Oluç: Kapatma davası tartışmaları “HDP ile politik olarak baş edemedik” itirafıdır

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şunları söyledi: 

Bugün esas itibariyle HDP’ye yönelik kapatma konusunda yapılan tartışmalara değinmek istiyorum. Sizler de izliyorsunuz; gerek görsel gerekse yazılı medyada HDP’den temsilciler olmaksızın kapatma davası tartışılıyor, HDP’nin görüşleri alınmaksızın kapatma davası konuşuluyor. Biz de bu konudaki görüşlerimizi, görüşlerimizi almadan tartışanlara iletmek istiyoruz. 

MHP lideri kapatma davası konusunda anayasal suç işliyor

Önce hukuki açıdan duruma bakalım. MHP, Cumhur İttifakı’nın bir parçasıdır. Cumhur İttifakı bugün Türkiye’de iktidardır. AKP ve MHP, Cumhur İttifakı’nı oluşturmaktadır. Şimdi bu iktidarın bir parçası ya da iktidarın tamamı, iktidar gücünü kullanarak, iktidarın yargı üzerindeki baskısını pekiştirerek ve tahakkümünü artırarak, bir siyasi partinin kapatılması doğrultusunda çaba içine girmişse, Anayasa’nın 138’inci maddesini açıkça ihlal ediyor demektir. 

MHP lideri Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamalarla anayasal suç işlemektedir. Anayasa’nın 138’inci maddesini açıkça ihlal etmektedir. Ne der Anayasa 138? ‘‘... Hiçbir makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılması konusunda mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.’’ Anayasa’nın 138’inci maddesi MHP lideri tarafından ihlal ediliyor. Anayasal suç işleniyor.

İktidardır, yargı üzerinde baskı kurma yoluyla sonuç almaya çalışmaktadır. Tehdit etmektedir. Demektedir ki, “... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bir an evvel gerekeni yapmazsa biz başvuracağız.”  Yani “bir an evvel gerekeni yapın” demektedir. Bu çok açık bir talimattır.

İkinci bir suç daha işlemektedir. TCK’nin 288. maddesi der ki, “...Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulanan kişi suç işler...”

Mahkeme 2 günde 3 bin 500 sayfalık iddianameyi inceledi

Ne yapıyor MHP lideri Devlet Bahçeli? Diyor ki 6-8 Ekim davasının iddianamesi HDP’nin kapatılması için yeterlidir. Daha iddianamedir bu. Daha bu davanın ilk duruşması bile yapılmamıştır. Yılın son gününde bir iddianame ortaya çıkmıştır. Mahkeme 2 günlük inceleme sırasında 3 bin küsur sayfalık iddianameyi, 300 küsur klasörlük dosyayı kabul etmiştir. Nasıl inceledilerse bu kadar hızlı şekilde! Sonra 26 Nisan’a duruşma için gün vermiştir. Ama Devlet Bahçeli demektedir ki, “bu iddianame kapatma davasına zemin hazırlayabilir”. 

6-8 Ekim iddianamesi MHP güdümlü bir siyasi kumpas iddianamesidir

Yani daha ilk duruşması bile görülmemiş, ama Bahçeli o mahkemeyi baskı altına almaktadır. “Hüküm verin” demektedir. Dolayısıyla bir suç daha işlemektedir TCK’ye göre. Belli ki bu 6-8 Ekim iddianamesi MHP güdümlü bir siyasi kumpas iddianamesidir. Ama şimdi bu konuya çok fazla girmeyeceğim. Bunu sonra tartışacağız. İki ayrı suç ile karşı karşıyayız. Bu işin hukuki yanı. Politik yanına da bakalım.

5 partiyi kapattınız da, sorunlar çözüldü mü?

Türkiye’de parti kapatmak bir çözüm olmuş mudur bugüne kadar? Daha önce bizim mücadele ettiğimiz kulvarda faaliyet yürüten 5 parti kapatılmıştır. En son 2009’da Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatılmıştır, AKP iktidarı döneminde.

