Kobanî Kumpas Davası: Davanın omurgasını oluşturan ifade dosyada yok

Aralarında önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve MYK üyelerimizin de bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişinin ‘yargılandığı’ Kobanî Kumpas Davasının 4’üncü duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda başladı. Kumpas davasında yargılanan 108 kişi, 29 ayrı iddiayla 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680’er yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Duruşma salonuna Sincan Cezaevi’nde kalan tutuklu siyasetçiler, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Selahattin Demirtaş ve Kandıra Cezaevi’nde bulunan Figen Yüksekdağ ve diğer siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.

Önceki duruşmalarda tahliye olan yerine kayyım atanan Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, eski milletvekili İbrahim Binici, HDP eski MYK üyeleri Berfin Özgü Köse ve Cihan Erdal da salonda hazır bulundu. Tutuklu yargılanan siyasetçiler Gülser Yıldırım ve Aysel Tuğluk’un mazeret bildirerek, duruşmaya katılmama talebi heyet tarafından kabul edildi. Duruşmayı Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan ile birlikte çok sayıda milletvekilimiz takip ediyor.

Sabah saatlerinde cezaevi yolu polis tarafından kapatılarak Turkuaz basın kartı olmayan gazeteciler, yargılananların yakınları, partililer ve milletvekillerimizin danışmanları salona alınmadı. Yapılan görüşmelerin ardından yaklaşık 2 saat sonra gazetecilerin salona geçmesine izin verildi. Öte yandan davaya müdahillik talebinde bulunan devlet kurumlarının katılma talebine ilişkin avukatların usule ilişkin itirazlar ile duruşma başladı.

MİT ve İçişleri Bakanlığı davaya müdahil olmak istiyor

Usule yönelik itirazlarına ilişkin söz alan Cihan Erdal’ın avukatı Arif Ali Cangı, “Görünüyor ki iktidar partilerinin yandaşları ve seçmenlerinin tamamı davaya katılıyor ama böyle bir gerçeklik karşısında müşteki, şikayetçi katılma noktasında tartışmalıyız” dedi. Her katılma talebinde kendi görüşlerinin de alınması gerektiğini söyleyen Cangı, İçişleri Başkanlığı’nın, MİT’in bu davaya müdahil talebinde bulunmasını anlamanın mümkün olmadığını belirtti. Cangı, söz konusu dönemdeki olayları önlemenin onların görevi olduğunu hatırlatarak, “Bu müdahillik talebi görevlerini yapamadıklarının itirafıdır. Eğer o olayları önleyebilselerdi, o olayları çıkaranlar fiilen karşınızda olacaktı. Bu şekilde bu dava dosyası bir anlamda HDP yöneticilerine yönelik bir siyasi linç davasına dönüştürülüyor. Şikayetçi ve mağdur durumunun çok hassas bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Dava dosyasına giren evrak içinde CİMER’den gönderilen şikayetler de var. Örneğin biri Selahattin Demirtaş hakkında CİMER’e başvurmuş ve en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyor. Bu da yer alıyor dosyada. CİMER şikayetlerinin dosyaya gönderilmiş olması yargılamayı etkiler. Bu nedenle bunların dosyadan çıkarılması gerekiyor, çünkü adil yargılama hakkının ihlali niteliğindeler” diye belirtti.

Olur olmadık şekilde davaya müdahil olma girişimleri var

Katılma talebi henüz kabul edilmeyen kurumların siyasetçilere soru sormasının, esasen kamu önünde müvekkilleri hakkında karar verilmeden suçlu gösterme girişimi olduğunu dile getiren Cangı, “Bu aşamadan sonra müştekilere soru sorma konusunda söz verilmemesini talep ediyoruz. Katılma talebinde bulunanlar hakkında görüş istenmesini talep ediyoruz. Bunun yanı sıra pek çok şikayetçi ifadesi talimatla alındı ve o talimat duruşmalarından haberimiz yoktu. Tanımadığımız insanlarla ilgili nasıl görüş bildireceğiz. Haberimiz yoktu ifadeleri alındığında, bu da yargılamayı kilitliyor. Olur olmadık şekilde davaya müdahil olma girişimleridir bunlar” diye konuştu.

