Kobanî Kumpas Davası: Kürt sorunu var mı yok mu merak eden varsa gelsin bu salona baksın

Kobanî Kumpas Davasının 4’üncü duruşması üçüncü gününde devam etti. Davaya bakan Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının Kovid-19 temaslı olmasından dolayı 21 Eylül’de duruşma erken bitirilmişti. Bugün yeniden görülmeye başlanan duruşmayı geçici heyet yönetti. 

Duruşma yapılmamalı 

Tutuksuz yargılanan İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder, önceki dönem milletvekillerimiz İbrahim Binici, Altan Tan ve eski MYK üyelerimizden Can Memiş duruşmadan vareste tutulduğu için katılmazken, tutuksuz yargılanan ve yerine kayyım atanan Kars Belediyesi Eşbaşkanımız Ayhan Bilgen ve avukatlar Kenan Maçoğlu ve Maviş Aydın duruşma salonunda hazır bulundu. Geriye kalan dava avukatları başkanın temaslı olması nedeniyle “bu koşullarda davanın yapılamayacağını” belirterek, davaya sağlık mazeret dilekçesi gönderdi. Duruşma savcısı tutukluluk hallerinin devamını istedi. 

AİHM kararı derhal uygulanmalı

Siyasetçiler, tutukluluk durumu hakkında söz aldı. İlk olarak söz alan önceki dönem milletvekillerimizden Nazmi Gür, “AİHM kararı Bakanlar Komitesi’nde görüşüldü. Türkiye’ye 30 Eylül’e kadar bu davaya ilişkin süre tanıdı. Bu, Türkiye’nin ulusal onurunu incitecek ve ciddi siyasal sonuçları olacak. Türkiye yaptırımlarla karşı karşıya. Mahkemenizin de Türkiye’yi gelecekte ekonomik, siyasal yaptırımlardan korumak için Demirtaş AİHM kararını derhal uygulaması, bir an önce yerine getirmesi gerekiyor. Hepimizin tahliye edilmesini, bu dosyanın düşürülmesini talep ediyorum. Türkiye’yi gerçekten kışa doğru giderken bir bahar iklimine sokmak istiyorsanız bu, mahkemeniz için küçük Türkiye için büyük bir adım olacak” şeklinde konuştu.

Önceki dönem Parti Sözcümüz Günay Kubilay da 6-8 Ekim döneminde HDP MYK Üyesi olduğunu belirterek, “Bu çağrıyı yapan üyelerden birisiyim. Bu kocaman şişirilmiş dosyanın içerisinde benim ile ilgili delil olan çağrıcı olmamdır, onun dışında başka delil yoktur. Demirtaş AİHM kararı bu çağrının şiddet içermediğini belirtmiştir. Kararın heyetiniz tarafından tanınmaması hukuki bir karar değil politik bir karardır. Çağrının şiddet içermediği Anayasa’nın 26 maddesinde de vardır. İfade özgürlüğünü ihlal edecek bir şey yoktur.  Anayasa 90’ını daha fazla ihlal etmek yerine bu çifte standardı ortadan kaldırın. Hepimizin tahliyesini talep ediyorum” diye konuştu. 

Bu dosya ölü doğmuştur

Tutuklu MYK Üyemiz Alp Altınörs de şunları söyledi: “Başından beri bu dosya ölü doğmuştur. Demirtaş AİHM kararı bu iddianame oluşturulmadan HDP MYK tarafından atılan o tweetin şiddet içermediğini ve tutukluluğa gerekçe yapılamayacağını tescil etmiştir. Türkiye anayasal hukukuna göre AİHM Büyük Daire tarafından bizlerin suçsuzluğu tescil edilmiştir. Buna rağmen siz bizi mahkum ediyorsunuz. "Dosyamızla ilgili değil" diyorsunuz. Nasıl sizinle ilgili değil? Bizleri bir yıldır burada tutuyorsunuz. Bu politik bir tutumdur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararında direkt olarak mahkemenizin ismini zikretti. AİHM kararı uygulansın dedi. Hukuken ölü doğan bir dava ve siyaseten de zamanını doldurmuş bir davadır bu. Bütün politik davalarımın beraatla sonuçlanacağından adım gibi eminim. Neden kaçayım? Israrla tutuklu yargılamaya çalışıyorsunuz.”  