Peki, bu 5 parti kapandı da sonuç ne oldu? Toplumsal ve siyasal sorunlar çözülmüş mü? Kürt sorunu demokratik ve barışçıl bir çözüme ulaşmış mı? Akan kan durmuş mu? Toplumsal barış sağlanmış mı?

Hayır. Bunların hiçbiri gerçekleşmemiştir. Peki ne olmuştur? Her seferinde, mücadele edenler; barış, eşitlik, insanca yaşam, toplumsal barış ve uzlaşma isteyenler daha güçlü bir şekilde buluşmuşlardır. Umudu büyütmüşlerdir, kenetlenmişlerdir. Her seferinde daha güçlü bir şekilde siyaset sahnesinde yerlerini almışlardır. HDP de, siyasete girdiğinden bugüne kadar bu anlayışla güçlenerek büyümüştür; umudu büyütmüş ve halkla kenetlenmiştir. Seçmelerin gönlündeki yer değişmemiştir. Tam tersine hukuksuzluklar, hem yerel hem de  uluslararası düzeyde tescil edilmiştir. Halk siyasi iradesine ve geleceğine sahip çıkmıştır. Ortak yaşam ve demokratik cumhuriyet mücadelesini büyüterek yürütmüştür. 

AKP dün kendisini kapatmak isteyen odaklarla bir araya gelerek, bugün HDP’yi kapatmak istemektedir 

Peki AKP’nin mücadele ettiği kulvarda daha önce var olan kaç parti kapatıldı? 4 parti kapatıldı. AKP hakkında da kapatılma davası açılmadı mı? Açıldı. Ne oldu? Bunun sonucunda herhangi bir sorun çözüldü mü? Bu partilerin kapatılmasıyla toplumsal, siyasal ve kültürel sorunların çözümü konusunda bir adım atılmış mı oldu? Hayır. AKP’ye kapatma davası açılarak herhangi bir siyasal sorun çözülmüş oldu mu? Hayır. O gün AKP’yi kapatmak için bir araya gelmiş olan odaklar, bugün HDP’yi kapatmak için bir araya gelmişlerdir.

Hazin olan ne biliyor musunuz? O gün kapatma davasına maruz kalan AKP de bugün aynı odaklarla, yani o dönemde kendisini kapatmak isteyen odaklarla birlikte hareket ederek HDP’yi kapatmak istemektedir. Bu nedir? Politik ilkesizlik mi? Yoksa siyasal teslimiyet mi? Buna kendileri cevap versinler, biz ne olduğunu biliyoruz. 

Kapatma davası tartışmaları “HDP ile baş edemedik” itirafıdır

HDP’yi kapatma davası açtığınız zaman ne demiş oluyorsunuz, biliyor musunuz? Bunu yaparak, politik olarak “HDP ile baş edemedik” demiş oluyorsunuz. İktidar diyor ki, “2015’ten beri HDP’yi bütün kurum ve kuruluşlarıyla, ittifaklarıyla, bileşenleriyle demokratik siyasetten tasfiye etme çabalarıma rağmen bunu başaramadım.” Bütün baskı ve zulme, gözaltı ve tutuklamalara rağmen HDP demokratik siyaset alanındaki kararlı ve tavizsiz duruşunda en ufak bir geri adım atmadı. Bu alandaki mücadeleyi sürdürme konusunda kararlı durdu.

İktidar bugün kapatma davası açmaya çabalayarak demiş oluyor ki, “Biz HDP ile baş edemedik, siyasi olarak HDP’yi yenemedik, HDP’nin meşru ve haklı mücadelesini sonlandıramadık; halk sahip çıktı. Yapacağımız tek şey kaldı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sığınmak ve orada kurduğumuz baskı ve tahakküm ilişkileri yoluyla, yürütmenin yargı üzerinde kurduğu baskı yoluyla kapatarak HDP’den kurtulmak.” Yani “HDP’nin direnişi başarılı oldu” demiş oluyor iktidar. Biz böyle anlıyoruz, seçmenlerimiz de böyle anlıyor. Seçmenlerimiz nezdinde, halkların nezdinde şunu demiş oluyorsunuz. “Biz HDP ile baş edemedik, politik mücadelesiyle baş edemedik.”

