalışılması bunun örneğiydi. Ama bu son süreçteki politikaları kadına yönelik şiddeti besleyen, bunun önünü açan, kadın mücadelesinin önünü kapatan bir perspektife sahip olduğunu görüyoruz. Kürdistan’da daha özgün politikalar var, bunları birbirinden ayırmak lazım.

20 yıllık süreç içerisinde her geçen gün kadınlara dönük şiddetin ve cinsiyetçiliğin arttığını görüyoruz. İstatistik olarak şiddetin yüzde 12 artışı görünüyor ama bunun çok fazla olduğunu biliyoruz. Bir yıl içerisinde binlerce kadın şiddete uğruyor, yüzlerce kadın erkek şiddeti sonucunda yaşamını yitiriyor, binlerce kadın tacize, tecavüze maruz kalıyor. Mobbingi saymıyorum çünkü iktidarın kendisi şiddeti mekanizma haline getiren bir hale gelmiş durumda. Devlet kadına yönelik şiddeti uygulayan, mekanizmanın kendisi. Bu AKP iktidarı döneminde daha belirgin hale geldi. Bu yıl Kürt kadınları açısından devletin saldırıları, cezaevinde neredeyse ölüm evleri haline gelen işkence politikalarına karşı bir mücadele, kadın kazanımlarının sahiplenilmesi, bununla da yetinmeyip yeni kuramlar, kendini geliştirip dönüştürmeyi esas aldık.

Bütün bu sürecin toplamında görmezden gelemeyeceğimiz tecrit bunun merkezinde yer alıyordu. Kadınlar, bu kadar şiddet sarmalında olduğunun ve kazanımlarının bu kadar büyük bir hedef haline geldiğinin farkında olduğu için dirençli bir 8 Mart geçirdi. Engellemelerle karşı karşıya kaldık, İstanbul’da kadınların Feminist Gece Yürüyüşü’nü yapması engellendi. Günler öncesinde yürüyüşün yasaklandığı duyuruldu. İstanbul neredeyse olağanüstü bir şehir haline getirildi. Adım başı polislerle karşı karşıya kalıyorsunuz, yürüyüş alanına gitmek isteyen kadınlar engellemelerle karşı karşıya kaldı, gözaltına alındı. Bütün bu engellemelere rağmen kadınlar Feminist Gece Yürüyüşü’nü renkleri ile gerçekleştirdiler. Mücadele vurgusu yaptı, Diyarbakır’da benzer görüntü söz konusuydu. İzinli olan 8 Mart etrafı tamamen tecrit edilmiş bir şekilde sarılmış, kadınların cezaevinde benzer uygulamalar vardı. Kadınlar o alana girmeyi başardılar ve her şeye rağmen taleplerini dile getirdiler. 8 Mart, barikatların kırılmasının başlangıcıydı. Newroz alanlarına yansıması gerçekleşti. Hem talepleri ile hem renkleri, mücadele ve kararlılıklarıyla.

8 Mart’tan hemen sonra Süleymaniye’de gerçekleşen Kürt Kadın Çalıştayı’na katıldınız. Çalıştaya dört parça Kürdistan’dan birçok kadın katıldı. Bu buluşmanın önemi neydi? Neler konuşulup tartışıldı? Kürt kadın birliğine katkısı nedir?