Altınörs, Dışişleri Bakanlığı’ndan BM Güvenlik Konseyi’nin 2014 tarihli 2170 ve 2178 kararlarının talep edilmesini istedi. “Biz IŞİD barbarlığına karşı bir çağrı yapmışız, siz bizi 38 kişinin öldürülmesiyle suçluyorsunuz. Nerede somut delil? Bu dosyada tek bir somut delil var mı? Yok. Bu dosyanın neresinde var? Olmadığı halde "tutukluluk devam" diye aynı kararı yazıyorsunuz. Yargıtay, ‘HDP’nin yaptığı eylemler barışçıl eylemler’ dedi. Aslında tüm iddianame çöktü. Buna rağmen biz tam bir yıldır içerideyiz. Bu bir yıldır devam eden haksız tutukluluk durumunun bir an önce bozulmasını ve tahliyemizi talep ediyoruz” dedi. 

Somut delil yok

Duruşmada söz alan önceki dönem MYK üyelerimizden İsmail Şengül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin Demirtaş kararını hatırlattı. Şengül, “Somut delil olmamasına rağmen tutukluyuz. Olayların üzerinden 6 yıl geçtikten sonra bizi tutukladılar. Ben o zamana kadar bile ifadeye çağrılmadım. Bana bir tebligat gelmemesine rağmen dokuz ay sonra tutuklanıyorum. Tutukluluğun devam kararlarında kaçma şüphesi olması nereye denk geliyor?” dedi.

Önceki dönem MYK üyelerimizden Bülent Parmaksız dosyanın tamamen siyasi nedenlerle açıldığını belirtti. Parmaksız, “Siyaseten mevcut süreç artık başka bir yöne doğru evrilmektedir. Esas olan siyaset değil, hukuktur” dedi ve son süreçte yaşanan hukuki gelişmelerin esas alınmasını talep etti. 

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Üyemiz Ali Ürküt de “Tutukluluğun devamına ilişkin kararınızda ileri sürülen gerekçeler doğru değildir. Mesela kaçma şüphesi. El insaf, heyetiniz buna inanıyor mu, yoksa hazır olarak mı karar veriyor? Eş Genel Başkanlarımız tutuklandığında buradaydım. Bir yere kaçmadım. RTÜK Üyesiyim. Kaçma şüphesi gerçek dışıdır” diye belirtti. 

Önceki dönem MYK üyelerimizden Pervin Oduncu da, “Biz legal demokratik bir siyasette MYK üyeliği yapmışız. Bunun dışında bir suçumuz yok. Legal, demokratik siyasal bir partinin toplantısına katılmak suç mudur? AKP, CHP, MHP bunlar MYK toplantısı almıyorlar mı? Başından beri bu davanın siyasi bir dava olduğunu söylüyoruz. HDP’nin bu ülkenin temel partisi olduğu konusunda temel ortaklık sağlanmıştır. Bir yıldır içerideyiz, hiçbir delil olmadan, bireysel bir suç olmadan toplu bir ihlal ile karşı karşıyayız” dedi. 

Kürt sorunu bu salondadır!

Önceki dönem DBP ve HDP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de duruşmada söz aldı. Tuncel, şunları söyledi:

“Gerçekten eğer yasalar uygulanırsa bizim burada olmamamız, davanın olmaması lazım. Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır. Biz siyasi rehineleriz. Hukuki falan değil. Cumhur İttifakının direktifi doğrultusunda uygulama yaparsınız. Az önce "AİHM kararını bilmiyorum" dediniz. Görmüyorsunuz, duymuyorsunuz nasıl kararı uygulayacaksınız? Kürt siyasetçilerin, Kürtlerin dostlarının yargılanmaması gerekir. Düşünce ve ifade özgürlüğü AKP ve MHP’ye var, Kürtlere, HDP’ye gelince yok. Kürt sorunu bu salondadır. HDP’nin kapatma davası, HDP’li siyasetçilerin tutuklanması… Bir de Kürt sorunu var mı yok mu tartışması yapılıyor. AKP, Kürt sorununu mahkeme salonlarına taşıdı.

Bu ülkede her şey oluyoruz ama Kürt olamıyoruz

Yasalar, TCK, CMK’sı askıya alınmış. Kanunlar dikkate alınırsa bizi tahliye etmek zorundasınız. 6-8 Ekim’de yaşananlardan iktidar sorumlu tutulması gerekirken, muhalefet yargılanıyor. Kürtleri yurttaşlıktan çıkarmış oluyorsunuz. HDP’lilere, Kürt siyasetçilere hukuk yok. Ben düşünce ifade ettiğimde TMK’da yargılanıyorum. Cumhur İttifakı anayasa tartışması yapıyor. AKP, Kürtler olmadan Cumhur İttifakıyla yeniden tekçi, milliyetçi bir anayasa yapmaya çalışıyor. Bunlar sorunları çözemez aksine yeni sorunlar ortaya çıkar. Herkesin hak ve özgürlükleri var. Her şey oluyoruz ama Kürt olamıyoruz. Başbakan oluyorsun, milletvekili oluyorsun ama Kürt olamıyorsun. Neden arkadaşlarımız buradalar,, somut bir delil var mı? Yasayı bile uygulamayan bir durumdan bahsediyoruz.

