Beştaş: Kadın katilleri, çeteler, hırsızlar çıkacak ama öğrenciler, gazeteciler, siyasetçiler çıkamayacak

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş şöyle konuştu: 

AKP iktidarı insanlığı tehdit eden virüse karşı toplumu hazırlamadı

Gündemimiz yoğun. Tabii ki gündemin başında korona salgını yer alıyor. Bütün insanlık ailesini, bütün dünyayı tehdit eden bir virüsle karşı karşıyayız. Bizler de, Türkiye yurttaşları da bu virüsten azade değiliz. Nitekim her gün rakamlar açıklanıyor. Hatırlarsanız, ilk ölüm haberini 11 Mart’ta Sağlık Bakanı verdi. Ondan önce AKP iktidarı bu salgına, COVID-19’a, koronaya karşı toplumu hazırlamadı. Toplumu hazırlamadığı gibi halk sağlığını korumak için gerekli tedbirleri de almadı. Şu anda da ağırlıklı olarak korona ile ilgili aldığımız bilgiler, Sağlık Bakanı’nın her gece saat 23.00’de attığı tweetlerden ibaret. Tabii ki bu tweet sadece ölüm sayısını, en son haliyle test sayısını haber veriyor; onun dışında hiçbir ayrıntı söz konusu değil. Bu salgın hangi illerde, hangi iller daha büyük tehdit altında, kimler bu salgından daha çok etkileniyor ya da korunma yöntemleri nelerdir, iyileşenler var mı, test sayısı neden düşük, ne zaman arttırılacak gibi yüzlerce soruya yanıt vermiyor. 

Şeffaflık virüsle mücadelede temel ihtiyaçtır

Biz baştan beri HDP olarak şunu söyledik: Şeffaflık virüsle mücadelede temel ihtiyaçtır. Sadece ölenlerin sayısı vermek ve 'bugün 7 ya da 3 yaşlımızı kaybettik' diye tweet atmak aynı zamanda ayrımcı bir dildir ve yaşlılarımızın, büyüklerimizin ölümünü de meşrulaştıran bir dile tekabül ediyor. Bu yönüyle bu üslubu da kabul edilemez buluyoruz. Yaşlılar için ayrımcı bir virüs ama daha çok yoksulların, işsizlerin, emekçilerin yaşam koşullarını ağırlaştırdığı için acımasız bir virüs. 

Yurttaşlara adeta “kendi başınızın çaresine bakın” diyen bir iktidarla başbaşayız

Şimdi, iktidarın buna karşı mücadelesini kesinlikle yeterli bulmuyoruz. Çünkü halkı, toplumsal sağlığı, halk sağlığını tamamen göz ardı eden, adeta kaderiyle baş başa bırakan, başınızın çaresine bakın diyen bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hukuk devleti ilkesini hepimiz biliyoruz ve buralarda, genel kurulda, toplumsal alanlarda da Türkiye’nin bir hukuk devleti olup olmadığı tartışılır. Hukuk devleti olmadığımızı artık bütün dünya alem biliyor. Çünkü şu anda anayasasız, hukuksuz, kesinlikle kuralsız bir yönetim anlayışı ile başbaşayız.  

Korona salgını bir gerçeği daha görünür kıldı: Türkiye bir sosyal devlet değildir 

Ama korona salgını bir gerçeği daha ortaya çıkardı, görünür kıldı, altını çizdi: Türkiye bir sosyal devlet de değildir. Çünkü sosyal devlet halkının sağlığını, ekonomik ihtiyaçlarını, yaşam şartlarını korunmasını; onlara ücretsiz izin vermekten tutalım da işsizlik sigortasını kullanmaya kadar bir dolu tedbiri alması gereken bir yerden hareket etmelidir. Türkiye ne bir hukuk devletidir ne bir sosyal devlettir. Bizim talebimiz de her ikisinin birden yaşam bulmasıdır. Ne devletidir peki şu anda? AKP ve yandaşlarının medyasıyla, sermayesiyle, ortaklarıyla bir AKP ve yandaş devletine dönüşmüştür. Çünkü sadece kendilerini korumaya yönelik önlemler alındığını en son yapılan toplantıda gördük. Sadece sermayeye paket vaadi verilen bir toplantıya dönüştü. 

