AİHM kararının uygulanmasını istedik: AİHM kararı uygulanmıyor, AİHM’in tespit ettiği ihlaller aynen sürdürülüyor

Meclis Grubumuz, “Herkes İçin Adalet” kampanyası kapsamında, TBMM’de “Demirtaş AİHM Kararı Uygulansın” açıklaması yaptı. Burada konuşan HDP Grup Başkanvekilleri şöyle konuştu:

Bugün hava da güzel olduğu için açık havada yapmak istedik basın toplantımızı. Bugünkü basın açıklamamızın iki konusu var; birinci konu AİHM kararı. 22 Aralık 2020’de verilen AİHM Demirtaş kararı. Bugüne kadar uygulanmadı. 2,5 ay geçti 72 gündür bu kararın uygulanmasını bekliyoruz. Bu karar henüz uygulanmadı. Uygulanması için herhangi bir adım atıldığını biz görmedik, duymadık. Önümüzdeki hafta başında AK Bakanlar Komitesi 9-11 Mart tarihlerinde toplanacak. AİHM’in Demirtaş kararının uygulanıp uygulanmaması meselesi bu Bakanlar Komitesinde gündeme gelecek ve Türkiye’ye ilişkin bir kez daha görüşme gerçekleştirilecek. 

AİHM kararının uygulanmamasının hiçbir hukuki cevabı yoktur

Bir kez daha Türkiye’nin tamamını ilgilendirdiği için AİHM Demirtaş kararının uygulanmaması meselesine değinmek istiyoruz. Neden uygulanmıyor sorusunun hiçbir hukuki ve doyurucu cevabı yoktur. Cumhurbaşkanının hukuk danışmanı sıfatıyla da olsa başka sıfatlarla da olsa çeşitli kişiler AİHM kararının uygulanmamasının gerekçelerini üretmeye çalışmışlardır. Fakat hukuken ve uluslararası sözleşmeler açısından bugüne kadar üretilmeye çalışılan gerekçelerin tamamı safsatadır. Hiçbirinin hukuki ve uluslararası sözleşmeler açısından değeri yoktur. AİHS’nin 46. maddesi AİHM kararının üye ülkeler tarafından yani AK’ye AB’ye üye olan ülkeler tarafından uygulanmasını öngören maddedir. 

Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamasını gerekli gören bir anayasa maddesi vardır. Anayasa'nın 90’ıncı maddesi açık bir şekilde kararın uygulanmasına dair içeriğe sahiptir. Buna da uyulmamaktadır. Ne AİHS’nin 46’ncı maddesine ne de Anayasanın 90’ıncı maddesine uyulmaktadır. Şimdi AİHM’in 5 konuda ihlal saptadığını biliyoruz. Bunların her biri çok önemlidir şüphesiz. Ama bugünkü gelişmeleri ilgilendirdiği için yani HDP’nin kapatılması ve HDP’nin milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışması ile doğrudan ilgili olduğu için 5 maddeden 3’üne değinip bazı örnekler vermek istiyorum.

Milletvekillerinin halkı temsil etme hakkı engellenmektedir

Bu maddelerden bir tanesi sözleşmeye ek 1 nolu protokolün 3. maddesinin ihlalidir. Bu seçilme hakkının ve halkı mecliste temsil etme hakkının ihlalini belirlemiş olan bir maddedir. Yani bu Demirtaş kararında geçmiş dönemde milletvekillerimizin tutuklanması ve dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanmasının ihlal olduğuna işaret eden bir maddedir. Hem de bu bugünkü tartışmalara doğrudan referans teşkil eden bir maddedir. Bu madde der ki; milletvekillerinin seçilme ve halkı temsil etme hakkını kullanmaları engellenirse sözleşmeye ek 1 nolu protokolün 3. maddesi ihlal edilmiş olur. Bugünkü tartışmalar doğrudan doğruya bununla ilgilidir. 

