Sancar: İktidar çözümden rahatsız, peki muhalefete ne oluyor?

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, partimizin haftalık Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kurucu Eş Genel Başkanımız Fatma Gök, KHK Platformu üyeleri ve HDK üyelerinin de katıldığı grup toplantısında konuşan Sancar, şunları söyledi:

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum, grup toplantımıza hoş geldiniz. Biraz önce Meral arkadaşım da söyledi, aramızda KHK mağdurları var. KHK’lar ile hukuksuzluklara, mağduriyetlere maruz kalmış misafirlerimiz var. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. 

Türkiye fiilen kalıcı bir OHAL rejiminde yaşamaktadır

Türkiye’nin tarihi OHAL ve sıkıyönetimler tarihidir. AKP iktidara geldiğinde bu ülkede OHAL vardı. Şimdi de olağan hale gelmiş, kurumsallaşmış bir OHAL var. 20 Temmuz 2016’da 3 ay için ilan edilen OHAL fiilen uygulanmaya devam ediyor. Kayyım ve KHK uygulamalarında ısrar eden AKP-MHP faşist yönetimi OHAL’e can simidi gibi sarılmıştır, bunu bırakmaya da niyetleri yoktur. Çünkü olağan şartlarla demokrasi ve hukukla bu ülkeyi yönetmenin kendileri ve zihniyetleri açısından mümkün olmadığını biliyorlar. O nedenle KHK ile yarattıkları düzeni, OHAL’in resmi döneminde yarattıkları politikaları kalıcı hale getirmişlerdir. O dönemde OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler ile kamudan 152 bin kişi ihraç edildi. AKP bununla da sınırlı kalmadı, şimdi de 35’inci madde kapsamında keyfi hukuk dışı ve haksız ihraçlarla kamu çalışanlarını mobbing ve baskı altında tutmaya çalışıyor. Aradan yaklaşık 6 yıl geçmesine rağmen dosyası halen OHAL komisyonunda bekletilen binlerce kamu çalışanı adalet aramaktadır. KHK ve OHAL uygulamalarının mağdurlarının uzun süredir devam eden kararlı direnişini de görüyor ve destekliyoruz. Buradan bu direnişlerini selamladığımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz. 

Adaletsizliği gidermek, hukuku tesis etmek bizim görevimizdir

Bizler elbette kaybedilen yılların, çekilen acıların tümüyle telafisinin mümkün olmadığını biliyoruz. Ama adaletsizliklerin ve haksızlıkların giderilmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bizim öncelikli işlerimizden biri OHAL döneminde yaratılan tahribatların tamiri, haksızlıkların giderilmesi ve adaletin sağlanmasıdır. Bu konuda kararlılığımız ve duruşumuz tamdır, nettir, kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkede geniş bir mağdur kesim vardır. Bunların içinde KHK mağdurları özel bir yer tutmaktadır. Bunun da farkındayız. Bu adaletsizliğe karşı mücadelemiz devam ediyor. Yeni dönemde bu adaletsizliği gidermek, hakkı hukuku tesis etmek de bizim görevimizdir. Bunu da daha önce ilan ettik, sözünü verdik, bir kez daha veriyoruz. 

Şenyaşarların katliamının üzerinden 4 yıl geçti ama gerçeği ortaya çıkarma açısından tek bir olumlu gelişme yaşanmadı 

Bu ülkede adaletsizlikler diz boyu. Aslında ülke tam bir adaletsizlik cehennemine dönmüş durumda. Bakın 14 Haziran 2018’de, yani tam 4 yıl önce bugün Urfa'nın Suruç ilçesinde AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının Şenyaşar ailesinin iş yerine ve Suruç Devlet Hastanesine uzanan saldırılarının sonucu Hacı Esvet Şenyaşar ile oğulları Adil ve Celal Şenyaşar yaşamını yitirmişti. Olayda Mehmet ve Fadıl Şenyaşar ile birlikte toplam 8 kişi yaralanmış, saldırı sırasında yaralanan Fadıl Şenyaşar ve kardeşlerin tedavisi devam ederken gözaltına alınmış, sonrasında Fadıl Şenyaşar tutuklanmıştı. Aradan 4 yıl geçti ama adaleti sağlama, gerçeği ortaya çıkarma açısından tek bir olumlu gelişme yaşanmadı. Olan tek şey Emine Anaya sadece hakkını aradığı için sürekli taciz uygulamak ve ceza vermektir. Yapılan tek şey, Emine Ana ve oğlu Ferit’i sürekli gözaltına almak, kendilerine eziyet etmektir. 