Mutfak bomboş olursa evde nasıl hayat olur?

Peki halka ne diyorlar? Tek bir çağrıları var: “Evde kal”. “Evde hayat var” diyor ısrarla Sağlık Bakanı. Evde hayat olması için evin mutfağında yiyeceğin, zahirenin, ısınmanın, elektriğin, iletişim olanaklarının olması lazım. Evde hayat mutfağı kuru kuru dört duvar arasında, geliri olmayan, mutfağı bomboş, hiçbir yiyeceği yok, çocuklarının gelişimini sağlayacak olanağı yok, yok yok yok... Ama evde hayat var. Evde herkes için hayat yok. Evde hayatı kılmak iktidarın, sosyal bir devletin görevidir. İşte bu yönüyle saat 14.00’te partimiz adına açıklama yapılacak, biz de paketimizi tekrar tekrar açıklayacağız. Evde hayatı mümkün kılmak için önerilerimizin ve taleplerimizin dikkate alınmasını behemehal istiyoruz. 

Evde kalamayacak, çalışmadan karnını doyuramayacak milyonlarca insan var 

Çalışmadan karnını doyuramayacak milyonlarca insan var. Evde kalamayacak, kalırsa doyamayacak çocuklarına bakamayacak ve günlük çalışmak zorunda olan yüzbinlerce insan var bu ülkede. Evet bu salgın bu yönüyle ayrımcı bir salgın aslında. Zenginler yatlarla, katlarla, uçaklarla gidip özel yerlerde sağlıklarını koruyabiliyorlar. Ama emek gücüne dayanarak çalışmak zorunda olan ve geçimini sağlayan emek dünyasına bir şey yok. 

Alkışlamak yetmez, sağlık emekçilerinin taleplerini karşılayın

Diğer bir mesele TTB, SES başta olmak üzere sağlık kurumlarının önerileri dikkate alınmıyor, çalışmalara dahil edilmiyor ve tek taraflı bir çalışma yürütülüyor. Sağlık çalışanlarını her gece saat 9’da alkışlıyoruz. Tabii ki alkışlayalım, biz de alkışlıyoruz. Çünkü bu dönemde en büyük fedakarlığı, en büyük çalışmayı sağlık çalışanları yapıyor ve yaşamları pahasına virüsle mücadeleyi yürütüyorlar, teşhis ve tedavi süreçlerinde aktif bir çalışma sürdürüyorlar. Biz de iktidara şunu söylüyoruz; alkışlamak yetmez, hepimiz alkışlayalım, ama önce TTB’nin, SES’in, doktorların, sağlık emekçilerinin tümünün taleplerini karşılayın. 

İhraç edilen sağlık emekçilerinin derhal göreve çağrılması gerekiyor

Güvenlik soruşturması sebebiyle atanamayan doktorlar var, diğer sağlık emekçilerini de dahil edersek binleri buluyor. Güvenlik soruşturmasını bir tarafa bırakın, öğrencileri çağıracağınıza önce mezunları çağırın. 15 bin civarında ihraç edilen sağlık emekçisi var. Bu ihraçların hukuksuz olduğunu hepimiz biliyoruz ama böyle bir salgın döneminde ihraç edilen doktorların derhal göreve çağrılması gerekiyor. 

Sağlık emekçilerinin talepleri en hızlı biçimde karşılanmalıdır

Yine koruyucu ekipman, hijyen malzemelerinin eksiksiz sağlanması gerekiyor. Dün sayın Sağlık Bakanı Koca dedi ki bu konuda söylentiler var ama hiçbir eksik yok. Bu maalesef doğru bir bilgi değil. Bizim çevremizden bildiğimiz, iletişim halinde olduğumuz herkesin söylediği, doktorlar çalıştıkları hastanelerde hala bizim eldiven sıkıntımız var, maskemiz yok diyorlar. Ve nöbetlerle, çalışamaz koşullarda virüsle mücadeleyi sürdürüyorlar. Biz, sağlık emekçilerinin bir bütün olarak taleplerinin hızla karşılanması, TTB’nin 19 sorusu vardı, o sorulara yanıt istiyordu, o soruların hepsinin altına imza attığımızı, ve 82 milyon yurttaş adına TTB’nin sorularına yanıt verilmesi gerektiği çağrımızı yineliyoruz. 

