
Iğdır Milletvekilimiz Mehmet Emin Adıyaman, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı ve şöyle konuştu:
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin ayrımcı bir bütçe olduğunu ifade etmek isterim. Birincisi: Kadın ve erkek eşitliğine dayanmayan, yıllardır devam edegelen kadını ötekileştirme politikası bu bütçede de devam ediyor. Yani cinsiyet ayrımcı bir bütçedir, kadının ve genç kızların eğitimine önem vermeyen bir bütçedir. İkincisi: Bu bütçe etnik ayrımcılığa dayanan, ötekileştiren, bu ülkede var olan diğer dilleri yok sayan bir bütçedir.
Kürtçe üzerinde cumhuriyetin ilk yıllarından bu tarafa başlayan yok sayma, asimilasyon politikaları süregeldi. Ama bu cumhuriyet kurulurken, Kurtuluş Savaşı verilirken Kürtler hiç şüphesiz kurulacak cumhuriyette kendi dillerinin, kendi kültürlerinin, kendi tarihlerinin yasaklanacağını beklemiyorlardı. Dolayısıyla 1924 Anayasası'yla birlikte ulus devlet ve ulus toplum projesiyle halklarımız üzerine dayatılan resmi ideolojinin sonucu olarak ancak Türk ve Müslüman olunabilirdi. O politika, son 15 yıldır AKP iktidarının "yeni cumhuriyet, yeni Türkiye" söyleminde de hiçbir değişikliğe uğramadı.
Asimilasyon politikaları çatışmalı süreci besleyen ana kaynaklardan olmuştur
Kürt dili ve kimliği üzerindeki bu sistemli baskılar sadece resmi yasaklarla devam etmedi, bunu destekleyen birtakım uygulamaları da oldu. Ne oldu? Özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada uygulanan politikalarla; sürekli bir biçimde metropollere yoğun bir Kürt göçü sağlanarak, asimilasyona uğramalarıyla da bu politikalar desteklendi. Aslında, Kürt sorununu doğuran ana sebeplerin başında Kürt dili üzerindeki yasaklar, Kürtçe eğitim üzerindeki yasaklar geldiğini söylemek mümkündür. Dili yasaklanmış, aşağılanıp horlanmış, ötekileştirilen bir halkın, kendisine dayatılan dile ve dayatanlara karşı bir tepki duymaları, onların bu dayatmaya karşı çıkmaları elbette beklenebilir bir durumdur. Doğrusunu söylemek gerekirse, devlet eliyle uygulanan bu asimilasyon politikaları aslında bugün yaşadığımız çatışmalı süreci de besleyen ana kaynaklardan biri olmuştur.
Bir halkın doğuştan gelen haklarının inkarı bölücülüktür
"Bölücülük" kavramı bu ülkede şizofrenik bir vakadır diyebiliriz. 25 milyonu aşkın Kürt yurttaşın kendi ana diliyle eğitim ve kurumsal alanda kendisini ifade ve var olma talepleri midir bölücülük? Ya da kendi tarihini, kültürünü, edebiyatını, sanatını öğrenme talebi midir bölücülük? Bir başka boyutuyla siyasal, ekonomik ve sosyal anlamda iradesini ortaya koymak mıdır bölücülük? Sorarım size, bölücülük bu mudur? Elbette değildir, asıl bölücülük nedir size söyleyelim. Bölücülük, evrensel ve uluslarüstü sözleşmelerle tanınmış, bir halkın doğuştan gelen temel haklarının inkârıdır asıl bölücülük. Bunu yok saymaktır, bunu göz ardı etmektir. Bu ülkede eğer bir bölücülükten bahsedeceksek, Kürt halkının tarihten gelen haklarına, ana diliyle eğitim hakkı başta olmak üzere, tüm ulusal taleplerinin inkârı ve reddine dayanan siyasi anlayış bu ülkenin birlikte yaşam anlayışına dinamit koyan asıl bölücülerdir.
Yine, "Kürt" ve "Kürdistan" kavramına tahammül edemeyen, bu gerçeği göz ardı edip inkar etmekle buharlaşacağına, yok olacağına, beyinlerden ve kalplerden silineceğine en başta da kendisini inandırmaya çalışanlar, bu ülkeye en büyük zararı veren en önemli bölücülerdir.
Kürtler, tarihimizde Türk halkıyla bin yıllardır beraber yaşama iradesini defalarca ortaya koymuştur. En son Kurtuluş Savaşı sürecinde Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken, Osmanlı idaresindeki bütün farklı uluslar, aidiyetler ayrılırken, Kürtler bir kez daha birlikte yaşama iradesini ortaya koydu. Ama bu iradeyi ortaya koyarken kurulacak yeni cumhuriyette kendi tarihinin, dilinin, kimliğinin, coğrafyasının isminin yasaklanacağı düşüncesiyle bu iradeyi ortaya koymadı. Bu irade, 1924 Anayasası'yla o dönemin muktedirleri olan milliyetçi, ırkçı kesimlerin dayatmış olduğu bir darbe anayasasının sonucu olarak 90 yıldır bu ülkede kanayan bir yara. Bu ülkenin dağlarında hiçbir zaman silahlı insanların eksik olmadığı bir süreci yaşamaya başladık. Bu gerçekleri görmeden salt koltuklarımızda oturarak 25 milyonu aşkın ve tarihin derinliklerinden gelen bu coğrafyanın en kadim halkını yok saymak gerçekle yüz yüze gelmemek, gerçekten kaçmak demektir.
