Sancar: Desteğini kaybeden iktidar kendisini ayakta tutacak oyunlara girişiyor

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, TTB Merkez Konseyi üyelerinin de katıldığı haftalık Meclis grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Sancar, şunları söyledi:

Halepçe Katliamı Kürt halkının mücadelesini bir adım bile geriletemedi

Mart ayı acılar ayı. Mart ayında acılar, çeşitli yıllarda yaşanmış acılar var. Bunları anmadan konuşmaya başlamak doğru olmaz. Neden andığımızı da söyleyeceğiz elbette. Önce 16 Mart 1988'de Halepçe'de Kürt halkını hedef alan kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılarak yapılan bir saldırıda kadın, çocuk, yaşlı ve genç 5 bini aşkın insan katledildi. Irak’ta Kürt halkının hak ettiği eşitlik ve özgürlük talebini birçok kez şiddet kullanarak bastırmak isteyen Saddam yönetimi, bu saldırıyla insanlık tarihine katliamcı ve soykırımcı olarak geçti. Bu katliam insanlık tarihinin utanç sayfalarından biridir. Ancak buna rağmen Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesi bir adım bile geriletilemedi. 

Bu katliamları unutmayacağız, unutturmayacağız

Yine 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önünde kontrgerilla ve sivil faşistler tarafından düzenlenen bombalı saldırıda 7 öğrenci hayatını kaybetmiş, 41 öğrenci ise yaralanmıştı. Yıllarca süren hukuk mücadelesine rağmen dava dosyası kapatıldı. Bir cezasızlık örneği daha. 16 Mart Beyazıt Katliamı da Türkiye'de işlenen benzer onlarca, yüzlerce cinayet gibi karanlıkta bırakıldı. Ama biz failleri de faillerin arkasındaki zihniyeti de tanıyoruz ve onlarla mücadele etmeye devam ediyoruz. Yine 12 Mart’ta Gazi Mahallesinde ve Qamışlo’da katliamlar yaşandı. O katliamlarda hayatlarını kaybedenleri de saygıyla ve rahmetle anıyorum. Bu katliamları unutmadığımızı, unutmayacağımızı, unutturmayacağımızı bir kez daha buradan ilan ediyorum. 

Katliamlarla yüzleşmeye ve hesap sormaya devam edeceğiz

Değerli arkadaşlarım, iyileşecek yaralar olduğu sürece geçmiş bugün olarak kalır. Bu söz bu acıların işlendiği bir filmden alınma bir repliktir. Bu sözü ben de “Geçmişle Hesaplaşma” kitabımın ilk sayfasına koymuştum. Bizlerin derdi bizlerin amacı sadece anma ve rahmet dileklerimizi dile getirmek değildir. Bizler, bu katliamların bir daha yaşanmaması için sürekli hatırlatılması gerektiğini düşünüyoruz. O nedenle katliamları hafızada canlandırmak, sorumlularını ve dayandıkları zihniyeti sürekli dile getirmek bizim geleceğe karşı, geleceği barış ve demokrasi üzerine inşa etme görevimiz açısından bir zorunluluktur. Bunları hatırlayalım, bu faillere ve faillerin arkasında yer alan zihniyete karşı mücadeleyi her an canlı tutalım ki bu acılar bir daha asla yaşanmasın. Bir daha asla yaşanmaması için hafıza, hatırlama mücadelemizi, yüzleşme ve hesap sorma çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bunu bir kez daha belirtmiş olayım. 

Desteğini kaybeden iktidar kendisini ayakta tutacak oyunlara girişiyor

Bu iktidar, katliamcı zihniyetleri devam ettiriyor. Geçmişteki bütün bu acıları yaratan politikaların daha da ilerletilmesini sağlayacak bir anlayışı yürütüyor. İşte bu anlayış bu ülkeye felaketler yaşatıyor. Bu ülkeyi karanlığa ve uçuruma doğru götürüyor. Toplum bunun farkında, halklarımız bunun farkında. O nedenle iktidarın da desteği her geçen gün biraz daha düşüyor. Desteğini kaybeden bütün iktidarların geçmişte yaptıkları gibi bu iktidar da şimdi kendisini ayakta tutacak ve devamını sağlayacak oyunlara girişiyor. Bu oyunların başında da geçmiş yönetimlerin kullandığı yöntemleri devreye sokuyor. Bu yöntemlerin başında öncelikle seçim kanunlarıyla oynayarak oy kaybına rağmen milletvekili sayısını aynı tutmak ve bu şekilde çoğunluğu korumak geliyor. 