Şu ana kadar TBMM’de toplum sağlığını önceleyen hiçbir yasa tasarısı görüşülmedi

Peki, TBMM olarak ne yapıyoruz? Bu kadar büyük bir tehdit içeren salgın karşısında Meclis ne iş yapıyor? Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu ana kadar Mecliste genel kurulda toplum sağlığını koruyan, buna ilişkin önlemler getiren hiçbir yasa tasarısı görüşmedik. Bizim ve diğer muhalefet partilerinin korona virüsünün değişik kesimlere dönük etkileri konusunda verdiğimiz bütün önergeler AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Halk bize ne yetkisi verdi? Onlara vekalet etme yetkisi verdi. Şu anda halkın, toplulum büyük bir yaşam tehdidi altında olması durumunda vekillerinin kendi yaşamlarını korumaya dönük tedbirler almasını, bu konuda yasama faaliyetleri yürütmesini ve sosyal devlet olmanın gerekliliklerini yerine getirmesini bekliyor. Halkın meclisten bu kadar yüksek bir beklentisi var. 

Dışarıda Korona salgını var, ölüm, işsizlik var, Meclis’te torba kanun teklifi görüşülüyor

Peki biz ne talep ettik, ne yanıt verildi? Öncelikle ekonomik tedbirlere ilişkin Plan Bütçe komisyonu üyelerimiz, komisyonun toplanması için resmi talepte bulundu. Sağlık Komisyonu üyelerimiz Komisyonun hemen toplanması için talepte bulundu, İnsan Hakları Komisyonunun toplanması için talepte bulundu. Sadece 3 komisyonu örnek veriyorum; 3’ü de kabul edilmedi. Yine başka bir çağrımız vardı. TBMM çatısı altında bütün partilerden eşit sayıda vekil katılımıyla bir kriz koordinasyon merkezi kuralım ve bu çalışmaların tümünü koordine edelim.  Halkı doğru bilgilendirelim, şeffaflığı sağlayalım ve halk sağlığını her şeyin önüne koyalım diye. Şu ana kadar da bu konuda herhangi bir yanıt alamadık. Ne görüşülüyor? Karadağ’da savunma ve sanayi işbirliğiyle ilgili sözleşme görüşülüyor. Ya da torba kanun devam ettiriliyor. Dışarıda korona var, salgı, ölüm, işsizlik, intiharlar var, şiddet var ama Mecliste hiçbir şey umurumuzda değilmiş gibi AKP'nin kendi politikası doğrultusunda getirdiği torba kanun, farklı ülkelerle işbirlikleri görüşülüyor. Hiçbir aciliyeti olmadığı halde Mecliste bunlar görüşülüyor. 

Devlet kendi halkına karşı sosyal mesafe almış durumda

İşte halkın meclisini halktan korumak böyle oluyor. Şu anda AKP iktidarı halkın meclisini halktan koruyor. Devletin bu durumda halka ne kadar büyük bir sosyal mesafe aldığını da görmüş olduk. Hani koronada çok sık söylediğimiz sosyal mesafe kavramı şu anda devletin kendi halkına sosyal mesafesini de ortaya koymuştur. Bu yönüyle şunu söylemek istiyorum: Bizim tek gündemimiz sağlık olmalı, korona ile mücadele olmalı, ekonomiden, sağlığa, işsizliğe. Bütün korona salgını etrafında bir gündemimiz olmalı ve salgına karşı hangi tedbirleri alacağımızı en üst düzeyde karar vermeliyiz. Fakat bu maalesef yaşama geçirilmedi. Buna ilişkin taleplerimize, ısrarlarımıza devam edeceğiz. 

