Dede: 2018’de Erdoğan’ın Kobanî olaylarını seçim malzemesi yapması üzerine kumpas davası adım adım örüldü

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuzdan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ümit Dede, yarın devam edecek olan Kobanî Kumpas Davasında yaşanan gelişmeleri Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısıyla değerlendirdi:

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuzdan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ümit Dede, yarın devam edecek olan Kobanî Kumpas Davasında yaşanan gelişmeleri Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısıyla değerlendirdi. Dede, şunları söyledi:

2018’de Erdoğan’ın Kobanî olaylarını seçim malzemesi yapması üzerine kumpas davası adım adım örüldü 

Kamuoyunda Kobanî Kumpas Davası olarak bilinen yargılamada bir yılı geride bıraktık. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde, sıkıyönetim mahkemelerinde görülmemiş bir yargılama biçimiyle bir yılı aşkın süredir arkadaşlarımız yargılanmaya çalışılıyor. Elbette bu yargılamanın adil olmayacağı daha soruşturma aşamasındayken yaşananlardan tarafımızca gözlemlendi. 2014’te yaşanan olaylara ilişkin aradan 4 yıl geçmesine ve dosyada görevlendirilen 5 savcı değişmesine rağmen kalem dahi oynatılmamış iken 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın Kobanî olaylarını seçim malzemesi yapması üzerine dosyaya özel olarak atanan Ahmet Altun adlı savcının 2019 yılında dosyaya gizlilik kararı vermesi ile birlikte Kumpas davası adım adım örüldü. Ve Elbette AİHM Büyük Dairesi’nin Selahattin Demirtaş’ın başvurusu üzerine verdiği ihlal kararı ve HDP’nin o dönem atmış olduğu tweetin suç unsuru taşımadığına ilişkin belirlemesinin ardından Erdoğan'ın "biz de hamlemizi yapar, işi bitiririz" söylemi soruşturmanın şekillenmesinde önemli bir yer tuttu. 

3 bin 530 sayfa iddianamenin bir hafta içinde okunduğu iddia edildi 

2020 yılına gelindiğinde 3 bin 530 sayfa iddianame ve 200’ü aşkın klasör mahkemeye sunuldu. Tensip tutanağındaki ifadesiyle o gün Bahtiyar Çolak başkanlığında oluşan mahkeme heyeti iddianameyi titizlikle okuduğunu bir hafta içinde okuduğunu belirtti ve iddianameyi kabul kararı verdi. Soruşturma aşamasında dosyalar tarafımıza ulaştıktan sonra İçişleri Bakanlığı'na bağlı memurların talimatıyla soruşturmanın yürütüldüğü dosya içinde unutulan belgelerle açığa çıktı. Siyasetçilerin yaptığı açıklamalar, soruşturma aşamasını etkiledi. Bu noktada adil bir yargılama olabilmesinin Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nin adil yargılama yapabilmesinin tek koşulu iddianamenin iadesi kararı vermesiydi. Fakat Bahtiyar Çolak başkanlığındaki mahkeme heyeti iddianameyi kabul etti ve Nisan ayında yargılamanın ilk gününde adil bir yargılama olamayacağını, olağanüstü bir yargılama yapılacağını gözlemledik. 

Arkadaşlarımız iddianameyi okumadan yargılandı 

Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunun binasının çatı katlarında keskin nişancılar duruşmaya katılacak avukat ve izleyicileri 3 ayrı aramadan geçiren yüzlerce kolluk mensubu ilk bizi karşılayan manzara oldu. Duruşma salonuna girdiğimizde avukatların oturması gereken sıralara polis ve jandarmaların oturtulduğunu gördük. Avukatlar duruşma salonuna girmemişken yargılamanın başlatılmaması gerekirken, mahkeme başkanı yargılamayı başlatmaya çalıştı. Henüz taraf teşkili sağlanmamış olan ve CMK’ya göre yargılamanın yapılmaması gerektiğini ifade eden avukatların mikrofonları kapatılmak suretiyle mahkeme yargılamayı başlatmış oldu. Avukat ve yargılanan arkadaşların protestoları altında kimlik tespitini dahi yapmadan, iddianameyi okumadan yargılanan arkadaşlarımızın kendileri hakkındaki iddianamelerin neler olduğunu öğrenemeden yürütülen yargılamanın daha ilk günden nereye tekabül edeceği ortaya çıktı. 

