1 Mayıs ve sonrası
İkinci Enternasyonal’de 1 Mayıs’ın  ‘Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’ olarak kutlanması kararının 1856 Melbourne’de işçilerin 8 saatlik çalışma talebi eylemi ve 1886 Chicago’da 1 Mayıs gösterileri ve sonrasında yaşanan kanlı olayların sonucunda hayata geçtiğini biliyoruz. Osmanlı’da 1911 yılında Selanik’te, 1912 yılında da İstanbul’da ilk kutlamalar yapıldı. Türkiye deyince 1977 olayları ilk akla gelen 1 Mayıs. 34 insanın katledildiği 1977 yılından bugüne kadar 1 Mayıs kutlamalarına yönelik talepler çoğunlukla ya yasaklandı ya da Taksim’de kutlamalara izin verilmedi. Siyasi iktidarlar geleneği bozmuyor, işçi sınıfının ortak mücadele gününe ortak bir zorbalıkla karşı çıkmaya devam ediyorlar.

Geçen 1 Mayıs’tan bugüne kadar yaşananlara baktığımızda, toplumun bir yıl içinde sürüklendiği yere çıkmaz sokak diyebiliriz. Türkiye toplumunun gerçekliğiyle bağdaşmayan, Kürt sorununun çözümü konusundaki seçeneklerin hiç birine değmeyen bir başkanlık takıntısı bugün rejim krizinin en belirgin nedeni olarak görülmekte. Türkiye rejiminin yoğun bir kriz potansiyeli barındırdığı bir gerçeklik. Rejimin bu krizi aşabilmesi, Türkiye demokrasisinin nasıl gelişebileceği sorusuna verilecek yanıtlarla sağlanabilir. Bu yanıtlar hiç kuşkusuz halkların nasıl yaşamak istedikleri, tercihleri ve beklentileriyle örtüştüğü ölçüde barış ve demokrasinin sağlıklı bir şekilde inşası olanaklı olacaktır. Başkanlık meselesi ise ters yönde giden bir anlayış ve bu konudaki ısrar, laiklik ve dokunulmazlıklar konusunda yaşananları izlediğimizde, mevcudun da yıkımına neden olabilir.

Bugün toplum tarafından dile getirilen tüm haklı talepler devlet tarafından şiddet yoluyla bastırılmakta. Bu şiddet Hitler Almanyasıyla karşılaştırılacak boyuta ulaşmış durumda. Şiddetin bu denli yükselmesi siyasi iktidarın toplumla olan meşruiyet bağını yitirmeye başladığının da bir göstergesi. Rıza gösterilemez uygulamaları giderek artan zor ile kabul ettirmeye çalışan iktidarın yegâne dayanağı seçim sonuçları. Çoğunluk aritmetiğini demokratik yaşamın tek açıklayanı olarak gören bu anlayış, çoğunluğun desteğini sürdürebilmek için fay hatlarını tetiklemekten geri durmuyor.

Bu 1 Mayıs siyasi iktidarın tüm engellemelerine, korku salmalarına karşı toplumsal muhalefetin yan yana gelerek itirazını yükseltmesine vesile olmalıdır. Bu itiraz alanlarda yükselen ses olduğu kadar, sonrasında bu sesin ortak mücadele zemininde örgütlenmesi ile yükselmeye devam edebilir. İşçi sınıfının, emekçilerin ortaklaşabileceği zemin, bugün için barış ve radikal demokrasi zeminidir. Demokratik bir yaşamın örülebilmesi, güçlü bir barış ve demokrasi bloğunun gecikmeksizin hayata geçmesiyle mümkün olabilir.

Siyasal iktidarın toplumsal muhalefetin güçlenmesine karşı yürüttüğü saldırganlık Meclis kürsüsüne ulaşmış durumda. Zaten kriz içinde olan temsiliyet ilişkisinde niteliksel olarak en güçlü temsiliyeti sağlayan HDP vekillerine yönelik saldırı ve dokunulmazlıklarını kaldırma gayreti, tekçi zihniyetin parlamentonun sesini kısma gayretidir. Parlamentodaki dokunulmazlıkları kaldırılmaya çalışılan Kürt vekilleri bu toplumun tüm ezilenlerinin, emekçilerinin, yoksullarının, kadınlarının, çocuklarının, farklı inançların ve halkların ortak sesidir. Bu sese güç katmak yerine iktidarı gölgesinde sessizliğe çekilmenin kabul edilebilecek hiçbir haklı mazereti olamaz...


Sezai Temelli

Halkların Demokratik Partisi
Ekonomiden Sorumlu
Eş Genel Başkan Yardımcısı

Etiketler: #1 mayıs , #yek gulan