Kobanî Kumpas Davasında yoldaşları Aysel Tuğluk için söz aldı: Bu işkenceye son verin

Kobanî’ye yönelik saldırılara karşı gerçekleşen protesto eylemleri gerekçesiyle önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerimizin de aralarında bulunduğu 22’si rehin 108 ismi hakkında sürdürülen Kobanî Kumpas Davası’nın 10’uncu duruşması 8’inci gününde Sincan Cezaevi Kampüsünde görüldü.

Duruşmaya, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi birçok kentten kadın avukatın yanı sıra Kürt siyasetçi Sırrı Sakık, Ankara il ve ilçe yöneticilerimiz ile milletvekillerimiz katıldı.

Gültan Kışanak: Bizi susturmaya çalışarak en büyük yanlışı yapıyorsunuz

Önceki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak beyanlarını “Bu yargılama bir hukuksuzluklar zinciri olarak devam ediyor. Yaptığınız her işlem hukuksuzluk zincirine ekleniyor ve bir hukuksuzluklar silsilesi oluşuyor. Bu zincir yığınının altında bize bu kumpası kuranların kalacağına yürekten inanıyorum.” sözleriyle sürdürdü.

Sözlerinin kesilmesine tepki gösteren Kışanak, “Asıl yanlışı mahkeme heyeti olarak siz yapıyorsunuz. Soru sorsak biz suçlu oluyoruz, sormasak da bu hukuksuzluklar ve yalanlar gerçekmiş gibi algılanacak. Hepimiz, bizi birbirimize çatıştıran, kutuplaştıran, bu ülkeyi bataklığa sürükleyen iktidarı teşhir etmek ve ülkeyi aydınlığa çıkarmaya çalışıyoruz. Görevimiz bu bizim. Bizim bu süreçten kaçma gibi bir derdimiz yok. En iyi şekilde kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Siz de bizi kendimizi ifade edemez hale getirmeyin.” şeklinde konuştu. Kışanak şöyle devam etti:

Bu kumpas davasını hazırlayanlar Kobanî protestolarını da provoke edenlerdir

“Bu kumpas 2014’te kuruldu. Demokratik bir hak olan gösteri hakkını provoke eden kimlerse dosyayı hazırlayanlar da onlar. Adına kontrgerilla mı dersiniz, karanlık güçler mi dersiniz ne dersiniz bilmiyorum. Olayın asıl failleri bunlar. Bunun bir kumpas olduğunu başta İçişleri Bakanı olmak üzere herkes çok iyi biliyordu. 6 yıl boyunca beklettiler bir gün işe yarar diye. Yargı kumpasa alet olamaz. 6 yıl sonra kumpasçıların çöplüğünden bir şey çıkarır mıyız denildiğinde yargı mensubunun ‘Hayır’ demesi lazımdı. Buraya gelenler de bizlerden şikayetçi olmadıklarını, varsa suçluların bulunması gerektiğini söylüyorlar. Ama siz bize yönelik bir şikayete çevirmekte ısrarcısınız. Burada müşteki sıfatıyla dinlediğiniz kişilerin 2014’te alınan ifadelerinde imzası bulunan polislerin akıbetinin araştırılmasını ve bulunmasını istiyoruz. Kumpasın temellerini onlar atmışlardır.

Yargıçlar demokratik haklara sahip çıkıyor mu?

"Demokratik hakla provokasyonu üst üste getirerek, demokratik hakları kullanılamaz hale getiriyorsunuz. İnsanlar demokratik haklarını kullanmasın, tepkilerini dile getirmesin, sussun ve iktidara biat etsinler istiyorsunuz. O yüzden yoksulluğa, savaşa karşı çıkana tutuklama ve soruşturma yapılıyor. Kadınlar sokağa çıktığında önlerine barikatlar çıkarılıyor. Hadi iktidar bunu yapıyor ama siz yargıçlar olarak, adalet mekanizmasının yürütücüleri olarak neden demokratik haklara sahip çıkmıyorsunuz?

