Kışanak: Bu yargılama barış ihtimalini yargılamaktır

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerimizin de aralarında bulunduğu 108 ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 19’uncu duruşma periyodu 5’inci oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsünde görüldü. Bugünkü duruşmada da eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak savunmasına devam etti.

"Tahir Elçi barış elçisiydi"

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesinin 7’inci yıl dönümünde katillerin halen açığa çıkarılmadığını belirten Kışanak, “JİTEM davalarında aldığı bütün tehditlere rağmen mücadele etti, barış için büyük bir mücadele verdi. Elçi, bir bakış elçisiydi” dedi. 

“Madem azmettirme iddiası var, o zaman biz kimi azmettirdik, failler nerede?”

Kışanak şöyle devam etti: 

“Bir buçuk yıldır devam eden bir yargılama ve birtakım iddialar olması gerekiyor. Bu iddiaların doğru olup olmadığının araştırılması gerekiyor. Oysa burada başından beri gördüğümüz şey savunma hattının ortadan kalkmasına yönelik bir yaklaşım. Bu hukuksuzluk süreci iddianamenin kabul edilmesiyle başladı. Ortada bir iddianame yok, ortada çok kötü bir senaryo var. Birbiriyle anlamsız, kopuk bir metin var. Çok önemli şeyler söylediğini göstermek istercesine 3 bin 500 dosya konulmuş. Burada defalarca avukatlarımız bunun hukuki karşılığını söylediler. Madem ‘azmettirme’ iddiası var, o zaman biz kimi azmettirdik, failler nerede? Failleri olmayan bir dosyada hayali bir azmettirme iddiası yaratıldı.

"İddianame MHP’lilerin dijital medya hesaplarından paylaşıldı"

“Üç dört gün içerisinde 3 bin 500 sayfalık iddianameyi anladığını iddia eden bir heyet çıkıp bu iddianameyi kabul etti. Bu kadar gayri ciddi bir süreç olamaz. İddianame UYAP’a düştüğü anda MHP’lilerin hesaplarından gördük. Burada kimlerin bu kumpasın içerisinde olduğunu gördük. İşin içinde olanları söylememize rağmen dert eden yoktu tabii. İddianameyi kabul eden Bahtiyar Çolak, bir çetenin lideri çıktı. Böyle bir çete üyesinin kabul ettiği iddianame hukuken sayılamaz. Böyle bir kişinin kabul ettiği iddianamenin iade edilmesi talebinde bulunuyorum. Reddedilmiş heyetin yeniden görev alma aşamasını beklemesi lazımdı ama bunu da gözardı ettiniz. Taleplerimizi yerine getirmiyorsunuz, o zaman Bahtiyar Çolak’ın yaptığı işlemlere geri dönelim dedik bunu da kabul etmediniz. Bu talebimi bir kez daha yeniliyorum.

"Diliniz iktidarın diliyle aynı"

“Kimi azmettirmişim bunu söyleyeceksiniz ki ben de savunmamı yapayım. Sizin diliniz bu iktidarın diliyle, demokratik siyaseti bitirmenin diliyle aynı. Türkiye tarihinde bu kadar çok bilginin, evrakın uğradığı bir dava var mı?  Mahkeme heyeti olarak yargılananlara sürekli psikolojik baskı yaptınız, bizi psikolojik baskı altında tutunuz. Her gün yeni yapılan hukuksuzluklarla mücadele etme gününe dönüştü. Müşteki beyanlarına hakim olan kimse yok. Siz de buna dahilsiniz. Madem bizden şikayetçiler, biz bu kadar ağır suçlar işlemişiz, nerede müştekiler? Tanık dinlemeler zaten evlere şenlik. Tanıkların bizim hakkımızda ne söylediklerini bile tam bilmiyoruz, tanık beyanlarını bile mücadelemiz sonucu aldık. Gül Tanrıverdi’nin Ağrı Emniyetinde verdiği ifadesi dışında hakkımda ifade veren tanıkların ifadeleri bende yok, ifadelerinde ne varmış ki beni teşhis ettirdiniz? Bu sorunun cevabı yok. Gül Tanrıverdi’nin ifadesinde benim adım geçmiyor, sonra bir ay sonra Gül Tanrıverdi’yi teşhis için çağırmışlar. Kerem Gökalp’ın bazı ifadeleri geldi ki onun da ne kadar yalancı bir tanık olduğu ortaya çıktı. Her duruşmada mahkeme heyeti bize karşı psikolojik savaş yürüttü. Savunma hakkının bir günle sınırlandırılması sipariş edilen takvimin ürünüdür.

