28 Mayıs 2017 tarihli PM ve MYK toplantılarının sonuç metni

HDP Parti Meclisi, 3. Olağanüstü Kongre sonrası ilk toplantısını 28 Mayıs 2017’de Ankara’da gerçekleştirmiş ve yeni MYK’yi belirlemiştir. Parti Meclisimiz ve ardından Merkez Yürütme Kurulumuz, son siyasal gelişmeleri değerlendirmiş, işbölümünü gerçekleştirmiş ve aşağıdaki tutumu kamuoyu ile paylaşma kararı almıştır:

Türkiye; keyfi yönetim tarzı, hukuk dışı davranışlar, Anayasa tanımazlık, savaş ve şiddetten beslenme, kutuplaştırıcı siyaset, gerginlik ve nefreti kışkırtan ötekileştirme, devlet gücünü tek elde toplama ve otoriter yönetimi hakim kılma çabalarıyla tarihi bir süreçten geçmektedir.

Gelecek günlerde, ‘tek adam’ın bütün yetkilere sahip olduğu bir yönetim altında halkların, inançların, emekçilerin, kadınların ve gençlerin, demokratik muhalefetin nefes alamaz hale geldiği; temel hak ve özgürlüklerin, demokratik ilkelerin gasp edildiği bir ülkede mi yaşayacağız? Yoksa tüm toplumsal kesimlerin özgürce, eşitçe ve barış içinde oldukları; farklılıklarından doğan tüm haklarının anayasal güvenceye alındığı demokratik bir cumhuriyette mi yaşayacağız? İşte bugünlerde atacağımız her adım bu geleceği belirleyecektir.

HDP, bu bilinç ve sorumlulukla, Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun “toplumsal bir sözleşme”, yeni bir demokratik anayasa ihtiyacını ertelenemez temel politik bir görev olarak önüne koymaktadır. Demokrasiden, barıştan, adaletten ve emekten yana mücadele eden tüm kurumları, sendikaları, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini; kadın, gençlik ve çevre örgütlenmelerini, tüm yurttaşları; özgürce ve demokratik bir şekilde bir arada yaşamanın zeminini oluşturmak için, demokratik bir anayasayı birlikte yapma hedefiyle ortak mücadeleye çağırmaktadır.

Partimiz dün olduğu gibi bundan sonra da, tarihsel ve köklü sorunlarımızın başında gelen Kürt sorununun demokratik siyasal çözüm imkanının oluşması için diyalog ve müzakere ortamını yaratmak, eşit ve birlikte yaşamın olanaklarını oluşturmak amacıyla barış ortamının geliştirilmesi için mücadele edecektir. Ancak AKP-MHP ittifakı üzerinde yükselen Erdoğan rejimi, faşizmi kurumsallaştırmak için her geçen gün baskılarını artırmakta, köylerde ve kentlerde tahribata devam etmekte; inkar, imha, tecrit ve siyasi kırım politikalarını ve askeri operasyonlarını sürdürmektedir. Toplumsal ve siyasal karşılığı olmayan muhataplar çıkarılmaya çalışılarak bir diyalog süreci yaratılıyormuş algısı oluşturulmaktadır.

Bir kez daha hatırlatıyoruz: Bu politikalar devam ettiği sürece ahlaki, siyasal ve toplumsal açıdan bir barış sürecinin gerçekleşmesi mümkün olamayacaktır. Bu nedenle bugün toplumsal muhalefetin görevi, Erdoğan rejiminin halkları, inançları, emekçileri, kadınları, gençleri, aydınları kıskaç altında yaşamaya mahkum etmeyi amaçlayan politikalarına karşı mücadele etmektir. Bizim barış talebimiz, savaş ve çatışmaların nedenlerinin ortadan kaldırılmasını içeren; bu topraklar üzerinde yaşayan bütün toplumsal kesimlerin eşit ve özgür biraradalığını sağlayacak anayasal güvencelerin oluşturulmasını, yani toplumsal barış anlayışını temel alır.

Yakın dönem tarihimizden de biliyoruz ki, barış ve müzakere koşullarının yaratılması uzun soluklu bir demokrasi mücadelesinden geçmektedir. Bu mücadele aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’a İmralı’da 5 Nisan 2015’ten bu yana uygulanan tecrit koşullarının ortadan kaldırılması ve müzakere koşullarının yaratılması için görüşülmesini içerir. Bütün halkımızı coğrafyamızda akan kanın durması, baskı, asimilasyon, tasfiye ve imha politikalarının son bulması, çözüm için gerçek muhataplarla bir diyalog başlatılabilmesi için mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.

Eş Genel Başkanlarımız ve milletvekillerimiz başta olmak üzere, demokratik siyaset alanında faaliyet sürdürürken veya yerel yönetimlerde görev yaparken hukuksuzca tutuklanıp cezaevlerine konulan belediye eşbaşkanlarımızın, parti yönetici ve üyelerimizin ve tüm mücadele arkadaşlarımızın özgürlüğü için mücadele etmek, siyasi soykırım çabalarını boşa çıkarmak bu dönemin en önemli görevlerinden birisidir.

KHK’lerle yürüyen OHAL rejimi, ifade ve iletişim özgürlüğünü kullanan akademi ve basın üzerinde de yoğun bir baskı kurmuştur. Hükümete muhalif kamu emekçilerinin, akademisyenlerin ve gazetecilerin işten atılması bu baskı rejiminin başlıca uygulamalarından biri haline gelmiştir. Demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması; Türkiye’nin imzaladığı demokratik uluslararası sözleşme ve anlaşmalara ve hatta var olan Anayasa’ya aykırıdır. Emeğiyle, aklıyla, kalbiyle üreten, düşünen, yazan, muhalefet edenlerin sözüne, düşüncesine, emeğine sahip çıkanların yanında olacağız.

Bugün kaygısı ve yarın korkusu emekçilerin hayatını çekilmez kılmaktadır. Devletin ve sermayenin iktidarı mutlak üstünlüğünü güvenlik çemberleriyle sarmalarken, doğayı, insanı ve toplumu güvencesiz kılmaktadır. Emekçilerin grev ve direnişleri engellenmekte, sokaklar yasaklanmaya çalışılmaktadır. Bizler bu ülke için alınteri dökerek üreten işçi ve emekçilerin kıdem tazminatının gasp edilmesi ve iş yaşamının güvencesizleştirilmesi planlarına karşı güçlü bir toplumsal mücadele zemini inşa edilmesi için emek örgütleriyle birlikte hareket edeceğiz.

Erdoğan/AKP iktidarının totaliter bir rejim kurma planlarına ve zulme karşı sokakların dile gelmesine vesile olan, özgürlük ve demokrasi hayallerimizi büyüten Gezi ruhu dört yıl sonra da hafızalarımızdadır. Bizler önümüzdeki mücadele dönemini bu anlayışla taçlandırarak, Erdoğan rejiminin uygulamalarının ve emellerinin karşısında duracağız.

Tüm demokratik güçleri ortak ve eşit geleceğimizi güvenle kurabilmek için demokratik direniş ve muhalefet saflarını sıklaştırmaya; eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi ve emeğin haklarını birlikte savunmaya davet ediyoruz. Demokratik cumhuriyetin inşa edilmesi için, ötekinin farklılığına saygı duyan herkesi barış, demokrasi ve adalet mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.