Emine Şenyaşar’ın haykırışı adalet arayanlara bir ışık ve cesaret örneği olarak görülmelidir

Emine Şenyaşar ve oğlu katliamdan bugüne adalet mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor. Urfa Adliyesi önünde 9 Mart 2021 tarihinde başlattıkları adalet nöbeti 463’üncü gününe girdi. Buradan bir kez daha söylüyoruz; Emine Ana yalnız değildir. Onun adalet talebi bizim talebimizdir, asla yalnız bırakmayacağız. Onun haykırışı, bu ülkede adalet arayanlara bir ışık ve cesaret örneği olarak görülmelidir. Tek başına başlattığı nöbeti, bugün ülkenin dört bir yanında ve ülke dışında yankı bulmuşsa mücadelede kararlılığın ve haklılıkta inancın bir sonucudur. Bu kararlılık ve mücadele devam ettikçe adaleti sağlamak da yakındır. Şan olsun, aşk olsun Emine Anaya! Adalet mücadelesinde birlikteyiz, bütün adalet mücadelelerini birleştirmek de bizim görevimizdir. Hep birlikte adaletsizliklere karşı mücadele etmek de bizim sorumluluğumuzdur. Şenyaşar ailesi yalnız değildir. Emine Ana yalnız değildir. Biz de bu davanın ve bu mücadelenin takipçisi ve destekçisi olmaya devam edeceğiz. 

Kürt sorununu görmezden gelirsek 100 yıldır yaşadığımız bu karanlık kısır döngüyü devam ettiririz

Tüm toplumu ve ülkeyi, siyaseti ve geleceği yakından ilgilendiren önemli bir hususu bir kez daha burada sizlerin huzurunda değerlendirmek istiyorum. Bu da Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesidir. Ortada bir gerçeklik var. Gerçek siyaset gerçekliği gören siyasettir, gerçekliği yok sayan siyaset değildir. Gerçekliğe gözünü kapatan siyaset çözüm üretemez. Ülkeyi ve ülkede yaşanan insanları müreffeh, demokratik, özgür bir geleceğe taşıyamaz. Tam tersine ülkeyi çürütür, çökertir, insanlarını mutsuzluğa mahkum eder, umutsuzluğa boğar. Gerçeklik nedir? Yüzyılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliğidir. Bu gerçeklik var mı?  Yok diyenler de biliyor ki var. 100 yılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliği gözümüzü kapatabileceğimiz bir gerçeklik değil. Eğer bunu görmezden gelirsek işte 100 yıldır yaşadığımız bu karanlık kanlı kısır döngüyü devam ettiririz. Peki, bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir, evet 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var. Bu ülkede çözümsüzlük politikalarının en hakim anlayış olduğu bir gerçeklik mi? Aradaki bazı istisnai gelişmeler hariç evet, bir gerçeklik. Çözümsüzlük politikalarının neredeyse düzen güçlerinin tümünün üzerinde uzlaştığı bir yol olduğu gerçeklik mi? Evet gerçeklik. Bunu yok sayabiliriz, isterseniz yok sayın, ama gerçeklik yok sayılınca ortadan kalkmıyor. 