"Bu dava Çözüm Sürecini ortadan kaldırma davasıdır”

“2005-2015 sürecinde 10 yıllık bir çözüm süreci dönemi başladı. Dünyanın birçok yerinde, tarihin çok çeşitli aşamalarında böyle bir barış yolu izleyen ülkeler var. Hiçbirinde bir teşebbüste hemen bitmiyor. Çünkü taş koyanlar var, doğru bulmayanlar var. Ama zor bir süreç. Türkiye ve halklar açısından en doğru olan özgürce, açık ve şeffaf bir biçimde bu on yıllık süreci konuşmaktır. Bu dava o süreci ortadan kaldırma davasıdır, sanki hiç öyle bir süreç yaşanmamış gibi bizi getirip buraya koydular. Dışarıda hala bir savaş süreci devam ediyor. Oysa barış mümkündü. Benim ve partimin görüşü çözüm yollarının tamamen kamuoyuna açık bir şekilde yürütülmesi yönündeydi. Bu sürecin tek tarafı biz değildik. İki tarafı olan PKK ve iktidardı. Onların da şeffaf olması gerekiyordu; nerede eksiklik yapıldı, daha nasıl yapabilirdik üzerine konuşulması gerekiyordu. Demokratik siyasette yer alan bir kadın siyasetçi olarak, kolaylaştıran ve barışın toplumsal kamuoyunda oluşması için mücadele eden taraftaydım. Tarihsel sorumluluğum bunları açıklamakla sınırlı.

“On yıllık süreci ikiye ayırmak mümkün. Bir Oslo süreci diye bir süreç var savaşın tırmandığı yıllar, sonra 2015 sürecinde yaşanılan süreç var. Sayın Öcalan Türkiye’ye getirildiğinden beri devlet irtibatını hiç kesmedi, bunu herkes biliyor. Sayın Öcalan da, ‘Barış için geldim’ dedi. Böyle bir beyanı vardı, sonrasında savunmalarını ve yaklaşımlarını herkes bilir. Devletin kurumları da diyaloglarını kesmediler. 2005’e kadar bu diyalog askeri heyetler tarafından yürütüldü, 2015 sürecinde MİT devreye girdi. Sivil siyaset de bu sürece dahil olmaya başladı. 20015’te dönemin başbakanı Erdoğan Diyarbakır’da bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmada ilk kez, ‘terör değil Kürt sorunu’ tanımlaması yaptı. Kürt sorununu neden çözemediğimize dair çok fazla soru var. Bu nedenlerden birisi de iktidar kavgaları. DTP, sivil toplum örgütleri ateşkes ve diyalog çağrıları yaparak Erdoğan’ın attığı adım konusunda çabalar içerisinde oldu.  PKK eylemsizlik kararı aldı, Kandil ile irtibat kuruldu ve PKK ateşkes ile yanıt verdi.

“Barış çabalarının önüne engel olmak isteyenler DTP’yi kapattılar” 
 
“Bütün tartışmalara rağmen hükümet 2008 yılında MİT üzerinden PKK ile Oslo’da görüşmelere başladı. 4 Nisan 2009 yılının gecesinde büyük bir siyasi operasyon yapıldı. Biz barış ümitlerinin büyüyeceği sabahı beklerken, partimizin yöneticileri, DTK Eşbaşkanları ve demokratik siyaset içerisinde yer alan insanlara yönelik büyük bir siyasi operasyon başlatıldı. 70’den fazla Kürt siyasetçi gözaltına alındı. Bitmek tükenmez bilmeyen KCK operasyonları başladı. Tüm bunlara rağmen heyet İmralı’ya gidiyor. Diyalog yolları 2005’te adımları atıyor, Sayın Öcalan hükümete bir yol planı veriyor. Barış çabalarının önüne engel olmak isteyenler DTP’yi kapattılar. 2010 yılında karşı dalga atağa geçti, barış grubu olarak Türkiye’ye gelenler tutuklanmaya başlandı. Bu dönemde MİT müsteşarı değişti, Hakan Fidan geldi. 

2013 yılında yaşananlar

“Paris’te üç kadın siyasetçi katledildi. 2013 yılında Pervin Buldan, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder İmralı’ya götürüldü. Sayın Öcalan Newroz’da açıklama yapacağını ilk kez söylemişti. 11 Mart 2013 yılında PKK 8 askeri serbest bıraktı, 23 Mart 2013’te Sayın Öcalan’ın mektubu okundu, bu mektubu hükümet yetkilileri alıp getirdi. 3 Nisan 2013’de akil insanlar heyeti kuruldu. Barış ve diyalog sürecinde halkın görüşlerini almak üzere böyle bir heyet kuruldu. 23 Nisan 2013’te başbakan Çözüm Sürecine dair önemli söylemlerde bulundu. 25 Nisan 2013’te PKK geri çekilme kararını duyurdu. Nisan 2013’te Çözüm Sürecinin değerlendirilmesi amacıyla Meclis’te bir komisyon kuruldu. 2013 yılında bu kadar önemli şeyler oldu. Sayın Öcalan’ın ortak gelecek üzerine güçlü çağrılar yaptığı mektubu geldi. 17 Aralık 2013’te iktidarda bulunan AKP’nin genel başkanı, başbakanın telefon görüşmeleri basına servis edildi ve devamı da geldi zaten. 