Barajları kararlı mücadelemizle ve halkımızın desteğiyle yıktık

Seçim kanun teklifi dün AKP-MHP işbirliğiyle Meclis’e sunuldu. Burada yapılan değişikliğin amacı siyasi mühendislik ve hukuksal oyunlarla bu iktidara çoğunluğu kazandırmaktır. Kaybeden iktidarlar bu mühendislik çalışmalarından medet ummuşlardır. Geçmişte bunun çok örneği var. Bakın barajı yüzde 7’ye düşürdüler güya. Oysa biz baraja karşı mücadeleyi kuruluşumuzdan beri yürütüyorduk. Bu siyasi gelenekteki bütün partiler bu mücadeleyi büyük bir kararlılıkla yürütmüşlerdir. Bizim önümüze çıkarılmıştı baraj ve biz o barajı çeşitli yöntemlerle, en çok da ilkeli ve kararlı mücadelemizle yıktık. Barajı aşmak için halkımızın güçlü desteğiyle her dönemde mutlaka etkili yöntemler bulduk. 

Şimdi iktidarın küçük ortağını kurtarmak için barajı indiriyorlar

Bu barajın ne kadar anlamsız olduğu bizim bu mücadelemiz sayesinde ortaya çıktı. Barajı yüzde 7’ye indirmelerinde elbette bizim mücadelemizin payı var ama kendi hesaplarının da bir rolü var. İktidarın küçük ortağı eriyor, yüzde 10 barajının altında kalacağı kesin gibi görünüyor. Şimdi onu kurtarmak için barajı indiriyorlar. Ama barajı indirirken ittifak sistemiyle oynuyorlar. İttifak sistemiyle oynamalarının nedeni de belli; yine oyları azalmasına rağmen kendilerine avantaj sağlamak. 

Hesaplarınız HDP’nin duvarlarına çarpacaktır

Tekrar hatırlatalım bu oyunlara başvuran bütün iktidarlar eninde sonunda halkın güçlü iradesi karşısında kaybetmişlerdir. Bu yöntemlerle, seçim kanunlarında mühendislik oyunlarıyla varlıklarını devam ettirebileceklerini sananlar geçmişe bir baksınlar. Bu iktidar geçmişe bir baksın. MHP’ye yüzde 7 baraj indirimini hediye ederek ve il-ilçe seçim kurullarında kendi ağırlığınızı koruyacak yöntemleri kanunlar yoluyla uygulamaya sokarak varlığınızı sürdüremezsiniz. Çünkü karşınızda barajları yıkmış büyük bir siyasal gelenek ve güçlü bir irade var; HDP var, HDP’nin birlikte hareket ettiği demokrasi güçleri, emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesi var. İstediğiniz kadar bu oyunlara başvurun, bunlardan medet umun hiçbir sonuç alamayacaksınız. Bunlar nafile çabalardır. Kendilerini bu şekilde güvence altına alma hesabı herhangi bir şekilde tutmayacaktır. Bu hesap bizim duvarımıza çarpacaktır. Bu hesap HDP’den, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesinden dönecektir. Bunu böyle bilsinler.

Hekimler, emekçiler hiçbir yere gitmiyor ama sizleri tarihin çöplüğüne göndereceğiz

Dün 14 Mart Tıp Bayramıydı. Bayramı bütün sağlık emekçileri ile birlikte kutladık. Yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek için bugün de süren bir grev-görev eylemleri var. Eylemlerini buradan selamlıyorum. Birlikte olduğumuzu yine ilan ediyorum. Aramızda konuklarımız var. Onlara da hoş geldiniz diyorum. Onur verdiniz bize. Onların mücadelesi bizim mücadelemizdir. Günden güne bozulan sağlık sisteminin yükünü sağlık emekçilerinin omuzlarına yıkıyorlar. Kendi sorumluluklarını gizlemek için sağlık emekçilerini hedef gösteriyorlar. Bugüne kadar yaptıkları zulümler yetmedi, şimdi de ülkeden kovmaya yelteniyorlar. Kim kimi nereden kovuyor ey iktidar sahipleri! Bugün de iktidarın küçük ortağı tehditlerine devam etmiş. Oysa halk biliyor, kendi sağlığının nereden ve nasıl sağlanabileceğini görüyor. Kendisi için var gücüyle çalışan sağlık emekçilerinin öneminin farkındadır bu halk. Hekimler hiçbir yere gitmiyor. Bu halkın mücadele eden emekçileri, ezilenleri hiçbir yere gitmiyor. Kim gidecek peki, bu iktidar gidecek; bu halka zulmü, yoksulluğu, açlığı reva gören bu iktidar gidecek. Hiçbir yere gitmiyoruz. Buradayız ve sizleri tarihin çöplüğüne bu ortak mücadele azmiyle mutlaka göndereceğiz. Bunu da böyle bilin. 

