Avukatlar: Bu yargılama sürdüğü sürece 2023’te adil bir seçim yapılacağını kimse iddia edemez

Hukuk Komisyonu Eş Sözcümüz Nuray Özdoğan ile Kobanî Kumpas Davası avukatları Sipan Cizreli ve Cemile Turhallı davaya ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Özdoğan şunları söyledi:

Davanın 18. duruşma periyodu 19. celsesi dün itibariyle sona erdi. Sabah sevindirici bir haberle uyandık. Bircan Yorulmaz ve Mesut Bağcık sabaha karşı tahliye edildiler. Tahliye kararından müvekkillerimiz cezaevi önüne konulduğunda haberimiz oldu. Tahliyelerde dahi hukuksuz sistemine devam eden bir sistemle karşı karşıyayız. Müvekkillerimiz sabah saatlerinde bize ulaşabilmek için cezaevi önünde araç ve telefon arayışına girerek buraya kadar ulaşmışlardır.

Tahliye kararı bütün müvekkillerimiz açısından verilmelidir

Mahkemenin ara kararında müvekkillerin savunmasının alınmış olması gerekçesiyle tahliye kararı verildiğini gördük. Bu tahliye kararının aslında şu an yargılanan tüm müvekkillerimiz açısından verilmesi gerektiği hukuken bir gerçekliktir. Mahkemenin bir yıl önce neredeyse beyanlarını vermiş olan, asıl savunmalarını zaten vermiş olan, herhangi bir değişiklik yeni bir delil durumu da olmadığı için beyanlarında da değişiklik olmayan müvekkillerimizi bu kadar uzun süredir tutması, bunca yıldır tutuklu yargılaması ayrı bir hukuka aykırılık olarak tarihe not edilmiş oldu. Biz diğer müvekillerimizin de serbest bırakılacağına inanıyoruz. Bu tutuksuz yargılamanın da sona ereceğine inanıyoruz. 

4 Kasım siyasi darbesinin devamı niteliğindeki Kobanî Kumpas Davasında, AKP ve AKP ile birlikte iktidarda söz sahibi olanların hem iktidarlarını sürdürme hem de Türkiye’de otoriter rejimi tüm araçlarıyla kurma çabasının aracı haline getirmiş oldukları bir sürece tanıklık etmeye devam ediyoruz.

Dava avukatlarından Cemile Turhallı ise şunları söyledi:  

Bu dava 4 Kasım’dan bağımsız değerlendirilemez 

Bu davanın en azından başlangıcından çok kısa bir girizgâh yaparak özetlemeye çalışacağım. Davanın Ocak 2021 itibariyle kovuşturmasına başlanmıştı. Yargılamalar ve duruşmalar ise nisan ayında başladı. Siyasetçilerin beyanları alınmaya başlanmıştır. En son duruşma periyodunda 38 celse yapıldı. Mahkeme Eylül 2021 tarihinden beridir her ay iki hafta aralıksız duruşma yapmaktadır. Neredeyse 300 oturumu aşacak şekilde bu yargılama bu aşamaya geldi. 

Şu an için 18 kişi tutuklu bulunuyor. Bu sabah itibariyle iki müvekkillimiz tahliye edildi. Bu davada duruşmalar toplumdan kaçılarak ve yargılamanın aleniliğine aykırı bir şekilde Sincan Cezaevi Kampüsünde yüzlerce kolluğun olduğu bir salonda sürdürülüyor.

Bu dava esas olarak HDP MYK’sının attığı bir tweet sonrasında açılan bir soruşturmayla başladı. Esas olarak 2911 Sayılı Kanuna muhalefet ile başlayan soruşturma her nasılsa altı yıl sonra siyasetçilerin tutuklandığı bir yargılama sürecine dönüştü. Ne oldu da 2911’den TCK 302’inci maddesine kadar TCK’da bir ağır ceza bırakılmadan iddianame tanzim edildi? 4 Kasım Darbesiyle bunun çok yakından bir ilgisi var, bunun da farkındayız. Soruşturma 2911’le devam ederken, Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi beklenirken TCK 302’ye dönüştürüldü ve gizlilik kararı alındı. Sonrasında da çarpıtılan delillerle -ki bu delillerin büyük çoğunluğunu gizli tanıklar oluşturdu- çok sayıda siyasetçi tutuklandı. 

