Oluç: Dünün hayali ihracatı, bugünün hayali istihdamına dönüştü

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç şöyle konuştu: 

Şu anda ülkenin önemli, insanlar açısından en yakıcı olan konusu olan ekonomik durum. Enflasyon verileri açıklandı ve TÜİK’in hormonlu enflasyon verilerine göre, TÜFE ve ÜFE’de,  yani Tüketici Fiyatı Endeksi ve Üretici Fiyatı Endeksi’ndeki yükseliş devam ediyor. Ve iktidarın tek haneli enflasyon hedefine kesinlikle bu yıl sonuna kadar ulaşılamayacak, bu ortaya çıkmış vaziyette. 

Krizden V tipi çıkış iddiasının aksine, enflasyon verileri V tipi sıçrama yapıyor

Bu konudaki bütün öngörülerin yanlış çıktığı bir kez daha görüldü. Şimdi enflasyon ciddi ölçülerde aslında, TÜİK’in hormonlu verilerine baktığımızda da yükseliş sürüyor, ama halkın enflasyonu diyebileceğimiz hayat pahalılığı, çarşıdaki pazardaki hayat pahalılığı açısından baktığımızda, bu oranların yüzde 30 ile 40 arasında olduğunu defalarca söyledik. Yani iktidarın krizden V tipi çıkış iddiasının aksine, enflasyon verileri V tipi sıçrama yapıyor. Şimdi baktığımız zaman bu verilere; hem bir ay önceki verilere, hem bir yıl önceki ve son bir yıl içindeki verilere, bir artış yaşandığını çok net olarak görüyoruz. 

Halkın yüzde 80’i ekonomideki kötü gidişin devam ettiğini görüyor

Ekonomideki kötü gidişten kim sorumlu? sorusuna kamuoyu araştırmalarında verilen cevaplar son derece ilginç. Bu kamuoyu araştırmalarında, % 80’e varan oranda halkın görüşü ekonomide kötü gidişin devam ettiği yönünde. Bu kötü gidişten kim sorumludur? Sorusuna, yanlış ekonomi politikaları diyor halkın çoğunluğu, yani yüzde 60. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diyor halkın çoğunluğu, yüzde 46. Liyakatsiz ekonomi yönetimi diyor halkın çoğunluğu, yüzde 45.

Bu toplumun yüzde 80’i toplamda ekonominin kötüye gittiğini görüyor. Yani mızrak çuvala sığmıyor. Şimdi buna rağmen enflasyondaki, hayat pahalılığındaki, işsizlikteki, ekonomideki bu kötü gidişata rağmen, Meclis neyi tartışıyor? Normalde halkın beklediği nedir? İşçinin, emekçinin, emeklinin, çiftçinin, esnafın, kadının, gencin yaşadığı sorunları ortadan kaldıracak ekonomik tedbirlerin konuşulması, kanun tekliflerinin gündeme getirilmesi, Meclis’ten bu kanun tekliflerinin geçirilmesi değil mi? Hayır, biz tam tersini yapıyoruz.  

Torba teklifte işçinin ihtiyaçlarına tamamen aykırı olan düzenlemeler var

Şu anda Meclis’te görüşülmekte olan bir torba teklif var. Bu 51 maddelik torba teklife baktığımız zaman gördüğümüz nedir? İşçinin, emekçinin, işsizin, emeklinin, esnafın, çiftçinin,  KYK borçlusu öğrencinin, ev emeği harcayan kadının ihtiyaçlarına tam aykırı olan düzenlemelerin yapılıyor olmasıdır. Onların aleyhine bütün kanun tekliflerinin hazırlanmış olmasıdır. Son derece vahim bir durum ile karşı karşıyayız. Bunu tartışacağız. Bugün de tartışılıyor. Önümüzdeki günlerde de tartışmaya devam edilecek ve bu tartışma son derece önemli.

Bakın, bu tartışma Meclis’te sürerken, biraz evvel Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, yöneticileri ve üyeleri Meclis’in önüne geldiler, açıklama yapmak için. 

