AKPM heyetimiz: Üzerimize düşeni yaptık, hakları çalınanların temsilcisi olduk

Eş Genel Başkan Yardımcımız Hişyar Özsoy, Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu ve İzmir Milletvekilimiz Ertuğrul Kürkçü'den oluşan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) heyetimiz, konseyin kararına ve karardan sonra yaşanan tartışmalara ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Konseyde ‘evet’ oyu kullanmalarına yönelik eleştirilere de yanıt veren heyet üyeleri şöyle konuştu:

Ertuğrul Kürkçü:

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) 25 Nisan günü Türkiye ile ilgili kararına ilişkin HDP’nin tutumu gerçekte olmadığı kadar bulandırılıyor. Bahçeli dün yaptığı grup toplantısı konuşmasında, bir karardan dolayı aynı anda hem AB’yi hem Avrupa konseyini hem de tüm Avrupa’yı hedef aldı. Bunca cahilliği karşısında şaşırdım. Olay, Avrupa Konseyi’nde geçiyor. Biz Avrupa Konseyi üyesiyiz ve TBMM, buraya 18 üyeden oluşan bir delegasyon gönderiyor. Biz de HDP olarak 2 asil ve 2 yedek üye şeklinde katılıyoruz.

Avrupa Konseyi Avrupa’nın insan hakları merkezidir. Ne AB gibi ticaretin meseleleriyle ilgileniyor ne de NATO gibi silahla, işgalle ilgileniyor. Konusu insan, insan hakları, demokrasi, idamsız bir Avrupa. Türkiye buraya kendi rızasıyla üye oldu, 1950’den beri kurucu üye. 1 yıldan bu yana da en çok para veren ülkelerden. Kimse Türkiye’yi zorla almadı, konsey Türkiye’yi işgal etmedi.

Türkiye 2004’te gözlem sürecinden çıkmıştı. Bu yıla kadar da diyalog sürecindeydi. Ancak hem 2015 7 Haziran seçimleri sonrasında alevlenen çatışmalar hem de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kitlesel insan hakları ihlal süreciyle karşı karşıya kalmamız sonucu bu tartışma yeniden başladı. Yani tartışma esasen Türkiye’nin insan haklarını askıya alması sonrasında tüm temel hakların ihlal edilmesi ve Türkiye hükümetinin verdiği sözleri yerine getirmemesiyle ilgilidir.

Türkiye’den istenenler; milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına son verilmesi, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması, OHAL’in kaldırılması, kitlesel temizliklerin sona erdirilmesi, OHAL inceleme komisyonunun göreve başlaması, tutukluluk hallerindeki istisnai durumların kaldırılması, avukat görüşlerine izin verilmesi, el konulan mal mülkün geçici olduğu kabulüyle yargı denetimine açılması, kamu görevlilerine cezasızlık getiren yasanın değiştirilmesi, cezasızlığa son verilmesi, işkenceyi önleme komitesinin raporunun üzerindeki yasağın kaldırılması, gazeteciler ve insan hakları savunucularının serbest bırakılması, ifade özgürlüğünün önünün açılması, Terörle Mücadele Kanununun değiştirilmesi…

AKPM'de evet dediğimiz için gurur duyuyoruz

HDP’nin Konsey'de oy kullanma hakkı olan 2 milletvekili olarak, hem bu kararlara hem de Türkiye’nin yeniden gözlem statüsüne alınmasına evet dedik. Bu kararımız için gurur duyuyoruz. Çünkü biz milletvekili olurken yemin ettik. İnsan haklarının böylesine ayaklar altına alındığı bir dönemde Türkiye’nin bizzat kurucusu olduğu bir insan hakları kurumunda Türkiye’nin hukuksuzluklarının giderilmesi yönünde alınan karara hayır diyen milletvekilliği yemininden ayrılmış olur. Anayasaya sadakatte ısrarlıysak yapmamız gereken, AKPM'de evet demek olmalıydı.

Kimse kimseyi peşine takmadı

Tutumumuz dolayısıyla yöneltilen eleştirileri doğal karşılayabilirdik. Ayrı düşünülebilir ama AKPM’de ‘evet’i tercih etmemiz dolayısıyla ayrı bir statüye indirgenmemiz sadece demokrasi dışı rejimlerde geçerli olabilir. Sayın Başbakanın, başkalarının peşine takıldığımıza ilişkin eleştirisini fıkra gibi görüyoruz. Kimse kimseyi peşine takmadı.

AKPM’de bir milli maç oynanmıyor, bir savaş yapılmıyor. Kendi siyasi eğilimlerimize göre gruplara dağılıyor. Biz Birleşik Sol’un üyesiyiz. AKP ve MHP çeşitli sağ gruplara üye. Dolayısıyla tartışmalar bu gruplarda yapılıyor. TBMM’de nasıl oy kullanıyorsak Konsey’de de öyle oy kullanıyoruz. AKP’li üyeler bulundukları grubun hiçbir üyesini ikna edememişken gruptaki meslektaşlarına ne diyecekler? Onların Türkiye düşmanı olduklarını haçlı olduklarını söyleyecekler mi?