Çözüm palyatif anlayışlar değil gerçeklikle yüzleşmektir 

Savaş politikaları bu ülkede bir gerçeklik mi? Gerçeklik. Bunlarla birlikte tecrit bir gerçeklik mi, gerçeklik. İmralı’da 23 yılı bulan bir hukuksuz düzen uygulanıyor. Ne uluslararası ne de iç hukuka uygun bir yanı var. Bu bir gerçeklik mi gerçeklik. Peki, bu gerçeklikleri dile getirmek, siyasetin siyasi sorumluluğunun bir gereği mi? Bizler için bir gereği. O nedenle hedefteyiz. Gerçeklikleri dile getirdiğimiz, gerçeklikleri talep ettiğimiz, bu yüzleşmenin sağlanması için mücadele ettiğimiz için sürekli hedefiz. Diğer siyasi aktörler bu gerçekliğin üstünü paltoyla örtmeye çalışıyorlar. Buna palyatif anlayış deniliyor, akademik literatür tabiri olarak söylüyorum. Bunun üstünü örterek sorunu yok edebiliyor musunuz? Hayır! Palyatif çözümlerin uzantısı nedir? Toplumu uyuşturmaktır, yani anesteziyle ya da ağrı kesicilerle oyalamaktır. Yapmamız gereken gerçek bir yüzleşmedir, gerçeklikle yüzleşmedir. Bu saydığım bütün gerçeklikler gizlenemeyecek kadar açık, çarpıcı ve yakıcıdır. 

Türkiye’de yeni bir başlangıç istiyoruz 

Bunlarla yüzleşme olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkma imkanı da ihtimali de yoktur. HDP de bunu esas almaktadır. Çünkü biz yeni bir başlangıç; Türkiye’de eşit, özgür, demokratik ve barış içinde bir yaşam istiyoruz. Gerçeklikleri söylemek sarsar. Birçok kesime gerçekliği gösterdiğiniz zaman sarsılabilir. Tekrar söylüyorum: Çözüm yüzleşmekle başlar. Yüzleşme sarsar, hatta acıtabilir. Gözlerini kapatmak isteyenlerin sürekli yüzüne bu gerçekliği haykırmak onları sarsabilir, acıtabilir, öfkelendirebilir de ama gerçekliği yok saymak daha vahim sonuçlar yaratır. Ülkeyi çürütür, toplumu çökertir, çözer. O nedenle, biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz. Bu gerçekliklerle yüzleşilecek ve yüzleşmeyi gerçek çözüm siyaseti takip edecek. 

Kürt sorununda demokratik çözüm diyalog ve demokratik siyaset ile mümkündür

Partimiz hukuk dışı, insanlık onuruna yakışmayan, yaşamı ikrar eden her uygulamanın ve her anlayışın karşısındadır. Kürt sorununda demokratik çözüm ve bu ülkede kalıcı barış ancak müzakere, diyalog ve demokratik siyasetle mümkündür. Bunu da her fırsatta söylüyoruz, gereğini de her vesileyle yerine getirmeye çalışıyoruz her alanda. Tecrit çözümsüzlüğün bir parçası mıdır? Evet. Bu bir gerçekliktir. Basit örneklerle anlatalım. Uzun uzun sözler kurmaya gerek yok. 2013-2015 yıllarını hatırlayalım. Bu ülkede çatışmalar durmuş, çözüm umudu yükselmiş, ülkede demokraside ve ekonomide ilerlemeler kaydedilmiştir. Neden? Çünkü müzakere ve diyalog yöntemi uygulanıyordu, cenazeler gelmiyordu. Hadi biz de o sözü kullanalım: Analar ağlamıyordu. Bizim istediğimiz bu. Biz istiyoruz ki ölümler olmasın. Ölüm siyaseti değil yaşam siyaseti hakim olsun. Bunun yolu savaş politikalarından değil, bunun yolu siyasetten, müzakereden ve diyalogdan geçer.

Öcalan “Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım” diyerek devlet aklına mesaj iletmişti 