İktidarın sendikalara verdiği cevap: Cop, gaz, polis müdahalesi

Ne oldu peki? Meclis'te bu tartışmalar sürerken, DİSK ve diğer sendikal konfederasyonlar bu teklife karşılar, bu teklife dair taleplerini iletmek için Meclis’e geliyorlar ve polis müdahalesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Kabul edilemez bir durum bu. Sendikalar bu teklifi tartışmayacak da,  bu teklife ilişkin taleplerini, eleştirilerini Meclis’te dile getirmeyecekler de, nerede dile getirecekler? Ama iktidarın verdiği cevap ne? Cop, gaz, polis müdahalesi…

Sadece sendikalar değil, bakın yürüyüşlerine başlamış olan Somalı işçiler, Somalı madenciler, yaşanmış olan deprem nedeniyle yürüyüşlerine ara vermişler ve depremdeki kurtarma çalışmalarına katılmışlardı. Şimdi yeniden yürümeye başladılar, neyle karşı karşıya kaldılar? Yine polis müdahalesiyle, asker müdahalesiyle, copla, gazla karşı karşıya kaldılar. Yani bu ülkede işçi, emekçi hakkını istemeye, savunmaya kalkıştığı zaman, iktidarın verdiği cevap çok açık bir şekilde ya polis müdahalesi ya asker müdahalesi oluyor. Bu durumu kınıyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bu durumu protesto ediyoruz.

Dünün hayali ihracatı bugünün hayali istihdamına dönüştü

Meclis'in gündemine gelmiş olan bu torba yasadaki bazı maddelere değinmek istiyorum. Gerçekten skandal bir durumla karşı karşıyayız. Geçmişte hatırlarsanız, Türkiye’de hayali ihracat diye bir durum vardı, bugün hayali istihdama dönüştü. Neden? diyeceksiniz.

Bu torba yasayla öyle maddeler getiriliyor ki, işsizlik fonundan işverenlerin nasıl teşvikler alacağına dair maddeler var. Son üç yıla baktığımızda, milyarlarca lira işverenlere teşvik verilmiş işsizlik fonundan. Niye verilmiş bu teşvikler? İstihdam artsın diye. Yani işverenler istihdam yaratsın diye. Fakat bakıyoruz son üç yıla, istihdam düşüyor, işsizlik artıyor. Yani hayali istihdam teşvikleri yapılmış ve işverenler aslında halktan alınan vergilerle maliyetlerini sıfırlamış.

Şimdi bu torba yasayla istihdamın düştüğü, işsizliğin arttığı bu dönemde yeniden işveren teşvikleri gündeme gelmiş vaziyette. İşte buna karşı muhalefet partileri de, biz de HDP olarak da elbette ki muhalefetimizi yapacağız. İşveren teşviklerine, çeşitli vergi af ve teşviklerine, yurtdışından getirilen paralara ilişkin servet affına ilişkin eleştirilerimizi yapacağız.

Teşvik ve afların süresinin uzatılması yetkisi Cumhurbaşkanı’na veriliyor

Daha vahim bir nokta var. Bütün bu teşvikler ve çeşitli barış adı altındaki afların süresinin uzatılması da Cumhurbaşkanı’nın yetkisine bırakılıyor. Yani aslında bir partinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı olarak bütün bu süreleri uzatma imkanına da sahip oluyor. Çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz.

Bakın vergi barışı, imar barışı, varlık barışı, bu barışların hepsi belli çevrelere, belli sermaye gruplarına, yandaş sermayeye gidiyor. Ama hiç işçiye, emekçiye, emekliye, çiftçiye, esnafa, EYT’liye barış yok, ev emekçisi kadınlara, KYK borçlusu öğrencilere barış yok. Böyle bir teklifle karşı karşıyayız, buna ilişkin önerilerimizi hem komisyonda dile getirdik hem de Genel Kurulda dile getireceğiz.

KYK borçları silinsin dedik, milyonlarca öğrencinin KYK borcu var, silinsin bu borçlar. Hele hele pandemi döneminde işsizlik artarken, istihdam düşerken bu borçların silinmesi lazım dedik, AKP MHP bunu reddetti. İşsizlik Fonu’ndan yararlanma koşullarını işsizler için kolaylaştırın diye önergeler verdik, vermeye devam ediyoruz, AKP ve MHP reddediyor. Sulama birliklerine olan çiftçi borçlarının faizlerinin silinmesini istedik, AKP-MHP reddetti. Pandemi kredilerinin geri ödemesinin 6 ay süreyle ertelenmesini istedik, AKP-MHP reddetti.