Toplamda kadın mücadelesine dönük saldırı, kadın özgürlük iddiasına bir saldırı ve kadını belirli bir çizgide tutma yönelimi söz konusu. Bir taraftan Kürt kadınların özgünlüğünde yaşadıkları söz konusu. Kürdistan coğrafyasının bir savaş alanı haline getirilmiş olması ve kadın bedeninin bir savaş alanına dönüştürülerek bir tecavüz söz konusu. Kadın mücadelesinin Kürt mücadelesinin en esaslı unsuru olmasından kaynaklı hedef haline getirilmesi yapılan çalıştayın ne kadar önemli olduğunun göstergesiydi. Her parçadan kadınlar katılmıştı ama esasen yaşadığımız problemler birbirinden farklı değildi. Rojava’dan gelen kadınlarla, Şengal'den gelen kadın Kürdistan’da dört ulus devlet arasında paylaştırılmış ama sömürge hukuku uygulanan, sömürge hukukun en esaslı da kadın mücadelesi üzerinde uygulanan coğrafyanın ve kimliğin taşıyıcısı kadınlar. Orada bir kez daha ortaya çıktı ki; ulus devletlerin Kürt kadına yaklaşımı biraz topluma öncülük etme misyonunun varlığı ile ilgiliydi. Ulus devletler mücadeleyi bertaraf etmeye çalışırken önce kadın mücadelesini ya da kadınları baskı altında tutmaya çalıştıklarının açık değerlendirmesi yapıldı. Akabinde hemen bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Kadına yönelik şiddeti nasıl önleyebileceğimizin, kadın kazanımlarına dönük bu yönelimleri ortadan nasıl kaldırabileceğimizin, kadın özgürlükçü bir yeniliği nasıl oluşturabileceğimizin tartışmasının yürütüldüğü bir konferanstı. En nihayetinde bunun bir ilk adım olduğu, sonrasında daha geniş bir şekilde bir araya gelişin ve çözüm yol ve yöntemlerine ihtiyaç olduğunun değerlendirmesi yapıldı.

Bunun için de Kürt kadın ve ulusal konferansının bir ihtiyaç olduğu, sonuç bildirgesinde de kararlaşma şeklinde geçti. Kürt kadınlar ulusal bir konferans ile kendi özgünlüğünde yaşadıklarını, sadece yaşanmışlıkları değil, çözüm yöntemlerini tartışabileceğimiz bir günde yan yana gelmenin elzem olduğu tartışmaları yürüttü. Rojava’dan katılımcılar da vardı ve Rojava bu açıdan bize umut veren, çözüm perspektifi sunan bir model.  Demokratik ulus perspektifinin kadın özgünlüğünde kendini gerçekleştirdiği, kadınların yaşamın her alanında kendini özgür bir birey olarak var edebildiği modelin kendisi. Bir çözüm perspektifinin de olduğu tartışmalar yürütüldü. Ulusal birliğin oluşturulabilmesi, Kürtlerin kimlik mücadelesi ve bu yüzyılda bir statü sahibi olabilmeleri için kadınların başta ulusal birliğin öncülüğünü yapabilme tartışmaları da bu konferansta tartışıldı. Önümüzdeki günlerde bir araya geliş, panel ya da tartışma değil, ulusal birliğin adımların atılması için de bu konferans bir umut oldu. Biz de bu umutla geldik, güçlü bir dayanışma da vardı. Bir araya gelişin ne kadar kıymetli olduğu ve tespitlerin ne kadar önemli olduğu da tartışıldı.

21 Mart’ta hava muhalefeti ve devletin Diyarbakır’da yarattığı provokasyona rağmen Kürt halkı ve dostları bulundukları her yerde “Dem dema serkeftinê ye” sloganları ile alanlara çıktı. Newroz’a dair değerlendirmeniz nedir?

Çok coşkulu 8 Mart’ı yaşadık ve bunun alana yansıması da oldu. Neredeyse Newroz alanlarının büyük bir kısmı kadın ve gençlerden oluşuyordu. Bu çok önemliydi, bu sürede iktidar aslında partimize ve mücadelemize yönelik yoğun bir saldırı gerçekleştiriyor. “Mecalleri kalmadı” değerlendirmesi yapıyor,  bunun nezdinde bir karşılığı kalmadı değerlendirmesini yaptı. Her yerde yapılan Newrozlarda her şeye rağmen şöyle bir tablo ortaya çıktı: 7 yıldır sistematik bir şiddet politikası ile süreci yürütmeye çalışan bir iktidar var. Gözaltı, tutuklamalar, yerle bir edilmiş kentler, tecridin derinleştirilmesi, cezaevinde uygulananlar, kadın kırımına gelen saldırı konsepti, ajanlaştırma, uyuşturucu, genç kadınlara yönelik özel savaş politikaları ile saldıran bir iktidar ama karşısında 7 yılın sonunda bütün bu saldırılara ulusal kıyafetleriyle, renkleriyle, attığı sloganlarla, direngen duruşuyla da karşılık veren Kürt halkı gerçekliği ve dostlarının ortaklaşması. Kürtlerle ortak mücadele yürüten büyük bir cepheden katılım vardı.  HDP fikriyatının yansıması da vardı, özellikle Türkiye metropollerinde. Tüm bunlarda en önemli mesaj “HDP buradaydı”. Renkleriyle, kararlılığıyla, duruşuyla, talepleriyle alanda HDP vardı.

