Aycan İrmez: Van Cezaevinde domuz bağı ile işkence uygulanıyor

Şırnak Milletvekilimiz Aycan İrmez, Van T Tipi Cezaevi'nde yaşanan işkence iddialarını Meclis gündemine taşıdı. Grubumuz adına TBMM'ye sunulan Meclis Araştırmasına dair Genel Kurul'da söz alan İrmez, milletvekillerine cezaevlerine birlikte giderek incelemede bulunmayı teklif etti.

İrmez şunları söyledi:

HDP Milletvekilleri neden cezaevlerini ziyaret edemiyor?

HDP milletvekilleri olarak bizler cezaevi ziyareti gerçekleştiremiyoruz, cezaevlerinde neler olup bittiğine dair kapsamlı bir inceleme yapma şansımız olmuyor. Bu ülkenin Adalet Bakanı geçtiğimiz dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu açık bir şekilde itiraf etti, "HDP milletvekillerinin cezaevlerini ziyaret etmesini doğru bulmuyoruz." dedi. Vekiller olarak böyle bir ayıbın ve korkunun muhatabı olarak inceleme yapamıyor olmak gözümüzün kulağımızın orada olmasına engel teşkil etmiyor.

Cezaevlerinde ağır işkence ve hak ihlallerinin kanıtı: Çıplak arama ve domuzbağı

Bugün Türkiye âdeta açık hava hapishanesine dönüştürülmüş durumdadır. Cezaevlerinde o kadar ağır hak ihlalleri, keyfî uygulamalar ve işkence vakaları yaşanmaktadır ki bu uygulamalar 12 Eylül dönemini aratır hâle getirmiştir. Tutuklu ve hükümlülere yönelik uygulanan işkence ve kötü muamele, kimi zaman cezaevlerinde ölümlere dahi yol açabilmektedir. Cezaevlerinden gelen korkunç haberler var. Haberler içinde en korkunç olanlardan bir tanesi Van T Tipi Kapalı Cezaevinde yaşananlardır. Avukatların bizlere aktardığı bilgilere göre, Van T Tipi Cezaevine sevk edilen mahpuslara cezaevine girişleri sırasında dayatılan çıplak aramayı kabul etmeyince kendilerine yoğun işkence yapılmıştır. 1990'larda Hizbullah'ın uyguladığı vahşi bir yöntem olan domuzbağı yöntemi bir işkence biçimi olarak uygulamaya konulmuş durumdadır. Mahpusların maruz kaldıkları işkenceden sonra revire çıkma talebi dahi reddedilmiş, aksine kendilerine işkence yapılmaya devam edilmiştir.

Cezaevlerinde ‘’Hazır Kuvvet ve A Takımı’’ diye adlandırılan yeni işkenceci birimler mi oluşturuluyor?

İşkence gören mahpuslardan biri olan Ferit Hasçelek'in avukatları üzerinden bizlere aktardığı bilgilere göre, kendisine işkence yapan kişiler "Biz gardiyan değiliz. Bu cezaevi gerçek cezaevi olacak, bu yüzleri unutmayın." diyerek işkence gören mahpusları tehdit etmiştir. Cezaevi personeli olmayan bu kişilerin buralara yerleştirildiği ve kendilerine "A takımı" veya "hazır kuvvet" gibi isimler verdikleri söylenmektedir. AKP Hükumeti olarak bu korkunç bilgilere kulaklarınızı tıkayacak ve görmezden mi geleceksiniz!