Kumpas davası her duruşmada ifşa oluyor

Siyasetçiler bu davayı, hesap sorulmayan ve toplumdan kaçırılan bir hakikat olarak ifade ettiler. Yargı provokasyonunun sonucu olarak oluşturulan bir dava olduğunu her duruşmada ifade ettiler. Siyasi saiklerle hareket edecek şekilde bir kovuşturma yürüyor. Kumpas davası diyoruz. Her duruşmada ifşa oluyor. Bu ifşanın da getirdiği huzursuzluk mahkemeyi bir bütün olarak öfkeye, saldırganlığa, yeni yeni delil toplama arayışına itiyor. 

Mahkeme heyeti milli linç öfkesiyle saldırıyor 

Mahkeme yargılama faaliyeti yürütmüyor, delil toplamaya çalışıyor. Soruşturma aşamasında toplanmayan delileri bir nevi bir yargılama makamı olarak dosyaya giren sayısız evraklardan görmüş oluyoruz. Dolayısıyla yargılama makamının bu gizli ajandayı sürdürmekte kararlı olduğunu görüyoruz. Her defasında yeni deliller ortaya çıkardığı söyleniyor. Şapkadan tavşan çıkarılır gibi deliller çıkarılıyor ama her duruşmada bu deliller çürütüldükten sonra mahkeme heyeti keyfi davranarak milli linç öfkesiyle müvekkillerimize ve biz avukatlara saldırmaktan, hakaret etmekten çekinmiyor.

Bütün dava boyunca müvekkillerimiz ve siyasetçiler bu davanın bir kumpas davası olduğunu ısrarlı bir şekilde anlatmaya, ifşa etmeye ve kamuoyunu bu hakikatle yüzleştirmeye çalışan beyanlarda da bulunuyorlar. Mahkeme heyetinin son aşamada ifade veren, sorgu veren müvekkillerimize yönelik olan keyfi, pervasız, pişkince soruları hakikaten bu davanın gizli saikini ortaya koyuyor.

Yargı tacizi 

Hatırlarsanız ilk duruşmalar başladığında sorguları yapılan müvekkillerimize o zamanki mahkeme başkanı olan Bahtiyar Çolak -ki şimdi kendisi çete faaliyetlerinden dolayı yargılanıyor-“ tarafından “Merakımdan soruyorum, nasıl bir rejim istiyorsunuz?”, "Kürdistan neresi?” gibi ciddiyetten uzak sorular soruyordu. Her ne kadar sonraki başka heyet üyeleri atanmış olsa da aslında yargılamadaki tutum aynen devam ediyor.  

Bir müvekkilimize “Gaziantep’te çocuğu kim düşürtmüş olabilir?" gibi ciddiyetten uzak sorular soruldu. Hatta son olarak Aynur Aşan’a benzer sorular soruldu. Bu soruların da mahkemenin tarafgirliğini ortaya koyan ve özellikle yargı tacizini ve pişkinliğini ortaya koyan sorular olduğunu bilmemiz gerekiyor. 

Siyasetçileri itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar

Aynur Aşan savunmasını Kürtçe yaptı. Özellikle neden siyasete katıldığı, neden siyaseti bir tercih olarak tercih ettiği ile ilgili kendi dünya görüşü ve bakış açısıyla, ekolojik sistemden tutun da kolektif haklara ve hayvan haklarına dair kendi görüşlerini kendi Kürtçesiyle anlatmayı tercih etti. İfadesi bittikten sonra mahkeme heyeti kendisine “Çok mu hayvan belgeseli izliyorsunuz?” diye bir soru yöneltti. Burada hakkın öznesi olan varlığa dikkat çeken Aynur Aşan, aslında bir canlının sadece insandan ibaret olmadığını, doğanın bir denge içerisinde bir hak durumu oluşturduğunu, hakların kesişimsel yerinde durduğunu, aslında doğaya saygının insana saygıyla eşdeğer olduğunu anlatıyordu. Ancak heyetin pişkince onun dünya görüşünü itibarsızlaştırmaya dönük sorusu hepimizin dikkatindeydi. 