Adli kolluğa yaptırılan araştırmanın aynısı iddianamede yer almış

"Duruşma faaliyeti devam ederken burada dinlenmesi gereken birini gizli saklı dinlediniz ve sonra duruşma tutanağına eklediniz. Elinize tutuşturuldu, bundan eminim. Neden eminim? Benimle ilgili kurulan kumpastan dolayı eminim. Hukuk ve adaletten vazgeçtim, tarih ve takvim diye bir şey var. Savcı benimle ilgili bir soruşturma yürütüyor ve adli kolluğa bir araştırma yapmasını istemiş. Adli kolluğun yaptığı araştırmanın aynısı iddianamede yer almış. Kolluk araştırmasında, ‘Diyarbakır HDP’sinin başkanı’ diye bir sıfat uydurmuş bir suç bulamayınca. Soruyorum size öyle bir sıfat var mıdır? Teknik olarak benim HDP ile bir bağım yoktu. Programatik olarak HDP’liyim. Programını, çalışmalarını doğru buluyor ve tasvip ediyorum."

Durursan örgüt üyesi konuşursan propagandası

“Demokratik Kürt siyasetini, halklarımızın kardeşçe yaşamasını bertaraf etmek istiyorsunuz.” diyen ve heyetin daha önce belgeler çıksın istifa ederiz dediğini hatırlatan Kışanak, “Belgeleri size sunuyorum. Kollukların akıbetini araştırırsanız, ucunun nereye çıkacağı bellidir.” dedi. Kışanak, 'demeç, açıklama, miting ve tanık beyanlarının örgüt içerisinde olduğunu destekleyen tavır' gibi sunularak tutukluluğunun devamı kararları verildiğini hatırlatarak, “Kobanî ile ilgili nasıl bir tavrım var? IŞİD’in Kobanî’ye saldırısı bir insanlık trajedisiydi. Kobanî’de koridor açılmasını istemek insani bir refleksti. Bu suç olamaz.” dedi. Kışanak, konuşma yapmadıkları eylemlerin de suçlama gerekçesi yapıldığını anımsatarak, “Bu durumda açıklamada dursanız, örgüt üyesi olursunuz. Dura dura örgüt üyesi olabilirsin, konuşursan da propaganda yapmış olursun.” dedi.

Gülser Yıldırım: Bu dava AKP’nin savaş politikalarına hizmet ediyor

Gülser Yıldırım da konuşmasına 8 Mart’ı kutlayarak başladı. Yıldırım, “Ukrayna ve Rusya savaşında Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, ‘Barış taraftarıyız, savaş halklara bir şey kazandırmaz’ dedi. O zaman acaba bu dava savaşa mı barışa mı hizmet ediyor diye sormak istiyorum. Bunun örneğini 7 Haziran 2015’te yaşadık. Bu dava iktidarın savaş ve baskıcı politikalarına yarıyor. Biz Türkiye halkı için sonuna kadar demokrasi, eşitlik, barış mücadelesi vereceğiz. Bu çerçevede bir Kürt kadını olarak HDP politikası ve ilkelerinden onur duyuyorum.” dedi.

Alp Altınörs: Size gölgemizi dahi ezdirmeyiz

Alp Altınörs ise, duruşma periyotlarının fiziksel işkenceye dönüştüğünü belirtti. Altınörs, “Savunmaya dair bilgisayar sorunlarımız çözülmedi. Bizi tecrit ediyorlar, tek tek çıkarıyorlar. Çarşamba günü bir görevli memurun hakaretine ve bağırmasına maruz kaldım. Bilgisayarda 14.00’ten 16.30’ya kadar kalmamız gerektiğini söyledi. Bu bizim hakkımız, kimse bize ne kadar kalacağımızı dayatamaz. Buna itiraz ettim. Kimse bize hakaret edemez. Nazım Hikmet’in ‘Biz size gölgemizi ezdirmeyiz’ diye bir sözü var. Biz de size gölgemizi dahi ezdirmeyiz.” şeklinde konuştu.

Gizli tanık A Haber muhabiri

“Kalemle yazılanı baltayla kesip atamazsınız” şeklindeki Rus atasözünü hatırlatan Altınörs, “İltisak kavramının hukukta yeri yoktur. Bu iltisak kavramı OHAL uygulamasının niteliğidir. ABC123 demişsiniz. Ama gizli tanık A-HABER de diyebilirdiniz. A Haber’de haber yapmış, bizim söylediklerimizi söyledi, diye. Muhtemelen gizli tanık A Haber’in muhabiridir. Siz gizli tanığı duruşmanın ara verildiği Çarşamba günü dinlediniz. Gizli tanık rivayete dayanan, kulaktan duyma beyanları var. Siz de heyet olarak buna ortak oldunuz.” dedi.