Salgın konusunda en büyük dayanışmayı ve çalışmayı belediyelerimiz yürüttü

Korona salgınının yanında yeni bir gündemimiz var: Kayyım. Dün 8 belediyemize kayyım atandı. Batman başta olmak üzere Eğil, Ergani, Gökçebağ, Halfeli ve Güroymak belediyelerimize kayyım atandı. 3 tanesine mesai bitiminde kayyım atandı. Jandarmalar belediyeleri bastı, meclis üyelerimizi, eşbaşkanlarımızı gözaltına aldı. Buna nasıl bir isim vereceğiz? Biz HDP olarak, genel merkezimizle, il ilçe örgütlerimizle, meclis grubumuzla, ve  kayyım atanmayan belediyelerimizle büyük bir seferberlik başlattık, büyük bir mücadele ördük. En büyüğü de dayanışmayı güçlendirdik. Şimdi bütün il ve ilçe örgütlerimizde kriz koordinasyonları var, ihtiyaçları olanlarla dayanışma, bilgi paylaşımı, yoksullara destek konusunda örnek bir çalışma yürütüyoruz. Bu konuda en büyük desteği de çalışmayı da bizim belediyelerimiz yaptı. 

Kendi halkının sorununu görmeyen iktidar örnek belediyeciliğe müdahale etti

Bizim belediyelerimizin yapmış olduğu çalışmaların sadece bir kısmı bu iki sayfada yazıyor. Mesela Batman, Siirt, Kars, Iğdır ve diğer ilçe ve belde belediyelerimiz dezenfektan çalışmalarından hijyenin sağlanmasına, sağlıktan parkların temizlenmesine, su faturalarının iptalinden belediye otobüslerinin gün aşırı temizlenmesine ve sosyal mesafeye uygun kullanılmasına dair bir dizi önlem aldık. Bunun ne kadar önemli olduğunu bugünlerde gördük. Sadece toplu taşıma araçlarının dezenfeksiyonu yine kaynakların envanterin oluşması gibi koca bir listesi var ve belediyelerimiz bunların tümünü uyguladı. Evet, kendi halkının sorununu görmeyen iktidar maalesef belediyelerin bu konudaki hizmetlerine tahammül edemedi. Örnek belediyeciliğe müdahale etti. 

Dünya virüsle mücadele ediyor ama AKP, HDP’yle, halkla mücadele ediyor

Çünkü kendisi halka hizmet götürmezken birilerinin bu dayanışmayı örmesi, bütün dünyaya, Türkiye’ye örnek bir belediyecilik sergilemesi açısından korona salgınını fırsata çevirdi. Evet, dünya virüsle mücadele ediyor ama AKP, HDP ile ve halkla mücadele ediyor. Virüs gibi bir gündemi yok. Belediyelerimiz korona ile mücadelede gerçekten büyük bir başarı elde ettiler. Bu konuda aslında belediyelerimize ödül verilmesi gerekirdi. Başka bir ülkede olsaydık, demokratik, adil bir ülkede olsaydık belediyemiz parmakla gösterilir, ödül verildi. Bizde bunun ödülü kayyım atamak oldu çünkü rahatsız oldular.

Kayyımın virüsten farkı nedir? 

Kürtlerle mücadele eden bir AKP var. Aslında AKP iktidarı da bir virüs gibi toplumun iliklerine kadar sömüren, kendi iktidarını devam ettiren bir perspektifle hareket etmeye devam ediyor. Kayyımın virüsten farkı nedir? Halk iradesiyle seçilen bir belediye yönetimi var ama bir kişinin gelip oraya el koyması halk iradesine karşı en büyük virüstür. Asıl korona virüsü budur. Yüzbinlerce insanın iradesini gasp eden hem de göz göre göre reddeden bir darbe anlayışından başka bir şey değildir. Eskilerin bir sözü var “Bu kurt bu kışı atlatır da yediği ayazı unutmazmış.” Kürtler unutmayacak, halklar unutmayacak bunu. Bu günler geçecek mutlaka bunun hesabı sorulacak: halk tarafından sorulacak, bizim tarafımızdan sorulacak, Türkiye yurttaşlarının hepsi tarafından sorulacak. Çok bilinen bir deyimle: koyun can derdinde kasap et derdinde. 