Kardeşlik edebiyatıyla gerçeği örtbas edemezsiniz
Meclis İçtüzüğü'nde bile değişiklik yapılarak bizim, bu kürsüden Anayasa'yı eleştirmek, Anayasa'yı değiştirmek, Anayasa'nın mevcut hükümlerine karşı çıkma hakkımız dâhil olmak üzere bütün konuşma haklarımız burada gasbedilip yasaklanırken, Kürtlerin coğrafyasının, isminin varlığı yok sayılırken, bu Meclisin 3'üncü büyük partisinin eş genel başkanları ve milletvekilleri zindanlarda tutulurken, Kürt halkının iradesiyle seçilmiş 90'ı aşkın belediye başkanı cezaevlerine tıktırılıp on binlerce Kürt siyasetçi hukuksuzca rehin tutulurken kalkıp bu kürsüden veya medyadan, Kürt halkına kardeşlik edebiyatıyla gerçeği örtbas edemezsiniz, böyle bir kardeşlik de olamaz, bu olsa olsa bir algı operasyonu olur. Kaldı ki Kürt halkına olan düşmanlık sadece ülke içinde değil; Kürdistan federal bölgesinde ortaya çıkan, yüzde 92 oyla ortaya çıkan referandum sonucunu bile gayrimeşru ilan etmek, Irak'ta yaşayan Kürtlerin Irak Araplarının egemenliği altında yaşama gibi bir iradeyi ortaya koymak bile bu kardeşliğin ne kadar gerçek dışı olduğunu ortaya koyuyor. Rojava'da, Kürt halkının 70 yıldır Baas rejimine, Baas inkâr politikalarına karşı verdiği mücadelede son dönemde ortaya çıkan iradesini bir tehlike saymak, ülke dışında olmasına rağmen Türkiye sınırları dışında olan Kürtlere dahi tahammül edememek aslında Kürtlere olan düşmanlığın pratik anlamda bir ifadesidir.
Kürdistan" teriminden neden bu kadar korkuyorsunuz?
Bu ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal defalarca Kürt Kürdistanı ifade etmiştir. En son, ölümünden iki yıl önce 1936'da sizin "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri" dediğiniz bölgelere "Kürdistan" demiştir. "Kürdistan" sözcüğü, "Kürdistan" teriminden neden bu kadar korkuyorsunuz? Bu korkunun sebebi ne?
Kürdistan milyonların kalbindedir
"Kürdistan" sözcüğünün kullanılmaması Diyarbakır'da, Ağrı'da, Şırnak'ta, Muş'ta, Bitlis'te, Van'da yaşayan halkın Kürt olduğunu, Kürt gerçekliğini yok mu ediyor? O şehirlerin birer Kürt şehri olduğu gerçeğini örtüyor mu, kapatıyor mu? Siz yok saysanız da, siz yasaklasanız da bunun en güzel cevabını Milletvekilimiz Sayın Osman Baydemir yaptığı konuşmada çok açık ifade etti. Sayın Osman Baydemir'in söylediği gibi, Kürdistan sadece coğrafi bir isim değil, sınırlarını çizip güvenlik güçleriyle kontrol edeceğiniz, baskılayacağınız veya sömüreceğiniz bir alan değildir. Evet, Kürdistan milyonların kalbinde olan bir yerdir.
Ahmet Kaya’nın, Baydemir’in kalbindeki Kürdistan yaşıyor
Siz zindanlara tıkabilirsiniz. Ahmet Kaya "Kürtçe bir klip yapacağım" diye lince uğradı, Ahmet Kaya öldürüldü ama kalbi yaşıyor, kalbindeki Kürdistan da yaşıyor. Osman Baydemir'e ceza verdiniz, para cezası verdiniz, buradaki konuşmasını yasakladınız; Kürdistan yok olmuyor. Osman Baydemir'e ceza verdiniz ama Osman Baydemir'in kalbi atıyor.
Kürt halkı" halkı diye bir gerçeklik, Kürdistan diye bir yer var
12 Eylül darbe ve dikta rejiminin önümüze koyduğu Anayasa'nın arkasına sığınarak, her söylemimizi burada yasaklayarak ne bu ülkeye bir demokrasi ne özgürlük ne de adalet, daha da önemlisi ortak yaşam duygusunu inşa edemezsiniz.
Hakikati taşıyan milyonlarca kalp var. Ahmet Kaya öldürüldü, Osman Baydemir'e ceza verildi, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekili arkadaşlarımız cezaevlerine atıldı ama gerçek örtülemiyor. Bu ülkede hala kalpler atıyor, "kalp" diye bir gerçeklik var, "Kürt halkı" halkı diye bir gerçeklik var, Kürdistan diye bir yer var.
18 Aralık 2017