TTB’nin 10 maddelik taleplerinin takipçisiyiz

Zaten TTB de açıklama yaptı. “Hiçbir yere çekip gitmiyoruz. Çünkü bu ülke bizim, biz bu halkın içinden çıktık ve bu halkın hizmetinde olmaya devam edeceğiz ama haklarımızı da sonuna kadar arama mücadelesini sürdüreceğiz. Kararlılıkla sürdüreceğiz. Asla taviz vermeyeceğiz. Boyun eğmeyeceğiz." diyor hekimler ve sağlık çalışanları. Nitekim bu mücadelede de sonuç almaya başlıyoruz. Dün AKP Genel Başkanı bazı açıklamalarda bulundu. Bu sözlerini geri alma, tevil etme amaçlı ifadeler kullandı. Oysa biz biliyoruz ki daha önce söylediği sözler dil sürçmesi değil tam da gönlünden geçenin ifadesidir. O nedenle bugün yaptığı tevilin hiçbir karşılığı ve anlamı yoktur. Vaatlerde de bulunmuş, 3-5 tane düzenleme sözü vermiş ama bunların hiçbiri hekimlerin haklı taleplerini, sağlık emekçilerinin haklı isteklerini karşılamaya yetmiyor. Yanından bile geçemiyor. Evet, haklar lütufla gelmez, haklar mücadeleyle alınır. TTB, kamuoyuna ve siyasi aktörlere 10 maddelik bir liste sundu. Bunların takipçisiyiz. Bunların biz de sahibiyiz. 

Meclis’te sağlık emekçilerinin taleplerinin takipçisi olacağız

Nitekim grubumuz dün sağlık emekçilerinin özlük hakları ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için kanun teklifi verdi. Bunu bir an önce yasalaştırmaya ve hekimlere kapıyı gösterenleri de özür dilemeye çağırıyorum. Açıkça özür dileyin hekimlerden. Hekimlerin taleplerini kabul etmek sizin en büyük özrünüz olacaktır. Eğer gerçekten özür niyetiniz varsa, sözlerinizi tevil niyetiniz varsa hekimlerin taleplerini kabul edin. Biz Meclis’te ne gerekiyorsa yapacağız. Sahada, meydanlarda mücadelenin her alanında hekimlerle ve bütün emekçilerle birlikte olacağız. Parlamentoda da bu taleplerin sonuna kadar takipçisi olacağız. 

İktidar kaybettikçe HDP’ye saldırılarını artırıyor

Bu iktidar kaybettikçe saldırılarını artırıyor ve saldırılarının da hedefinde özel olarak partimiz var. İşte Kobanî Kumpas Davası, işte kapatma davası, işte diğer alanlarda her gün yenilenen yargısal ve polisiye operasyonlar. Kuşatmaya çalışıyorlar, bizi etkisiz kılacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Yanıldıklarını da tarih gösteriyor. Mücadelemiz bugün gösteriyor ve kararlılığımız ileride de nasıl haklı olduğumuzu ortaya çıkaracak. Bunun nasıl güçlü ve haklı bir mücadele olduğunu hep birlikte bu iktidar sahiplerine ve bütün dostlara göstereceğiz. Kobanî Kumpas Davası, gözlerden ırak bir şekilde yürütülmek isteniyor. Orada bu iktidarı yargılayan arkadaşlarımız kararlılık ve inançla sözlerini söylemeye devam ediyorlar. Yargı, bu iktidarın toplumsal ve siyasal muhalefeti dizayn etme sopası haline gelmiştir. İşte Kobanî Kumpas Davasında da aynı anlayış hüküm sürüyor. Ama arkadaşlarımız savunmalarında, konuşmalarında her gün bu anlayışı mahkum ediyor. 