Şırnak Newrozu’na katıldım. Şırnak çok önemli bir yerde duruyor, özellikle özyönetim dönemlerinde gerçekleşen saldırılar, yerle bir edilen şehir ve neredeyse ayağa kalkamayacak diye düşündükleri bir şehir ama bahar ayında kara kışa rağmen binlerin alanları doldurduğu ve terk etmediği bir Botan gerçekliği vardı. Bu Silopi’de de Cizre’de de ortaya çıktı. En nihayetinde Batman ve Diyarbakır. Diyarbakır’da özgün bir konsept vardı, 8 Mart’a benzer bir konsept ile yüz yüze kalmıştık. Beş arama noktası, çevik kuvvet, alana girerken cezaevine girer gibi gerçekleştirilen ince aramalar, küçük çocukların ulusal kıyafetlerinin çıkartılması, çocukların parmak izinin alınması, biber gazlı saldırılar, gözaltılar tüm bunlara rağmen milyonların doldurduğu Diyarbakır Newrozu gerçekliği. Bu çok özgün bir durumdu. Tarihimizin en güçlü katılımının olduğu Newrozlardan biriydi. Sadece nicel olarak değil, ortaya koyduğu talepler de tarihseldi. Uzun süredir iktidar Sayın Öcalan üzerinde bir tecrit uygulaması gerçekleştiriyor. 1999’dan bugüne yoğunlaştırılmış, ağırlaştırılmış bir tecrit politikası ve bir yıla yakındır Sayın Öcalan ile hiçbir görüşme yapılmıyor. 2015 Nisan tarihinden beri dönemsel bir takım görüşmeler dışında hiçbir görüşme olmadı. Bu kadar ağır bir biçimde tecrit uyguladığı Sayın Öcalan ile ilgili durmaksızın atılan sloganlar ve refleks. Bu iktidarın politikalarının boşa düşürüldüğünün de göstergesiydi. Taleplerin bu biçimde yansıması ve coşkunun da yüksek olduğunu söylemek lazım. Biz bir start verdik ama starttan çok önce ateşler yakıldı. Bu sene Newrozlar çok yaygın kutlandı. Newroz ateşinin yanmadığı bir köy, ilçe, mahalle kalmadı. Bu dönemin ruhunu da gösteren bir şey. Hem iktidara bir cevaptı hem de farklı hesapları yapan muhalefete bir cevap.

Bir sürü hesapların yapıldığı bir parti ve halktan söz ediyoruz. Herkesin kendi hesapları ile önümüzdeki döneme karşı seçim hesapları bir taraftan parti kapatma hesapları yapılıyor. İktidara, muhalefete ve bizlere çok önemli mesajlar vardı. Bize “Halk olarak buradayız ve 2013 Newrozu’nun kararlılığı ile okunan mektubun da yanındayız” mesajı verildi. Bir diğer mesaj da, “Bu halk hiçbir baskıya boyun eğmez” mesajıydı ve bu çok önemliydi. Devlete, muhalefete, uluslararası kamuoyuna ciddi mesajlar vardı. Kürtlerin birliğine yönelik temel mesajlar vardı. Kürdistan’ın diğer parçalarında da çok coşkulu kutlandı ve ruh birliğinin oluştuğuna dair bir mesaj çıktı. Bu mesajları herkesin alıp tekrar ne düşünülüyorsa bu halkın üzerinden yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.

Newroz’da milyonlarca insanın verdiği mesajlardan biri de ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan, avukatları ve ailesi ile görüştürülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü. Halkın Abdullah Öcalan’a dönük sloganlarını, taleplerini nasıl yorumlamak lazım?