İkincisi sözleşmenin 10’uncu maddesinin ihlali, ifade özgürlüğü meselesidir. İfade özgürlüğünün aslında 2014’ten bu yana ihlal edildiğine karar vermiştir AİHM. Bunu da Anayasa’nın 83’üncü maddesinde ve 1 ve 2. maddesindeki dokunulmazlıklara dayandırarak yapmıştır ve demiştir ki "milletvekili dokunulmazlığı ihlal edilmiştir 83’üncü madde ve sözleşmenin 10’uncu maddesi ihlal edilmiştir". Bugün sürmekte olan 6-8 Ekim Kobanî fezlekeleri doğrudan doğruya bu maddenin içindedir. Birazdan Meral Hanım bu konuda çeşitli örnekler verecek. Sadece bugün değil önümüzdeki haftalarda bu örnekleri çoğaltarak bütün toplum ile paylaşacağız. 

O kadar tuhaflık var ki; kimisi konuştuğu kimisi de sustuğu için fezleke almış

Gelen fezleke eklerinde ve tabii ki AİHM’in kararını dayandırdığı çeşitli belgelerde de aynı durum söz konusu. Bizim gelmiş olan fezlekelerimizde örneğin Meclis'te yaptığımız basın toplantılarının paylaşımları yer almıştır. Yani Meclis kürsüsünde, Meclis basın toplantılarında, grup toplantılarında yaptığımız bütün konuşmalar açıkça 83’üncü madde, yani dokunulmazlık kapsamındadır ama bize gelmiş olan fezlekelerin içinde Meclis'teki konuşmalar ve basın toplantıları yer almaktadır. Açıkça Anayasanın 83. maddesi ihlal edilmektedir. 

Sadece bu değildir. Milletvekillerinin halk toplantılarında, parti toplantılarında yaptığı konuşmalar ve buna ilişkin yaptıkları sosyal medya paylaşımları, biraz sonra bazı örneklerini konuşacağız, bunlar da fezlekelerde yer almaktadır. Yani AİHM’nin 22 Aralık 2020 Demirtaş kararında çok açık bir şekilde sözleşmenin 10’uncu maddesinin ihlaline işaret ettiği, bütün ihlaller bizlere gelen son fezlekeler ve daha önceki fezlekelerin içinde yer almaktadır. O kadar tuhaflık vardır ki kimisi konuştuğundan dolayı kimisi de sustuğundan dolayı fezleke almıştır. Yani bir milletvekili konuşurken diğeri yanında durup sustuğu için gelen fezlekeler vardır. Halk bunu bilmelidir. Bu kadar büyük bir hukuki kepazelik ile karşı karşıyayız. 

AİHM, HDP’ye dönük tutuklamaların siyasi nedenlerle yapıldığını belirtmiştir

Son olarak AİHM’in kararının 18’inci maddesindedir. Türkiye hakkında uzun zamandır verilmiş olan en ağır karar bu 18’inci maddenin ihlali kararıdır. İktidara, HDP milletvekillerine yönelik 2014'ten itibaren attığınız bütün adımlar ve açtığınız davalar hukuki nedenlerle değil siyasi nedenlerle demiştir. Siyasi saikler var arkasında demiştir. 2014’ten sonra açılan davaların tamamını siyasi kumpas davaları olarak nitelendirmiştir. Bu madde bugün de aynıdır. Bize gelen fezlekeler ve bizim için açılan davalar siyasi kumpas olma özelliğine sahiptir. AİHM 18’inci madde ihlali derken açık bir biçimde buna işaret etmiştir. 

Aynı zamanda AİHM demiştir ki 20 Aralık 2020 Demirtaş kararında; 6-8 Ekim 2014 Kobanî çağrısı, HDP’nin attığı tweetle yaptığı Kobanî çağrısı siyasi ifade sınırları kapsamındadır, şiddete çağrı değildir. Yaşananlar bu çağrının doğrudan sonuçları değildir demiştir. Çok açık bir biçimde AİHM kararında bu cümleler yer almıştır. Buna rağmen gelmiş olan fezlekeler ve açılan davalar bunu göz ardı etmektedir.