Koronaya karşı nasıl dayanışıyorsak, kayyım virüsüne de büyük bir dayanışmayla yanıt vereceğiz

Şu anda dünyanın her yerinde büyük projeler yapılıyor. Virüsle mücadele edilirken, başa çıkmaya çalışırken yerel yönetimlerle işbirliği ve koordine içinde virüsle mücadele ediyor. Bizde ise yerel yönetimlere kayyım atanıyor. Korona virüsüne karşı nasıl dayanışmayı örüyorsak, kayyım virüsüne karşı da büyük bir dayanışmayla yanıt vereceğiz ve üstesinden geleceğiz.  Saldırılara karşı direnerek, dayanışma ağlarımızı örerek çıkacağız. Korona virüsü mutasyona uğruyor. Biliyorsunuz hepimiz korona uzmanı olduk ama AKP nasıl bir mutasyona uğrayacak hep birlikte göreceğiz. Umarım lehte bir mutasyona dönüşür. 

Bütün Türkiye kayyım darbesine karşı empati yapmalıdır

Türkiye’deki herkese şu çağrıyı yapmak istiyorum: Çeşme’deki, İzmir’deki, Antalya’daki bir yurttaşın lütfen bir saatliğine Diyarbakırlı, Batmanlı, Mardinli, Vanlı olması çağrısı yapıyorum. Oy verdiğiniz belediye başkanı, meclis üyeleri gözaltına alınıyor. Tutuklanıyor, yerine kayyım atanıyor. Siz buna karşı ne hissedecekseniz, Diyarbakırlı, Mardinli, Vanlı da aynı şeyi hissediyor. İradenizin gasp edildiğini, hiçe sayıldığınızı, vatandaş kabul edilmediğinizi hissedeceksiniz. İşte bunu Kürtler de hissediyor. Bu ülkede Kürt olmak gerekmiyor Kürtleri anlamak için ve gerçekten bütün Türkiye’ye bu kayyım darbesine karşı bu empatiyi yapmalarını rica ediyorum.

Kayyıma karşı verilecek ses herkesin tarihsel sorumluluğudur

Bu vesileyle tabii ki başta siyasi partiler, odalar, sendikalar, meslek örgütleri, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, özcesi demokrasi iddiasında olan, demokratik bir rejim istiyorum diyen hukuk devleti yolunda kendince bir çabası olan herkesi halka karşı verilen bu savaşa dair söz söylemeye, yerinden tepki vermeye çağırıyoruz. Bugün birbirimizle dayanışmayı sadece korona virüsüne karşı değil bu büyük haksızlık ve zulme karşı da göstermek zorundayız. Bu aynı zamanda kayyıma karşı verilecek ses herkesin tarihsel sorumluluğudur.

Evde kal çağrıları yapıyorlar ama gidip insanları gözaltına alıyorlar

Ahmet Arif'in sözüyle biz şunu söylüyoruz: “Mertçe olsun isteriz; dostluk da düşmanlık da”. Ne dostlukları ne düşmanlıkları mertçe değil bu iktidarın. Tek sebebi; halk düşmanlığı, HDP düşmanlığı, özelde de Kürt düşmanlığı, bunu başka türlü izah edemeyiz. 

Virüs döneminde bu sabah vekili olduğum ilde Siirt’te Batman’dan sonra bugün 7 arkadaşımız gözaltına alındı. Evde kal çağrıları yapıyorlar ama gidip insanları gözaltına alıp, gözaltına alınan insanların virüs kapma ihtimalini göz ardı ediyorlar, yakınlarını gözardı ediyorlar, çalışan kolluğu gözardı ediyorlar. Bu nedenle hükümet kesinlikle her meselede olduğu gibi bu virüsle ilgili kaosu da kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Biz bunu bütün Türkiye’ye duyurmak istiyoruz.

