Kapitalizmin krizi halkların özgürlüğüne dönüşecek!

Parti Meclisimizin 16 Ağustos'ta yaptığı ve siyasi süreç, Demokratik Mücadele Programımızın 3’üncü aşaması ve önümüzdeki dönemi planladığı online toplantısının sonuç bildirgesi:

16 AĞUSTOS 2020 TARİHLİ PARTİ MECLİSİ SONUÇ BİLDİRGESİ

Kapitalizmin krizi halkların özgürlüğüne dönüşecek!

Kapitalist sistemin sürdürülemez olduğu Korona Virüs pandemisi ile birlikte bir kez daha ortaya çıktı. Ekonomik, siyasal, ekolojik, kültürel ve sosyal krizlerin derinleştiği bu dönemde, krizlerin birbirini tetiklediği ve süreklileştiği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Kapitalizm içinde bulunduğu krizi aşmak üzere daha fazla şiddet ve baskı araçlarına sarılıyor. Sağ otoriter popülist liderler ve ulus devletlerin zor aygıtları halklar üzerinde her türlü baskı ve şiddet aracını daha fazla kullanarak krizleri aşmaya çalışıyor.
Buna karşı halklar, kadınlar, emekçiler, ezilenler, gençler özgürlük ve eşitlik iradesini her geçen gün daha güçlü ortaya koyuyor. Ortadoğu’dan Latin Amerika ve Akdeniz’e, Afrika’dan Avrupa ve Amerika’ya kadar tüm yeryüzünde, baskı ve şiddete karşı direniş büyüyor. Bu mücadelede kazanan ve özgürleşecek olanlar halklar; kaybeden ve tarihin kara sayfalarına yazılacak olanlar ise kapitalist sömürü düzenini sürdüren baskıcı iktidarlar olacaktır.

Savaş ve işgal yoluyla ayakta durmak istiyorlar

Bu uluslararası kriz ortamında Türkiye’deki tekçi ve otoriter yapı, iktidarını sürdürmek için her zaman olduğu gibi savaş, işgal ve talan politikalarına sarılıyor. İçeride, Dolmabahçe masasının devrilmesinden sonra daha önce hazırlanan ‘Çökertme Planı’nı devreye koyarak çatışmalı süreci yeniden başlatan iktidar, muazzam kaynakları ayırdığı bu savaşı hiçbir ölçü tanımaksızın sürdürürken, Kürt coğrafyasını yangın yerine çeviriyor. Bununla da yetinmeyip, savaşı sınır ötesine taşıyor, uluslararası hukuku da çiğneyerek iç politikada yarar umuyor.

Özellikle son süreçte kendi iç krizleri derinleştikçe uzak-yakın başka coğrafyalara da elini uzatan bu iktidar, Ege ve Akdeniz’deki girişimleriyle başka gerilimleri körüklüyor, halkların ortak yaşamını hedef alarak diplomasi yerine savaşı devreye koyuyor. Bir yandan Ermenistan ile Azerbaycan’ın arasındaki gerilime müdahil olurken diğer yandan Suriye’den taşıdığı Cihatçı gruplarla Libya’da Neo-Osmanlıcı bir anlayışla, emperyal amaçlar güderek rol almaya çalışıyor.

Bütün bu savaş ve yıkım politikalarına karşı çıkmak nihai hedefimizdir. Barış ve barış için mücadele HDP’nin varlık sebebidir.

Kürt sorununda demokratik çözüm ihtiyacı büyüyor

Kapitalist krizin bölgedeki yansıması olan savaş ve işgalin ortaya çıkardığı yıkımdan Demokratik bir Türkiye ve Ortadoğu inşa etmenin tek yolu Kürt Sorununda adil ve demokratik çözümü sağlamaktır. Çünkü Kürtler gerek coğrafi gerek siyasi gerekse de stratejik olarak Ortadoğu’nun tam merkezindedir ve bölgedeki bütün sorunların adeta kilit noktasıdır.