İktidarın bize karşı kullandığı yöntemler HDP’yle sınırlı kalmayacaktır

Sizlere arkadaşlarımızın bugüne kadar yaptıkları savunmalardan birer cümle okumak istiyorum. Bunlar kayda geçsin, bunlar kamuoyu tarafından bilinsin, daha geniş kesimler de kulaklarını daha fazla açsınlar. Çünkü bu iktidarın bize karşı uyguladığı bütün yöntemler eninde sonunda ayakta kalmak için medet umdukları yöntemlerdir ve sadece HDP’yle sınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda toplumsal ve siyasal muhalefetin bütününü de hedef alıyor, alacaktır. O nedenle arkadaşlarımızın bu sözlerinin herkes tarafından dikkatle dinlenmesi ve kayda alınması çağrımız var. 

Figen Yüksekdağ: Siyasi iktidarın suçluluğunu, suçlarını ifşa ediyoruz

Sevgili Figen Yüksekdağ, “Bütün olanakları devreye koymanıza rağmen hakikat dişiyle, tırnağıyla bağırmaktadır. Siz bizim suçluluğumuzu kanıtlayamıyorsunuz ama biz siyasi iktidarın suçluluğunu, suçlarını ifşa ediyoruz” dedi. Sevgili Alp Altınörs şunu diyor: “Nazım Hikmet, ‘Biz size gölgemizi ezdirmeyiz’ der. Biz de size gölgemizi dahi ezdirmeyeceğiz”. Sevgili Sebahat Tuncel, “Tarihe not düşeceğiz, 38 insanın da hesabını soracağız. Yaşam hakkını ihlal eden bu devlettir. Paramiliter güçleri sokağa salan bu iktidardır. Bunlarla da hesaplaşacağız.” dedi.

Ayla Akat Ata: Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz

Sevgili Selahattin Demirtaş, “Bizim kaçmaya niyetimiz yok. Bizi götürüp yurt dışına bıraksanız kaçıp Türkiye'ye geri geliriz. Biz siyasetçiyiz, halkımıza karşı borcumuz var”; Sevgili Gültan Kışanak, “Siz bizim sözümüzü keserek erkek egemen zihniyetinin prototipini sergiliyorsunuz. Erkek egemen zihniyet kadına söz vermeyerek özgüvenini kırmak ister. Bizim ilk mücadelemiz söz kurma mücadelesidir. Bütün engellemelere rağmen sözümüzü söyleyeceğiz.”; Sevgili Ayla Akat Ata, “6-8 Ekim’in gerçek failleri er ya da geç yargı önünde hesap verecektir ve ben o dosyanın müştekilerinden biri olacağım. Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.” dedi.

Arkadaşlarımız tarihi savunmalarını yapmaya devam ediyorlar. Bu iktidarı, bu iktidarın zihniyetini ve uygulamalarını yargılamaya ve mahkum etmeye devam ediyorlar. Devam edecekler. Biz bu kumpas davasını da boşa çıkartacağız. Bundan emin olun.

HDP’yi Newroz meydanlarında milyonlarla birlikte savunacağız

Bir de kapatma davası var. Kapatma davasında da aynı kumpas zihniyeti söz konusu. Hiç delil yok, biliyorsunuz defalarca söyledik. Çöp gibi bir iddianame ile bizleri suçlamaya çalışıyorlar. Kapatmak için uğraşıyorlar ama başaramayacaklar. Çünkü hep söyledik; HDP bir bina değildir. HDP savunmasını her alanda yapacaktır. Mücadelesini yaşatacak, sürdürecek yolları mutlaka bulacaktır, yaratacaktır. Biz asıl savunmamızı halkımızla birlikte yapıyoruz. Halklarımızla ve demokrasi güçleriyle birlikte yapıyoruz. Eğer bunun örneklerini görmek istiyorlarsa 8 Mart’a baksınlar, 8 Mart’ta nasıl bir iradenin ve kararlılığın ortaya çıktığını görsünler. Yine eğer bununla yetinmek istemiyorlarsa geçen seneki Newroz’u hatırlasınlar  ve önümüzdeki hafta kutlayacağımız Newroz’u dikkatle takip etsinler. HDP’yi biz o meydanlarda savunacağız. Savunmamızı da mücadelemizin geleceğini ve yönetmelerini de o meydanlarda halklarımızla birlikte, milyonlarla birlikte coşku ve kararlılıkla yapacağız.

