Kobanî Kumpas Davası: Burada olmamızın asıl nedeni siyaset yapma hakkımızı kullanmamızdır

Kobanî Kumpas Davasının üçüncü duruşmasının altıncı oturumu, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Sincan Cezaevi Kampüsü Salonu'nda görülen duruşmaya, milletvekillerimizin yanı sıra parti yönetici ve üyelerimiz ile çok sayıda kişi katıldı. İzleyicilerden yargılanan siyasetçilerin 3’üncü dereceye kadar yakınları duruşmanın görüldüğü salona alınırken, çok sayıda kişi de farklı bir salona alındı.  

Duruşmaya önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, Amed Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, kadın siyasetçi Zeynep Ölbeci, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Emine Ayna tutuklu bulundukları cezaevlerinden SEGBİS aracılığıyla katıldı. Geçen duruşmada tahliye edilen HDP eski MYK üyeleri Can Memiş, Berfin Özgü Köse ve Cihan Erdal da İstanbul’dan SEGBİS ile bağlandı. Tutuklu yargılanan eski milletvekillerimiz Gülser Yıldırım, Aysel Tuğluk ile tutuksuz yargılanan İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk, Gülfer Akkaya ve Altan Tan mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Yerine kayyım atanan Kars Belediye Eşbaşkanımız Ayhan Bilgen ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmadan vareste tutulduğu için katılmadı. 

HDP ve DBP önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, eski milletvekilleri Ayla Akat Ata, Emine Beyza Üstün, İbrahim Binici, önceki dönem Parti Sözcümüz Günay Kubilay, RTÜK Üyemiz Ali Ürküt, Dış İlişkiler Komisyonu Üyemiz Nazmi Gür, MYK Üyemiz Alp Altınörs, eski MYK üyelerimizden Meryem Adıbelli, eski saymanlarımızdan Zeki Çelik, eski MYK üyelerimiz Meryem Adıbelli, Pervin Oduncu, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Dilek Yağlı, Sibel Akdeniz ile Kürt Edebiyatçılar Derneği yöneticisi yazar Nezir Çakan duruşma salonunda hazır bulundu. 

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, tutuklu yargılanan Nezir Çakan savunma yaptı. Tanık ifadelerinin asılsız olduğunu belirten Çakan, tahliye talebinde bulundu. Çakan’ın avukatı Şeyhmus Bayhan da tanık ifadelerinin çelişkili olduğuna işaret ederek, iddianamede tanık beyanları dışında başka bir bilginin olmadığını vurguladı. 

Ayla Akat Ata: Hedef yine kadın oldu 

Ardından TJA eski sözcülerinden ve eski milletvekillerimizden Ayla Akat Ata konuştu. İzmir’de katledilen parti üyemiz Deniz Poyraz’ı anarak konuşmasına başlayan Ata, kadınların baktığı yerin kadınların hissiyatıyla dile getirildiğini ifade etti. Ata, şunları söyledi: 

“Sonradan baktık ki sanık bir gün sonra tutuklandı. Kobanî olaylarından sonra 8 gün gözaltı süresi yaşadık. Bu gözaltı süresinde 6 saat dışında bir sorgu işlemi yapılmadı ama 8 gün gözaltında tutulduk. Bununla algı yaratmak istediler. HDP’ye operasyon yaptık algısı. Ama arkasındaki örgütleyicilerin açığa çıkması için bir yargılamanın soruşturma aşamasında başlamamış olması bizi kaygılandırıyor. Hazır MİT de buradayken sormak isterim. Teşkilat isimli bir dizi var. Dizi biterken ‘uyuyan hücreler uyanacak’ diye bitti. Demek ki bir istihbarat var. Demokrasi güçleri olarak soru sormamız, bir araya gelerek varsa örgütlenen bir süreç bunun önünde bir demokrasi bloku oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Hedef yine bir kadın oldu. 

Öcalan’ın sözünü hatırlattı: Benimle birlikte olan herkes hedeftir 

İmralı heyeti üyesiyken PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmeleri hatırlatan Ata, “Görüşmede devlet yetkilileri de vardı. Öcalan'ın şöyle bir uyarısı oldu; ‘Dikkat edin kendinize. Benimle birlikte bu sürecin içinde olan herkes hedeftir. O süreçte MİT Müsteşarı vardı o da hedeftir'. Deniz Poyraz’ın katledilmesi, 9 Ocak 2013’te Paris’te 3 Kürt siyasetçi kadının katledilmesiyle benzerdir. Bunun arkasında yatan neden siyasetin ayrımcı konuşmalarından bağımsız değil. Soylu ‘PKK bir kadın hareketidir’ diyor. Bir de ‘HDPKK’ diye açıklama yaparak, legal alandaki siyaseti kriminalize ediyor. Bunun açıklaması şudur; Deniz Poyraz’a kurşun sıkan, bugüne kadar sıkılan her kurşun kadınlara sıkılıyor. Deniz Poyraz’ın şahsında yine kadınlar hedef alındı. Bu durum siyasi iktidarın dilinden, siyasi tavrından bağımsız değildir. Bu saldırılar bireysel cinayetler değildir. Bize sıkılan her kurşunun planı ve amacı vardır” diye belirtti.