Salgından kaynaklı cezaevlerinde yaşanacak ölümlerden devlet birinci derece sorumludur

Son olarak infaz paketi var biliyorsunuz. Bugün partilerle de görüşülecek, infaz yasasına ilişkin görüşlerimi de paylaşmak istiyorum. Salgın sebebiyle İtalya, İran başta olmak üzere birçok ülkede hapishanedeki tutuklu ve hükümlüler serbest bırakılıyor. Çünkü cezaevleri en korunaksız alanlar, en kalabalık alanlar, enfeksiyona en uygun alanlar, temasın istemeden irade dışı mecburiyetten kaynaklı en yoğun olduğu alanlar. Silivri Cezaevinde bizzat Cezaevi Komisyonu olarak ziyaret ettik; 60 kişi kalınan koğuşlar var. 20 kişi kalması gereken koğuşlarda 40 kişi kalıyor. Ve şu anda cezaevlerinde kapasite üstü bir tutuklu, hükümlü sayısı var. Bu yönüyle bu salgından, yaşanacak ölümlerden de devlet birinci derece sorumludur. Çünkü hapishanelerde bulunan her bir mahpusun can güvenliği devletin denetimi ve gözetimi altında. Orada tek bir mahpusun yaşamını yitirmesi demek cinayet anlamına gelir.  Virüsün bulaşma tehlikesi göz ardı edilerek orada tutulmaya devam edilirse bunun önünü alamayız. 

Siyasi mahpusları kapsam dışı bırakmak toplum vicdanını derin bir şekilde yaralayacaktır

Bu yönüyle şunu ifade etmek istiyorum; 288 bin Türkiye yurttaşından söz ediyoruz. Ayrımsız söylüyorum. Bunların 88 bini tutuklu. Dünyanın her yerinde ve evrensel hukuk ilkelerinde af ya da bu tür infaz değişiklikleri devlete karşı işlenen suçlarda gündeme gelebilir. Devlet kendisine karşı işlenen suçları affedebilir ama birinizin şahsına, malına, ırzına, çocuğuna karşı işlenen suçlarda normalde devletin affetme yetkisi yoktur. Bizde işler tam tersi işliyor. Neymiş efendim kişilere karşı işlenen suçlar var ama terör suçları diye nitelendirilen ama ezici çoğunluğu siyasi suçlar olarak belirlenen kişiler kapsam dışı bırakılıyor. Peki bu siyasi terör dedikleri meseleler ne? DGM’lerde, özel yetkili mahkemelerde bağımlı yargı tarafından, adil olmayan şekilde verilen kararlarla insanlar cezaevinde. Bugün, AİHM ve AYM kararıyla Türkiye’de adil yargılamanın olmadığı not edilmiştir. Resmi kararlardan söz ediyorum. Yani AİHM ve AYM , DGM’lerdeki yargılamaları adil yargılama ihlali olarak görmüştür. Bu konuda sadece Hizbullah sanıkları serbest bırakılmış, diğer suçlular diye ifade edilen hükümlüler serbest bırakılmamıştır. AYM’nin bu konudaki kararlarıyla kesinlikle adil yargılama olmadığı netleşmiştir. Şimdi yargıya güven en dip noktada, Yargıtay Başkanı bile ifade etmişti. Bu kadar vahim bir tabloda siyasi hükümlüleri tutukluları bu kapsam dışına çıkarmak katiyen toplum vicdanını derin bir şekilde yaralayacaktır. 

Siyasi suçluların infaz yasasında kapsam dışı bırakılması eşitlik ilkesine aykırıdır

Halihazırda daha önce vekil olan 7 arkadaşımız, içinde Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş var, 52 belediye eşbaşkanımız, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler, siyasetçiler aydınlar yazalar ve daha bir çok kişi düşüncelerinden dolayı, söz söyledikleri için, herhangi bir suç işledikleri için değil, hapishanede tutuluyorlar. Hangi haklarını kullanamamışlar? Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkına dayanarak sendikal, siyasal ve gazetecilik faaliyetlerini yürütmüşler. Ama bu infaz kanununa göre toplum vicdanını yerle bir edecek şekilde kapsam dışına çıkarılmaya çalışılıyorlar. Bu eşitlik ilkesine aykırıdır, bunu kabul edemeyiz. Anayasada, kanun önünde herkesin eşit olduğu yazılır. İnfaz sistemi eşitlenmek zorundadır. Şu anda bir kısım suçlar açısından, özellikle siyasiler başta olmak üzere, dörtte üç öngörüldü infaz, diğerlerinde üçte iki.