İstiyorsunuz ki, HDP yoksulluğu, işsizliği, fiyaskolarınızı konuşmasın

İstiyorsunuz ki, HDP bugün işsizliği, yoksulluğu, yolsuzlukları, hayat pahalılığını tartışmasın. İstiyorsunuz ki, HDP dün Ankara Kalesi’nde intihar eden esnafı konuşmasın. İstiyorsunuz ki, HDP kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti konuşmasın; gençliğin karşı karşıya kaldığı zulmü ve adaletsizlikleri konuşmasın. İstiyorsunuz ki, HDP bu iktidarın faiz lobisine teslim olmasını, ekonomide yanlış politikaları, dış politikadaki fiyasko ile sonuçlanan adımlarınızı konuşmasın. İstiyorsunuz ki, HDP iktidar ortağının “askıda ekmek” fiyaskosunu, asgari ücret felaketini; işçinin, köylünün, esnafın, emekçinin, emeklinin sorunlarını konuşmasın.

İstiyorsunuz ki, HDP Kürt sorununu da konuşmasın. HDP tüm bunları da konuşuyor, Kürt sorununu da konuşuyor. Kürt sorununda demokratik, barışçıl politikaları ve çözümleri konuşarak, diyalog ve müzakere yolu ile bir çözümün nasıl ortaya çıkacağını konuşuyor. İstiyorsunuz ki, bu da konuşulmasın. Bütün kamuoyu araştırmaları da gösteriyor, halk da bunu görüyor. Siz yavaş yavaş kepenklerinizi indiriyorsunuz. Sizin kepenkleriniz halk tarafından yavaş yavaş indiriliyor. 

Darbenin siyasi ayağı HDP’nin kapatılması tartışmalarında tezahür ediyor

Doğu Perinçek’in başlattığını, Devlet Bahçeli devam ettiriyor. İktidar, HDP’nin  kapatılması meselesini tartışmaya böyle devam ediyor. Ne diyelim, Allah sonunuzu hayır etsin.

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, darbecilerin yapacakları ilk iş siyasi partileri kapatmak olacaktı. Şimdi bu darbe hukukunu ve zihniyetini devam ettiren bir anlayışla karşı karşıyayız. İşte siyasi ayak bu zihniyette tezahür ediyor. Darbeci zihniyetler Türkiye’yi kapatılmış partiler mezarlığı haline getirmiştir. Şimdi aynı siyaset yeniden tezahür etmiştir.

Ne yaparsanız yapın, HDP siyasi dengeleri ve sonuçları belirleyen temel güç olmaya devam edecek

Şunu söyleyelim; HDP bir dükkan değil. “HDP’nin kapısına kilit asarız ve kapatırız” diye düşünmeyin. HDP koskoca bir halk hareketidir. Milyonlarca seçmeni vardır. 6 milyondan fazla seçmeni ve aileleriyle beraber 20 milyona yakın insanı temsil etmektedir.

Bu durumdan hiç bir ders çıkarmıyorsunuz. Sonuç alamayacaksınız. Çünkü ne yaparsanız yapın, “HDP’yi siyasi denklem dışında bırakalım ve böylece iktidarımızı sürdürelim” istiyorsunuz. Ama şunu çok açık ve net olarak söyleyelim; siyasi dengeleri ve sonuçları belirleyen temel güç olmaya devam edeceğiz.

Kapatılırsa HDP’nin 6 milyon oyu, 10 milyon olur

HDP’yi kapatsanız da kapatmazsanız da bu durumdan farklı bir noktaya bizler evrilmeyeceğiz. 6 milyon seçmen, siz böyle davranırsanız yarın 10 milyona ulaşır. Seçmenlerimiz bu hukuksuzlukların öfkesi ile kararlı bir şekilde HDP’yi kapatma adımını atan iktidardan bunun hesabını siyasi olarak sorar. Ve seçmenlerimiz, bizim hepimizi cezaevine koysanız bile, partimizin ne diyeceğimize bakar ve bu doğrultuda hareket eder. Asla bu hukuksuzluk karşısında susmaz.