İsmail Şengül: HDP’nin genişlemesi birilerini rahatsız ediyor

Tutuklu siyasetçi İsmail Şengül ise davanın hukuksuzluğuna dikkat çekerek, “Hukuki olmayan tanık beyanları beyhude bir çabadır. Gizli tanık, tanık, itirafçı beyanları kabul edilemez. O dönemde MYK’da sol-sosyalist partilerden, feminist kadın hareketinden bireyler vardı. Dışarıdaki çalışmaları bu etkilemiyor ve o çalışmalar devam ediyor. Daha fazla siyasi parti HDP’nin ittifakına dahil olacak. Bu birilerini rahatsız ediyor.” şeklinde konuştu.

Ayla Akat Ata: Biri başkanlık biri parlamenter sistem diyor, biz de özerklik diyoruz, bunu suçlama konusu yapamazsınız

Ayla Akat Ata ise Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çekerek, “ATK raporlarından söz edildi. AİHM’in alınan alternatif raporlara dair tanıklığımız var. Sizin yargıç olarak sadece hukuka göre değil vicdana göre de bir karar vermeniz gerekir. ATK’nin demokratikleşmesi için verdiğimiz mücadele devam edecek.” dedi. Yaptıkları önerilerin suç sayılmasına tepki gösteren Akat Ata, “Bir siyasi parti başkanlık, diğeri güçlendirilmiş parlamenter dedi, biz de özerklik dedik. Bunu diğer siyasi partiler nasıl öneride bulunuyorsa öyle yaptık. Hiçbir tanık bize bu ithamlarda bulunamaz.” dedi. Akat, “Öcalan’a özgürlük için kampanya başlattım, başlatmadığımı söylemedim ki. Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’ni 7 kadınla birlikte başlattım. Yaptım, savunuyorum. Çözümün adresini gösteriyorum. Babamın vefatını kullanan bir itirafçı var o kadar ahlaksız.” dedi.

Kumpas davası siyasal kimliğimizi yeniden değerli kıldı

Önceki dönem MYK üyelerimizden Ayşe Yağcı, kumpas davasıyla ilgili, “Daha önce ifadem dahi alınmadı. MYK üyelerinin tutuklandığından haberim vardı. Bir ay sonra gözaltına alındım.” dedi. Pervin Oduncu ise “Trajik bir durumla karşı karşıyayız. Ne söylersek söyleyelim sizin nezdinde bir anlamı yok. Duvara çarpıp önümüze geliyor. Biz illegal değiliz. Yıllarca barış ve çözüm süreci için mücadele ettik. Ben uzun zamandır siyasetten uzaktım, ama siz bizi yeniden siyasetin içine çektiniz. Siyasal kimliğimizi değerli ve anlamlı kıldığınız için teşekkür ederim.” diye belirtti.

Kadın siyasetçi Zeynep Ölbeci ise, yaşanan savaş haline işaret ederek, “Biz her ne kadar bugün burada yargılanıyorsak da her zaman Ortadoğu’da savaş istemediğimizi söylediğimiz için yargılanıyoruz. Buradan bir kez daha söylüyorum. Biz savaş istemiyoruz.” diye konuştu.

Sebahat Tuncel: Biz yaptıklarımızı savunuyoruz, hakikatin yolcusuyuz

DBP ve HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanlarından Sebahat Tuncel, “Biz kadınlar nerede olursak olalım erkek şiddetiyle karşılaşıyoruz. Onlar dışarıda biz içeride direndik ve 8 Mart’ı kutladık. Bir kez daha vurgulamak istiyorum kadınlar varsa hayat vardır.” dedi.  Aysel Tuğluk adına konuşacağını ifade eden Tuncel, “Aysel arkadaş ile 2 yıl aynı hücreyi paylaştım. O yüzden bu sözü kendi adıma değil Aysel Tuğluk adına kullanmak istiyorum. Burada Sebahat Tuncel olarak değil Aysel Tuğluk olarak konuşmak istiyorum.” şeklinde konuştu.

