Ataş: Tekçi siyaset ekonomik krizleri derinleştiriyor

İstanbul Milletvekilimiz Erdal Ataş, Meclis Genel Kurulunda devam eden bütçe görüşmelerinde söz aldı ve şu ifadeleri kullandı: 

Coğrafyamızın emekçiler tarafından üretilen vergileri ve diğer meselelerle merkezîleştiği ekonomisinin bir yıl sonraki sürecine yönelik planlamasını konuşuyoruz. Ama tabii ki ekonomi ve politika genel olarak dünyadaki toplumsal sistemden bağımsız bir şey değil. Dünyada nasıl bir toplumsal sistem varsa ekonomi de ona bağlı olarak, politik olarak bölüşülerek paylaşılıyor. Yani dünyadaki olanakları eğer sosyal bir devlet biçiminde ele alırsak o zaman halka daha uygun, daha adil biçimde yansıyan bir ekonomiye dönüşebileceği gibi, "kapitalist", "emperyalist" dediğimiz sermayenin vahşi sömürüsüne bağlı ele alındığında, maalesef bütün bu sermayenin tamamı, işçi ve emekçilerin karşıtı olarak, küçük bir azınlığı destekleyen bir ekonomiye dönüşmektedir.

Bugün dünyada kapitalist emperyalist sistem hâkimdir ve bu sistemin doğasında şu vardır: Bir, özel mülkiyeti destekliyor; ikincisi, ona bağlı olarak kâra dayalı üretimi güçlendiriyor ve bunu tetikliyor, aynı şekilde bu küçük azınlığın elinde biriken bu ekonominin de küçük bir azınlık tarafından yönetilmesini içeren bir yönetime dönüşüyor. Doğal hâliyle, doğa tahribatı, buna bağlı olarak işçi ve emekçilerin sömürülmesi, yine "serbest piyasa" adı altında yapılan zamlar, diğerleri ve benzerleriyle gündem epey işçi ve emekçilerin aleyhine gelişmiş oluyor ekonomik olarak.

Bizim ülkemizdeki mevcut iktidar da aynı şekilde kapitalist emperyalist sistemin bir parçası olarak sermayeyi destekleyen bir anlayışla ekonomiyi ele almakta. Diyelim ki her yıl dünyadaki koşullara bağlı olarak gelişen, ekonomiye bağlı olarak gelen gelirler de yine aynı o siyasete bağlı olarak küçük bir azınlığın daha fazla kâr sömürüsü için, silaha ve benzeri meselelere yatırım yaparak kendi özel mülkiyetini güçlendirmesi, tekellere dönüştürmesi için kullanılıyor. Yine bunu destekleyen hükûmetler ve siyaset alanları da tekçi bir zihniyetle başkanlıkları, krallıkları, küçük azınlık yönetimlerini destekleyen bir siyasetle bu meseleyi yürütmüş oluyor. Kapitalizmin kriz biçiminde geliştiği durum da zaten buradan meydana geliyor. Yani sermaye kesimleri işçi ve emekçileri sömürerek, onları yoksullaştırarak metalar ve sermayeler elde ediyor, sonra da bu metalarını, ne olursa olsun, silah, araç, gıda, giyim ne olursa olsun bunların tümünü de işte bu işçi ve emekçilere satmaya çalışıyor. Yoksullaşan işçi ve emekçiler bunu alamadığında onlar da doğal hâliyle krize girmekte ve bir şekilde bunun yükleri de yine işçi ve emekçilerimize yansıtılmaktadır.

Kapitalist sistemi desteklemenin yanında tekçi bir anlayış söz konusu

Bizim ülkemizde sadece kapitalizmi destekleyen, onun işleyişiyle, onun anlayışıyla hareket eden bir iktidar, bir hükûmet yok. Aynı zamanda bizim coğrafyamızda, işçi ve emekçileri sömüren bu kapitalist sistemi desteklemenin yanında, tekçi, ayrımcı yaklaşan bir siyaset anlayışı söz konusu.

Tekçi siyaset ekonomik krizleri derinleştiriyor

Bu siyaset anlayışı, bizim coğrafyamızda yaşanan krizleri de daha fazla derinleştirmekte ve ülkemizdeki halkların üzerine binen yükleri artırmaktadır. Bugün bizim ülkemizde var olan bütün bu ekonomik daralmanın, işçi ve emekçilere yönelik yaşanan bütün bu krizlerin tümünün sebebi aslında uygulanan siyasetle alakalıdır.

Coğrafyamızda büyük bir ekonomik kriz var kapitalizme dayalı, sermayeye dayalı; bunun yanında büyük de bir siyaset krizi söz konusu. Bizim ülkemizde herkes içeride yani böyle bir gerçeklik var. Siyasetçi içeride, gazeteci içeride, akademisyen içeride, muhalifler içeride, üçüncü büyük partinin eş başkanları, milletvekilleri içeride, belediye başkanları içeride, insan hakları savunucuları içeride. İnsan hakları noktasında şu an en alt düzeye inmiş ülkelerden bir tanesindeyiz. Bu koşullarda, ortaya çıkmış olan bu atmosfer içerisinde "Kürt" ismi, "Kürdistan" ismi, tarihte kullanılmış olan bunların tümü de maalesef yasaklı hâle getirilerek cezalarla baskıya dönüştürülmüş durumda.