Oyunlara devam edebilirsiniz ama bu kararlı mücadeleyi durduramazsınız

Kirli kumpaslara ve oyunlara devam edebilirsiniz, seçim kanunlarıyla oynamaya devam edebilirsiniz ama bir şeyi başaramazsınız. Bu kararlı duruşu, bu azimli mücadeleyi durduramazsınız. Baraj duvarlarını yıktık, seçimlerde önümüze konan engelleri yıktık şimdi de kumpas davalarını boşa çıkartıyoruz. Bu iktidarı bu güçle, bu kararlılık ve inançla, bu mücadeleyle mutlaka göndereceğiz. Onları göndereceğiz ama onları besleyen zihniyeti de mutlaka değiştireceğiz. Newroz bunun en büyük göstergesi olacaktır. 

Aysel Tuğluk bizim siyasi irademizdir, hafızamızdır 

İktidar zulme doymuyor. Hep söylüyorum, bir iktidarın özünü anlamak istiyorsanız cezaevlerindeki uygulamalarına bakın. Cezaevlerinde hangi zulüm uygulanıyorsa ülkede de sistem o zulmün temelinde yatan anlayışa dayanıyor. O nedenle cezaevlerinden gözümüzü bir an bile ayırmayalım. Oradaki uygulamaları bir an bile unutmayalım, aklımızdan çıkarmayalım. Aysel Tuğluk arkadaşımıza teşhis kondu, cezaevinde kalamayacağı net bir şekilde ortaya çıktı ama onu cezaevinde tutmaya çalışıyorlar. Aysel Tuğluk, bizim siyasi irademizdir. onurumuzdur, kadın mücadelesinin de en kararlı sembollerinden biridir. Ona reva görülen bu zulüm işte onun bu kimliğinden dolayıdır. Biz bu hikayeleri, siyasi rehine olarak tutulan bütün arkadaşlarımızın hayatlarında da onlara karşı yürütülen politikalarda da görüyoruz. Bir kez daha diyoruz ki; Aysel hafızamızdır, onun hafızası bizim hafızamızdır, onun mücadelesi bizim onurumuzdur. Onun gibi içeride tutulan hasta tutuklular, mahkumlar ve siyasi rehineler siyasi onurumuzdur. Bizim mutlaka en kısa zamanda özgürlükte buluşma sözü verdiğimiz yol arkadaşlarımızdır. 

Hasta tutuklu ve hükümlüleri orada tutmakla fiili idam cezasını sürdüyorlar

Kasım ayından bu yana cezaevlerinde 8 hasta hükümlü ve tutsak hayatını kaybetti. Bu kişilerin çoğu tek başına yaşamlarını sürdürebilecek durumda değillerdi. Bu uygulamalar fiili idam cezasına dönüşmüştür. Anayasadan ve yasalardan idam cezasını çıkarttılar ama cezaevinde kalamayacak durumda bulunan hasta tutuklu ve hükümlüleri orada tutmakla fiili idam cezasını sürdürüyorlar. Buna karşı durmak zorundayız. Bu zulüm, iktidarın bu ülkeye reva gördüğü rejimin de özetidir. Bakın bir örnek, Kayseri Bünyan Cezaevinde tutuklu bulunan Muhlise Karagüzel. HDP Muş İl Eşbaşkanımızdır. Bundan 20 gün önce rahatsızlanarak revire kaldırıldı. Revirden Bünyan Hastanesine sevki yapıldı. Hastane Karagüzel’i Kayseri Devlet Hastanesine sevk etti. Kayseri Devlet Hastanesine sevk edilmesine rağmen cezaevine gönderilerek 20 gün bekletildi. Maalesef kalp krizi geçirdi, stent takıldı. Ameliyatlı haline, bırakın kaçmayı kendini ifade edecek durumda olmamasına rağmen yatağında kelepçeli bir halde tutuldu. Üstüne üstlük henüz iyileşmemiş iken apar topar cezaevine gönderildi. Bu zulümdür. 