Ortadoğu’dan şiddet ihraç eden rejimlerinin baskılamaya çalıştığı Kürt Sorununun çözümü demokratik yaşamın var olma zeminidir. Bu zeminin yaratılması ise, kuşkusuz ki Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit rejiminin son bulması ve barış ikliminin oluşturulması ile mümkündür. Çünkü İmralı adasında Sayın Öcalan üzerinde uygulanan kişiye özel sistem, bugün tüm Türkiye ve bölge halkları üzerinde uygulanan faşizm rejimine dönüşmüştür. Otoriter, popülist iktidar anlayışı tüm bölgede tecridi, ayrıştırmayı ve hukukun askıya alınmasını bir yönetim sistemi olarak örgütlemekte, gitgide bütün toplumun tecride uğratıldığı faşist bir rejim oluşturulmaktadır. Nitekim CPT’nin İmralı ziyaretinden sonra yaptığı gecikmiş açıklama, İmralı İşkence ve Tecrit Sisteminin teyidi niteliğindedir. İmralı’da uygulanan bu rejimin temelinde Sayın Öcalan’ın barış, demokrasi ve çözüm çabalarının Türkiye halklarında yarattığı muazzam olumlu etkinin önünü kesmek vardır. Bu yönüyle, İmralı’da ve tüm ülkede uygulanan mutlak tecridi kırmak barış ve demokratik çözüm iradesini örgütlemek, bugün devrimci demokratik bir sorumluluktur.

Kürt meselesinde demokratik çözümün sadece Kürt sorununu dillendiren açıklamalar ve vaatlerle gelmeyeceği tarihi tecrübelerle sabittir. Böylesine tarihi ve toplumsal acı biriktiren bir sorunu, demokratik çözüm projeleri üretip siyasi riskler üstlenerek ve tüm coğrafyaya yayılmış istibdat rejimine karşı net tavır alarak hep birlikte çözebiliriz. HDP olarak Kürt Sorununun çözümü için sorumluluk ve risk almaya hazırız. Bu anlamda rol alabilecek her türlü çabayı destekleyeceğimizi ve bizatihi içerisinde yer alarak katkı sağlayacağımızı bir kez daha tüm kamuoyuna deklare ediyoruz. Siyasi aktörleri, aydınları, akademisyenleri ve tüm kamuoyunu da Kürt Sorununun demokratik çözümünde inisiyatif almaya çağırıyoruz.

Yoksulluk ve işsizliğe karşı üreten ve yöneten bir halklar ekonomisi kuracağız!

İçinden geçtiğimiz dönemde Türkiye halklarının en büyük sorunlarının başında pandemiyle katmerlenen ekonomik kriz gelmektedir. Saray rejimi ekonomik krizi görünmez kılmak için yapay gündemler oluşturmaya çalışsa da işsizlik ve yoksulluk artık istatistik oyunlarıyla gizlenemeyecek düzeye gelmiş, yoksullar açlığa mahkûm edilmiştir. Pandemiyi her alanda olduğu gibi emek alanında da ‘Allah’ın lütfu’ olarak gören iktidar ve sermaye, emekçilere köleliği, çalışma kamplarını dayatmakta, yandaşları zenginleştirmek için en vahşi yolları uygulamaktadır.

Saray rejiminin, yandaşlarının ve sermayenin zenginleştiği, halkın yüzde 99’unun ise yoksullaştığı bu denkleme karşı tek çözüm AKP-MHP ittifakını durdurmak ve neoliberal sömürü düzeninden halkları kurtarmaktır. Bugün acil olan, işten çıkarmaların kesin biçimde yasaklanması, ücretli izin talebi ve pandemiden etkilenen herkese gelir güvencesi sağlanmasıdır. Biz yoksulluk ve işsizliğin kader olmadığını, kapitalist sistem ve AKP-MHP ittifakının politikaları neticesinde ortaya çıktığını biliyoruz.