Kürtçeye tahammülsüzlük

Mahkemenin bu tutumunun farkındayız. Özellikle siyasetçilerin savunmalarına sınır çizmeye çalışıyor. Daha önce müvekkillerimizin savunmalarıyla ilgili olarak, maksimum avukat beyanlarıyla birlikte iki gün olacak şekilde bir sınırlandırmaya gitmişti. Bu ısrarını da sürdürüyordu. Aynur Aşan’ın savunmasına yönelik tahammülsüzlüğün ve saygısızlığın da Kürtçe savunma yapmasından kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Aynur Aşan kendisinin siyasi varlık sebebinin, kendi dilinin kamusal alanda görünürlüğünün ve konuşulmasının olduğunu ifade ediyordu. 

Siyaset yapma hakkı ellerinden alındı

Müvekkillerimizin siyaset yapma hakkı ellerinden alınmıştır. Sadece o da değil. Benzer iddialarla siyasetçiler tutuklular ama Eş Genel Başkanlar altı yılı aşan bir süredir siyasi faaliyetlerinden dolayı tutukluluklar. Onların süreçlerini, hürriyetlerinden alıkonulma ve rehin alınma süreci olarak değerlendiriyoruz. Aslında siyasi amacını da uluslararası bir mahkeme olan AİHM çok açık bir şekilde ortaya koymuş ve bu yargılamanın özellikle siyasi saiklerle yapıldığını ortaya koymuştur. 

Kadınların mücadele talepleri yargılanıyor

Biz avukatlar olarak kamuoyuna her fırsatta da ifade etmeye çalışıyoruz. Bu davada tarih çarpıtılıyor. Bu davada IŞİD aklanıyor, IŞİD’in aklı aklanıyor. Soykırım suçlusu IŞİD aklanıyor. Özgürlük için el ele vermiş kadınların talepleri, özgürlük temennileri, mücadele talepleri yargılanıyor. 

Kürt siyasal hareketi ve onlarla birlikte hareket eden Türkiye muhalefetine karşı gözdağı ve yargı tacizi devam ediyor. Aslında özelde de Kürt kadın hareketine yönelik bir yargı tacizidir. En özelde de Kürt kadınların ve onlarla el ele olan Türkiyeli kadınların da yargılandığını görüyoruz. Bu dava aslında bir asırlık Türkiye tarihi açısından turnusol kağıdıdır. Dün gece iki arkadaşımız tahliye oldu. Dileğimiz ve talebimiz bu yargı tacizinin son bularak AİHM kararının uygulanması ve tüm müvekkillerimizin tahliye olması ve özgürlüklerine kavuşmasıdır.

Hukuk Komisyonu Üyemiz ve dava avukatlarından Sipan Cizreli de şunları söyledi:

Hukuken tamamen çöküş yaşandığı bir noktadayız 

Son duruşma periyoduna ilişkin bilgilendirme yapmaya çalışacağım. Her aşamada iktidarın kendi eliyle yarattığı ve hiçbir yerde örneği olmayan bir uygulamayla karşı karşıyayız. Söz konusu yargılamanın HDP ve HDP’li siyasetçilere yönelik ısmarlama bir dava ve bir kumpas olduğunu bu duruşma periyodunda da yaşanan birçok keyfi uygulama ile görmüş olduk. Bir buçuk yılı aşkın süredir devam eden kumpas davasının dün itibariyle 39. celsesini geride bıraktık. Geçtiğimiz 38 celse olduğu gibi, bu celsede de hukuken tümüyle çöküş yaşandığı bir noktadayız.