Tuncel, Aysel Tuğluk mahkemeye gelip savunma verebilmiş olsaydı, “DTK’den beni yargıladınız, 10 yıl ceza verdiniz derdi.” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Siz tutukluluk gerekçesine de DTK’yi gerekçelendiriyorsunuz. Sami Baran ne demiş? ‘Kadın hareketinde çalışmış.’ Ona ne, biz söylüyoruz. Kadın çalışmalarındayız. Aysel arkadaşımız Yurtsever Kadınlar Derneği’nde çalışmalara başladı. HADEP’de, DTK’da çalıştı. KJA nedir? Oraya üye oldu diye Aysel arkadaşımızı 38 kez müebbetle mi yargılıyorsunuz? Aysel arkadaşımız bunları yaparken sağlıklıydı, sokakta ve alanda mücadele etti. Bunu reddetmiyoruz. Biz yaptıklarımızı savunuyoruz. Biz hakikat yolcusuyuz. Bu devlet Aysel'in yaşamla bağını kopardı. Bu nasıl barış, nasıl kardeşlik, nasıl özgürlük? Yüz yıldır Kürtlerin yaşamadığı şey kalmadı.

Ben bir halkım, dilimi ve kültürümü yaşama hakkım var

Aysel arkadaşımız Dersimlidir. 38 Dersim Tertelesi hikayeleriyle büyüdü. Onun öfkesi bu ülkeden ayrılmak üzerine olmadı. 12 Eylül darbesini yaşadı. Ağabeyi cezaevlerinde katledildi. Buna rağmen öfkesini insan hakları mücadelesine yönlendirdi. İntikam alıyorsunuz. Yüz yıldır Kürt halkından intikam alıyorsunuz. Ben varım, varsam dilim de kültürüm de var. Ben bir halkım benim dilimi ve kültürümü yaşama hakkım var. Beni ne hakla yurttaşlıktan çıkarıyorsunuz, hangi hakla beni bölücü olarak yargılıyorsunuz? Bu durum Aysel arkadaşımız için de geçerli. Aysel arkadaşımız bu kürsüyü kullanabilseydi bunu çok daha geniş anlatacaktı. Aysel Tuğluk açısından daha fazla bu işkenceyi uzatmadan tahliyesine karar verilmesini istiyoruz. Tutukluluk gerekçesi de mükerrer. Siz bu dosyadan tahliye etseniz bile tahliye olamayacak. Çünkü 10 yıl ceza almış.

Başım dik, halkıma ve kadınlara veremeyecek hesabım yok

“Benim başım dik, alnım ak” diyen Tuncel, “Halkıma, kadınlara veremeyecek hesabım yok. Tarihe not düşeceğiz. Tabii ki çamur atmaya çalıştığınız iddialara cevap vereceğiz. 38 insanın da hesabını savunacağız. Yaşam hakkını ihlal eden bu devlettir. Paramiliter güçleri sokağa salan, paramiliter güçlerle hesaplaşmayan, Kürt siyasetçilerle hesaplaşmaya çalışan bu iktidardır. Bunlarla da hesaplaşacağız. Şu anda anayasa yok diyebilirsiniz. Burada İçişleri Bakanının sözü daha çok geçerli. Bu ortamda adil bir yargılama yapılabilir mi?” ifadelerini kullandı. “Benim bu davada halkıma karşı sorumluluğum var. Türkiye halklarına karşı da bir sorumluluğum var. Ben o yüzden buraya geliyorum.” dedi.

Tuncel bir kez daha “Bunun siyasetle alakası yok, bu insani bir durum.” diyerek Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çekti ve “Bu işkenceye son verin.” dedi.

Tahliye hakkımızı Aysel Tuğluk için kullanıyoruz

Daha sonra söz alan siyasetçiler ve aktivistler Ali Ürküt ve Nezir Çakan, davadaki hukuksuzluklara dikkat çekti. Önceki dönem sözcümüz Günay Kubilay, “Gerek adil yargılanma hakkı gerekse de davanın gidişatı hakkında kapsamlı bir savunma yapmayı düşünüyordum. Ama şu anda yapmayacağım. Bu duruşmadaki tahliye hakkımı Aysel Başkan için kullanmak istiyorum.” diye konuştu. Tahliye talebini ve savunma hakkını Aysel Tuğluk için kullanacağını belirten Nazmi Gür ise “Ben Aysel Başkan ile 4 yıl aynı ilin vekili olarak çalıştım. Bu insani bir durumdur. Aysel Hanımın bu durumda olması bizi de çok etkiliyor. Aysel Tuğluk’un acilen tahliye edilmesi yalnızca bir hak değil insani bir zorunluluktur.” dedi.