Filiz Kerestecioğlu:

15 Aralık 2004 yılındaki Avrupa Parlamentosu toplantısında Avrupalı parlamenterler, Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başlaması için, aralarında Türkçe “evet” yazısının da bulunduğu, tüm Avrupa dillerindeki “evet pankartlarını” kaldırmışlardı. O toplantıda 407 Avrupalı vekil, “evet” oyu kullanırken, 262 vekil hayır demişti. Üyelik müzakereleri için 3 Ekim 2005 tarihi hedef olarak koyulmuştu.

Gökçek gündüz vakti havai fişek patlatmıştı

Erdoğan ve Abdullah Gül müzakere için tek tek ülkeleri ziyaret etmişlerdi. AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, AB’nin kararını Ankara’da gündüz gözüyle havai fişekler atarak kutlamış, Meclis’e, üyelik müzakerelerinin başlayacağı tarihe doğru geri giden bir saat bile konulmuştu.

O günlerde Türkiye’nin en büyük destekçileri Sol milletvekilleriydi. Sosyalist ve Sosyal Demokrat milletvekilleri, Avrupa’nın demokratik biçimde büyümesinden yanaydı.

Aynı şekilde, AKP ve özellikle bir dönem Avrupa Konseyi Başkanlığı yapmış Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi ve insan hakları güzellemeleri yapıyor, “ortak değerlerden”, “kültürler arası diyalogdan söz ediyor, Konseyin “insan hakları ve hukukun üstünlüğü adına çalışmalarının öneminden” bahsediyordu.

Bugüne benzer biçimde, AKPM'de, 2008’de AK Parti’ye açılan kapatma davası gerekçesiyle Türkiye’nin denetim sürecine alınması gündeme gelmişti. Kapatma gerçekleşmeyince karar çıkmadı. Yani bu şu demekti: Türkiye’de hükümet kim olursa olsun, eğer insan hakları açısından endişe verici bir durum varsa, yeri geldiğinde herhangi bir hükümeti, örneğin AKP’yi korumak için de Konsey Türkiye’yi daha yakından izleme kararı alabilir!

Hükümet neden bu kararın alındığını çok iyi biliyor

Bugün Türkiye'deki insan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye’yi düzenli periyotlarla izlemek anlamına gelen Denetim Süreci lehinde oy kullanan milletvekillerine “İslamofobik”, “Haçlı zihniyeti”, “Tanımıyoruz”, “Siyasi karar”, “Düşmanlık”, “Kendine baksın” diye hakaret edenler, 2004’ten bugüne Türkiye'yi desteklemiş milletvekillerinin neden bu kararı verdiğini aslında çok iyi biliyorlar; ama bilmezden gelmeyi tercih ediyorlar!

Türkiye’nin baskıcı yönetiminden memnun olanlar ise yalnız Erdoğan’a benzeyen Avrupalılar, yani başından beri Türkiye’yi AB’de istemeyenler…

AKP Avrupa ile sadece ekonomik ilişki istiyor

AKP’nin istediği, insan hakları kriterlerini dikkate almadan yalnızca Avrupa ile ekonomik ilişkiler içinde olmak. Böylece Ortadoğu’da “patron” olmak… AB’nin özelleştirmeler, serbest ekonomiyle ilgili, yani halkın cebinden çalmakla ilgili tüm önerilerini hemen uygulayan AKP, insan hakları konusundaki uyarıları ise hiç dikkate almıyor. Şirket devletini, insan haklarını gözetmeden yönetmek istiyor.
Kuruluş amacı “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü desteklemek” olan Avrupa Konseyi’ne üye olmak, hele ki kurucu üye olmak bu değerleri her ülke için önemsemeyi gerektirir. Ne var ki, sadece Türkiye uyarıldığında veya sadece kendilerini ilgilendiren konularda Avrupa Konseyi tartışmalarına katılan AKP’liler, AKPM’de azınlıklarla ilgili engelliler, göçmenler, kadınlar, çocuklarla ilgili ne kadar önemli çalışmalar yapıldığının farkında bile değiller.

CHP için derin çıkarlar üstün geldi

Nasıl bir yıl kadar önce CHP, dokunulmazlıklarla ilgili düzenleme için “anayasaya aykırı ama EVET” dediyse, bugün de Avrupa Konseyi'nde "evet insan hakları ihlalleri var ama Türkiye’nin daha yakından izlenmesine HAYIR” dedi. Belli ki yine, bazı derin çıkarlar, Türkiye vatandaşlarının çıkarlarından üstün geldi ve CHP Türkiye’nin imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve Avrupa Konseyi üyeliğini tamamen işlevsiz hale getiren bir karar verdi. KHK’larla işten çıkarılanları, Referandumdaki şaibeleri, tutuklu gazetecileri, tutuklu milletvekili ve Belediye Başkanlarını, OHAL’i, Türkiye’deki basın ve düşünce özgürlüğünü gündeme getiren bir Rapora Hayır diyen bir Ana muhalefet Partisinin, üstelik Sosyalist Enternasyonelin de üyesi olan bir Ana Muhalefet Partisinin düştüğü durumu kendisinin değerlendirmesi gerekir.