Peki, Çözüm Süreci, o umut yaratan kanın durduğu iki buçuk yıllık süreç, ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. 5 Nisan 2015, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmelerin kesildiği tarihtir, tecridin ağırlaştırılmış olarak yeniden devreye sokulduğu tarihtir. Çözümsüzlük politikalarının, savaş uygulamalarının yeniden ve ağır şekilde devreye sokulduğu yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bugüne yaşadığımız yıkımlar herkesin gözü önündedir. Gözü önündedir, ama gözümüzün önündekini görmek ayrıca cesaret ister. Biz işte bu cesareti gösteriyoruz. Çözümsüzlüğü yaratan her türlü uygulamayı reddediyoruz. Bir başka örnek vereyim. İmralı’da Öcalan ile en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştı. Kamuoyuna çok net bir mesaj vermişti Abdullah Öcalan, “Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım” demişti. Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmişti. Neden bu şans değerlendirilmiyor? Neden daha önce tecrübe edilmiş ve aslında önemli gelişmeler yaratmış yöntem rafa kaldırılıyor? İşte bizim Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış derken, bunun yöntemi olarak diyalog, müzakere ve demokratik siyaset derken kastettiğimiz her alanda bunun imkanlarını yaratmaktır, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir. 

Gemlik Yürüyüşünde milletvekillerimiz darp edildi, gözaltına alınmak istendi, kelepçe takıldı

Gemlik Yürüyüşü de bizim demokratik çözüm ve barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır. Yaygınlaşan savaş politikalarına, daha da derinleştirilmeye çalışılan çatışma anlayışına karşı demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekmektir. Bu bir demokratik haktır. Gösteri anayasal bir hak. Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidarın emriyle ağır şiddet uyguladılar. Milletvekillerimiz darp edildi, hatta gözaltına alınmak istendi. Kelepçe takıldı. Görüntüler ortada. Şimdi burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. 

Demek ki barış ve çözüm için yapılan her türlü girişim bu iktidarı rahatsız ediyor. Çok rahatsız ediyor. Çünkü onlar için savaş siyaseti, çözümsüzlük, gerilim, kutuplaşma hayatta kalmanın neredeyse tek yolu. Biz ise hayır diyoruz. Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Parlamento zemininde bütün gücümüzü kullanacağız. Demokratik siyasetin bütün alanlarında çalışmalar yürüteceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. Barış ve çözüm için kapalı tutulan kapıları açacak anahtar tam da budur işte. İşte o nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Alışmadığımız bir şey değil. Biliyoruz, saldıracaklar ama başa döneyim. Biz gerçeklikleri saklayarak siyaset yapma anlayışını reddediyoruz. Bize bu ülkede yıkımın, yaşamakta olduğumuz büyük sefaletin, derin yoksulluğun, yaygınlaşan açlığın doğrudan doğruya savaş politikalarıyla bağlantılı olduğunu söylüyoruz. Kürt sorununda çözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, çözümsüzlük politikaları yaygınlaştıkça sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor. 

Muhalefetin iktidardan farkı nedir, ortaya koymalıdır

İşte geleceği bu zihniyet üzerine kurmayı değil; tam tersine eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik olarak çözüldüğü, demokratik siyasetin her alanda belirleyici olduğu bir yaklaşımı savunuyoruz. Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder bunu anlıyoruz. Çünkü varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaşmaya, düşmanlaştırmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Bu gerçeklikler karşısında bütün muhalefete soruyorum. Bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir, önerileriniz nedir? “Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz” diyorsanız bu iktidardan temelden farkınız ne? Bizler bu iktidarın zihniyetini başka ambalajlarla topluma sunma arayışlarına karşı çıkıyoruz.

Bütün savaş politikalarını reddeden bir birliktelik istiyoruz 

Çözümün nereden geçtiğini biliyoruz. Öncelikle güçlü bir savaş karşıtı birlikteliğe ihtiyacımız var. Toplumun büyük çoğunluğunun bu savaşı istemediğini, geçmiş yıllarda yapılan araştırmalar ortaya koydu. Hele 2013-2015 arası dönemi hatırlayalım. O dönem yapılan kamuoyu araştırmalarında siyasetle, müzakereyle, diyalogla çözüm isteyenlerin oranı yüzde 75’leri buluyordu. Şimdi uygulanan savaş siyaseti, düşmanlaştırma, toplumu rehin alma yaklaşımı bu çoğunluğun sesinin çıkmasını bir süreliğine engellemiş olabilir ama toplumun çözüm isteyen, bir arada demokratik yaşam isteyen büyük bir çoğunluğu var. Bu büyük çoğunluğun gücünü de ortaya çıkaracak siyaset yürütüyoruz. Demokrasi İttifakı diyoruz. Savaş karşıtı bütün politikaları reddeden bir birliktelik istiyoruz. 