Türkiye’de cezaevlerine yönelik özgün bir politika ve rejim vardır

Cezaevinde kalan tüm tutuklu ve hükümlüler devletin sorumluluğu altındadır ve bu kişiler insani bir muameleye tabi tutulmalıdır. Anayasa'da eşitlik ilkesine vurgu yapılırken yurttaşların içeride ya da dışarıda olmasına bakılmaz, ancak bu ülkede artık adını koyalım ki cezaevlerine yönelik özgün bir cezaevi politikası ve rejimi mevcuttur. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen ve aylardır kesintisiz devam eden OHAL koşullarında cezaevleri âdeta bir işkencehaneye dönüştürülmüştür. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kuruluş da yurttaşların hem gözaltı hem cezaevi sürecinde ağır hak ihlali ve işkenceye maruz bırakıldıklarını anlatan beyan ve delilleri ortaya koyarak bu durumu raporlaştırmıştır. Cezaevlerinde rutin bir şekilde tutuklu ve hükümlülere yönelik darp, hakaret, tehdit, işkence ve kötü muamele, hukuki dayanağı olmayan sevk ve nakiller, çıplak arama, başta hasta tutsaklar olmak üzere sağlık hakkına erişiminin engellenmesi, keyfî şekilde verilen disiplin cezaları ve bu cezalara karşı savunma haklarının kısıtlanması, avukat görüşmelerine kısıtlama getirilmesi, mahkeme süreci devam eden tutuklu ve hükümlülerin yargı çevresinden uzaklaştırılarak adil yargılanma haklarının ihlal edilmesi, iletişim hakkının engellenmesi, televizyon ve radyo yayınlarının kısıtlanması, hapishanelerde askerî darbe ürünü uygulamalarının dayatılması, baskın tarzında gelişen aramalar, günlük kullanılan araç gereçlere el konulması gibi uygulamalar cezaevi politikası hâlini almıştır.

Hukukun temel ilkesi ‘’önce içeri at sonra suç yarat’’ zihniyetiyle ayaklar altına alınmıştır

Türkiye'de AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar olan tutuklu ve hükümlü sayısı 4 kat artarak bütün zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bunun açıklaması şudur: Önce içeri at, sonra suç yarat. Hukukun en temel ilkesi bu şekilde ayaklar altına alınmıştır. Yargının kendisinin siyasi bir cezalandırma aracına dönüştürüldüğü bir zaman diliminden geçiyoruz. Hâlen devam eden KCK davalarını hatırlayalım, o davanın iddianamesi bile yıllar sonra hazırlanabildi, ortada suç yoktu, suç sonradan uydurulmaya çalışıldı. Türkiye'de cezaevlerinde şu an 330'a yakın ağır hasta olmak üzere bine yakın hasta tutsak mevcuttur. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 10 Ocak 2017'de yaptığı açıklamada, hapishanelerde 2009'dan Ekim 2016'ya kadar 2.300 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Çözüm süreci boyunca ortada hastane raporları olmasına rağmen, ağır hasta mahpusların bırakılmasının nedeninin cemaat ortaklığı olduğunu bugünlerde Adli Tıp Kurumuna gerçekleştirilen tutuklamalardan anlıyoruz.

Sibel Çapraz ‘’cezaevinde kalmaya elverişli değil’’ raporuna rağmen cezaevinde

Peki, şimdi, neden devam ediyor işkence? Sormak istiyorum: Kim kandırıyor sizleri? Bakın, somut bir örneğini vermek istiyorum, Hakkâri İl Genel Meclisi Üyesi Sibel Çapraz, kötüleşen sağlık durumuna rağmen hâlâ cezaevinde tutulmakta. Bu siyasetçi, bağırsakları dışarıda yaşıyor ve mahpusların yardımı ile hayatını idame etmeye çalışıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Uluslararası Af Örgütünün basına ve kamuoyuna duyurdukları bilgilere göre, doktorların verdiği "Cezaevinde kalmaya elverişli değildir." raporlarına rağmen maalesef tedavisi geciktiriliyor ve cezaevinde tutuluyor.

Cezaevlerine birlikte gidelim ve inceleyelim

İşkence insanlık suçudur. Bugün kendisi de rehin tutulan ve hak ihlallerine maruz bırakılan Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın Adalet Bakanına bir çağrısı olmuştu. "Cezaevlerinde işkence yok diyorsunuz. Ben de var diyorum. Eğer varsa istifa etmeye hazır mısınız? Yoksa ben istifa edeceğim." demişti. Böylesine açık bir çağrıya yanıt vermek yerine, eş genel başkanlarımız da dâhil olmak üzere, 12 milletvekilimizi rehin aldınız. Bu çağrımızı yineliyoruz. Buyurun birlikte gidelim ve inceleyelim.

9 Şubat 2017