Sizleri reddettim, bir beklentim yok

Siyasi iktidarın söylemine göre burada yargılama yapılıyor. Siyasi iktidar ne diyorsa biz ona göre yargılanıyoruz. Mahkemenizden bir beklentim yok. Heyetinizi reddettim. Dedim ki, bu süreçte Kürt siyasetçilerin yargılandığı dosyayı kabul etmemeniz gerekir.

Bir halkın hakkını savunmak suç değildir

Meclis'teydik, herkes tartışıyordu, yasalar çıkarıyorduk. Çözüm Süreci gibi bir süreç yaşandı bu ülkede. Kobanî şimdi yaşanmadı, 2014 yılında yaşandı. O dönemde de AKP’nin o dönem politikalarını eleştirdik. Türkiye çıkıp, ‘IŞİD’e karşı mücadele eden biziz’ dedi. Aslında bunun gerçek olmadığını biliyoruz. IŞİD’e karşı çıktığımız için şimdi intikamını alıyor. Bütün dünyanın lanet ettiği bir örgüte karşı ses çıkarmışız diye bizi yargılıyor. İddianamede IŞİD'e tek bir laf yok. Tek bir paragraf geçiyor. Eleştiren bir yaklaşım bile yok. Neyin ne olduğunu biliyoruz. Neden burada olduğumuzu da biliyoruz. Kürtler olarak yıllardır İstiklal Mahkemelerinde, Ağır Ceza Mahkemelerinde olmak zorunda kaldık. Hep onurlu halkımızı savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Bir halkın hakkını savunmak suç değildir. Asıl suç bir halkın hakkını vermemektedir. Yıllardır Ortadoğu'da bir halka hakkını vermediler. Bu sorun devam ettikçe biz de savunmaya devam edeceğiz.  

Ülkede yaşanan çatışmanın, savaşın sorumlusu bu siyasi iktidardır

Kişisel olarak sizden talebim yok. Ama bir yıldır tutuklu olan arkadaşlarımızı özgürlüğünden yoksun bıraktınız. Arkadaşlarımızın tahliyesini talep ediyorum. Sizin varsa adil bir yaklaşımınız ve iradeniz arkadaşlarımızın derhal özgürlüğünü sağlayın. Diğeri de Kürt meselesini biz burada konuşarak çözemeyiz. Bu sorun Meclis’te konuşulmaya başlandı. Şimdi de bu konu tartışılıyor. Gelip bu salona baksınlar var mı yok mu Kürt sorunu? AİHM kararına rağmen buradayız. AİHM kararı olmasa da biz suçlu muyuz? Hayır, arkadaşım değiliz. Biz haklıyız, biz Türkiye’deki mevcut yönetimi beğenmiyoruz, beğenmeyeceğiz. Tekçi, ırkçı, bir zihniyeti getiren noktaya karşı kadın özgürlükçü, özgürlükçü cumhuriyeti inşa etmek istiyoruz. Bu suç mu? 

Beğenmiyorum bu anayasayı, değiştirmek istiyorum. Bunun için siyasete girdim. Bu ülkede kadınların katledilmesini, çocukların istismar edilmesini istemiyorum. Bu ülkede halkların kendi kaderini tayin etmesini istiyorum. Eğer bunlar suçsa, bu suça devam edeceğim. Her yerde kendimizi savunuruz, başımız dik. Eksiklerimiz varsa özeleştirimizi veriyoruz. Biz halktan geliyoruz. Başka bir dünya, başka bir Türkiye istiyoruz. Suç mu? Bizi nasıl düşüncelerimizden yargılarsınız? Böyle bir yargılama olabilir mi? Bu ülkede yaşanan çatışmanın, savaşın sorumlusu bu siyasi iktidardır.” 

Daha sonra kararını açıklayan mahkeme heyeti, rehine siyasetçileri serbest bırakmayarak duruşmayı 18 Ekim’e erteledi. 

23 Eylül 2021