OHAL silaha dönüşmüş durumda

OHAL'le ülke yönetiliyor bir seneden fazladır. Dönemsel olarak bu meseleler elbette geçici olarak ele alınabilir, bunlar anayasalarda var. Ama bizim ülkemizde muhalefeti bastırmak, bu ülkede hak talep eden, demokrasi talep eden, barış talep eden kesimleri bastırmak için OHAL ve KHK'lar açıktan bir silaha dönüştürülmüş durumda. Hukuk ve Anayasa zaten kötüydü, zaten 12 Eylül’den besleniyordu, tamamen bir kenara bırakılarak daha da tekçi, daha da faşist, daha da baskıcı hâle getirilmiş durumda.

Türkiye'de 40 şehrin nüfusu kadar işsiz var

İşsizlik 6 milyona ulaşmış durumda. Yani resmî rakamlarda normalde 3,5-4'e yakın olarak gösterilse de şu an gelinen aşamada sendikaların gösterdiği verilere göre 5 milyonu aşmış durumda, 6 milyona yaklaşıyor. Bu, bizim ülkemizde 26 tane şehrin nüfusu. Çocuklar ve diğerleri çıkarıldığında bu ülkede yaklaşık olarak 40 tane şehir işsiz durumda. Yani bunların bir bütünü böyle.

Yoksulluk sınırı 5.100 liraya ulaşmış durumda sendikaların yaptığı araştırmaya göre, Açlık sınırıysa 2 bin lira düzeyinde. Bizim ülkemizde ise maalesef asgari ücret 1.400'lerle övünen bir hükûmetin elinde şekillenmiş oluyor.

Euro ve dolar, maalesef bu ülkenin yıllık gelirinin yüzde 20'sini bir şekilde yok ederek havaya uçuran bir siyasetle yükseltiliyor. Dış ve iç politikadaki hatalı tutum maalesef bu meseleyi bugüne getirdi. Eğer bizim ülkemiz dışa bağımlı olmasaydı, euro, dolarla alakası olmasaydı o zaman şunu diyebilirdik: "Ya, bize ne, yükselirse yükselsin." Ama ekonominin yüzde 90'ının onlara endeksli yürüdüğü bir ortamda doların 3 bin liradan 4 bin liraya çıkması demek 800 milyar gelirin 200 milyarının havaya uçması demek. Bu da bu ülkede yaklaşık olarak 10 milyon işçinin iki yıllık asgari ücret değerine tekabül etmektedir.

Krizi kapatmak için Kudüs, Lozan gündeme getiriliyor

Ama bizim Hükûmetimiz ne yapıyor? Bütün bunları kapatmak için yani siyasi ve ekonomik krizi kapatmak için Kudüs, Lozan ve benzeri meseleleri gündeme getirerek Yunanistan'la alakası olmayan bir Lozan tartışması… 

Tüm bunların yanında, ekonomi nereye gidiyor? Tamamen bir savaş bütçesi planlanmış durumdadır. 120 milyar TL savunma sanayisine ayrılmış durumda, resmî rakamlarda belirtilen. Ayrıca fonlardan gelenlerle birlikte 160'ı zorlayan bir ekonomi maalesef o alana yatırılmış olacaktır. Bununla bu ülkenin sağlık, ekonomi, eğitim ve o dediğimiz diğer bütün alanlarının sorunları çözülebilecekken maalesef bu mesele bir şekilde savaş bütçesi olarak baruta yatırılarak ortadan kaldırılmaktadır. Ülkemizdeki sorunları çözmeyen, sadece savaş siyasetiyle bu meseleyi ele alan anlayış nasıl krizlerden kurtulamayarak çözümsüzlükle bugüne kadar geldiyse bu anlayış çok daha kısa süre içerisinde maalesef kaybedecek ama aynı zamanda bu ülkenin işçi ve emekçileri kaybedecektir.

Sayıştay’ın tüm raporlarında ‘uyumsuzluk’ tespiti var

Denetleme açısından da böyle. Sayıştay’ın bu meseleyi denetlemede bütün raporlarını inceledim, hepsinde, "Bu uyumsuzdur, muhasebe uyumsuzdur. 2015 daha açıklanmadı. Diğeri birbiriyle uyumsuzdur" yazıyor. Yine, aynı şekilde bu Müsteşarlıkla Bakanlık arasındaki uyumsuzlukları ifade ediyor. Yine, bir şekilde tahsis edilen araçlardan tutalım da her noktada bir uyumsuzluk ve bir şekilde temizlenemeyen, aklanamayan bir ekonominin olduğu açıktır.

Emekçiler için bölüşümü sağlanan bir ekonomiden yanayız

Vicdani ret ve askerlikle ilgili diğer meselelerde, yine, yanlış yürütülen siyasetlerden kaynaklı askerlikte yaşamını yitiren insanlara yönelik uygulanan yok sayma politikalarının tümü de aynı şekilde devam ediyor. 

Bizim HDP olarak asla böyle bir savaş politikasına, tekçiliğe hizmet eden, savaşa hizmet eden, sermaye ve ranta hizmet eden, zorbalığa hizmet eden, kapitalizme hizmet eden, sömürüye hizmet eden bu mevcut bütçeyi kabul etmeyeceğimiz açıktır. Biz daha çok halkların yararına olan, barışı, demokrasiyi, özgürlüğü savunan, halk için, emekçiler için bölüşümü sağlanan bir ekonomiden yanayız.

14 Aralık 2017