Esnafın zincir marketlere karşı korunması için kanun teklifi verdik

Ekonomi Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Garo Paylan, milletvekillerimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit, Serpil Kemalbay Pekgözegü, Necdet İpekyüz ve Erol Katırcıoğlu'nun imzasıyla TBMM’ye ‘Zincir Marketler Kanun Teklifi’ verdik. Esnafın zincir marketlere karşı korunmasını öngören düzenlemeler içeren kanun teklifi Meclis’te düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Açıklamada konuşan Paylan ve Koçyiğit şunları söyledi: 

Garo Paylan:

Yasa teklifimizde Türkiye’ye kanser gibi yayılan market zincirlerin kontrol edilmesini öneriyoruz

Bu durumu kontrol altına almak için HDP olarak Muş Milletvekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit, Ekonomi Komisyonu milletvekillerimiz Erol Katırcıoğlu, Necdet İpekyüz ve Serpil Kemalbay ile birlikte Zincir Marketler Yasa Teklifini bugün TBMM Başkanlığına sunduk. Yasa teklifimiz her mahalleye, her ilçeye ve köye kanser gibi yayılan zincir marketleri kontrol altına almayı amaçlıyor.  

Küçük esnaf kirasını, faturalarını ödeyemez hale geldi

Zincir marketler küçük esnafımızın durumunu daha da zorlaştırmaktadır. Covid-19 esnafımızı vurmuş durumda. Esnafımızın kepenkleri büyük oranda kapatıldı ve desteklenmediler. Bu süreçte zincir marketler tüm esnafımızın sattığı ürünleri kontrolsüz bir şekilde satmaya devam etti. Bu şartlarda esnaf kiralarını ve faturalarını ödeyemeyecek duruma geldi. Bu durum artık mutlaka kontrol altına alınmalı.

Zincir marketlerin yarattığı haksız rekabet kontrol altına alınmalı

Zincir marketler pandemi döneminde cirolarını ve karlarını katladı. Zincir marketlerin çalışma saatleri kontrol altına alınmadığı için bu durum esnafımızı zor durumda bırakıyor. Bir ilde, bir ilçede ya da bir köyde zincir market açılması onlarca bakkalımızın, züccaciyecimizin, nalburumuzun ve küçük esnafımızın dükkanının kapanmasına neden oluyor. Zincir marketler bir kanser gibi kontrolsüz bir şekilde Türkiye’nin her yerine on binlerce mağazayla yayılmış durumda. Bu durum artık kontrol altında alınmalıdır. 

Teklifimiz yasalaşırsa zincir marketler şehir dışına çıkarılacak, şehir içindekiler 200 metrekare ile sınırlandırılacak

Yasa teklifimizde zor durumda olan esnafımızın durumunu normale çevirmeyi amaçlıyoruz ve yerel esnafın zincir marketlere karşı korunmasını hedefliyoruz. Yasa teklifimizin ilgili maddelerinde şu ifadeler geçiyor: "Zincir marketler büyük oranda şehir dışına çıkarılacaklar, şehir içinde az sayıda zincir market kaldığında ise bunlar en fazla 200 metrekarelik alanda faaliyet gösterebilecek. Bir ilçede ya da mahallede bir şirketin en fazla bir marketi olacak. Zincir marketlerin çalışma gün ve saatleri küçük esnafı koruyacak şekilde düzenlenecek". Yani sınırsız bir şekilde, hafta sonları dahil çalışamayacaklar. Zincir marketler şu anda her ürünü satıyor. Yasa teklifimizde zincir marketlerin satabileceği ürünler kısıtlanacak ve esnafımız böylelikle zincir marketlerin haksız rekabetine karşı korunacak. Bir esnaf ve sanatkarlar koruma kurulu kurulacak. Eğer bu teklif yasalaşırsa zincir marketlerin yarattığı haksız rekabetten kurtulacağız. Böylece esnafımız rahat bir nefes alacak. Zincir marketler yasa teklifimizi bugün Meclis'e sunduk ve bunun yasalaşması için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz.

Gülistan Kılıç Koçyiğit: 

Zincir marketler tekelleşme, kartelleşme ve haksız rekabet oluşturuyor

Aslında bu Türkiye’nin kanayan bir yarası. Çünkü Türkiye'de ne yazık ki kontrolsüz bir şekilde büyüyen, her mahallede ve sokak başında birden fazla olan ve artık tekelleşmiş olan ve bütün ülkenin kaynaklarını birkaç zincir marketinin kasasına aktaran bir sistem oluşmuş durumda. Bu sistemin sonucunda binlerce küçük esnaf, bakkal, şarküteri ve kırtasiye kapanmak zorunda kalmış. Bütün bu süreç en temelde gelir eşitsizliğini besleyen bir şey. Küçük üreticiler ve küçük esnaf yok olmakla baş başa ve bunun ülke ekonomisi açısından yarattığı büyük riskler var. Zincir marketler tekelleşirken ve kartelleşirken bir yandan da çiftçilerin, üreticilerin ürünlerini bu zincir marketlere sağlayan tedarik zincirlerinin tekelleştiğini ve baskı altına alındığını görüyoruz. Neden? Çünkü bunlar fiyat indirimi yapabilmek için çok yüksek oranda alım yapıyorlar ve bunu yaparken de tedarikçiye ciddi bir şekilde baskı oluşturuyorlar. Küçük kar marjları ile onlardan ürünleri alıp üzerine karlarını koyarak tüketiciye ulaştırıyorlar. 