Duruşmada okunmayan evraklar dosyada

Zeynep Ölbeci’nin avukatı Ali Bozan ise görülen üç duruşmada tutanaklara dair yapılan işlemlere dikkat çekti. Bozan, tutanaklara ilişkin mahkemenin tutanakları okunmadığı halde “okundu” şeklinde geçtiğini, dosyaya tutanakların girmediği halde “girdi” olarak yazdığını söyledi. Bozan, “CMK 209’a göre okunur demiyor ama anlatılır diyor. Dosyaya gelen herhangi bir evrak eğer mahkemece hüküm aşamasında kullanılacaksa bu evrakların tartışılması gerekiyor. Bu nedenle öncelikle anlatılması ve okunması gerekiyor. Binlerce sayfa evrak okunmadığı halde duruşma tutanaklarına ‘okundu’ olarak geçti” diye konuştu.

Davanın omurgasını oluşturan Kerem Gökalp’in ifadeleri dosyada yok

Avukat Kenan Maçoğlu ise bir önceki celsede 43 ara kararın oluşturulduğunu hatırlattı. Maçoğlu, “15 Haziran tarihli yerine getirilmeyen 2 talep var. Dosyanın açık tanığı olan Kerem Gökalp idari gözetim kararıyla Ankara TEM’e götürülüyor. 13 gün boyunca TEM’de ifadesi alınıyor. O dilekçeyi, 354 klasör inceledik ancak biz bir yerde göremedik. Siz ara karar oluşturmuştunuz. Cevabı gelmemiş. Tekrardan istiyoruz. 15 Haziran tarihinde unutulan bir klasörden size bahsettik. Savcının çalıştığı 234 klasör sanırım. O klasör içerisinde 5 sayfalık bir Ankara TEM Şube Başkanlığı imzalı belge vardı. Belgeyi kimin oluşturduğunun öğrenilmesini talep etmiştik. Bu belgede yer alan tarih Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasından hemen önceki bir tarih ve tamamı yok. Soruşturma dosyasında unutulmuş” dedi.

Maçoğlu, hazırlanan tutanağın Demirtaş’ın ilk dosyadan tahliyesi sonrası cezaevinden çıkmasını engellemek için gözaltına alınma talebi olduğunu belirtti. Maçoğlu, bu evrakın Demirtaş tahliye olursa yeniden gözaltına alınmasına yönelik bir evrak olduğunu belirterek, “Biz iki evrak için de talepte bulunduk. Ama doğrudan bu kumpas dosyasının delili olacak evraklar dosyanın savcısı Ahmet Altun tarafından dosyaya gönderilmedi” dedi. Ankara TEM Şube tarafından hazırlanan ve soruşturmada unutulan 5 sayfalık TEM belgesinin önemli olduğunu dile getiren Maçoğlu, şöyle devam etti: “Çünkü bu, kumpasın ne şekilde ve kimler tarafından hazırlandığını gösteren net bir belge. Hangi suçlara kimlerin dahil edileceği ve ne kadar ceza alacaklarına dair çok ayrıntılı bir belge. Bu belge Savcı Altun dosyaya özel olarak atandıktan sonra 2018’de hazırlanıyor. Dosyada delil bulunmazken, bu dosya üzerinden işlemler başlatılıyor. Savcılık yeni delil üretmek için ciddi çaba harcıyor. Tanık ve gizli tanık bulunması için ciddi çabalar veriliyor. Bu soruşturma üzerine kapatma davası düzenlenebileceği ve partinin bu şekilde kapatılabileceği açık ve net bir şekilde yazılıyor. HDP’ye açılan kapatma davası organize bir şekilde 2018’de başladı. Sadece o belgede değil 59 klasöre ek olarak 8 flaş bellek bize teslim edildi. Bu beleklerde çeşitli itirafçıların beyanları var. İlginç şeyler var. Bahsettiğimiz Kerem Gökalp’ın bu Kobanî soruşturması kapsamında verdiği ifade genel iddianamenin omurgasını oluşturan bir iddianame, sizin de tutuk devam kararlarına dayanak gösterdiğiniz bir ifade. Kerem Gökalp’ın Kobanî Davası kapsamında verdiği ifade Kobanî dosyasında yer almıyor ama HDP kapatma dosyasında yer alıyor. Anayasa Mahkemesi’nin bize ilettiği belgelerde ve dosyaya eklerde Gökalp’ın ifadesi yok. Savcı Ahmet Altun ifadesini almış ama Kobanî dosyasına koymamış. Savcı ve Yargıtay Başsavcısı kendi aralarında belge alıp veriyorlar. Organize bir şekilde bu dosyayı oluşturup HDP’nin kapatılması için faaliyette bulunuyorlar. Talebimizdir; gizli tanık Ulaş, gizli tanık Mahir ve Kerem Gökalp’in ifadelerinin tamamının dosyaya alınmasını istiyoruz.”