Mahkemenin hukuksuzlukları

Mahkeme heyetinin 26. celsenin sonunda vermiş olduğu 43 no’lu ara kararı, bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. 22. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu ara karar ile savunma yapmamış olan, yargılanan siyasetçilerin savunma süresini müdafi dahil bir gün ile sınırlandırmıştı. Bizler bu kararın dosyayı bir an önce karara çıkarma motivasyonu ve çabası ile verildiğinin farkındayız. Mahkeme heyeti, davayı hızlandırma adına tüm hukuk ilkelerini geride bırakmış durumda. Savunma hakkını aleni olarak ihlal eden bu kararda mahkeme heyetinin ne kadar ısrarcı olduğunu da periyot başında savunmasına başlayan Kürt siyasetçi Aynur Aşan üzerinde kurmaya çalıştığı baskı ile bir kez daha görmüş olduk. 

Siyasi intikam iddianamesi

24 Ekim’de siyasetçi Aynur Aşan’ın savunmasıyla başladık. Siyasi intikam saikiyle hazırlanmış olan 3530 sayfalık bir iddianame ve sadece Kürt siyasetçi kimliğinden kaynaklı 38 kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanan Aynur Aşan, en temel hakkı olan anadili Kürtçeyle, hazırlanan kumpas iddianamesinin temelini oluşturan siyasi emelleri çürütecek bir savunma yapmak istedi. Savunma süresinin yarısı tercüme ile geçti. Buna rağmen 25 Ekim Salı günü mahkeme heyeti tarafından ‘İddianame, fiil ve faile ilişkin olmayan ekoloji, hayvan alemi, ahlak gibi konulara giriyorsunuz. Suçlamalara dönük savunmanıza devam edin’ şeklindeki gayri ciddi yaklaşımlar ile Aynur Aşan’ın savunması engellenmek istendi. Savunmasına periyodun diğer günlerinde de devam etmek isteyen Aynur Aşan mahkeme heyeti tarafından sıklıkla uyarılarak baskı altına alındı. En nihayetinde de savunmasını hazırlamış olduğu şekliyle tamamlamayan Aynur Aşan, periyodun ikinci haftasının ilk günü savunmasını bitirmek zorunda kaldı. Kanunda ve hukukta savunma süresinin kısıtlanmasına yönelik bir karar veya düzenleme olmamasına rağmen mahkeme heyeti tarafından Aynur Aşan’ın savunmasını rahat bir biçimde yapması engellendi. Savunma hakkı ihlal edilerek, şeklen ve usulen bir sorgu işlemi yapılmış oldu. Savunmanın ardından heyet başkanı tarafından siyasetçi Aynur Aşan’a sorgu adı altında gayri ciddi soruların yöneltilmiş olması da bu yargılamanın nasıl bir niyetle yapıldığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. 

En güvendikleri gizli tanığın da ifadeleri çürütülünce mahkeme heyeti agresif davranmaya başladı

Merdan Rüştü Ovalıoğlu kolluk ifadesi için de şunları söylemişti: İfademi alan polisle birlikte bir taslak hazırladık, sonra bu taslak üzerinde düzeltmeler yaptık. Kollukta üzerine saatlerce çalışılarak, redakte edilerek hazırlanan beyanların, mahkeme huzurunda verilen beyanlar ile birbirini hiçbir şekilde tutmadığını görmüş olduk. Mahkeme heyetinin tabiri caiz ise çok güvendiği tanığa ilişkin çelişkilerin ortaya konmasının ardından, her sıkıştığında olduğu gibi heyet başkanının saldırgan tavırlarıyla karşı karşıya kaldık. Müdafi olarak söz kurmak isteyen meslektaşımız Cemile Turhallı Balsak’a ceza yargılamasında vekalet ilişkisi zorunlu olmamasına rağmen Aynur Aşan’ın vekaletinin kendisinde olup olmadığını sordu. Ardından ‘Bugün birinin müdafisisiniz yarın başka bir sanığın, sürekli değişiyor kimin avukatı olduğunuz’ gibi söylemler ile karşılaştık. Aynur Aşan’a ise ‘Cemile Turhalı Balsak sizin avukatınız mı?’ diye sordu. Böyle bir tavırla ilk kez karşılaştık. Bunun sebebi dosyada delil olarak nitelendirebilecekleri tek tanık ifadesinin çürütülmüş olmasıdır. Ne zaman sıkışsa mahkeme başkanı agresif bir tavır sergiliyor. 