AKP iktidarı, küçük esnafı işsiz ve aşsız bırakıyor

Bakkallara göre küçük olan bu fiyat farkları ne yazık ki Türkiye’deki ekonomik kriz nedeniyle tüketici açısından önemli oluyor. Tüketici yıllardır birlikte çalıştığı, birlikte yaşadığı yeri geldiğinde zor gününde veresiye defterine yazdırdığı bakkal yerine gidip küçük fiyat farkı nedeniyle zincir marketleri tercih etmek zorunda kalıyor. Bunun sonucunda da milyonlarca ailemiz ekmeksiz, aşsız ve işsiz kalıyor ve ne yazık ki AKP iktidarı bunu izliyor. Bu zincir marketlerin sadece büyükşehir merkezlerinde değil artık coğrafyamızın her köşesinde olduğunu görüyoruz. Bu kadar ulaşılabilir durumda olmaları aslında rekabette büyük bir haksızlığın ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bunun rekabette büyük bir haksızlığa yol açtığını, yerel esnafı öldürdüğünü, bunun sonucunda bölge açısından yeni bir göç dalgasını tetiklediğini ifade edebiliriz. Örneğin benim ilim olan Muş’un Varto ilçesinde şimdi birden fazla firmanın zincir marketi var. Varto'nun nüfusuna baktığımız zaman bütün tüketim sürecinin tekelleştiğini; artık bakkalın, manavın ve kasabın iş yapamadığını ve bu nedenle dükkanını kapattığını ve yapacak yeni bir işi olmadığı için aslında işsizlikle boğuştuğunu ifade etmemiz gerekiyor.

Rekabet Kurulu özerkliğini yitirdi, piyasa tamamıyla zincir marketlerin denetimine kaldı

Bunun Rekabet Kurulu tarafından kontrol altına alınması gerekiyordu ama ne yazık ki Ticaret Bakanlığı tarafından Rekabet Kurulunun özerkliği yitirildiği için aslında piyasayı regüle etme özelliği ortadan kalkmıştır. Neredeyse tamamen büyük market zincirleri lehine olan düzenlemeler almış başını gidiyor. Örneğin Covid-19 pandemisinde kontrolsüz bir kapanma yaşandı, bu kapanma sürecinde açık kalan yerler zincir marketler idi. Mahalledeki bütün zincir marketlere ulaşabiliyor oradan alışveriş yapabiliyordunuz ama buna karşılık diğer yerlerin kapatıldığını gördük. Bu zincirler büyük üreticiler, büyük sermaye sahipleri olduğu için birçok destekten faydalandığını, bunlara ucuz krediler sağlandığını ve belirli indirimler yapılıp destek paketlerinin içerisine yerleştirildiğini de görüyoruz. Buna karşılık küçük esnafın, bakkalın, kasabın ve manavın bu desteklerden yoksun kaldığını ve iflasın eşiğine geldiğini ifade etmemiz gerekiyor. 

1995’te 600 bin bakkal varken bugün 165 bine düştü

Bu yasa teklifini HDP olarak veriyoruz ama beklentimiz bütün Meclis'in teklife onay vermesi ve artık milyonların ızdırabı haline gelen bu tekelleşmiş kartelleşmiş piyasa yapısının ortadan kalkmasıdır. Küçük esnafın, üreticinin ve tedarikçinin korunmasına dönük bir yaklaşımın açığa çıkmasını beklediğimizi ifade etmek isterim. Ben size 1-2 sayı vermek istiyorum. Örneğin, 1995 yılında Türkiye’ de 600 bin bakkal varmış, bu sayı 165 bine gerilemiş. Belki de araştırılsa bunun çok daha geride olduğunu göreceğiz. Çünkü gün geçtikçe artık rekabet edemeyen bir hale geliyorlar. Bunun sonucunda piyasadan, üretimden ve ekonomiden çekiliyorlar.