“Bütün bu süreçte inanılmaz bir çabanın içinde olduk. 2014 yılının son MGK’sinde bütün boyutları açıklanmamış bir çöktürme planı kabul edildi. Bu stratejiyi hayata geçiren Cumhurbaşkanı bu defa yeni bir yola girdi. Halk olarak kaderimiz böyle; tepedeki kendi çıkarına göre nasıl bir yol buluyorsa o tarafa sevk edip istediği yolda yürüyor. Halkın çocuklarına da ölmek ve öldürmek dışında bir şey kalmıyor.

"Demokratik siyasetin olmadığı yerde çözüm olamaz"

“Çözüm Sürecinde yaptığımız çalışmalar nedeniyle yargılanıyoruz. Demokratik siyaset burada çok kritik bir rol oynuyor. Demokratik siyasetin olmadığı bir yerde bir çözüm yolu olmaz. Bugün HDP’yi kapatarak, bizleri cezaevlerinde tutarak çözümün yolu kapatılmaya çalışılıyor. Demokratik muhalefetin olmadığı yerde işler kötüye gider. Demokratik siyasetin önü kapalıysa ülkenin başı beladadır. Çünkü insanlar her halükarda öyle ya da böyle başka bir yolla kendilerini ifade etmek isterler. Ne yazık ki bu ülkede her zaman bir darbeci zihniyet devreye giriyor, barış ihtimalini ortadan kaldırıyor. 

"Demokratik siyasette ısrar etme çabası bir kez daha cezalandırılmak isteniyor"
 
“90’lı yıllardan itibaren Kürt sorununu demokratik yollarla parlamentoda çözebilmek için ciddi imkanlar ortaya çıktı. Kürtler yaşadıkları sorunlara rağmen 90’lı yıllardan itibaren demokratik siyasette bir ısrar ortaya koyuyorlar. Bizim bugün burada olmamızın nedeni demokratik siyasette ısrar etmemiz. Birileri bize diyor ki; ‘politika yoluyla bu sorunu konuşmayın’. Bu davanın özeti budur. Bu davanın şiddetle ya da PKK’yle bir bağlantısı yok. Demokratik siyasette ısrar etme çabası bir kez daha cezalandırılmak isteniyor

“Bu sorunu çözmek için bazı bedelleri göze almak gerekiyor. Ülkenin bekasını, halkın geleceğini düşünenler bunu göze almalılar. Kolay değil zor. Biz de bunu biliyoruz. Zor da olsa biz bu yolu yürümek zorundayız.

"Habur’u provoke ettiler"

“Habur’a gelen grup, yargı eliyle “pişmanlık” dayatmasına maruz kaldı. Habur’u provoke ettiler, toplumda barış umutlarının yeşermesini provoke ettiler. Bu provokasyonu göz göre göre yaptılar, ardından hemen medya provokasyonu başladı. Çözüm Sürecindeki karanlık noktalar aydınlatılmak isteniliyorsa öncelikle Habur’dan başlanmalı. Burada yargılamaya çalıştığınız insanlar barış ve diyalog için inanılmaz emek sarf etti. Bu kadar nankörlük olmaz. Biz kimseyi sokağa çağırmadık; sessiz sedasız bu durumu kapatalım, silahsız bir diyalog mümkündür fotoğrafı verelim istedik. Ama sonraki gün bize dönük karalama kampanyaları şaşırttı. Ancak yine barış süreci için ittirdik, ta ki bizleri buraya koyana kadar. Burada bile hala barış için mücadele vermeye devam ediyoruz.

"Neyi yargılamak istiyorsunuz?"

“Meclis’in 3’ncü büyük partisi olarak yaptığımız konuşmalar var. Çözüm Süreci ile ilgili araştırma komisyonu kurulmuş. Bütün bunlar ortada iken, siz neyi yargılamak istiyorsunuz? Bu yargılama barış ihtimalini yargılamaktır, olası bir ihtimal varsa onu bertaraf etme kumpas davasıdır. Başka da bir izahı yok. Kanıtları, belgeleri burada.

“Biz kimin adına yargılanıyoruz bugün bunun sorulması gerekiyor. Bugün dışarıda yeniden savaş tamtamları daha hızlı çalmaya başladı. Sizin bu atmosferle gönül bağınızı biliyoruz ama sorularımıza makul cevaplar verilmesini göz önüne alın. Dışarıdaki atmosferin ne olduğunu biliyoruz. Bu atmosferde bunu konuşmak kolay değil ama tarihi sorumluluk gereği bunu yerine getirmeye çalışıyoruz.

“Benim örgüt üyesi olduğumu neye göre değerlendiriyorsunuz? Çözüm Sürecine katıldığım için. Benim örgüt üyesi olduğum iddiası Çözüm Sürecinde yaptığım faaliyetlere dayanıyor. Sizin çok çok övdüğünüz tanık ifadelerindeki Kandil durumu bundan kaynaklıdır. Devletle yapılan görüşme için devletin bilgisi dahilinde gittim. Siz bunu örgüt üyesi ve yöneticiliği olarak ele alıyorsunuz. Hayır, Çözüm Sürecinde devletin bir çabası vardı, bizden rica ettiler ve biz de bu süreçte kolaylaştırıcı olduk. İşte ben bunları anlatıyorum." 

28 Kasım 2022