Dokunulmazlıklarımızı düşürmeye yönelik tutum siyasi kumpastır

Demiştir ki AİHM, iktidarın HDP’ye yönelik kötü niyet içtihadı vardır. Kötü niyet içtihadı. Bunun çok net altını çizmiştir. Bu kapsamda bir kez daha şunu talep ediyoruz. AİHM’in 20 Aralık 2020 Demirtaş kararı uygulanmalıdır. AİHS’in 46’ncı maddesine ve Anayası’nın 90’ıncı maddesine uygun davranılmalıdır. İktidar kötü niyet içtihadına devam ederek, bu kararı uygulamayarak, bu kararın içinde yer alan bütün maddeleri bir kez daha HDP milletvekillerine karşı uygulayarak kötü niyet içtihadını devam ettirmektedir. Hakkımızda açılmış ya da açılmakta olan fezlekelerle dokunulmazlıklarımızı düşürmeye yönelik tutum açık bir şekilde siyasi kumpastır. Siyasi saiklerle yapılmaktadır asla hukuki bir yanı yoktur. 2014 Ekiminden sonra 6,5 yıl bekledikten sonra bu fezlekelerin ve davanın gündeme getirilmesi açıkça siyasi kumpastır. İktidar ortaklarının, AKP ve MHP’nin HDP’yi susturmak ve demokratik siyasetten tasfiye etmek için hazırladıkları kumpasın devamıdır, bunun hukukla en ufak bir ilgisi yoktur. 

Meral Danış Beştaş: Yüreğiniz varsa bütün fezlekeleri tek tek kamuoyu önünde tartışalım 

Fezlekeler üzerinden koparılan yaygaranın, iktidarın bunu tartıştırma yönteminin ayrıntılarını kısaca paylaşmak istiyorum. En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Meclis'e fezleke yağmasına, fezlekelerin bu şekilde tartışılması içeriğine dair şu ana kadar fezleke meselesi hukukidir diyenlere tek cümle ile yanıt verelim. Gelin eğer yüreğiniz varsa, hukuk bilginiz yetiyorsa bütün bu fezlekeleri tek tek -bine yakın fezleke var- kamuoyu önünde tartışalım. Bakalım bunlar hukuki mi yoksa siyasi mi? Hodri meydan diyorum. AKP ve MHP’li bütün hukukçuları açıkça tartışmaya devam ediyorum. 84 milyon yurttaşın gözü önünde canlı yayında biz tek tek fezlekelerin nasıl olduğunu açıklamaya hazırız, bunu peşinen söyleyeyim. 

Varlığımız bile fezleke konusu

Doğrusu bu yaratılan bir gündem, tabii ki siyasi. Bu konuda en ufak bir kuşkumuz yok. Çünkü biz ne yaptığımızı, ne yaşadığımızı biliyoruz. HDP olarak programımızı, ilkelerimizi Türkiye yurttaşları ile kurduğumuz bağı biliyoruz. Şimdi ne oluyor? Ellerinden gelse 100 yıllık tarih boyunca 28 Kürt isyanının sebebi HDP diyecekler. Tarih o kadar esnek ki, varlığımız fezleke konusu. Sadece HDP’liler olarak bu ülkede siyaset yapmamız fezleke konusu. Neredeyse benim adım Meral, benim adım fezleke konusu olabilir. Bu konuda hiçbir tartışma yok bizim açımızdan. Bunları tek tek inceliyoruz. 

Torba Yasadan sonra Torba Fezleke dönemi başladı

Torba Yasa uygulaması biliyorsunuz parlamentonun bir klasiği haline geldi. Onlarca, yüzlerce kanunu değiştiren kanunlar direkt önümüze Torba Kanun geliyor. Şimdi de Torba Fezleke dönemi. Nasıl hazırlanıyor, otomatiğe bağlanmış. AKP’li yetkililer, Cumhurbaşkanı konuşuyor ertesi gün savcılar bunu emir telakki ediyorlar, oturup fezleke hazırlıyorlar. 

Savcılar arasında fezleke yarışı başlamış

Savcılar arasında da yarış başlamış durumda. Daha fazla fezleke hazırlar da iktidarın gözüne girerim, belki terfi ederim, belki dikkatleri üzerimden çekerim diye bir yarış başlamış. Ses AKP’den, fezleke savcılardan.

Burada şunu da söyleyelim; “yargı tarafsız ve bağımsızdır” diyenler aklımızla alay etmesinler. Aklımızla alay ettirmeyiz. Bu parlamentoda 600 vekil var, suç işleyenler sadece muhalefet ve özellikle HDP’li vekiller mi? Bizim evrakta sahtecilik, irtikap, dolandırıcılık, iftira veya benzer fillerle bir bağımız yok. Bize gelen fezlekelerin tamamı konuşmadır, sözdür, düşünceyi ifadedir, siyaseti açıklamaktır. Biz nasıl siyaset yapalım, konuşmadan siyaset yapamayacağımıza göre! Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir dönemde fezleke yağmuru yağıyor.