45 gün kesintisiz bir yargılamayı asla kabul edemeyiz 

Mahkeme tensip kararında 45 gün kesintisiz bir yargılama yapacağını ifade etmişti. Bizlerin hem yargılanan arkadaşların hem de avukatların asla kabul edemeyeceği bir yargılama biçiminin emarelerinden biri de buydu. Bugüne kadar Türkiye hukuk tarihinde 45 gün kesintisiz süren bir yargılama asla yaşanmış değildi. Bu hem yargılanan arkadaşlar hem de kötü muamele ve işkence yasağına aykırı bir durumdur. Avukatlar açısından da davayı takip edememeleri ve görevlerini yapamamaları sonucunu doğurmaya dönük karardı. Bu kararları alan mahkeme heyeti başkanının ilerleyen aşamalarda bir çetenin üyesi olduğu ve bu çete faaliyetini yürütürken MİT’i, Süleyman Soylu’yu ve Devlet Bahçeli’yi referans gösterdiğini biz etkin pişmanlıktan faydalanmak suretiyle verdiği ifadelerinden öğrendik. Mahkeme başkanının zikrettiği bu isimler sıradan isimler değil. Türkiye siyasetinde önemli etkin kurumlar. Fakat davayı  ilgilendiren bir boyutu daha var. İsmi zikredilen bu kurumların tamamı bu davada yargılanan arkadaşlarımızdan şikayetçi olduklarını belirtmiş ve şu anda müşteki pozisyonundalar. 

Çete üyesi Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak tarafından yapılmış tüm işlemler hukuka uygunmuş gibi kabul edildi 

Yargılamayı yürüten mahkeme başkanının referans aldığını söylediği kurum ve kişilerin bu davanın şikayetçisi olduğunu ayan beyan ortadayken mahkeme başkanının yürüttüğü işlemlerin hukuki olduğunu kabul etmek mümkün müdür? Tarafsız ve bağımsız bir yargılamanının olduğunu kabul etmek mümkün müdür? Dolayısıyla mahkeme başkanının bir çete üyesi olduğunun açığa çıkmasıyla birlikte onun tarafından yapılmış tüm işlemlerin yok hükmünde sayılması gerekiyordu ki yargılamaya Bahtiyar Çolak’ın başkanlık yaptığı dönemde üye olarak görev yapan hakimlerin başkanlığı ve üyeliğinde devam edildi. Bahtiyar Çolak tarafından yapılmış tüm işlemler hukuka uygunmuş gibi kabul edildi. Her ne kadar Bahtiyar Çolak görevden alınmış ve heyet değişmişse de yargılamanın devam eden günlerinden aslında yargılamanın Bahtiyar Çolak varmış gibi devam ettirildiğini ve Çolak’ın dosyaya yargılanan arkadaşlarımıza, avukatlara ve avukatların taleplerine yaklaşımları nasılsa onun yerine geçen heyet tarafından da aynı şekilde bu durum devam ettirildi. 

1000 klasöre ulaşan bir dosyada sadece bir gün savunma yapılmasını istemek siz savunma yapmayın demekle eşdeğerdir 

Gelinen aşamada son duruşma tutanağından, mahkeme yargılanan arkadaşlarımızın savunmalarını bir günle kısıtlama yönünde bir ara karar aldı. Bu ara kararı biz duruşmalar sona erdikten sonra öğrendik. Yargılanan her bir arkadaşımız ve avukatlarının 3530 sayfalık iddianameye ve bununla birlikte birleşen yüzlerce iddianameye 324 klasör ile başlayan ve gelinen aşamada 1000 klasöre ulaşan bir dosya kapsamına karşı avukatlarıyla birlikte sadece bir gün savunma yapmasını istemek siz savunma yapmayın demekle eşdeğerdir. Mahkeme bu kararı neden aldı? Oysaki ilk günden itibaren ısrarla arkadaşlarımızın savunma yapmasını isteyen mahkeme ne oldu da savunma hakkını kısıtlamaya dönük bir ara karar aldı? 