Kürtçe konuşan kadın aktivist Aynur Aşan, heyetin “Ceza alabilirsiniz ama AYM ve Yargıtay’da haklarınızı arayabilirsiniz.” sözlerine tepki göstererek, “Heyetin ‘yanlış bir karar da verebilirim bu yüksek yargıda düzelir’ dememesi ve doğru olan kararı vermesi gerekiyor.” dedi. “Annemin bana bıraktığı en büyük miras Kürtçeydi. Ben de bu mirasa sahip çıkmak istiyorum. Tutukluluk gerekçesinde ‘kendisini savunmak istemiyor’ cümlesi çıkarılsın.” talebinde bulundu. Duruşmada konuşan avukatlar da hukuksuzluklara işaret ederek, savunma hakkının engellenmesini eleştirdi. Avukatlar da ağırlıklı olarak Aysel Tuğluk’un durumuna işaret ederek, acilen tahliye edilmesini istedi.

Selahattin Demirtaş: Aysel’in yaşadığı durumun vahametinin farkındayız

Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlanan önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş da, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayarak konuşmasına başladı. Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çeken Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Söz alan tüm arkadaşlarımız Aysel arkadaşımızın durumuna dikkat çektiler. Ben de onun durumuna dikkat çekmek için konuşmak istedim. Arkadaşlar, özellikle Kandıra’daki arkadaşlarımız meselenin vahametinin farkındalar. Bugün heyetin vereceği ara kararda Aysel Tuğluk’un en azından bu davadan tahliyesine karar vermeleri en doğru ve hukuki karar olacaktır. Evet kendisi hükümlü ama en azından infazının ertelenmesinin yolları açılır ve çıkarsa tedavisini dışarıda olma şansı olacak. Bugün Aysel Tuğluk için tutuk incelemesi yapılırken bunun göz önünde bulundurulmasını ve tahliyesinin gerçekleşmesini istiyoruz. Aysel Tuğluk için hepimiz bir beklenti içerisindeyiz. Durum vahim olmasa böyle bir talepte bulunmazdıarkadaşlarımız.”

Kötü muameleye suç duyurusunda bulunulsun

Tutuklu siyasetçi Alp Altınörs’e yönelik kötü muameleye dair suç duyurusunda bulunulması gerektiğini belirten Demirtaş, “Böylesi bir ortamda arkadaşlarımız savunma hazırlamak için hakaretlere, işkencelere maruz kalıyor. Cumhuriyet savcısı mütalaasını hazırlarken, dosyayı çalışırken her türlü imkana sahip. Davanın öznesi olan sanıklar savunma için her türlü sorunla cebelleşiyor.” ifadelerini kullandı.

Demek ki AYM diye bir varmış!

Figen Yüksekdağ hakkında 13 Ocak 2022 tarihli AYM kararına dikkat çeken Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Savcının AYM’nin kararını kopyala-yapıştır olması önemlidir. Bugüne kadar savcılık kendi mütalaasında hukuk hariç her şeye değiniyordu. Demek ki AYM diye bir yer var, kararları bağlayıcıdır. Anayasa 90’ıncı maddede bir kanundur. Orada da uluslararası sözleşmelerden bahseder. AİHM kararları da AYM kararlarından da üstündür. AİHM, AYM’nin kararlarını denetleyebilir. AYM en üst mercidir ama onun üstü de AİHM’dir. Savcı Bey gözden mi kaçırmış, bilemiyorum. Niyet okumayacağım. AYM Figen Yüksekdağ kararında iki bariz hata yapmış. Yüksekdağ’ın konuşmalarında PYD ‘terör örgütü’ olarak tanımlanmıştır. AYM eksik bir karar vermiştir. AYM’nin PYD’yi ‘terör örgütü’ olarak gören ve Yüksekdağ’ın PYD’ye dair konuşmalarını ‘terör örgütü propagandası’ olarak değerlendiren kısmi hatalıdır. İkinci fahiş hatası, AİHM Büyük Daire kararına göre 6 Ekim akşamı HDP tarafından atılan tweete dairdir. AİHM’in bu konuda kesin kararı dururken, AYM yine hatalı bir karar vermiştir. AYM’nin kararı bağlayıcıdır ama AİHM’den dönene kadar, önünüzdeki dosyada bu AYM kararı çürütülmüştür. Biri Adalet Bakanlığı’ndan gelen resmi evrak, ikincisi AİHM Büyük Daire kararıyla AYM’nin yaptığı değerlendirilmeler çürütmüştür.