Kadın katilleri, çeteler, hırsızlar çıkacak ama öğrenciler, gazeteciler, siyasetçiler çıkamayacak

Diğer bir mesele şimdi Cumhurbaşkanı da geçmişte söylemişti. Sadece sözlerini hatırlatmak için söylüyorum: “Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçları affedebilir” demişti yıllar önce defalarca söyledi. O sözüne dönüşe davet ediyoruz kendisini. Bu taslağa göre, henüz olgunlaşmadı görüşmeler yapılacak 16’da önerilerimiz hazır, çete üyeleri çıkacak ama toplantı gösteri yürüyüş hakkını kullanan gençler çıkamayacak, cezaevinde kalacak. Katiller çıkacak ama gazeteciler çıkamayacak. Sadece gerçek haber yaptıkları için tutuklanan gazeteciler çıkamayacak. Kadın katilleri çıkacak, canavarca eşini kardeşini öldüren caniler çıkacak ama Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ya da İdris Baluken çıkmayacak. Hırsızlar çıkacak ama Osman Kavala çıkamayacak ya da başka yazarlar çıkamayacak. Bu yönüyle bunu kabul edilemez buluyoruz. İnfazda herkes için eşitlik istiyoruz. Korona salgını döneminde bütün tutuklu ve hükümlülerin, bütün mahpusların ayrımsız cezaevinden çıkarılmalarını savunuyoruz, herkes için. Suç tiplerine göre, cinsel suçlar, kadın katilleri, insanlığa karşı suçlar, topluma karşı suçlar onlara ilişkin meseleleri sonra konuşabiliriz ama önce içerde olanların yaşam hakkını korumak zorundayız. Biz dışarıda kendimizi koruyabiliriz ama dört duvar arasında insanlar kendisini koruyamıyor. 

Birbirimizden koparak değil birbirimize daha çok bağlanarak tehlikenin üstesinden geleceğiz 

Son çağrım halkımıza, kendimizi de yakınlarımızı da yanı başımızdakiler de hep birlikte yaşatacağız. Yeni yaşamı bizler inşa edeceğiz. Yeni bir gelecek demokratik ve özgür bir yaşam için iktidar bizi korumasa da biz kendimizi koruyacağız. Eve kapatmıyoruz kendimizi, evde çalışacağız, evde dinleneceğiz, enerji biriktireceğiz, sevdiklerimizle birlikte olacağız hem kendi hem toplum sağlığımız için evde kal diyoruz biz de. Sağlıklı bir mücadele için evde kal. Daha güçlü bir mücadele için evde kal. Evde kalıp hep birlikte hayatı güzelleştireceğiz. Toplu yerlerde bulunmayıp, evde kalmak yalnızlaşmak ve birbirimizden kopmak değildir. Birbirimizle bağımızı, iletişimimizi sürdürerek tehlikeyi atlatacağız. Hepimiz insanlık ailesinin mensuplarıyız, birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimizden koparak değil birbirimize daha çok bağlanarak tehlikenin üstesinden geleceğiz diyorum. 

Soru: Cinsel suçlar vesaire değindiniz kısaca ama özellikle cinsel suçlar uyuşturucu ticaretiyle ilgili denetimli serbestlik hem de indirim geliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Beştaş: Bunu kabul edilemez buluyoruz. Açıklamada bunun yanıtını verdik, eğer bu infaz paketi kısa sürede yasalaşacak temel motivasyon kaynağımız ve hareket noktamız cezaevinde tutulan herkesin yaşam hakkıdır. Ama hırsızların cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardaki sanıkların cezasını indirip tweet atan bir yurttaşın cezasını aynen çektirmek adalet duygusunu vicdanını yerle bir eder bunu kabul edemeyiz.   

24 Mart 2020