Demokrasi ile bağı olmayanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile bağ kurarak siyasi çözüm yaratmaya kalkışmasınlar. 

HDP çözüm için, demokrasi için büyük bir şanstır

HDP engel değildir, tam tersine demokrasi için büyük bir şans ve fırsattır. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için, ortak vatan ve demokratik cumhuriyetin inşası için çok büyük bir fırsattır. HDP şiddet karşıtı politikaları ile, demokratik müzakereci ve toplumsal uzlaşmacı tutumuyla, Türkiye açısından toplumsal barış ve uzlaşma açısından büyük bir şanstır.

AİHM partimize karşı açılan davaları siyasi kumpas davası olarak karara bağladı

Son bir noktaya daha değinmek istiyorum. Uluslararası duruma da bakalım. Geçtiğimiz yılın 22 Aralık’ında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi Selahattin Demirtaş başvurusunu karara bağladı ve çok önemli bir karar verdi. Dedi ki, “2015’ten bu yana HDP’ye yönelik açılan davalar hukuki değildir. Siyasi kumpas davalarıdır.” Bunu tescil etti. “Bu davalarda iktidarın kötü niyet içtihadı vardır, iktidar kendi gücünü kullanarak, yargı üzerinde baskı yaratarak HDP’yi tasfiye etmek için davalar açmaktadır” dedi. Bu karar çok önemli bir karar. “Siyaset hakkı, seçme ve seçilme hakkı, ifade özgürlüğü hakkı” ihlal ediliyor dedi.

Bu kararla birlikte dedi ki, AİHM, “Türkiye’nin imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ıncı maddesine uyumlu davranın ve bu kararın gereklerini yerine getirin. ”Peki yapıldı mı bugüne kadar? Yapılmadı. Bunun üstünü örtmek istiyor siyasi iktidar, HDP’yi kapatma meselesiyle. Bunu tartışmayalım istiyor. 

Türkiye batıdaki tüm müttefikleriyle kavgalı

Bakın, Türkiye yakın tarihinde ilk defa batı ile bu kadar kavgalı hale geldi. Avrupa Konseyi ile kavgalı duruma düştü. İzleme süreci devam ediyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ile kavgalı duruma düştü. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği ile kavgalı duruma düştü. AİHM ile kavgalı duruma düştü. Venedik Komisyonu ile, CPT ile kavgalı duruma düştü. Bunlardan Venedik Komisyonu, AİHM ve CPT, Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin organlarıdır aynı zamanda. Türkiye ilk defa batıdaki müttefikleriyle, batı kurumları ile bu kadar kavgalı duruma düştü. Bu kabul edilebilir bir şey değil. 

AİHM kararının uygulanmaması, sadece AİHS’nin 46’ıncı maddesine aykırı davranmak demek değildir. Aynı zamanda Anayasa’nın 90’ıncı maddesine de aykırı davranmak demektir. İktidar 90’ıncı maddeyi çiğniyor. AKP iktidarı döneminde Anayasa’ya eklenen 90’ıncı madde mealen der ki; “Yerel hukuk uluslararası hukukla çelişkiye düştüğü zaman,  amir olan hükümler Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerdeki maddelerdir.” Anayasa 90 bunu anlatır.

AİHM kararı uygulanmaz ve HDP kapatılırsa bedelini tüm Türkiye öder

AİHM kararının uygulanmaması veya HDP’ye kapatılma davası açılması, sadece HDP’nin sorunu değil bütün Türkiye’nin sorunudur. Çünkü bütün batılı müttefikleri ile kavgalı hale gelmiş iktidar, bunun sonucunda Türkiye’yi ekonomik, ticari, kültürel, diplomatik alanlarda çok büyük sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bunu bedeli bütün toplum tarafından ödenecektir. Türkiye’deki herkes tarafından ödenecektir. İktidarı bir kez daha uyarıyoruz; Anayasa’nın 90’ıncı, AİHS‘nin 46’ıncı maddesine uygun davranışı geliştirin.