Hem savcı hem hakim olmuş!

"Her yer siyasallaşmış durumda. Heyet üyelerinin isimlerine bakıyorum. Yargıtay’da bir günlük görev yaptıktan sonra atanan birinin ismi de geçiyor. İnsanın aklına her şey geliyor. Söz konusu başsavcı bize karşı çok sayıda soruşturma açmış, fezleke hazırlamış. Reddi hakimi gerektirecek bir şekilde hem savcı, hem hakim olmuş. Figen Hanım hakkında İstanbul’da hazırlanmış çok sayıda dosya var. O dönemde başsavcı, AYM’de hakim olmuş ve dosya önüne gelmiş. Savcının belirttiği AYM kararı dikkate alınacak bir karar değildir.

Adalet Bakanlığından izin alınmadan 301’den yargılama yaptınız

"AİHM’in dokunulmazlığımızın Anayasa’ya aykırı şekilde kaldırıldığına dair kesin bir karar var. İki sayfalık bu kararın çevirisi dosyaya getirilmelidir. Sizlerle uzun uzun hukuk kararını tartışmak isterdik ama ‘AİHM bizi bağlamaz’ ara kararları kurduğunuz için ne kadar doğru bilemiyorum. Milletvekillerinin yargılanabilmesi için usulüne uygun dokunulmazlığının kaldırılması gerekir. 301’den yargılamaya başladınız. Bir baktınız Adalet Bakanlığı’nda izin alınmamış. Bunu fark ettiğinizde durdurur, Adalet Bakanlığı’na yazı yazarsınız. Bu arada yapılanlar sayılmaz. Şimdi AİHM kararı kapsamında o tarihe kadar milletvekili olan arkadaşlarımız hakkında gerçekleşen hukuksal işlemler de hukuka aykırıdır.

Evimiz yasa dışı basılarak kaçırıldık

"Biz bir gece yarısı dokunulmazlığımız varken evimiz yasa dışı basılarak kaçırıldık. AİHM kararı bunu teyit ediyor. 4 Kasım 2016 gecesi kar maskeli polisler geldiğinde milletvekiliydik. ‘Bizi tutuklayamaz, gözaltına alamazsınız’ dedik. 5 buçuk yıl bunu anlattık. Şimdi haklıyız, elimizde bir mahkeme kararı var. Zorlu bir hukuk mücadelesi yürüttük. AİHM’de bir dava kazandık. Sizin de hukukçular olarak bu kararı inceleyip, davayı nasıl bağlar diye tartışmanız lazım.

Savcı yanlış yerde oturuyor, müşteki yerinde oturması lazım

"Savcılık diyor ki; heyetin bağımsız olmadığını sanık ve avukatları vurgulamıştır. Bir önceki mütalaasında heyetin bağımsız ve tarafsız olduğunu söylemiştir. Bu defa ise gözlemci sıfatı üstlenmiş. Bunu nerde söylüyor savcı, tutuk gerekçelerini sıralarken. Siz heyetin tarafsız ve bağımsız olmadığını iddia ettiğiniz için bunu tutuk gerekçesi yapıyorum diyor. Bize diyor ki bunları söylemeye devam ederseniz, ben de size tutuk gerekçesi yapacağım. Yanlış yerde oturuyorsunuz. Sizin müşteki yerinde oturmanız lazım. Marangoz sizin kürsünüzü heyet ile aynı yaptı diye avukatlara bize tepeden bakmayın. Kürsünüz yüksek diye bize ya da heyete ayar vermeye çalışıyorsunuz. Neyi gözlemliyorsunuz. İşin gözlemlemek ve bunu mütalaaya aktarmak değil. Size ne oluyor? 'Ey heyet sizi de gözlemliyoruz haberiniz olsun' diyor. Hangi kulvarda gözlemliyorsunuz. Bırakın heyet ile aramızdaki tartışma olsun.