Bu kötülük iktidarına karşı adalet mücadelesini büyütmek boynumuzun borcudur

Zulümle yetinmiyorlar. Sanki bundan keyif alıyorlar. Kötülük tam da budur. Bu iktidar kötülük iktidarıdır, kötülüğün sembolüdür. Zulüm yapıyor, tatmin olmuyor. Baskı uyguluyor, tatmin olmuyor. Üstüne bir de acıyı büyütecek keyfilikler ekliyor. İşte kötülük budur. Faşizmin en güçlü kaynağı da kötülük ruhudur, kötülük zihniyetidir. Zulümde, baskıda, eziyette, acı çektirmede sınır tanımama halidir. Faşizm bu ülkede her geçen gün kurumsallaştırılıyor derken tam da anlatmaya çalıştığımız budur. Bu kötülük anlayışına, kötülük iktidarına karşı iyilik, eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesini büyütmek boynumuzun borcudur. Hepimizin ortak mücadele yürütmesi gereken bir görevdir. Bir kez daha bunun hatırlatmayı da bir sorumluluk olarak görüyorum. 

Cezaevlerindeki uygulamalara karşı bağımsız bir komisyon oluşturalım

Bütün başvurulara rağmen, Adli Tıp Kurumu’ndan bu hasta hükümlü ve tutuklular ile ilgili raporlar çıkmıyor. O zaman bir çağrı yapıyoruz. Gelin siyasi parti temsilcilerinden, insan hakları savunucularından ve uzman kuruluşlardan, içinde Adalet Bakanlığı temsilcilerinin de bulunacağı bağımsız bir komisyon oluşturun. Bütün bu vakaları ve bu olayları bu bağımsız komisyon incelesin. Kamuoyuna ve parlamentoya böyle bir komisyonun sunacağı raporlar çerçevesinde harekete geçelim. Adalet Bakanlığı da bu komisyonun raporlarına, açıklayacağı görüşlere uyacağını ilan etsin. Madem bu kadar güveniyorsunuz, haksızlık yapmadığınız iddiasındasınız. O zaman size bağlı kurumların raporlarıyla değil bağımsız bir kuruluşun hazırlayacağı raporlara göre hareket edelim. Bu çağrı iktidaradır, muhalefetedir, bütün toplumsal muhalefete ve demokrasi güçlerinedir. Cezaevlerindeki bu uygulamalara karşı bağımsız bir komisyonu hep birlikte oluşturmak için sesimizi birleştirelim ve yükseltelim. 

Her türlü savaş politikasına karşı büyük barış hareketini kuralım

Ukrayna’da devam eden savaş, yıkıcılığı ve acıları nasıl büyüttüğünü bir kez daha ortaya koymuş ve barış hedefinin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. 20 gün içinde yaşanan yıkım ve acı savaşların ortak özelliğidir. O nedenle bizler derhal her türlü savaş politikasına, militarist anlayışa ve işgal operasyonuna karşı büyük barış hareketini kuralım. Hep birlikte bu ülkede büyük barış için harekete geçelim. Hemen şimdi harekete geçelim. Çünkü HDP olarak bizler ülke içindeki ve devletler arasındaki sorunların ve uyuşmazlıkların çatışma ve savaş gibi yöntemlerle değil; müzakere, diyalog ve diplomasi ile çözülebileceğine inanıyoruz. Savaşa nerede olursa olsun karşı çıkıyoruz. Savaş nerede yürütülürse yürütülsün orada barış mücadelesinin içinde yer alıyoruz.  

Türkiye topraklarında savaş politikalarına ses çıkarmayanlar şimdi barış kelimesini ağızlarından düşürmüyorlar

Bunu sadece Türkiye için değil başta Ortadoğu ve Avrupa olmak üzere her yer için önemli bir hedef olarak görüyoruz. Büyük barış hareketine, insanlığın ortak değeri temelinde kurulacak büyük bir barış hareketine ihtiyaç var. Bizler barışı amasız, fakatsız savunuyoruz. Savaşa ve işgale amasız, fakatsız karşı çıkıyoruz. Sadece bir ülkede ve bölgede değil nerede olursa olsun aynı tutumu sergiliyoruz. Çünkü savaşa karşı çıkmak ve barışı savunmak bizim için bir üst değer, bir temel ilkedir. Sadece bir yerde savaşa karşı çıkmak başka yerlerde savaşa arka çıkmak ikiyüzlülüktür. Tıpkı iktidar medyasının ve yandaşlarının yaptığı gibi. Türkiye topraklarında savaş politikalarına ses çıkarmayanlar şimdi barış kelimesini ağızlarından düşürmüyorlar. Onlar barış diyorlar diye biz bu hedeften vazgeçecek değiliz. Onlar bu kavramları kirletmeye çalışıyorlar diye biz bu ilkelere sarılmaktan vazgeçecek değiliz. Tam tersine onların bu ikiyüzlülüğünü her fırsatta dile getirmeye devam edeceğiz. 