6-8 Ekim’den HDP’yi sorumlu tutuyorsanız neden 5 ay sonra Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı

Kobanî davası üzerinden kıyamet koparılıyor. 2 örnek vereyim. 6-8 Ekim protestolarından sonra 28 Şubat’ta 5 ay sonra Dolmabahçe Sarayı’nda heyetlerimiz oturdu. Dolmabahçe Mutabakatını açıkladılar. Mademki 6-8 Ekim’den HDP’yi sorumlu tutuyordunuz, neden çözüm süreci devam etti. Neden Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı ve neden sonradan vazgeçildi. Bu soruya verilecek cevap Kobanî davasının ne olduğunu yeterince açıklıyor.

Anketler morallerini bozuyor; HDP’ye saldırıyorlar

Bütün Türkiye'ye söylüyorum; Eğer suç olsaydı AKP masaya oturmazdı. 6,5-7 yıl beklemezdi. Şu anda siyaseten sözleri tükendi, bütün vaatleri bitti, toplumda büyük bir tepki var, büyük karamsarlık var, anketler morallerini bozuyor ve HDP’ye saldırarak güç devşirmeye çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Kobanî fezlekesine ilişkin fezleke ve davayı ayırarak söyleyelim; bir kere davaya ilişkin hazırlanan iddianamede okudum hepsini 353 sayfaydı sanırım, eklerini hariç tutuyorum. Bir haftada kabul edildi. Ya bir haftada kim okur bu iddianameyi! Nasıl okudunuz? Bunu soru olarak ortaya koyuyorum. 

İkinci tutuklamayı nasıl yaptınız? Aynı suçtan ikinci tutuklama yapılamaz ki! Siz her gün yeni suçlar iddiasıyla yeni suçlar iddia ediyorsunuz. Kobanî iddianamesi tek bir medyayı esas almış ANF sitesi. Yüzde 80’i oradaki haberlere dayanıyor. ANF diye bir site olmasaydı bu dava olmayacaktı. Erdoğan geçmişte AKP’ye kapatma davasında bu bir Google iddianamesi demişti ya bu sadece Google değil keşke Google olsaydı diğer basın yayınlarından faydalanırlardı, daha objektif bir değerlendirme yapılabilirdi.

Kobanî davasında hiçbir şey yok

Durum bu iken kamuoyunda acaba bu davada neler vardır diye merak ediliyordur. Bu davada hiçbir şey yok. ANF sitesinde yapılan haberler var, örgütlerin tarihleri, kendi yorumları var, 6,5 yıl sonra çıkardıkları 3 tane de gizli tanıklar var. Bu gizli tanıklar nedense 6.5 yıl sonra söylemiş, beyanlardında da hiçbir şey yok.

Fezlekelere gelecek olursak, 2’li bir süreç var bir yandan dava devam edecek. 26 Nisan’da duruşma var, bir yandan 9 milletvekili ile ilgili fezleke tartışılıyor. Bu fezleke tartışması yargıya müdahale değil mi? Hani yargı tarafsız ve bağımsızdı? Biz burada komisyonda tartışırken 26 Nisan’da çıkacak heyet nasıl etkilenecek bundan? Arkadaşlarımız tutuklu bunu da soru olarak ortaya koyuyorum. Fezlekelerimizde 2014 değil 2012’ye kadar gidilmiş. Hakkımızdaki fezlekelerden 2012'den bugüne kadar Boğaziçi direnişine kadar açık kaynak taraması yapılmış. Bizimle ilgili suç bulamıyorlar ya, açık kaynak taraması yapmışlar ve bir bir bakalım neler bulmuşlar. Başka bir delil yok. 

Adalet Bakanlığı Bütçesi üzerine konuşmamdan fezleke var

Parlamenter olarak yaptığımız faaliyetler Kobanî fezlekesinde yer alıyor. Neymiş önceki dönem Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a Kürt illeri üzerinden yapmış olduğumuz tartışma fezlekede var. 25 Kasım 2019’da benim Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığım konuşma da var. Yine 4 Ekim, 17 Ocak basın toplantılarımız var. Benim bizzat Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine yaptığım konuşmadan fezleke var.