Kimi temsil ediyorsunuz, arkanızda hangi siyasi aktör var

"Başından beri özel savcı havası yaratmaya çalışıyorsunuz. Kimi temsil ediyorsunuz bilmiyorum. Arkanızda bir siyasi aktör mü var bilemiyoruz. Bunu mu gösteriyorsunuz bilemiyoruz. Kim adına heyete ya da bize mesaj veriyorsunuz bilmiyoruz. İşiniz gözlemlemek değil. Bunun hukukla alakası yok. Reddi hakimde bulunmak tutuk devam gerekçesi midir? Korkalım mı, heyetin hukuk dışı kararlarını sorun etmeyelim mi? Heyet duruşmayı selametle yürütme gayesinde savcının içi kıpır kıpır. Neden bilemiyorum.

Bahtiyar Çolak avukatmış, bunları sorarsam tutuk gerekçesi yapar mısınız?

"Sizden önceki başkan Bahtiyar Çolak. Defalarca reddi hakime yönelik itirazlarımızı sunduk. O dönemde iddia makamı rahatsız. Bahtiyar Çolak’ın suçlu olduğunu iddia etmiyoruz, herhangi bir soruşturma geçiriyorsa da sizi itham etmiyoruz. Bahtiyar Çolak bu yargılamayı başlatan heyetin başkanı, çok önemli bir misyon yürüttü. HSK tarafından atandı. Sonrasında COVID’e yakalandığı söylendi. ‘Geçmiş olsun’ dedik bekledik. Dosyada rapor da yoktu, sormadık da. Asaleten dosyaya atandınız. Oldu bittiyle HSK tarafından özel atanan heyet değiştirilmiş oldu. Bahtiyar Çolak ile ilgili ciddi iddialar ortaya çıktı. Yargılamanın sonucu belirleyen ara kararlara imza atan başkanın ‘Dedeler’ isimli organize suç örgütüne yönelik soruşturma yürütüldüğü iddiaları var. 35 gün önce hakimlikten istifa ettiği, Ankara Barosu’na başvurduğu ve 7 gün önce Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından dosyasının Adalet Bakanlığı’na gönderildiğini öğrendik. Kendisi şu an avukat. Avukatlarımızı dışarı atan, bize tepeden bakan, yargılamayı kadük hale getiren, kişisel fevri çıkışlarıyla adil yargılamadan çıkaran kişi ciddi ithamlar altında ve avukatmış. Bunları sormayalım mı? Bunları sorarsam benimle ilgili tutuk gerekçesi yapar mısınız?

Çolak hakkında suç duyurusunda bulunacağız

"Bahtiyar Çolak hakkında adli ve idari soruşturma olup olmadığına dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sorulmasına, TBB’den baro kaydı olup olmadığına dair müzekkere yapılmasına dair başvuracağız. Burada bize kumpas kuran hakkında suç duyurusunda bulunacağız. HSK’ye Çolak’ın hangi gerekçelerle istifa ettiğinin sorulmasını istiyoruz. Bunları reddetmeyin ki sizin tarafsızlığınıza inanalım, yoksa da biz bir şekilde öğreniriz. Ama dosyaya resmi evrakların girmesini istiyoruz.

Tanık beyanlarının tamamı yalan

"Gizli tanıklar arasında çelişkiler var. Bir beyanın yüzde yüzü yalan olur mu? Tamamı yalan. Belli ki ne beni ne HDP’yi ne de diğer arkadaşları tanıyor. Tümüyle uydurmuş. Tek tek o bu şu yalan demiyorum, tamamı yalan diyorum. Tanıkların üstümüze iftira attığı süreçteki atmosferi unutmayın. Tanık ifadeleri alınırken bugünkü siyasi atmosfer düşünülüyor. O ifadeler de yer alan tarihlerde biz ayda iki defa Kandil’de resmi görüşmeler yapıyorduk. Biz gerizekalı mıyız iki tweet yazamıyor muyuz da KCK/PKK yöneticileriyle resmi toplantı yapıyoruz? Kanun gereği yetkimiz var.