AKP, esnafı değil ithalatı destekliyor

AKP hükümetinin üretimi desteklemek yerine sıfır gümrük vergileriyle ithalatın önünü açması ve ithal ettiği ürünleri de zincir marketler üzerinden halka arz etmesiyle büyük bir rekabet eşitsizliği oluşturuluyor. Örneğin Brezilya'dan getirilen canlı hayvanlar, Hollanda'dan getirilen peynir ya da bir başka getirilen ithal ürün bu zincir marketler eliyle piyasaya sürülüyor. Ama bunlar bir şekilde AKP ile ilişkili olduğu için sıfır gümrük vergisiyle geldiği için fiyat avantajı sağlıyor. Ama mahallede bulunan bakkal, şarküteri bu ürüne ulaşamadığı için, bu fiyattan mal satamadığı için ne yazık ki aslında rekabet edemiyor ve kapanma noktasına geliyor. Biz özellikle bir "esnaf ve sanatkarları koruma kurulu" oluşturularak bu sürecin denetlenmesini ve küçük esnaf lehine düzenlemeler yapılmasını öneriyoruz. Teklif metninde detayları var ama özellikle bu kurul içerisinde esnaf temsiliyetini çok önemsediğimizi, sadece ticaret odasından, sermayeden yana bir kurul değil aynı zamandan esnaftan yana bir kurulun kurulmasının önemli olduğunu ifade etmek isterim. Sorularınız varsa alabiliriz.

İstanbul'a Avrupa’dan gelen çöpün arıtılacağı bir tesis yapılması neden düşünülüyor?

Soru: Türkiye en çok plastik atık alan ülkelerden, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Marmara’da salya var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?  

AB’den çok yüksek oranda çöp ithalatı yapıyoruz. Sadece evsel atıktan bahsetmiyoruz. Türkiye’ye hangi nevi çöp geliyor bilmiyoruz. Kimyasal atıklar geliyor mu, nükleer atık geliyor mu? Gelen atıklar nasıl ayrıştırılıyor bu temel bir sorun. Nüfusu 20 milyona varmış, kendi çöpünü kaldıramayan İstanbul'da Avrupa’dan gelen çöpün arıtılacağı bir tesis yapılması düşünülüyor. Biz bu politikaya karşıyız. Avrupa’nın da bütün dünya ülkelerinin de üçüncü dünya ülkeleri ve Türkiye’yi çöp ihraç edeceği bir yer olarak görmesini sorunlu görüyoruz. Dünya bir bütündür. Türkiye veya Hindistan battığında Avrupa yaşamayacaktır. Bu anlamıyla bütün yerküreyi koruyacak politikalara ihtiyacımız var. Bu batı merkezli olan "benden çıksın ama kimin toprağını kirletirse kirletsin" düşüncesi büyük bir yanılgıdır. Hiroşima'ya atom bombası atıldığında uzak yerlerin nasıl etkilendiğini biliyoruz. Çernobil olduğunda nerelerin etkilendiğini, bütün Türkiye ve Avrupa'nın etkilendiğini biliyoruz. Kimyasal kirlilik ve plastik çöp meseleleri özel bir gündem. Biz çöpün yerinde dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Temel hedef az çöp çıkarmak olmalı. Sadece evsel atıkları değil kimyasal atıkları ve sanayi atıkları filtre etmeye, dönüştürmeye ve tehlikeli olanları da hiç üretmemeye dönük bir ekonominin, ekolojik perspektifin hakim olması gerekir. 

Paylan: Marmara Denizi ölüyor

Türkiye’de evsel atıkların çok azını dönüştürüyoruz. Birçoğu toplama alanlarında yığılıyor. Öncelikle kendi atıklarımızı dönüştürmeli ve yeniden kullanılmasını sağlamalıyız. Bunun için ithalat mutlaka yasaklanmalı. Biz neden Avrupa ülkelerinin yarattığı çöpü, pisliği ülkemize alalım. Önce kendi yarattığımız kirliliği ve çöpü ayrıştırmalıyız. Hüzünle söyleyelim, Marmara Denizi ölüyor. Attığımız pislikleri Marmara Denizi artık kusuyor. Bunu hepimiz birinci gündemimiz yapmalıyız. Derelerden arıtılmadan akan pislikler Marmara'ya akıyor. Sanayinin tamamen Marmara'da olmasını sorgulamalıyız. Bütün bu pisliklerin Marmara’ya akmasını engellemeli ve tam arıtmaya geçmeliyiz. Aksi durumda tamamen ölümüne neden olacağız. Bu Kanal İstanbul çılgınlığına tamamen son vermeliyiz. Bu çılgınca hayalden vazgeçmeliyiz. Marmara Denizi bunu Erdoğan’a hatırlatıyor. "Bunu kaldıracak gücüm kalmadı" diyor. Saray'ın duymayan kulaklarının bunu duyması gerekir. 

Kanun teklifini buradan indirebilirsiniz.

Basın özetini buradan indirebilirsiniz.

4 Haziran 2021