Demokrasi blokunun oluşturulması gerekiyor 

“Eğer uyuyan hücreler varsa onları uykusundan uyandıran her ne kötü niyet varsa onun karşısında da bir demokrasi blokunun oluşması gerektiğini düşünüyorum” çağrısında bulunan Ata, şu değerlendirmelerde bulundu: 

“Hayatımızda hiçbir şey tesadüf olmadı. Tıpkı Deniz Poyraz’ın katledilmesi gibi. Herkese başsağlığı diliyorum. Türkiye siyasetinde önde gelen ırkçılık ve Turancılık ismidir aynı zamanda. Irkçılık ve Turancılık davası var. Onun da tarihi 26 Nisan. 3 Mayıs, bugün Türkiye'deki milliyetçi cephenin Türkçülük olarak kutlandığı bir gün. Hayatımızda hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bu şekilde anlatmak istedim. Hepsi beraat etmişler, nasıl gelişiyorsa 21’inci yüzyılın Türkiye'sinde. Bizim de davamız bugüne denk geliyor.  

Türkiye’de ulus devlet süreci beraberinde getirdikleriyle tartışılmalıdır

Kürtlerin bugüne kadar nereye bakması gerektiğini belirten bir yol haritası var. O da demokratik, barışçıl herkes için özgür ve eşit bir yaşamdır. Bugün sadece Kürt siyasetçiler değil Türkiye’de özgür, eşit bir yaşamı savunan ve bunun için mücadele eden Kürtlerin dostları da yargı karşısına çıkarıldı. Türkiye'de ulus devlet süreci beraberinde getirdikleriyle tartışılmalıdır. Bir imparatorluk kuruldu. Bu imparatorluğu büyüten kesimler birlikte yaşamış. Türkiye’nin başına getirdikleri ulus devlet anlayışı ise Türkiye’yi buraya getirdi. Türkiye'ye ne getirdi? 1’inci ve 2’nci Meşrutiyet’ten sonra darbe tarihi getirdi. Darbeler tarihi olmasını beraberinde getirdi. Öyle ki Türkiye'de yönetim ya darbe ya da darbeden sonra demokrasiye geçiş olarak sürmüştür. On yılda bir Türkiye'de siyasi darbe yaşandığı, ordunun fiziki şiddetini somutlaştırdığı günleri yaşadık. 2016 yılında darbe girişiminden bir ay sonra binlerce meslektaşımız, kamu emekçisi görevden alındı. Planlı bir süreçten söz ediyoruz.” 

Burada olmamızın asıl nedeni siyaset yapma hakkımızı kullanmamızdır

“Bugün burada olmamızın asıl nedeni anayasal hak olan siyaset yapma hakkımızı kullanmamızdır” diyen Ata, şöyle devam etti: “Bu ülkenin eşit, özgür vatandaşlarının siyaset yapma hakkı vardır. Kürtler de bu ülkenin vatandaşı ise onlar da bunun içindedir. Siyaset yapma hakkımızı da tartışacaksak yine Cumhuriyet tarihine gitmemiz gerekiyor. Tek tipleştirmenin bu ülkeye bir faydası yok. ‘Siz Türkiye partisi değilsiniz’ sözüne neden olan tek şey, bizim Kürt sorununu dile getiren, bu amaçla siyaset yapıyor olan tek parti olmamızdır. HEP’ten HDP’ye kadar gelen bir siyaset geçmişimiz var. Bu süre içinde siyaset yapma hakkımızı kullandık ve bu hakkın bize verdiği imkanları kullanarak taleplerimizi dillendirdik. Kürt sorununun demokratik çözümü talebi dışında, statü talebi de öncelikli taleplerimizden oldu. Biz, parlamentoda da demokratik özerklik talebimizi dile getirdik. Özerklik talebi, 1921 Anayasası’nda yer alan bir taleptir. Cumhuriyetin ilanıyla bu madde değiştiriliyor. Değiştirilen madde özerklik tanıyan maddedir. Biz ağaya, beye özerklik istemediğimiz için demokratik dedik. Bizimle birlikte o topraklarda yaşayan Türkmenler, Azeriler gibi halklar da var. Özerklik olacaksa herkes için söz konusu olması gerekir.”

21 Haziran 2021