Göçmenlere yönelik baskıcı politikalara son verin

Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcülerimizin açıklaması:

Artan savaş, açlık, yoksulluk ve aşırı sanayileşmeye dayalı ekolojideki yıkımlar insanların kitlesel göç hareketlerini dünden daha yaygın hale getirmiş durumda. Savaşlar, zorunlu göçertmeler, toplum içindeki ideolojik etnik ve dinsel çatışmalar, kıtlık, açlık, salgınlar ve doğal afetler gibi bireylerin yaşamını tehdit eden zorunlu nedenlerin yanı sıra daha iyi ekonomik koşullarda yaşamak ve kendini geliştirecek olanak arayışı günümüzde göç nedenlerinin temelini oluşturuyor.

Savaşları başlatan ya da sebep olan devletler, savaş politikalarına son vermek yerine savaştan kaçanları sınırlarından geçirmemek için askeri çözümlere başvurmayı tercih ediyor. Devletler, göç olgusu üzerine köklü insani çözümler üretmekten imtina ederek “çözümü” tel örgüler, duvarlar, mayınlar, geri gönderme anlaşmaları ve göçmenlere yönelik işkenceye varan uygulamalarda buluyor. Yapılan uluslararası anlaşmalar sonucunda sermaye hareketleri ve silahlar için gümrükler ve sınırlar serbestleşirken göçmenlere karşı sınırlar adeta demirden duvarlarla örülüyor. Güvensiz botlarla denizlere açılan çaresiz göçmenlerin botlarının sahil güvenlik güçleri tarafından kasten batırıldığına defalarca tanık olduk.  

Hayatını kaybetmeden sınırları geçmeyi başaran göçmenler sağlık güvencesinden yoksun, eğitim ve insani barınma koşullarından mahrum bırakılmaktadır. Çok ağır koşullarda kayıt dışı çalışmak zorunda kalan göçmen işçiler iş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle hayatlarını kaybediyorlar. En ağır koşullarda yaşayan, her an ölümle burun buruna olan göçmenler bulundukları ülkelerde nefret söylemine maruz kalmanın ötesinde ırkçı linç gösterileri ve cinayetlerin nesnesi oluyorlar. Kadınlara ve çocuk mültecilere uygulanan cinsel istismar, dini nikah kisvesi ile çoklu evliliğe zorlama ve kız çocuklarla evlenmeye zorlama çok yaygın. İntihar kisvesi altında kadın mülteci cinayetleri maalesef çok yaygın.

Göç olgusu sadece bir ülkeden başka ülkeye göçlerle sınırlı değil. Türkiye’de köylüler aleyhine 1970’li yıllarda geliştirilen tarım politikaları nedeniyle milyonlarca insan şehirlere göç etmek zorunda kalmış, göç eden insanlar kötü barınma koşulları ve beslenme yetersizliği sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Diğer yandan 90’lı yıllarda Kürtler’e karşı yürütülen kirli savaş yöntemleriyle yüzlerce köy yakılmış ve boşaltılmıştır. Evlerini eşyalarıyla birlikte kaybeden Kürtler, yığınlar halinde büyükşehirlere göç etmek zorunda kalmıştır. Köyleri yakılan Kürtler’in şehirlerde yaşadığı emek sömürüsü, anadilinde konuşamama ve eğitim alamama, ırkçı saldırılara maruz kalma durumu bugün Suriye’den gelen göçmenlerle benzerlikler barındırmaktadır. 

Halkların Demokratik Partisi olarak dünya üzerinde yaşayan bütün insanların eşit ve özgür olması gerektiğini savunuyoruz. İç ve dış göçe yönelik politikamız, eşitlik ve özgürlük ekseninde yükselmektedir. Kürtler’e yapılan ırkçı saldırganlığa, Suriyeliler’e yönelik nefret söylemine, Afgan ya da başka göçmen gruplara yönelik sömürüye ve baskıya aynı derece karşı çıkıyoruz. İnsanların göçe zorlanmasını kabul etmiyoruz. Her insanın yaşadığı coğrafyada insan onuruna yakışır koşullara sahip olması gerektiğini; göç etmek zorunda kaldıysa da temel haklarından mahrum bırakılamayacağını haykırıyoruz. HDP olarak birinci önceliğimiz göçlere sebep olan baskıcı, sömürücü ve doğayı talan eden anlayışa karşı mücadele etmek, göçmenlerin hukukunu her platformda savunmaktır. İnsanların göç etmesine sebep olanlarla göç eden insanlara düşman olanlar aynı zihniyetin ürünüdür. 

18 Aralık Dünya Göçmenler Günü vesilesiyle göçmenlerin temel haklarını savunmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz. Onlara toplama kampı koşullarını reva görenlerin aynı zamanda demokrasi düşmanları olduğunu biliyoruz. Türkiye devletini ve bütün devletleri göçmenlere yönelik baskıcı politikalara son vermeye çağırıyoruz. 

Gülsüm Ağaoğlu – Veli Saçılık 
Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüleri
18 Aralık 2020