TBMM’deki konuşmaları suç saymak yetmemiş AKPM’deki konuşmalara kadar gitmişler

Trajikomik olaylarda var. Benim Strazburg'da İnsan Hakları Komiseri ile yaptığım görüşme de var fezlekede. Ankara Milletvekilimiz Filiz Kerestecioğlu'nun -kendisi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiydi- Türkiye ve partimiz adına orada Genel Sekretere sorduğu soru da fezlekede var. Yani bu parlamentoda suç saymak yetmemiş, AKPM’ye kadar gitmişler ve orada sorulan soruyu fezleke yapmışlar. 

İzmir Milletvekilimiz Serpil Kemalbay hakkında Hasankeyf'le ilgili olan fezlekenin sonuç bölümünde Pervin Buldan’ın cezalandırılması istenmiş! Mardin Milletvekilimiz Pero Dündar hakkında, kendisi 2013 yılında cezaevinde aslında ama o tarihte bir eyleme katıldığı gerekçesiyle fezleke hazırlanmış. Yani cezaevinden nasıl çıkıp Diyarbakır'a gitmiş onu sormak istiyorum. Ben okurken acı acı gülümsedim. Bu savcılık mı hukukçuluk mu bu siyaset mi diye gülmedim değil. 

Boğaziçi direnişine dair attığımız tweetler Kobanî fezlekesine konulmuş

Bunun dışında şunu da söyleyeyim. İki tweet var benim elimde. Ben, Saruhan Bey, Garo Bey birkaç arkadaş daha Boğaziçi direnişiyle ilgili attığımız tweetler Kobanî fezlekesinde. Bunların tümü Kobanî fezlekesinde. Hani yaktılar, yıktılar, öldürdüler diyorlar tabii ki öyle bir şey yok. Ne yapacaklar bir şey bulmaları lazım. Boğaziçi tweetim şöyle: Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Boğaziçi rektör seçimi istiyor. Kayyımları ne belediyede ne siyasette ne üniversetede istemiyoruz. Kabul etmiyoruz, çünkü kayyım darbedir, gasptır.

Bugün de söylüyoruz dün de söyledim. Boğaziçililer kendi rektörlerini seçsinler, bunun fezleke ile ne alakası var? "Anadilde eğitim haktır" diye bir tweetim var: Gereğini yapmak devletin sorumluluğudur. Lütuf değildir. MEB Kürtçeye kontenjan diye bir tweet.

Bütün fezlekeler böyle üzerinde yaygara koparılan, suç işlediler bölücüler, terörörü diye üzerinden kıyamet kopardıkları fezlekeler bu kadar gayri ciddi, bu kadar özensiz ve gerçeklikten uzak ve sıkılmadan, yüzleri kızarmadan hukuki diyorlar. Ya hukuk bilmesek, bu ülkede hukuksuzluktan en çok mağdur olanlar olmasak, belki bir soru koyardık oraya. Biz hukuksuzluğu bizzat yaşayarak öğrendik. Yani bizim grubumuzda öyle fena hukukçular yok. Bu fezlekeleri en az onlar kadar yorumlayabiliriz. Önümüzdeki günlerde bu fezlekelerle ilgili sizlere açıklamalar yapacağız.

Yargıya bütün iyi niyetimle çağrı yapıyorum: Siz siz olun AKP’ye güvenmeyin, sizden öncekiler gibi yarı yolda kalabilirsiniz 

Son olarak savcılara, valilere, emniyet müdürlerine bir çağrım var. Bütün samimiyetimle bütün içtenliğimle çağrı yapmak istiyorum. AKP’ye güvenmeyin. Güvenmeyin sonra yarı yolda kalırsınız. Sizden öncekiler şu anda nerede biliyorsunuz. Hukuksuzluğa imza atmayın. Çünkü yarın bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp yanıldık diyebilir; yanıltıldık, pişmanız diyebilir. Başka bir şey söyleyebilir. O nedenle siz siz olun, önerimizdir, bir emir filan değil sakın yanlış anlamayın, biz yargıyı birileri gibi etki altına alma onları yönlendirme çabasında değiliz. Sadece önünüzdeki mevzuata göre değerlendirme yapın. Hukukun gereğini yapın. 

4 Mart 2021