İktidarın bu süreci çok yakından takip ettiğine inanlardan biriyim.  İktidarın bilindik, denenmiş ve başarısız olmuş yöntemleri… Özellikle 2015’te Sayın Öcalan ile son resmi görüşme yapıldı. Akabinde çöktürme planı adım adım devreye konuldu. Newroz alanında şu gerçeklik çok net ortaya çıktı; çöktürme planı çöktü. İktidarın elinde çöktü, başarısız olarak tarihe geçti. Kürt sorununun bu yöntemle çözülmediği bir kez daha ortaya çıktı. Her yerde resmi izinler vardı ama Diyarbakır'da bir kitlesel görüntünün ortaya çıkmaması için ellerinden geleni yapan, bir provokasyon zemini oluşturan bir politika vardı. Merkezden dizayn edilen bir provokasyon ortamını oluşturma kararlılığı vardı. Kürt sorunu inkarla, imhayla, zor aygıtlarla çözülmüyor. Kürtler daha da güçlenerek geliyor ve taleplerini daha netleştirerek geliyor. En önemli mesaj buydu. Kürtler orada, “Biz buradayız, ulusal kıyafetlerimizle, renklerimizle, dilimizle, sloganlarımız ve kararlarımızla buradayız” dedi. Kendi kimliğini sahiplenen Newrozlardan bir tanesi. Milyonlar şunu dedi, “Kendi yöntemlerinizde ısrar etmekten vazgeçin”

Ve bütün sloganlar 2013’e dönüktü. Çözüm adresini gösteriyordu. Sayın Öcalan’ın adı geçtiği anda müzikle müdahale etme girişimi vardı. Sayın Öcalan’ın fikrinin toplumda yer bulması, toplum içerisinde bir örgütlenmesi var. Bir kez daha gördük ki, Sayın Öcalan’ın fikri bütün toplum nezdinde kabul edilen bir fikir. Çözüm yöntemi, kabul edilen yöntem. Her atılan slogan da, müzikle müdahale edilmesine rağmen dinmedi. Sadece Kürdistan'da değil Türkiye metropollerinde de benzer görüntü vardı. Çünkü Kürt sorununun çözümü 2013’te okunan mektuptaki yol haritası ile çözümün mesajını verdi. Kitle, katılımcılar ve halk 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’na hatırlatma yaptı. Kürt sorununun çözümü budur, muhatabı da bellidir. Verilen en büyük mesajı buydu ve Sayın Öcalan’ın fiziksel özgürlüğünün sağlanması mesajını Kürdistan halkı net verdi. Halk bu talepten vazgeçilemeyeceğini de ifade etti. Her kesime rağmen bu talebi tekrarlamak, bu talebin en başat talep olduğunu gösterdi. Tek bir ses yükseliyordu Newroz alanlarında.

Son olarak, Newroz gündemi partinizin İstanbul’da yaptığı toplantıda konuşulan konulardan biriydi. Halkın net bir şekilde Abdullah Öcalan’ı işaret etmesi mesajı toplantıda ele alındı mı? Alındıysa hangi kapsamda ele alındı? Buna dönük nasıl bir çalışma ortaya çıkacak?

Partimizin temel gündemlerden biri tecrit. Tecridin hem Türkiye toplumu üzerinde, hem Ortadoğu, kadınlar üzerinde yarattığı etkileri, Türkiye’deki krizleri besleme biçimi bizim esaslı gündemlerimizden bir tanesi. Tecrit ilk halka olarak değerlendirilebilir ama yaşadığımız kriz, kadın kırımı, demokrasinin geriye gitmesi, diplomatik olarak Türkiye’nin içine düştüğü süreç, bunların hepsi tecrit. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ile bağlantılı süreçler. Bizim partimizin temel gündemlerden bir tanesi Newroz’da öne çıkan talep, bunu besleyen, önümüzdeki günlerde yoğunlaştırılmış bir yol haritası çıkarma ihtiyacı olur. Ama PM ve Kadın Meclisimiz ile tartışacağımız konular.

Teşekkür…

Büyük bir kararlılıkla Newroz alanında olan herkese teşekkür ederiz. Bize bu gücü ve morali taşıdıkları için, çok fazla gözaltı oldu ama buna rağmen vazgeçmeyen bir halk gerçekliği vardı. Bu mücadelenin parçası olmak ve bu halkın öncülüğünü yapmak da bizim için onur verici. Bütün katılan halkımıza teşekkür ederiz.

Röportaj: Dilan Babat

30 Mart 2022