Halkın birlikte ve özgür yaşama iradesini ortaya çıkarmaya kararlıyız 

Biz emekçileri sefalete ve yoksulluğa mahkum eden, bir avuç sermayedarı kollayan bu talan düzenine karşı çıkıyoruz ve bu karşı çıkışı en geniş kesimlerin ortak mücadele hedefi haline getirmek istiyoruz. Gücümüz var. Bu toplum gerçeklerle yüzleşmeyi reddeden bir yapıya sahip değil. Eğer bu gücü başarıyla örgütlersek, göreceksiniz bütün bu inkar, gerçeklikten kaçma, gerçekliği çarpıtma, manipülasyon ve yalan politikalarını çökerteceğiz. Savaştan medet uman, bu ülkede ayrımcılığı sürekli kılmayı, ezilenleri ezilen olarak tutmayı hedefleyen kim varsa bilsin ki karşılarında HDP var, demokrasi güçleri var, halkın birlikte, eşit, özgür yaşama isteği var. Ve biz bu isteği ve iradeyi ortaya çıkarmaya kararlıyız.  

Yalanı çökerteceğiz, yalan siyasetine son vereceğiz 

İktidarın başı, AKP Genel Başkanı dün Gemlik Yürüyüşüyle ilgili sözler söylerken cenazeleri de andı. Tam da işte biz bunun için mücadele ediyoruz. Bir daha bu ülkeye çatışmalarda cenaze gelmesin diye. Bizim hedefimiz budur. Savaş siyaseti, ölüm siyasetidir. Biz giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız, bütün acılara eşit yaklaşan insanlarız. Hiç kimse bu ölüm acısını, kayıp acısını yaşamasın diye her türlü bedel ödeyen bir çizgiye sahibiz. İşte o nedenle gerçekten cenazelere ve ölümlere üzülenler bizleriz. Çünkü bir daha ama bir daha kimse canını kaybetmesin, gençlerimiz bu çatışmada yitip gitmesin diye demokratik çözüm, barış, diyalog ve müzakere demeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz. Kanı da durduracağız yalanı da çökerteceğiz, bu talan siyasetine de son vereceğiz.

Ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz

Gündem çok dolu, Türkiye’nin yeniden savaş sarmalına girmesi için sürekli yeni oyunlar peşinde koşan bir iktidar var. Bu da bir gerçeklik. Peki, bu gerçekliğe gözümüzü yumabilir miyiz? Bu gerçekliği görmezden gelerek gerçek bir alternatif, gerçek bir muhalefet yaratılabilir mi? Hayır, bu gerçekliği gören yerden ancak gerçek siyaset yapılabilir. Bizim buradaki tutumumuz bu kadar net iken, bazı çevrelerin spekülasyonları ve manipülasyonları hiçbir değer taşımıyor bizim açımızdan. Bizim buradan yaptığımız bütün çağrılar toplumun tüm kesimlerinedir. Evet, iktidaradır ama belki de ondan önce bizim dışımızdaki muhalefet partilerinedir, Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinedir. Gelin burada güçlerimizi birleştirelim diyoruz. Gerçekliği yok sayan ve kendimizi kandıran yoldan ayrılalım. Tarihi bir fırsat var. Önümüzde seçimler yaklaşıyor, bunlar herhangi bir seçim olmayacak. Bunu da biliyoruz. HDP olarak tutumumuzu bütün açıklığıyla aylar önceden ortaya koyduk. Biz ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz. Hayır, bu zorba iktidarı da istemiyoruz, eski köhnemiş sistemi yeniden canlandırma arayışlarını da kabul etmiyoruz.