Eğer gerçekten barıştan yana isek burada da savaş politikalarına karşı çıkmak zorundayız

Ukranya’da işgale ve savaşa karşı çıkıp Afrin’de işgale destek çıkmak, Libya’da ve başka coğrafyalarda savaş politikalarına destek olmak, burada savaşa dayalı rant ve talan politikalarını savunmak ikiyüzlülüktür. Eğer gerçekten barıştan yana isek, bu ülkede Kürt sorunu başta olmak üzere bütün sorunların diyalog ve müzakere ile çözülmesini savunmak zorundayız. Burada bu iktidarın yürüttüğü güvenlikçi ve militarist savaş politikalarına karşı çıkmak zorundayız. Suriye’de yürüttüğü savaşa karşı çıkmak zorundayız, başka bölgelerde savaş oyunlarının ana aktörü olma politikalarına karşı çıkmak zorundayız. 

Bu iktidarın barış gibi bir niyetinin olmadığını herkesin görmesi gerekiyor

Şimdi bir barış güvercini rolü oynamaya çalışan bu iktidar tüm bunları gizleyebileceğini sanıyor. Öyle olmuyor, olmayacak. Belki bugün bu krizden ve savaştan fırsatçılıkla yararlanmak için çeşitli ip cambazlıkları yapıyor olabilirler ama bu iktidarın barış gibi bir niyetinin olmadığını, insanlığın hizmetine sunulacak herhangi bir politikasının olmadığını herkesin görmesi gerekiyor. Ukrayna’da arabuluculuk veya çözüm aktörü olmaya soyunan iktidar önce bu ülkede savaş politikalarından vazgeçsin, önce Ortadoğu’da işgal ve savaş uygulamalarından vazgeçsin. Bizler de hepsine birlikte karşı çıkalım. İşte o zaman ancak barış talebinde samimi oluruz. Şüphesiz her türlü askeri saldırganlığa ve işgale karşı çıkacağız. Bir tarafın işgalini meşrulaştırmak için kullandığı argümanlara verecek bir desteğimiz olmaz, olmamalıdır. 

Kim savaş politikalarını destekliyorsa karşı çıkacağız

Barış temel ilkemizdir. Savaşlardan fırsatçılık yaratmaya çalışan bütün güçlere, savaş zeminini körükleyen bütün çevrelere aynı şekilde karşı çıkmaya devam edeceğiz. Kim ki bu ülkede ve bu coğrafyada savaşın zeminini besleyecek anlayışlar içinde ise buna hep birlikte karşı çıkacağız. Bizim için orası iyi, burası kötü diye bir şey yok. Kim savaş politikalarını destekliyor ve körüklüyor ise ona karşı çıkacağız. Hedefimiz olan büyük barış idealinden vazgeçmeyeceğiz. 

Göçmenler ve mülteciler arasında ayrım büyük bir suçtur 

Ayrıca savaşlardan canı yanan, evi yıkılan, yakınlarını kaybeden, büyük acılar yaşayan insanlar nereden gelirse gelsin, hangi milliyetten ve dinden olursa olsun hepsine insan onuru temelinde, eşit haklar temelinde yaklaşmak zorundayız. Göçmenlere, sığınmacılara karşı ayrımcılık aynı ırkçılığın devamı ve bir yansımasıdır. Irkçılık ve ayrımcılık da dünyadaki savaş politikalarının temelidir. Savaştan acı çeken kim olursa olsun, herkese insan onuruna uygun ve eşit haklar temelinde yaklaşmak gerekiyor. Göçmenler ve mülteciler arasında ayrım büyük bir günah ve suçtur. Burada ve her yerde insan onuru ve eşit haklar bizim rehberimizdir. Bunu aynı kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz.