Yargı ve idarenin işbirliğiyle sindirilmek isteniyoruz

Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mesut Beştaş, savunma adına meslektaşlarının söz almak istemesinin külliyen retçi bir yaklaşımla karşılandığını belirtti. Avukatların dahi mahkeme salonuna alınmasının sorun olduğunu belirten Beştaş, izleyicilerin ve siyasetçilerin yakınlarının alınmamasını eleştirdi ve şunları söyledi: “Bu durumun sizden bağımsız ortaya konulduğunu ifade eden söylemleriniz oluyor. ‘Ben salon dışında yaşananlara karışamam’ diyorsunuz. Yargı ve idarenin işbirliğiyle sindirilmek isteniyoruz. Bir önceki duruşma periyodunun da farklı bir amaç taşıdıkları belli olan bir grup salonun kapısına dayanmıştı. Bunun engellenmesini talep ettiğimizde ‘yetki alanımız bu salondur’ dediniz. Biz buraya avukat olarak gelirken bir saate yakın sorguyla geliyoruz, ancak üzerinde işaretleri olan bir grup ellerinin kollarını sallaya sallaya salonun kapısına geliyor. Biz avukatlar duruşma salonundan çıktığımızda tekrar kimliğimizi sormadan bizi içeri almıyorlar ama onlar kimlik göstermeden içeri girdiler” dedi.

Mahkeme başkanının önceki celselerde “HDP’ye neden saldırı olmuyor?” sözleri ardından HDP İzmir İl Örgütü’ne yönelik yapılan saldırıda Deniz Poyraz’ın katledildiğini hatırlatan Beştaş, şunları dile getirdi: “Geçtiğimiz günlerde de HDP’nin, kızını kaçırdığını iddia eden Mehmet Laçin, HDP Genel Merkezi önünde eylem yapmak istedi. Deniz Poyraz’ın katledilmesinde gözcülük yaptığı iddia edilen şahıs alınıyor, gösteri yürüyüş ve ifade özgürlüğünü ifade etmek açısından HDP Genel Merkez önüne getiriliyor. Tek başına. Onu kim getiriyor? İçişleri Bakanlığının personellerinden 500 kişi onu koruyor. HDP vekilleri bir şeyler söyleyeceğiz dediklerinde engelliyorlar ama İzmir’de Deniz Poyraz katledilirken kapıda bulunan şahıs, HDP Genel Merkez binasına getiriliyor. Dolayısıyla biz bu provokasyonların bundan sonra da devam edeceğini düşünüyoruz.”

2017’de YPG’liler hakkında beraat kararları aldık

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığına yazı yazılarak, 6-8 Ekim olaylarına dair Ekim ayını kapsayacak şekilde ülke sınırları içinde hastanelerde tedavi edilen YPG, YPJ ve IŞİD militanlarının sayılarının istenmesini talep eden Beştaş, şunları dile getirdi: “O dönem IŞİD terör örgütü olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de de öyle ya da böyle terör örgütü deniliyor. Bakın Adalet Bakanlığı ne diyor  YPG'yle ilgili. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan yazıda bir yapının terör örgütü ilan edilmesi Bakanlar Kurulu kararıyla ya da Yargıtay kararıyla olacağı, bu konuda YPG ile ilgili bir kararın bulunmadığı, bildirilmiş terör örgütleri listesinde PYD, YPG yer almadığı belirtiliyor. O dönem Türkiye sınırları içerisinde yer alan hastanelerde YPG’li ya da PYD’linin tedavi edilmesi suç değildir. Bu nedenle yazı yazın diyoruz. Adalet Bakanı o tarihte YPG’yi ‘terör örgütü’ olarak görmüyor. Ama ne yazık ki devran değişti. Şimdi hükümet kimi istese ‘terör örgütü’ yapıyor. Sıkıyönetim dönemlerinde bile Bakanlar Kurulu ya da başka bir merci ‘terör örgütü’ olarak ilan edemiyordu. TC’nin YPG’nin ‘terör örgütü’ olduğuna dair tek bir kararı olmadığı gibi hiçbir ülke tarafından ‘terör örgütü’ olarak da görülmüyorlar. 2017’de yakalanan YPG’liler hakkında beraat kararları aldık. Talebim şu; Adalet Bakanlığı’na yazı yazılarak, YPG’nin ve YPJ’nin ‘terör örgütü’ olarak kabul edilmesine yönelik karar ve tarihin istenmesini talep ediyoruz.”

Beştaş’ın açıklamalarının ardından duruşmaya saat 14:00’e kadar ara verildi. 

20 Eylül 2021