HDP’nin attığı tweetin AİHM Büyük Dairesi tarafından suç unsuru taşımadığı tespit edildi 

Sizlerin de takip ettiği üzere belirttik. HDP’nin o dönem attığı tweetin AİHM Büyük  Dairesi tarafından suç unsuru taşımadığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine Ahmet Altun gizli ve açık tanık avına çıktı, bütün savcılıklara, emniyet müdürlüklerine müzekkereler yazarak gizli ve açık tanık bulmaya çalıştı ve buldu. En güvendiği bu dosya kapsamında deliller olan açık tanıklar, geçtiğimiz celse dinlendiler ve her biri yargılanan arkadaşlarımızı tanımadıklarını ve 6-8 Ekim olaylarından yargılanan arkadaşlarımız arasında bir bağ olduğuna dair herhangi bir bilgiye sahip olmadıklarını ifade ettiler. 

Gizli tanıklar ve müştekiler arkadaşlarımızı tanımadıklarını ve şikayetçi olmadıklarını ifade ettiler 

Yine mahkemenin hukuksuzluklarından biri müştekilerin beyanını mahkeme huzurunda bizlerin de hazır olduğu bir ortamda değil, bulundukları illerde bizden habersiz olarak dinleme şeklinde cereyan ediyordu. İtirazlarımız üzerine müştekiler mahkeme salonunda bizim de olduğumuz ortamda SEGBİS aracılığıyla dinlenmeye başladılar. Nasıl ki gizli tanıklar arkadaşlarımızı tanımadıklarını ve yaşanan olaylarla bilgilerinin olmadığını ifade etmişse aynı şekilde mahkeme huzurunda dinlenen neredeyse bütün müştekiler de arkadaşlarımızdan şikayetçi olmadıklarını ve uğradıkları zararla yargılanan arkadaşlarımız arasında bir bağ olmadığını ifade ettiler. Müşteki ve tanık beyanlarıyla kumpasın iyiden iyiye açığa çıktığı bir ortamda mahkeme heyeti, bu kez hakikatin ortaya çıkmasını engellemek adına 6-7-8 Ekim’de yaşanan olaylarda gerçekte o zararların yaşanmasına sebep olanların kimler olduğunu açığa çıkmasına engel olmak adına arkadaşlarımızın ve avukatların savunma hakkını kısıtlamak ve bir an önce bu dosyayı karar aşamasına getirme çabasında. 

Kobanî Kumpas Davası hukuk, demokrasi ve savunma hakkı adına bir kara lekedir 

Elbette yargılamanın başından bugüne kadar mahkemenin hukuksuz kararlarının her biri bu ülkenin hukuk ve demokrasi adına bir kara leke durumundadır. Ancak en tehlikelisi savunma hakkının kısıtlanmasına dönük alınan bu son ara karardır. Bunun, ülkenin içinde bulunduğu siyasal atmosferle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Son dönemde kamuoyunu yakından takip ettiği üzere Osman Kavala davasında, Canan Kaftancıoğlu davasında ve Gezi davasında verilen kararlarla birlikte Kobanî Kumpas Davasında da bir karar verilmek suretiyle seçime gidilen bir ortamda vesayeti altındaki yargı eliyle siyaseti dizayn etme çabası içinde siyasi iktidar. 

HDP olarak herkesi bu operasyonu boşa çıkarmaya davet ediyoruz 

Yargılanan arkadaşlarımız, avukatları ve biz HDP olarak bugüne kadar bu hukuksuzluğa karşı nasıl direnip mücadele ettiysek bugünden sonra da bu mücadelemizi devam ettireceğiz. Fakat siyasi iktidarın emellerine ulaşamaması ve iktidarını uzatmak adına vesayeti altındaki yargı eliyle geliştirilen operasyonlara karşı durulması adına tüm avukatlara, hukuk kurumlarına ve tüm demokrasi güçlerine Sincan Adliyesi’nde yaşanan hukuk kırımına karşı mücadele etmeye, bu mücadeleyi yürüten yargılanan arkadaşlarımızın yanında olmaya ve siyasi iktidarın bugün mahkeme başkanlığı ve üyeliği yapan sözüm ona yargı mensuplarının eliyle gerçekleştirmek istediği bu operasyonu boşa çıkarmaya davet ediyoruz.

29 Mayıs 2022