Nereden engel çıkarsa çıksın yürüyüşümüzden vazgeçemeyeceğiz

Biz gerçek alternatiflerin peşindeyiz. Bu ülkede yoksulluğa çözüm, bu ülkede gençlerin geleceksiz bırakılması ve umutsuzluğa hapsedilmesi politikalarına karşı gerçek siyaset yürütüyoruz. Gerçek siyaset gerçekliği gören, toplum gerçekliğiyle iç içe olan siyasettir. Bedeli vardır. Ödedik, ödüyoruz, gerekirse ödemeye devam ederiz. Fakat burada vazgeçmeyeceğimiz şey demokratik, özgür, eşit yurttaşlığa dayalı kalıcı barışın sağlandığı bir gelecektir. Bunun için her türlü mücadeleyi demokratik alanda sürdüreceğiz. Bizim bu itirazlarımıza, bu haykırışımıza, bu mücadelemize nereden engel çıkarsa çıksın yürüyüşümüzden vazgeçemeyeceğiz. Bu ülkeye demokratik çözümü de kalıcı barışı da güçlü demokrasiyi de bu kararlılık getirecektir. Bu inanç getirecektir. Hepimiz buna sarılalım değerli arkadaşlarım.  

Tecrit politikasını her tarafta yaygınlaştırmaya çalışıyorlar

Şimdi çözümsüzlük politikalarına itirazı tecrit ediyorlar. Yani biz çözümsüzlüğe itiraz ettikçe sesimiz kısılıyor. Savaş politikalarına karşı mücadeleyi tecrit ediyorlar. Yoksulluğa, talana, soyguna, yalana karşı mücadeleyi tecrit etmeye çalışıyorlar. Dediğim gibi bu sadece iktidardan gelmiyor, kendine "muhalefet" diyen başka çevrelerden de geliyor. Kısacası İmralı’daki tecrit de bunun bir parçasıdır. Buna karşı itirazı da tecrit etmek istiyorlar. Çözüm için, demokratik ve özgür bir gelecek için yürütülen her türlü çabayı, barış için verilen her türlü mücadeleyi, eşit ve onurlu yaşam için verilen mücadeleyi tecrit etmeye çalışıyorlar. Tecrit politikasını her tarafta yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. HDP var oldukça, her alandaki tecride karşı aynı kararlılıkla mücadele de var olacaktır. Mücadele varsa umut vardır, umut varsa başarı kaçınılmazdır. 

Finale doğru yürüyoruz, herkes gerçek hedefini daha açık söylemek zorunda

Tekrar bu bahsin sonunda şunları herkesin dikkatine sunuyorum: Ölüm siyasetine, savaş siyasetine, çözümsüzlüğe karşı kimin önerisi varsa ortaya koymalıdır. Çözüm için hangi yöntemi savunduğunu herkes açıkça belli etsin. Aynı politikalar girdabında bu toplumu sefalete, ölümlere, zulme mahkum eden anlayış mı; bu girdabı kırarak barışı, çözümü, demokrasiyi hedefleyen anlayış mı? Artık kimsenin kendi pozisyonunu gizleyecek, orta sahada top dolaştıracak alanı kalmadı. Finale doğru yürüyoruz. Herkes gerçek hedefini, amacını ve gelecek için taahhütlerini daha açık söylemek zorundadır. 

Seçimlere en geniş demokrasi ittifakıyla gireceğiz

Biraz önce yine söyledim, HDP bunu çok net ve dürüst bir şekilde yapıyor. Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar ve manipülasyonlar boştur, kimse bunlara kulak vermesin. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla; mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi, barış ve çözüm ittifakıyla gireceğiz. Halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, demokrasi ve barış isteyenlerin iradesini en güçlü şekilde Meclis'e taşıyacağız. Meclis'i, Saray'ın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız; halkların sorunlarının tartışıldığı, hakikatlerin konuşulduğu, çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz. Elbette bütün mesele Meclis'te büyük çoğunlukla bulunmak değildir. Halkın bulunduğu her yerde, toplumun her kesiminde mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bize düşman gözüyle bakan toplumun bütün kesimleriyle konuşmaya hazırız