Kandil ve devlet arasında görüşme yaptık

"Buna dair kanun yetkimiz var. Murat Karayılan, Duran Kalkan ile ben defalarca yüz yüze görüşme yaptım. Ben gitmemişsem de heyetimiz gitmiş. Ve her dönüşte oradan yazılı belge getirdik. O belgelerin bir örneğini Adalet Bakanı ve MİT Müsteşarına sunduk. Bizim polis korumalarımız dahil Habur sınırında bize şu soruları sordu, alabildiniz mi, silahlar bırakılacak mı?

Yargılama siyasi olacaksa da ciddi olmalı

"2014’ten söz ediyoruz, bu ülkede barış sürecinin olduğu, İmralı’da Kandil’de aynı hafta içerisinde görüşmelerin yapıldığı süreçten bahsediyoruz. Bu itirafçı beyanları ayıptır. Biz devletin yetkilileriyle en rahat görüşen siyasetçilerdik. Bu dosyada illegal bir çalışma yürütüyormuşuz gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Cumhurbaşkanının bile o dönemde selam gönderdiği bir süreçten bahsediyoruz. Siz de sormamışsınız. Gizli tanık beyanlarına bakıyoruz PKK’nin üst düzey yetkilileri ile ilgili beyanda bulunmuş. Ben başta olmak üzere yarım sayfa, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel, Figen Yüksekdağ için çeyrek sayfa hazırlanmış. Aldığınız beyanlar ortada. Derdiniz bizmişiz, HDP’ymiş. Özellikle onlara dönük detaylı beyan almışsınız. Neyine şaşıralım? Bir yargılama siyasi olacaksa da daha ciddi olmalı.

Resmi İmralı tutanakları dosyamıza alınsın: Tutanaklar gelsin kim tanık kim sanık görelim

"İmralı tutanakları hem bu iddianamede hem de HDP'ye yönelik kapatma davasında yer alıyor. Adalet Bakanlığı’na müzekkere yazılarak, 2013-15’e kadar devam eden İmralı görüşmelerinin resmi tutanaklarının dosyamıza alınmasını istiyorum. Herkes çok merak ediyor ya, bütün İmralı görüşme tutanaklarının istenmesini istiyorum. Ne konuştuğumuz görülsün. Eğer Adalet Bakanı bunu reddederse ve ‘Bizde yok’ derse bir örneği bizdedir. Bunun bir örneği bizde bir örneği ise Adalet Bakanındadır. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın müzekkereyi görmesinin ardından kulaklarının kızararak müzekkereyi alıp doğrudan Saray'a gideceğini göreceğiz. Görüşme tutanakları gelsin kim sanık, kim tanık, kim barışsever görelim. 30 küsur haftaya ait tutanaklardır. Benim gidip, gitmediğim tutanakların tamamını ben bilgisayardan geçtim. Bizde var. Biz de günü geldiğinde sunarız. O zaman suç muymuş daha iyi anlaşılır. Asker, polis, korucu, sivil hayatını yitirmesin diye canla başla çalıştığımız bir süreçti.

Saray yandaşı değilim HDP’liyim

"Biz siyasetçiyiz, halkımıza karşı borcumuz var. ‘Siz bu davayı hızla bitirip hüküm kurmak istiyorsunuz’ dedim ‘savunma vermek istemiyorum’ demedim. Bu yanlış bir tespit olmuş. Savcının mütalaasında bırakılmamız halinde yargılamaya müdahale edeceğime dair tespiti var. Adalet Bakanı arkadaşım mı? MİT Müsteşarı amcamın oğlu mu? Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum akrabam mı? Saray yandaşı da değilim yargılamaya nasıl etki edebilirim? HDP’liyim. Size gelen belgelerin nasıl düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Sizi tehdit etmiyor, şantaj yapmıyoruz. Hukuku hatırlatıyoruz. Bu dava kumpas davası olarak yargı konusu olacak. Kumpasın bütün aşamalarına bizatihi tanık oldum. Emin olmasam söylemem.”

Demirtaş, savunmasını yapan siyasetçiler hakkında bir karar verilmesini istedi. Demirtaş, “Biz buradayız, tüm ömrümüzü burada da geçirsek inandığımız bir barış, özgürlük, demokrasi idealimiz var. Silah bırakılması için en çok biz uğraştık. Tutuk gerekçelerinin hiçbiri doğru değil. Aysel Hanım başta olmak üzere arkadaşlarımızın tahliyesini istiyorum.” ifadelerini kullandı.

11 Mart 2022