Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin önergemiz

Geçtiğimiz hafta yayımlanan CPT Raporunda Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri detaylı bir şekilde yer almıştır. Grup Başkanvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç'un, CPT raporunda da yer alan  tecrit, işkence, kötü muamele uygulamalarının araştırılması, sorunların tespiti ve söz konusu insan hakkı ihlallerine ilişkin alınacak önlemlerin belirlenmesi için TBMM'ye verdiği araştırma önergesi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, geçtiğimiz hafta yayınlanan CPT Raporunda da yer almış olup, insan onuruna aykırı tecrit, işkence, kötü muamele uygulamalarının araştırılması, sorunların tespiti ve söz konusu insan hakkı ihlallerine ilişkin alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasanın 98’nci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 

GEREKÇE

Türkiye’de cezaevleri, kronik bir sorunun adı olmuşsa da iktidar, sorunu çözmek için adım atmak bir yana “yatırım” adı altında açtığı yeni cezaevleriyle sorunu büyütmektedir.

Henüz yayınlanan CPT raporunda da iktidarın sürekli yeni cezaevi açtığına, ancak buna rağmen kapasite aşımı meselesini çözmediğine dikkat çekilmiştir. İşkenceye sıfır tolerans söylemini çoktan unutmuş olan iktidar, açtığı her yeni cezaeviyle sadece uygulanan işkence halkasını genişletmektedir. Hatırlanacağı üzere 2016 yılında CPT Türkiye hakkında bir rapor yayınlamış, ancak bu rapor kamuoyuna açıklanmamıştır. Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi’nin Başkanı Mykola Gnatovskyy; "Yüzlerce insanla görüştük. Hem tek tek hem de başkalarının gözetimi altında. Yani sonuç çıkarabileceğimiz yeterince belgeye sahibiz" demiş olup ayrıca Strasburg'da yıllık raporun açılışında yaptığı konuşmasında "Bunun bir yolu yok. Tabii ki bulgularımız hakkında konuşmak isterdim ama tek bir söz bile söyleyemem" şeklinde izahta bulunmuştur. Türkiye, o dönem raporun açıklanmasına onay vermemişti. Bu onay vermeme hali kamuoyunca, işkence ve kötü muamelenin ikrarı olarak algılanmıştır. Türkiye’nin CPT’nin en fazla doğaçlama ziyaret yaptığı ülke olduğu bilinmekte olup 22 doğaçlama, 7 rutin olmak üzere otuzun üzerinde ziyaret gerçekleştirilmiştir. Başlı başına bu ziyaret sayıları dahi Türkiye cezaevlerindeki sorunların ne denli büyük olduğunun işaretidir. Öte yandan raporlarda tüm uyarılara rağmen sorunların giderilmediği de vurgulanmaktadır.

Son yayınlanan raporun önemli bir kısmı yine İmralı Cezaevine dairdir. İmralı’daki rejim ile ilgili Nisan 2016 ziyaretinden bu yana herhangi bir iyileşme kaydedilememiş olduğu rapora yansımış olup tüm mahkumların, üç saatlik 'konuşma', bir saatlik voleybol, bir saatlik basketbol ve bir saatlik badminton / dart dahil olmak üzere haftada sadece altı saat boyunca ortak etkinliklere katılmalarına izin verildiği, haftada toplam üç saat boyunca üç ek etkinliğe katılma fırsatı sunulduğu ifade edilmiştir. Mahkûmların bu ek etkinliklere hep birlikte katılmasına izin verilmediği de raporda yer almıştır. Komite tarafından 2016 ziyareti raporunda verilen özel tavsiyeye rağmen, mahkûmların açık hava egzersizlerini birlikte yapmasına hala izin verilmemesi endişe vericidir. Tecrit ifadesi yaşanan durumun tercümesidir. Ayrıca tüm mahkûmlar çoğu zaman hücrelerinde tecrit edilmiştir. Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin yıllar boyunca çözüme kavuşturulmak bir yana giderek artırıldığı bilinmektedir. Uygulanan tecridin “güvenlik kaygısı” ile açıklanmayacağı aşikardır. İmralı rejiminde mahpuslara uygulanan hücre hapsi uygulaması OHAL kaldırılmış olmasına rağmen devam ettirilmektedir.

Öte yandan CPT, hasta mahpuslar ile ilgili duruma da değinmiş olup tedavileri için uygun olanakların sağlanmadığı rapora yansımıştır. Yine Diyarbakır, Urfa, Silivri, Bakırköy, Metris ve Maltepe cezaevlerinde gerçekleştirilen ziyaretlerde de kapasite aşımı dile getirilmiştir. Bu konuda daha evvel yapılan uyarılara rağmen cezaevlerinde kalan mahpus sayısının giderek artması da yargı mekanizmasının işletilme biçimi ile açıklanmış ve “düşünce suçları” olarak ifade edilen suçlardan ötürü cezaevlerinin kalabalıklaşması olgusu değerlendirilmiştir. Nitekim çok sayıda yeni cezaevleri yapılmasına rağmen koğuşlardaki kalabalık nüfusun tek nedeni giderek otoriterleşen iktidardır.

Korona salgının giderek yaygınlaştığı nazara alındığında koğuşların hala bu denli kalabalık olması mahpusları hastalığa karşı daha da çaresiz bırakmaktadır. Salgın nedeniyle hastaneye sevkler kaldırılmış olup hasta mahpuslar açıkça ölüm riski ile karşı karşıyadır. Salgına dair de hiçbir önlem alınmadığı, gerekli hijyenin sağlanmadığı, salgın nedeniyle verilen gıda çeşidinde azalmaya gidildiği, yemeklerin besleyici olmak bir yana sağlığa zararlı materyaller içerdiği süregiden şikâyetler arasındadır. Hakeza maske ve dezenfektanlar mahpuslara gerekli sayıda verilmemekte, bu da riski katlamaktadır. Aileleri ile görüşlerin sınırlanması da meselenin bir diğer can alıcı yanıdır.

CPT Raporu ve mevcut başvurulara göre kısaca izah etmeye çalıştığımız hususlar dahi cezaevlerinin kırmızı alarm verdiğinin izahıdır. Bu nedenle derhal bir meclis araştırması açılarak mevcut sorunlara dair çalışmalar yürütülmeli ve “yaşam hakkı” temelinde gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır.

11 Ağustos 2020