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverene ölçüsüz kaynak sağlayacaklar

Şimdi onlar ne yapmaya çalışacak? Bugün ve bu teklif tartışıldığı süre boyunca, işsizleri koruma amacı olan İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, prim desteği adı altında işverenlere ölçüsüz kaynak aktarımı yapacaklar. İşsizlikle mücadele için getirilen bu düzenleme aslında yeni bir işsiz ordusu yaratacak. Kayıtdışı çalıştırılmış olan ve çalıştırılmakta olanların yasal olarak tanınmış haklarını da ortadan kaldırmayı öngören bir düzenleme bu. Yani işçinin çalışma ve yaşama şartlarını düzeltecek hiçbir düzenleme burada yok.

Varlık barışı dedikleri son 12 yılda 7. kez gündeme gelmiş bir şey. Şimdi bu varlık barışından kimler faydalanacak? Belli.

25 yaş altındaki işçiler ile 50 yaşın üzerindeki işçilerin kıdem tazminatı haklarını da ortadan kaldıracaklar. İhbar tazminatına hak kazanımlarını engelleyecek bir durumla karşı karşıyayız. Üstelik de emeklilik haklarına yönelik bir müdahale ile karşı karşıyayız. Bu da Anayasa'ya aykırı bir durum. Biz bugün ve önümüzdeki günlerde kanun teklifi ile ilgili tartışmalarımızı sürdüreceğiz. Öneri ve eleştirilerimizi dile getireceğiz.

Cesaretiniz varsa, gidin halka ekonomi brifingi verin, bakalım onlar size ne anlatacak

Duyduk ki, Hazine ve Maliye Bakanı kendi milletvekillerine ekonomi ile ilgili brifing vermiş. Hazine ve Maliye Bakanı’na sesleniyoruz; eğer brifing verecekseniz çarşıya, pazara gidin, oradaki esnafa, tüketiciye brifing verin, bakalım onlar size, siz o brifingi vermeye kalkıştığınızda neler anlatacak. Eğer biraz cesaretiniz varsa, çıkın halkın arasına gidin ve bu ekonomi politikalarının doğru olduğuna dair görüşlerinizi onlara anlatmaya çalışın. Çekilin o TV stüdyolarından, çekilin o milletvekilleriyle yaptığınız toplantılardan, gidin çarşıya pazara, halkla yüz yüze gelin, bakalım size ne anlatacaklar. 

Yıllar sonra iktidar depremle ilgili araştırma komisyonunu kabul etmek zorunda kaldı

İkinci değinmek istediğim konu deprem meselesidir. 114 yurttaşımız bugüne kadar İzmir'de yaşanmış olan ağır deprem felaketinde yaşamını yitirdi. Kendilerine Allah'tan rahmet ailelerine ve halkımıza başsağlığı diliyoruz. Hastanelerde tedavisi süren 137 yurttaşımıza da acil şifalar diliyoruz. Esasen İzmir depremi olmayan Seferihisar açıklarında, yani İzmir’den uzakta yaşanmış bir depremin sonuçlarıyla karşı karşıyayız.

Defalarca söylediğimiz şey, bir kez daha yaşandı. Dün bu Meclis'te ortak araştırma komisyonu kurulmasına aylar ve yıllar sonra nihayet karar verildi. Defalarca önergeler getirildi depremle ilgili komisyonlar kurulsun ve Meclis çalışma yapsın diye. Her seferinde iktidar partileri bu önergeleri reddetti. Ancak bu kez sonunda kabul etmek zorunda kaldılar. Çünkü hiçbir şey savunacak durumları yok. Neden bu kadar ağır bir tahribatla ile karşı karşıya kalınıyor, Araştırma Komisyonu işte bunu araştıracak. Önümüzdeki süreçlerde yaşanabilecek depremlerin tahribatlarını önlemeye yönelik hangi önlemler alınabilir, komisyon bunu araştıracak.