HDP olarak ekonomik kriz ve bu krizi derinleştiren siyasi, kültürel, ekolojik, sosyal krizlere karşı çözümün tek adresi olduğumuzu; üretime, adalet ve eşitliğe dayanan anlayışla tüm bu krizleri çözmeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Üreten ve yöneten halklar ekonomisini kuracağımıza inanıyoruz.

İstanbul Sözleşmesi mor çizgimizdir!

İktidarın kadına yönelik şiddeti teşvik eden yaklaşımına karşı İstanbul Sözleşmesi eş başkanlıkta olduğu gibi ‘mor çizgi’ mizdir. HDP bir kadın partisidir. Hem parti içerisinde hem de nefes aldığımız her alanda kadının eşit ve özgür yaşam mücadelesinin savunucusuyuz.

İktidarın şiddet ve baskıyı artıracak herhangi bir adımı kadınların ve HDP’nin direnişi ile karşılaşacaktır. Kadın mücadelesinin her kazanımında olduğu gibi İstanbul Sözleşmesinde de tüm irademizle kadınların yanında olduğumuzu ifade ediyoruz. İktidarı, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili her türlü kötü niyet ve uygulamalardan uzak durması konusunda uyarıyoruz.

Erkek egemenliğine karşı içimizde de dışımızda da mücadelemizi yükselteceğiz

Ayrıca, erkek egemen zihniyet, ister devlet anlayışında, ister iktidar yaklaşımında isterse de kendi içimizde ortaya çıksın, bu anlayışla mücadele etmek HDP’nin varlık sebebidir. HDP, elbette binlerce yıllık kökeni olan erkek egemen kültür ve davranış kalıplarının kolayca yok edilebileceği hayaline sahip değildir. HDP, kendi içinde de bunu bir mücadele alanı olarak görmekte, partinin hangi düzeyinde olursa olsun bu kültürün her tezahürüne karşı sıfır tolerans göstereceğini açıkça ilan etmektedir.

Partimizin varlığı; eşit ve özgür yaşamın, Jin Jiyan Azadi perspektifinin Türkiye’de ve dünyada savunulmasının adresidir.

Şirketleri değil halk sağlığını korumak esas ilkemizdir

Türkiye halkları bugün, koronavirüs tehdidi altında olduğu kadar AKP-MHP ittifakının halkı umursamayan, sağlığı bir ticaret alanı gibi gören politikalarının yarattığı risklerin altındadır. Salgının sağlık, ekonomi ve sosyal etkileri ile baş edemeyen AKP-MHP ittifakı “normalleşme” adı altında sermayenin çıkarlarını halkın sağlığına tercih ederek tüm Türkiye’de adı konmamış bir sürü bağışıklığını devreye koymuştur. Sağlık emekçilerinin bütün uyarılarına karşın şeffaf bir salgın yönetimi göstermeyen, halktan gerçekleri gizleyen saray rejimi, salgını gitgide baş edilemez hale getirerek hem halk sağlığını, hem de sağlık emekçilerinin can güvenliğini tehlikeye atmıştır.

Salgına karşı hayatlarımız birbirine bağlı! Kendimizi korudukça toplumu koruyabiliriz. HDP olarak bütün toplumu HEP BİRLİKTE tedbirlerimizi almaya, dayanışma ağlarımızı kurarak sağlığımızı korumaya çağırıyoruz. İktidarı ise bir kez daha yurttaşların sağlık hakkını ve ekonomik güvencelerini sağlama konusunda uyarıyoruz. Sermayenin değil halkın sağlığını gözeten parasız, eşit, anadilde sağlık hizmeti verilmelidir.