Bize karşı önyargılar varsa, buna karşı toplumun her kesimiyle konuşmaya hazırız. Bizim duruşumuzdan kaygı duyan kim varsa, bizimle açıkça diyaloga gelsin. Halkın içinde bizimle bu diyalogu kuramayacak kadar uzak mesafeler varsa, o mesafeleri kapatmak da bizim sorumluluğumuzdur. Halkın her kesimiyle; kaygısı olan, hatta öfkesi olan, dahası bize düşman gözüyle bakan toplumun bütün kesimleriyle konuşmaya ve diyaloga hazırız. Gerçekliği anlatmak için elimizden geleni yapmaya hazırız. Gelen eleştirilerin hepsini samimiyetle değerlendirmeye, kendimizi düzeltmeye ve gerekirse değiştirmeye hazırız. Bu ülkeyi bu şekilde düzeltebiliriz. Buna varız, buna hazırız, bunun da çabasını önümüze hangi engel çıkarılırsa çıkarılsın yürütmeye devam edeceğiz. Evet, gündemde ekonomi var, yoksulluk ve sefalet var ama hepsinin kesiştiği nokta ortada. 

Açık mutabakat ile ortak aday fikrine açık olduğumuzu söyledik

Bugünkü konuşmamda üzerinde bu kadar durmamın nedeni de bu. Spekülasyonların bir parçasına daha da cevap vermem gerekiyor. Parlamento seçimleri için çizdiğimiz yol çok nettir: Açık müzakere, açık diyalog ve açık mutabakat ile ortak aday fikrine açık olduğumuzu söyledik. Müzakere başlıklarımızı da bütün kamuoyuna geçen yıl 27 Eylül'de ilan ettik. Hiçbir saklımız gizlimiz yok. 

Hiç tereddüt etmeden kendi yolumuzda yürümeye devam ederiz

Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa da hiç tereddütsüz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Kimse öyle imalat falan beklemesin. Açık söylüyorum. Bu yöntem karşılık bulmazsa şüphesiz kendi adayımızı, Demokrasi İttifakının adayını çıkarmayı önümüzde en önemli seçenek olarak tutuyoruz. Bu kadar. Buradan hiç başka şeyler aramasın kimse. Kulis bilgileriymiş de şuymuş da buymuş da efendim niyetler başkaymış... Yok böyle şeyler. Buradayız, herkesle konuşmaya açığız. Sakladığımız bir şey yok. 

Bizden daha şeffaf politika yapan yok. Bizden daha dürüst davranan parti de yok. Bizim dışımızdaki çekişmelere bakın. Bu klişeleri sevemem ama Murathan Mungan’ın bir sözünü hatırlamadan da edemem. “Klişeler hayatın gerçekliğinden türemiştir.” Yani bizim saklımız gizlimiz yok, her şeyimizle ortadayız. Her şeyimizle açıkça yürüyoruz. Bizim dışımızda kalan güçlerin yaptıkları şey Bizans oyunlarıdır. Biz halkın gerçekliğiyle mücadele yürütüyoruz, siyaset yapıyoruz. Bakın Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan tartışmalara, o klişe sözü tekrar ediyorum. Bizans mı dersiniz Osmanlı mı dersiniz en derseniz deyin ama sürekli farklı oyunlar oynanıyor.

HDP çözüm gücüdür, kongremiz büyük bir şölene dönüşecektir

Karanlık ilişkiler, acayip senaryolar ve buraya boğulmuş bir tartışma. Hayır, biz toplumun sorunlarına çözüm istiyoruz. Biz bu ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleşmeyi ve gerçek bir aydınlığı istiyoruz. O nedenle bizim ağzımızdan çıkanların dışında kimse başka söze itibar etmesin. Konferansımızı topladık 6-7 Haziran'da, kararlarımızı aldık. "Büyük Direniş Büyük Yürüyüş" şiarıyla yaptık. Gerçekten de öyle büyük direniyoruz, büyük yürüyoruz. 3 Temmuz’da kongremiz var. Bu yürüyüş bir çözüm gücünün ne olması gerektiğini ortaya koyacak bir görkemli kongreye taşınacaktır. HDP çözüm gücüdür. Önümüzdeki kongre bunun en görkemli şekilde herkese gösterileceği bir büyük şölen olacaktır. Yolumuz açık olsun.

14 Haziran 2022