Biz büyük barış mücadelesi veriyoruz

Biz büyük barış mücadelesi veriyoruz. Sadece Kürt sorununda demokratik çözümü kastettiğimiz sanılıyor. Öncelikle onu kastediyoruz elbette, bu savaşın bitmesini istiyoruz. Askeri anlayışın, güvenlikçi zihniyetin, militarist yaklaşımların, şiddetin çözüm olmadığını, olmayacağını söylüyoruz. Çözüm diyalogdur, müzakeredir, eşit haklara dayalı ortak yaşamı demokratik bir düzen içinde kurma arayışıdır. HDP bunu dile getirdiği için saldırılara uğruyor. Büyük barış savunucusu olduğu için saldırıların hedefi haline getiriliyor. Büyük barışın amacı halkların hak ettiği bütün imkanların kendilerine teslim edilmesidir. Hakların sahiplerine verilmesi ve haklara göz dikenlerin önüne geçecek bir siyasal, toplumsal ve hukuksal kültürün yaratılmasıdır. 

Türkiye’de büyük bir barış hareketine ihtiyaç vardır

Türkiye’nin büyük bir barışa, barış hareketine ihtiyacı var. Bütün gerilim hatlarını demokratik ve çoğulcu bir düzende ve eşit yurttaşlık temelinde ortak yaşam içinde tutacak asıl politika budur. Büyük barış hareketidir. Bu büyük barış hareketinin unsurlarını, içeriğini geçen konuşmamda söyledim. Halklar arası eşitliği ve eşit yurttaşlığı, katılımcı yerel demokrasiye dayanan demokratik bir düzeni elbette içeriyor ama aynı zamanda doğayla, toprakla barışı da içeriyor büyük barış. Bu büyük barış hedefini iyi anlamak gerekiyor. Türkiye’de bu çıkmazdan, bu karanlıktan kurtulmanın yolu buradan geçiyor. 

Newroz ateşi önümüzdeki yılların aydınlığını müjdeleyecektir, Newroz’u büyük barışın dönemeci olarak kutlayacağız

Newroz geliyor. Newroz hat. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da ve Diyarbakır’da dostlarımız ve yoldaşlarımızla 2022 Newroz programlarının startını verdik. Kürt halkı başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının en kadim bayramı olan direniş ve dayanışma günü Newroz’u şimdiden kutluyoruz. Barışa, özgürlüğe, demokrasiye, adalete ve eşitliğe vesile olmasını diliyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Newroz’u tarihsel özüne uygun bir biçimde halklarımızın ve tüm emekçilerin, demokrasi güçlerinin büyük katılımı ve coşkusuyla barış idealine yürüyüş olarak kutlayacağız. Büyük barış yürüyüşünün, büyük demokrasi hedefinin ve güçlü bir ortak eşit yaşamın bir dönemeci olarak kutlayacağız. 2022 final yılı olacaksa bu finalin önemli dönemeçlerden biri 2022 Newroz’udur. 2022 Newroz'unda bu finalde kimlerin kazanacağını göstermek durumundayız. O nedenle heyecanla, kararlılıkla ve coşkuyla meydanları dolduracağız. 

Hepimiz ortak hedeflerimize, büyük barışa, güçlü demokrasiye, eşit yurttaşlığa yürüme kararlılığımızı Newroz meydanlarında birlikte sergileyeceğiz. Her dilden, her renkten ses ve sözümüzü haykıracağız, yan yana duracağız. Newroz ateşini en güçlü şekilde harlayacağız, çünkü bu ateş önümüzdeki yılların aydınlığını müjdeleyecektir. Her türlü adaletsizliğe karşı, ayrımsız her türlü haksızlığa karşı en geniş birlikteliği ve kararlılığı Newroz meydanlarında sergileyelim. 

Hazırlıklar devam ediyor. İllerde, ilçelerde Türkiye’nin dört bir yanında çalışmalar sürdürülüyor. Bunları Newroz meydanlarına akıtacağız. Öyle güçlü akıtacağız ki dost da düşman da gelmekte olanın ne olacağını çok iyi görecektir. Newroz direniştir, umuttur, cesarettir, haykırıştır, dayanışmadır, birlik iradesinde bütünleşmedir. Mücadelede ortak olmaktır, yan yana ve omuz omuza durmaktır. Bir kez daha tüm halklarımızın Newroz'unu kutluyorum. Heyecanla meydanlarda birlikte duracağımız saatleri bekliyorum. Newroz pîroz be. Dem dema serkeftine yê. Yolumuz açık olsun. 

15 Mart 2022