AKP Hükümeti Rojava ve Şengal’de gelişen eşit ve ortak yaşamı hedef almaktadır

AKP- MHP ittifakının, faşizmi Türkiye’de tek seçenek kılmak için yaptığı pazarlıklarda sunulan vaatler, Şengal’de Ezidi Kürtlere ve Rojava’da başta Kürtler olmak üzere tüm Suriye halklarına yapılan saldırılarla gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Referandum yenilgisiyle çözülmeye başlayan milliyetçi cephe, bir kez daha Kürt karşıtı politika üzerinden diri tutulmaya çalışıyor. HAYIRın sesinin Türkiye halklarında karşılık bulmasıyla yaşanan panik, savaş yıkıcılığının uyuşturucu etkisiyle geçiştirilmek isteniyor. Türkiye Hükümetinin iç siyasette kaybettiği itibarını, kendi sınırları dışındaki halklara saldırarak tekrar kazanmaya çalışması basiretsizliğinin kanıtı olarak görülmelidir. Yapılan açıklamalar da gösteriyor ki, Türkiye Hükümeti dış politikadaki tıkanıklığı Rojava ve Şengal halklarına saldırarak aşmaya, Ortadoğu’da yaşatma değil öldürme iddiasıyla aktör olmaya çalıştıkça sorunun çözümünde muhatap olmaktan çıkmaktadır.

Türkiye, tarihinde ilk kez Yunanistan’dan İran’a, Rusya’dan ABD’ye bütün ülkelerle aynı anda sorun yaşıyor. Düşman inşasına dayanan bu dış politika anlayışında Güney Kürdistan’la kurulan ilişki ise, sırf Kürtleri birbirine düşman etme hevesiyle girişilen ucuz bir siyasetten öte bir anlam taşımıyor. Kürtlük, her sıkıştıklarında harcayabilecekleri bir siyaset malzemesi değil, 60 milyon halkın kimliğidir. Kürtler kendi yaşam alanlarının geleceği ile ilgili olarak kendi sözlerini söylüyor, kendi yaşamını kendi inşa ediyor.

Türkiye, kendi toprakları dışında o ülkenin onayı olmaksızın gerçekleştirdiği, sivillerin yaşamını yitirdiği bir saldırıyı, “terörizm” şablonunu kamuoyunun önüne sürerek meşrulaştırmaya çalışıyor. AKP’li Belediye Başkanlarının IŞİD’lilerle görüşmeleri ortaya çıkan, İŞİD’e teçhizat yardımında bulunan derneklere Valiliklerce “insani yardım derneği” statüsü tanıyan, IŞİDlileri Türkiye hastanelerinde tedavi eden Hükümet, IŞİD’in katliamlarını değil Rojava ve Şengal’de gelişen ortak yaşam iradesini terörizm olarak görüyor. 2014’de IŞİD’in Şengal’de Ezidileri katletmesine, Ezidi kadınlara tecavüz edip köle pazarlarında satmasına ses çıkarmazken, Rojava ve Şengal’de gelişen eşit ve ortak yaşamı hedef alıyor. Burada özgürleştirilerek garanti altına alınan yaşamı savunmak yerine, Kürt düşmanlığı refleksiyle sivilleri intikamcı dış politikasına kurban ediyor. Sorun terör sorunu değil, bu demokratik modelin Türkiye’ye sıçramasından duyulan korku sorunudur. Türkiye Hükümetinin çözemediği her sorunu güvenlik meselesine, terör sorununa dönüştürerek bu konudaki başarısızlığının üstünü örtmeye çalışması beyhudedir. Referandumla başlayan dönemle birlikte içerde ve dışarda çatışmaya karşı HAYIRda buluşanlar, Hükümetin iki yüzlülüğüne karşı en güçlü settir.

Bu saldırılar Şengal’de Ezidi Kürtler, Rojava’da Kürtler başta olmak üzere Suriye Halklarına yapılmaktadır. Koalisyon güçleri IŞİD’e karşı neredeyse tek engel olan Suriye Demokratik Güçleri’nin yanında olduğunu göstermelidir. Şengal’de Ezidi kadınlar yaşadıkları travmayı Rojava ile yeşeren eşit ve özgür yaşam umuduyla henüz atlatmaya başlarken yapılan bu saldırılar, Suriye’de IŞİD’in kadınları köle olarak gören zihniyetine tek alternatif olan yaşam modelini hedef alıyor. AKP’nin kadın iradesine, kadın yaşama özgür bir birey olarak katılımına yönelik cinsiyetçi tavrı, bu saldırılarla bir kez daha ifşa oluyor.

24 Nisan’ın yıldönümünde olduğumuz bu günlerde, AKP Hükümetinin tarihle yüzleşmek yerine tarihteki kirli siyasetleri güncel kılma çabaları ile karşılaşıyor olmak, Türkiye’nin geleceğinin de kaybıdır. Bilinmelidir ki, referandumla birlikte sokaklarda yükselen geleceğin sesi, tarihin en klişe faşizm örneklerine yaslanarak kulisler arkasında yapılan fısıldaşmalardan daha gür çıkmaya devam edecek.

Dilan Dirayet Taşdemir
Halkların Demokratik Partisi

Kadın Meclisi Sözcüsü
26 Nisan 2017