Mesele sadece HDP meselesi değil; mesele demokratik hak ve özgürlük meselesidir

Bir çağrı yapıyoruz. Bütün siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, demokrat ve vicdan sahibi tüm yurttaşlara çağrı yapıyoruz. Diyoruz ki, bu konularda ilkesel duruş sergileyin. İlkesel duruş, demokratik siyasete sahip çıkmaktır. Evrensel hukuk ilkelerine sahip çıkmaktır. Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelere, AİHS’ne, Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine uygun davranılmasına sahip çıkmak demektir. Özgürlüklere sahip çıkmak demektir. Mesele sadece HDP meselesi değil; mesele demokratik hak ve özgürlükler meselesidir. Hepsine sahip çıkmak, Türkiye’nin içine düştüğü durumdan kurtulması için bir imkan sağlar. Eğer STK’lar, siyasi partiler, toplumsal ve siyasal muhalefet, demokrat ve vicdan sahibi tüm yurttaşlar hep birlikte adım atabilirsek, demokratik hak ve özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne sahip çıkabilirsek, Türkiye’yi demokratikleşmeye götürecek adımları hep birlikte atabiliriz.

İnsan ve Özgürlük Partisi’ne hukuksuzluk uygulanıyor

Son bir nokta var, örnek olsun diye söyleyeceğim. Türkiye’deki hukukun ne hale geldiğini göstermek için söyleyeceğim. Bir parti kurulmaya çalışıyor. Adı İnsan ve Özgürlük Partisi. 2018 Mayıs ayında bu parti kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na veriyor. Aradan 2 buçuk yıl geçmiş. Anayasa gereği kuruluş belgesi verildikten sonra, alındı belgesi verilmesi gerekirken, 2 buçuk yıldır bu partiye bu belgeler verilmiyor. Defalarca müracaat ediyorlar, bir sonuç alamıyorlar. 3 gündür İçişleri Bakanlığı önünde bu partinin kurucularından bir heyet bekliyor. Randevu alamıyorlar. Suç duyurusunda bulunuyorlar karşılığı olmuyor, randevularına bir cevap verilmiyor. Neden? Türkiye’de partilerin nasıl kurulacağı belli. İçişleri Bakanlığının görevi bir partinin kuruluşunu ve tüzüğünü değerlendirmek değildir. Bu Yargıtay’ın işidir. Esas itibariyle tüzük değerlendirmesi Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi  üzerinden yapılır. Ama Türkiye’de hukukun geldiği nokta budur işte. İnsan ve Özgürlük Partisi 2 buçuk yıldır kuruluş alındı belgesini alamayan bir parti olarak siyasi faaliyetlerini sürdürememektedir. İşte durum budur. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı hukuksuzluklardan sadece bir örnektir. 

SORU: Bahçeli’nin kapatma davasının dışında yönetim sistemiyle ilgili bir takım önerileri de var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde kuvvetler ayrılığı yerine oturmuş, yargı bağımsızlığı sağlanmış, Türkiye demokrasi ve özgürlükler adası haline gelmiştir” diyor. Ayrıca seçim kanunlarında değişiklik yapılmalı, seçim barajı makul düzeye indirilmeli” demesi dikkat çekiyor. Bir de, “dar bölge seçim sistemine gerek yok, daha fazla daraltmanın anlamı yok” diyor. Tüm bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir iktidar seçim yasası ile oynayarak iktidarını sürdürmeye çalışıyorsa, halk bunu affetmez

İktidar ortakları bu iddiaları öne sürüyorlar, ama biz de HDP olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bugünkü haliyle kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdığını, kuvvetlerin tek kişide birleştirildiğini söylüyoruz. Denge denetleme mekanizmaları işlememektedir. Yürütme,  AKP Genel Başkanı aracılığıyla yargı ve yasama, yani Meclis üzerinde bir hakimiyet kurmuştur. Kuvvetler ayrılığı kalmadığı gibi, denge ve denetleme de kalmamıştır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin  tartışılmasının nedeni budur. Yargı da kurulan baskı ve tahakküm sonucunda bağımlı ve taraflı hale gelmiştir.

Kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, toplumun yarısından epey bir fazlası Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’nin sorunlarına çare değil, dert yarattığını söylemektedir. Bu sistemin değişmesi gerektiğini, tek kişi yönetiminin Türkiye açısından yol açıcı olmadığını söylemektedir. Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası ile ilgili tartışmalar uzun yıllardır sürmektedir. Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasasının demokratikleşmeye ihtiyacı vardır. Seçim Yasası da Siyasi Partiler Yasası da çok fazla antidemokratik hüküm içermektedir. Ama maalesef iktidar bugün bu yasaları demokratikleştirmek için muhalefetle bir tartışma sürdürüp ortak noktaya varmaya çalışmamaktadır. Ne yapmaya çalışmaktadır iktidar? Bütün kamuoyu ve saha çalışmaları, halkın tepkileri iktidarın büyük irtifa kaybettiğini göstermektedir. 50 artı 1i tutturamayacakları ve Meclis çoğunluğunu da elde edemeyecekleri görülüyor. O zaman “nasıl olur da iktidarın bekasını sağlarız, nasıl olur da iktidarımızı sürdürürüz?” arayışı içinde Seçim ve Siyasi Partiler Yasalarını tartışmaktadır. 

Bir iktidar Seçim Yasası ile oynayarak iktidarını sürdürmeye çalışıyorsa, daha önce de bu yaşandı, halk bunu affetmez. Ve sonunda ne yaparlarsa yapsınlar, sandığa gidildiği zaman halk bunun cezasını verir ve daha büyük kaybederler. İktidara çağrımız şudur; Seçim ve Siyasi Partiler Yasalarındaki antidemokratik hükümleri temizleyelim, temsilde adaleti ve eşitliği sağlayacak bir seçim yasası ve katılımcı bir siyasi partiler yasasının yapılmasını sağlayalım.

Soru: Dün akşam Sağlık Bakanı aşısını yaptırdı. 3 milyon doz aşı geldi. 1 milyon 500 bin kişiye tekabül ediyor. Sonraki partilerin ne olacağı çok net değil. Aşı tartışması ile ilgili değerlendirmeniz nedir?

Yapılması gereken yeterli ve çeşitli aşıya ücretsiz erişim sağlanmasıdır

Bu pandemi süreci iktidar tarafından doğru yönetilemiyor. Türkiye’de aslında ihtiyaç olan nedir aşıyla ilgili? En az 120 milyon aşıya ihtiyaç vardır. 83 milyon, mültecilerle göçmenlerle birlikte 85 milyonu aşan bir ülke var. O zaman bu pandemi ile mücadele etmenin yolu, herkesin aşılanabilmesini sağlayabilecek kadar doz aşının Türkiye’ye gelmesini sağlamaktır, o da en az 120 milyon doz aşıdır.

İkincisi, şunu çok açık söyleyelim, Türkiye’yi bir tek aşıya, Sinovac aşısına mahkum etmek yanlıştır. Dünyada böyle bir örnek de yoktur. Dolayısıyla ikinci yanlış da budur. 3 milyon doz aşı hiçbir ihtiyaca cevap vermeyecektir. Sadece tek aşı ile bu süreci yürütmek de halkın mağdur olmasına neden olacaktır. Türkiye’nin tek bir aşıya mahkum edilmemesi gerekir. Farklı aşıların da getirilmesini sağlamak gerekir.

Üçüncüsü, tüm bu aşıların ücretsiz olarak halka uygulanması gerekir. Bütün bunlar olursa uzmanların söylediği gibi bir yıllık bir süre içinde pandemide başarılı bir adım atılabilir, hemen yarın bunun sonucu alınamaz. Dolayısıyla iktidarın yapması gereken budur. Sağlık Bakanı’nın aşı vurdurması ya da AKP Genel Başkanı’nın kameralar önünde aşı vurdurması gibi adımların kamuoyu nezdinde karşılığı yoktur. Çünkü insanlar aradığı zaman vurduracak aşıyı bulamıyorlar. Sorun buradan kaynaklanıyor. 

14 Ocak 2021