MHP’nin özür borcu var

Diğer muhalefet Partisine gelince -ki artık bu Parti’ye muhalefet partisi dememiz de gerekmiyor sanırım- 7 Haziran’dan beri Türkiye’yi savaş, işsizlik ve düşmanlık politikalarına elleriyle teslim eden bu partinin bize söyleyecek tek bir sözü yoktur! Ancak, Türkiye’ye bu tekçi rejimi elleriyle paketleyip armağan ettiği için büyük bir özür borcu vardır! Türkiye’nin, Avrupa Konseyinin ve onun bir organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymayı kabul ettiğini belirten Sözleşmenin altında imzası var ve bizler HDP Milletvekilleri olarak bu kuralları tüm Türkiye yurttaşları için savunmakla yükümlüyüz.

Hakları çalınanların temsilcisi olduk

Biz Konseyde, hakları çalınmış vatandaşlarımızın temsilcisi olduk. Barış çağrısı yaptığı için 1 yıl 3 ay hapis cezası alan Ayşe Öğretmenin temsilcisiydik, Berkin Elvan’ın temsilcisiydik, Prof İbrahim Kaboğlu’nun temsilcisiydik, AKP’nin atadıkları tarafından koltukları çalınan ve hapse atılan seçilmiş Belediye Başkanlarımızın, ihraç edilen öğretmenlerin temsilcisiydik, biz her türlü şantaja, tehdide rağmen diz çökmeyen Türkiyeli onurlu insanların temsilcisiydik. Ve her zaman insan haklarından, insan onurundan daha yüksek bir çıkar olmadığını, tek sorumluluğumuzun yurttaşlarımızın selameti olduğunu savunacağız. Ayrıca biz, “Türkiye’de yaşar, Avrupa’da şaşar” şeklinde politika yürüten bir parti de değiliz. Barış ve demokrasiyi, evrensel prensipleri tüm dünya halkları için savunan bir Partiyiz. Ve Türkiye’de yaşanan bütün hak ihlallerine karşı, tıpkı referandumda olduğu gibi, HAYIR diyen yurttaşlarımızla birlikte yolumuzu yürümeye devam edeceğiz...

Hişyar Özsoy:

Türkiye’nin kat ettiği ilerlemeye göre tekrar sürece alınması söz konusu ancak hükümetten gelen mesajlar gayet popülist bir şekilde iç politika malzemesi yapma yönündeydi. “AKPM kararını tanımıyoruz” gibi açıklamaların geçerliliği yoktur. Türkiye Avrupa Konseyi üyesidir, kararlara uymak zorundadır. Uymazsa kriz derinleşir. Örneğin Türkiye’nin oy hakkı elinden alınabilir. Türkiye’nin alacağı tavra göre ya bu darboğazdan bu ülke çıkacak ya da kriz derinleşecek. Bunun zincirleme etkisi olacaktır, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde belirleyici olacaktır.

Ne istiyor AKPM, örneğin referanduma ilişkin Venedik Komisyonu ve AGİT raporlarının tespit ettiği sıkıntılara cevap üretmek. “Avrupa Konseyi kararını tanımıyorum” demek, gümrük birliği konusunda da ciddi sıkıntılar demektir Türkiye bu katı tavrında devam ederse ticaret alanında da ciddi sıkıntılar önümüzde duruyor.

Üzerimize düşeni yaptık

Türkiye, sistematik olarak uyguladığı hak ihlalleri yüzünden Avrupa liginde küme düşmüştür ve izleme sonrası sürece girip tekrar izleme sürecine dönen ilk ülke olmuştur. Bu noktadan çıkmanın yolu ahkam kesmek, sağa sola bağırıp çağırmak değil, aklı selim ile demokratik reformları gündeme almaktır.

Bunun bu hükümete faturaları olacak ama bu hükümetin yanlışları yüzünden geniş kesimler de ciddi sıkıntıları yaşıyor. Tarımda, ticarette ciddi sıkıntılar var. Şu an gümrük birliği tartışmalarını insan hakları kriterlerine bağlamayı düşünüyorlar. Mevcut durum buyken hükümet afra tafrayı bir köşeye bıraksın, o konseye üyesiniz, bu konseyden atılmaya kadar gidebilecek bir süreçtir.

Biz HDP olarak hem içeride hem dışarıdaüzerimize düşeni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.

3 Mayıs 2017