Gasp edilen demokratik hakları ve özgürlükleri kazanacağız

Yönetemez hale düştükçe baskı ve devlet şiddetine başvuran iktidar, hukuk kurumlarını ve normlarını by-pass ederek bir polis devleti yaratmakta, en ufak bir demokratik tepkiyi bile zor yoluyla bastırmaya çalışmaktadır. Bu iktidar koalisyonu, hukuk dışı rejiminin sürdürülebilmesi için Barolar, Odalar ve Sendikalar başta olmak üzere kontrol edemediği her çevreye müdahale etmektedir.

Coğrafyamızın her santimini ulusal ve uluslararası yandaş şirketlere peşkeş çekerek yeraltı/yerüstü tüm zenginliklerini talan eden iktidar, binlerce yıllık tarihi ve doğayı yok etme pahasına bu politikalarını sürdürmektedir. Bunun için pandemi koşullarını bile fırsata çevirmekten çekinmemektedir.

Buna karşın HDP, demokrasi ve özgürlükler için mücadeleden asla vazgeçmeyecek, hiçbir demokratik alanı, hiçbir özgürlük zeminini iktidara terk etmeyecektir. Bu topraklarda yaşayan her canlının savunucusu olan partimiz ekoloji mücadelesini, kendi varlık sebeplerinden biri saymaktadır.

Gaspçı kayyımları ve onları atayanları asla tanımayacağız

İkinci kayyım dalgasının birinci yılında Kürdistan coğrafyasına uygulanan kayyım rejiminin genişleyerek tüm Türkiye’ye yayıldığına şahit olmaktayız. Bu bir yıl içinde saray rejimin tüm uygulamaları Kürtlerin vatandaşlık haklarının fiilen rafa kaldırıldığını göstermektedir. Kürt dilinin, kültürünün ve kimliğinin hiçbir statüsünün olmadığı ülkemizde Kürt halkı sıradan vatandaşlık haklarından bile faydalanamaz hale getirilmiştir. Bu durumun en net göstergelerinden biri, anayasal güvence altında olan seçme ve seçilme hakkının Kürtlerin elinden alınmasıdır.

Halk iradesiyle seçilmiş yerel yönetimlerimizi bir yıl önce gasp eden siyasi iktidar, bugün kendi atadıkları kayyımların yarattığı skandallarla yüz yüzedir. Atanan kayyımlar hakkında yıllardır ortaya konulan gerçekleri sürekli olarak ‘terör örgütlerinin propagandası’ olarak niteleyen iktidar, rezaletler ayyuka çıkınca kendi ‘Kayyımlarına kayyım’ atamaktadır.

HDP, sandıktaki her oyun takipçisidir, halkın ortaya koyduğu muazzam iradenin sorumluluğunu omuzlarında taşımaktadır. Gaspçı kayyımları ve onları atayanları asla tanımayacak ve işledikleri suçların hesabını hukuk önünde vermelerini sağlayacağız.

1 Eylül’ü Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük şiarı ile karşılıyoruz

Demokratik Mücadele Programı ile büyüttüğümüz umudu, 1 Eylül’de barışı inşa etmek için bir üst aşamaya taşıyacağız.

Kapitalizmin ve bölgesel otoriter güçlerin saldırısına karşı biriken barış umudunu gerçeğe dönüştüreceğiz. 1 Eylül’e doğru giderken gerçekleştirdiğimiz Demokrasi Yürüyüşü ve Demokrasi Buluşmalarını ‘Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük’ şiarı ile birleştireceğiz.

Şimdi barışı ve bir arada eşit yaşam mücadelesini daha fazla toplumsallaştırarak inşa etmenin vaktidir. Türkiye ve Ortadoğu’yu barış meşalesi ile aydınlatmanın zamanıdır.
Bu kapsamda sokak sokak şehir şehir mahalle mahalle oluşturacağımız barış zincirleriyle elimize alacağımız barış meşalesini HEP BİRLİKTE taşımak için Türkiye halklarına çağrıda bulunuyoruz.

Halkların Demokratik Partisi
Parti Meclisi
16 Ağustos 2020