Deprem vergileri nereye gitti; imar barışı adı altında çıkardığınız felaket barışlarının sonuçlarını tartışmak istiyoruz

Bakın Fay Kanunu’nun acilen çıkarılması gerekiyor, bir kez daha bunu vurguluyoruz. Halen toplanmakta olan deprem vergilerinin nereye harcandığına dair doğru dürüst cevap vermemiş bu iktidara kez daha soruyoruz. Bu vergileri nereye harcadınız? İmar barışı adı altında çıkardığınız felaket barışlarının sonucunu yaşıyoruz. İmar barışı sonucu ortaya çıkan sonuç nedir? Denetimsiz ve kötü durumda olan yapıların kullanılmaya devam etmesi anlamına gelmektedir. Bunun sonucunda insanlar hayatlarını yitirmektedir ve çok sayıda tehlikede olan bina vardır. Bu binalar kullanılmaya devam edilmektedir. 

Denetimsizlik, cezasızlık yıkımın nedenidir: Çöken sadece binalar değil bu çürük sistemdir

Sadece İzmir değil, İstanbul ve ülkenin bütün deprem fayı üzerinde yer alan şehirleri için söylüyorum, bu son derece sakıncalıdır. Acil önlem alınmalıdır. Denetim sorunu çok büyüktür. Yapı denetimi doğru dürüst yapılmıyor, bunu yapan firmalar ve mühendisler büyük vebal altındadır.

Ve cezasızlık politikaları vardır. Düzce, Yalova, Kocaeli, Van, Sakarya gibi yerlerde yaşanmış olan depremlerin sonucunda çok az sayıda dava açılmış ve ceza verilmiştir. Büyük bir cezasızlık politikası sürmektedir. Bu sürdüğü müddetçe de depremlerin yaratacağı sonuçlardan kurtulma imkanı yoktur. Tedbirsizlik, imar affı, kaçak yapılaşma, rantçı zihniyet bu depremlerde ortaya çıkan sonucun sorumlusudur. Yani çöken sadece çürük binalar değildir; çöken bu çürük iktidardır, rantçı sistemdir. 

4 Kasım’da halkın iradesi Meclis'in iradesi gasp edildi

Biliyorsunuz 4 Kasım 2016’da, yani bundan 4 yıl önce HDP’nin o dönemki Eş Genel Başkanları ve milletvekillerine yönelik bir siyasi darbe gerçekleştirildi. Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere vekillerimiz tutuklandı. Meclis ve halkın iradesi yok sayıldı, gasp edildi. Şu anda halen cezaevlerinde siyasi rehin olarak tutulmakta olan milletvekillerimiz, seçilmişlerimiz, belediye eşbaşkanlarımız bulunmaktadır.

4 yıl önce söyledik, bu saldırılar sadece HDP’ye yönelik değildir

4 Kasım 2016’da bu iktidarın yapmış olduğu siyasi darbenin bugüne kadar 4 yıllık uzantısı her alanda halk iradesinin gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Belediyelerde seçilmiş olan eşbaşkanların yerlerine kayyım atanması da böyledir, milletvekillerin ve seçilmişlerin siyasi rehin olarak tutulması da böyledir. Tamamen hukuksuzdur. Türkiye'deki Anayasa'yı, var olan hukuku, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmeleri çiğneyen bir kumpasla karşı karşıyayız. Bu 4 yıldır devam etmektedir. O gün söyledik, o gün HDP'li seçilmişlere, milletvekillerine, belediye eşbaşkanlarına yapılan bu hukuksuz saldırı demokratik siyasete yönelik bu tasfiye saldırısı sadece HDP’ye yönelik değil dedik.

HDP’yi tasfiye etmek istediler ama başaramadılar

Aradan geçen 4 yıl boyunca, bunun esasen bütün demokrasi güçlerine, hukukun üstünlüğünü, adaleti savunan bütün yapılara, ister yurttaş girişimi olsun ister STK olsun, isterse meslek örgütü olsun, siyasi parti olsun, herkesin demokratik siyaset yapma hakkına yönelik ağır bir saldırı olduğunu söylemiştik. Bunun böyle olduğu ortaya çıktı. Neydi hedeflenen? Bu demokratik siyasete yönelik saldırıda amaçlanan neydi? HDP’yi tasfiye etmek, demokratik siyasetten bizleri uzaklaştırmaktı. Ama biz çok kararlı bir şekilde direndik, direnmeye devam edeceğiz. 