Yargılamanın mahkeme heyeti tarafından yapılmadığını bir kez daha gördük

Duruşmanın son oturumunda İzmir Barosu Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşma nedeniyle faşist gruplar tarafından hedef gösterilerek gözaltına alınan ve Kobani Davasında yargılanan siyasetçilerinin müdafiliğini yapan Aryen Turan’ın serbest bırakılması talebiyle açıklama yapmak istedik. Ancak kolluk, mahkeme heyetinin salon dışında açıklama yapılmayacağına dair kesin talimatı var diyerek işkence ve darp ile bizleri duruşma salonuna kadar sürükledi. Meslektaşımız Aryen Turan, Kobanî Kumpas Davası müdafilerinden biri olduğu olduğu belirtilerek hedef gösterildi. Bizler duruşma salonunda basın açıklamamızı yapmak istedik ve buna ilişkin söz kurmak istedik. Basın açıklamasına dair söz kurmak isteyen avukatın önce mikrofonu kapatıldı, ardından kolluğa avukatları dışarı çıkarın şeklinde talimat verildi. Bu esnada ise mahkeme heyeti ara vererek duruşma salonunu terk etti. Kanunen duruşma düzenini sağlamakla sorumlu mahkeme başkanı ve heyet, duruşma salonunu aslında kolluğa bıraktı. İlk fırsatta cüppelerini çıkarıp kolluğa bırakan mahkeme heyeti bu yargılamanın yargı makamlarınca yapılmadığını göstermiş oldu. 

Savunma hakkı her aşamada ihlal ediliyor

Her ayın iki haftası devam eden yargılamada, dosyaya her gün yüzlerce evrak giriyor ve bunların hiçbiri bizlere ve müvekkillerimize tebliğ edilmiyor. Savunma hakkı her aşamada ihlal ediliyor bu yüzden katılımın önemli olduğunun altını çiziyorum. Tüm meslektaşlarımızı ve kamuoyunu duruşmayı takip etmeye ve katılmaya çağırıyoruz. 

Tekrar söz alan Nuray Özdoğan ise şunları söyledi:

İktidar ve yargı kimin müvekkilliğini yapacağımıza ve nasıl yapacağımıza karar veremez

İktidar eliyle yürütülen Kobanî Kumpas Davası dahil bütün yargılamalarda artık şöyle bir süreçle karşı karşıyayız. Bu davaların avukatlarına yönelik yargı tacizinin yanı sıra kolluk tacizi de yaşanıyor. Deniz Poyraz Davasında gaz sıkarak mesleğimizi yapmamıza engel olanlar Kobanî Kumpas Davasında kolluk eliyle bizi duruşma salonundan çıkarmaya çalıştılar. Bu tarz uygulamalar artarak devam ediyor. Ne iktidar ne yargı kimin avukatlığını yapacağımıza ve nasıl avukatlık yapacağımıza karar verecek merciler değillerdir. Müvekkillerimiz nasıl haksız yere tutuklanıyor ve yargılanıyorsa, bizler de onların avukatları olarak nerede olursa olsun avukatlıklarını yapmaya devam edeceğiz. 

Bu yargılama sürdüğü sürece 2023’te adil bir seçim yapılacağını kimse iddia edemez

Demokratik ve barışçıl bir sistem içinde yaşamak isteyenlerin bu süreci görmesi, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak istiyorlarsa bu dava dahil yargının kumpas davalarını takip etmesi, bu davaların hukuk sürecindeki ifşasında yanımızda olması gerekir. HDP üyesi olan ve siyasi faaliyetlerine devam eden müvekkillerimiz serbest bırakılmadığı sürece 2023’te adil ve eşit bir seçim yapılacağını kimse iddia edemez. Müvekkillerimiz bırakılmalıdır. Eğer eşit ve adil bir seçim olacağını iddia ediyorlarsa müvekkillerimizi bu hukuksuz delillerle yargılamaktan vazgeçmeliler. Tüm kamuoyunu 21 Kasım - 2 Aralık’taki duruşma periyodunu izlemeye ve kumpas davasının hukuka aykırılıklarını ifşa etmeye davet ediyoruz. 

5 Kasım 2022