Boyun eğmedik, geri adım atmadık; kararlı mücadelemizi sürdürüyoruz

Asla demokratik siyasetteki kararlılığımızdan taviz vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Başımızı eğmedik, boynumuzu bükmedik, dimdik ayakta durmaya devam ettik. Mücadelemizi sürdürdük ve bundan sonra da HDP olarak bütün bileşenlerimiz, ittifaklarımız, seçmenlerimiz, üyelerimiz, seçilmişlerimiz ile birlikte demokratik siyaset konusundaki duruşumuzu ve mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Bu faşizan, bu hukuksuz uygulamalar karşısındaki, bu adaleti yok sayan, yargıyı ortadan kaldıran, uluslararası sözleşmeleri yok sayan i̇ktidarın anlayışı karşısındaki mücadelemizi sürdüreceğiz.

Osman Şiban ve Servet Turgut’a yönelik ağır bir işkence vardır

Bu iktidar sadece demokratik siyasete yönelik ağır bir saldırı yapmıyor. Bu iktidar insan haklarına yönelik de ağır saldırı yapıyor. Ağır saldırı derken, insanlığa karşı suç işleyen saldırılar yapılmaktadır. Bakın işkence ve kötü muamele yapan ve bunu sürdüren bir iktidarla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz aylarda bunu dile getirdik. Bir kez daha vurguluyoruz.

Van’da gözaltına alındıktan sonra ağır bir işkenceye ve helikopterden atılmaya maruz kalan Osman Şiban ve hayatını kaybeden Servet Turgut’un avukatları hak arama hürriyetlerinin kısıtlanması gerekçesiyle AYM’ye başvurdular. Biz bu konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Çünkü çok açık bir işkence, kötü muamele vardır, asla kabul edilmeyecek bir durum vardır. 

“Usule uygun” diye işkenceyi onaylayanlar, Şerali Dereli’nin katledilmesine onay verenler hakkında neden soruşturma açılmıyor?

Biz defalarca sorduk, sormaya devam ediyoruz. Neden bir soruşturma açılmadı? Açıldıysa kimin hakkında açıldı? Bu işkence emrini verenler, uygulayanlar kimlerdir? İşkenceyi, kötü muameleyi yapanlar, o helikoptere binmiş olanlar kimlerdir? O helikopterden insanları atan kimlerdir? O helikopterden insanların linç edilmesine yol açmış olanlar kimlerdir?

Sadece bu değil. Van Valisi “usule uygun muhafaza altına alındılar” dedi. Birisi yoğun bakımda hayatını kaybetmiş olan Servet Turgut, öbürü de hafızasını kaybetmiş, yeni hafızasına kavuşmuş olan Osman Şiban. Bu insanlar için “usule uygun muhafaza altına alındılar” diyen Van Valisi hakkında bir soruşturma açıldı mı? Hakkari’de bir kişinin öldürülmesine onay veren, yani Şerali Dereli’nin öldürülmesine “mevzuata uygundur diyen” ve buna onay veren Hakkari Valisi hakkında bir soruşturma açılmadı hala, açılmayacak mı?

İşkence yapana sınırsız tolerans gösteriyorsunuz ve bunun hesabını er ya da geç hukuk önünde vereceksiniz

Bu  iktidara soruyoruz, hani siz işkenceye, kötü muameleye sıfır tolerans diyordunuz? Siz işkenceciye, kötü muamele yapana büyük bir tolerans gösteriyorsunuz. Sizin geldiğiniz nokta budur. Bir kez daha iktidarı uyarıyoruz. Bu işkence ve kötü muamelenin, insanlığa karşı işlenmiş suçların hesabını er ya da geç hukuk önünde vereceksiniz. Bunu daha fazla savunmaya devam ederseniz, teşvik ederseniz, bunun azmettiricisi olarak, mutlaka ama mutlaka hukuk önünde hesap vereceksiniz.

4 Kasım 2020