Ayhan: Dünün mağdurları bugünün mağrurları pozisyonuna geldi

Urfa Milletvekilimiz İbrahim Ayhan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Ayhan, şöyle konuştu: 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna baktığımız zaman, bu coğrafyanın çoğulculuğu anlamıyla çok güçlü bir sosyolojik yapıyı görmekteyiz. Bu sosyolojik yapı, 1921 Anayasası’yla kendini ortaya koymuş ve bu Anayasa üzerinden bir sözleşmeyi gerçekleştirmiş içeriktedir. 1924 Anayasası’nda bu mevcut sosyolojik gerçeklik, günümüze varıncaya kadar birtakım değişim, dönüşümlere ve müdahalelere maruz kalıyor. Bu maruz kalma durumu siyasette olduğu gibi yargıda da, adalette ve bir bütün olarak aslında toplumun yaşam alanlarında hissediliyor. 1924’ten sonra bir toplum kurgusu yukarıdan doğru inşa edilmeye çalışılıyor. Yargı da buna göre biçimlendiriliyor ve 3 temel fay hattı inşa ediliyor. Birincisi etnik anlamda bir model inşa ediliyor. Nedir bu? Türklük tanımı yapılarak, Anayasa’ya da konularak yargısal süreç ve sosyal ve siyasal yapı buna göre biçimlendiriliyor, hukuk da buna göre şekillendiriliyor. Bu birinci fay hattıdır. İkinci fay hattı ise inançsaldır. Sünni mezhebi ön plana çıkarılıyor, buranın sosyolojik gerçekliği olan Alevi inancı da illegalize edilerek, daha alanı daraltılıyor. Bir üçüncüsü ise yaşam tarzı. Seküler yani laik bir yaşam tarzı oluşturulmak istenen toplumsal formda inşa ediliyor, dindar olan kesimlerin yaşam tarzı bu kapsamda hukukun ve yargının dışına çıkarılıyor. 

3 fay hattı adalet mekanizmasını etkiliyor

Ne oluyor? Başörtüsü takanlar şeriatçı olarak nitelendirilerek hukukun ve yasaların dışına çıkarılıyor, Kürt olarak kendisini ifade etmek isteyenler hukukun karşısında suçlu görülüyor. Yani üç tane fay hattı, Türkiye'deki yargı mekanizmasını da, adalet mekanizmasını da etkiliyor.

Hukuk-toplum ilişkisi, hukuk-iktidar ilişkisi normal bir çerçevede yürütülmediği takdirde, birçok sorun alanı üretme noktasına gelmektedir. Eğer hukuk toplumu inşa etme, topluma form kazandırma noktasında tahakküme evrilirse bu hukuk sorunludur. 

Dünün mağdurları bugünün mağrurları pozisyonuna geldi

Hukuk genel anlamıyla, birey ve toplumun ortak iyiliklerini ve çıkarlarını savunan bir alandır. Ortak çıkarları ve iyiliği savunmayan bir hukukun, toplumun bütün kesimlerine hitap etmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla, yapılması gereken şey, hukuku tahakküm aracı haline getirebilecek, yargıyı tahakküm aracı haline getirebilecek uygulamalardan kaçınmaktır. Şu anda yargı AKP Hükümetinin denetimine girmişse AKP’nin direktifleriyle, talimatlarıyla şekillendirilme noktasına getirilmişse, bu oldukça sakıncalıdır. Dünün mağdurları bugünün mağrurları olma pozisyonuna gelmiştir. Dolayısıyla, biz, böyle sürekli rol değiştirerek, sürekli kimlik değiştirerek bir mekanizmayı kendimize göre yontmaya çalışacaksak, bunun toplumsallığından, bunun adaletinden bahsetmek de mümkün değildir. 

Hukukun normalleşmesinin önünü kesiyorsunuz

Bakın, son iki yıldır bizim partimiz üzerinde gelişen saldırılar ne çerçevede, hangi kapsamda geliştiriliyor? Nereden meşrulaştırılmaya, nereden hukukileştirilmeye çalışılıyor? Biz demokratik siyasetin mücadelesini verme iddiasında olan bir partiyiz. Başta eş genel başkanlarımız olmak üzere milletvekillerimiz hukuksuz bir şekilde cezaevindedirler. Bu, demokratik siyasetin önünün kesilmesine ve mahkûm edilmesine yöneliktir. Burada ortak bir doğru, ortak bir iyilikten bahsetmek mümkün müdür? Bu, olsa olsa bir iktidar mekanizmasının araçsallaştırılmasına hizmet eden bir yargıyı bize işaret eder.

İktidar olmak her şeye hükmetmek, her şey üzerinden kendi egemenliğini inşa etmek anlamına gelmiyor. İktidarın da kendine göre mekanizmaları vardır, bu mekanizmalar ötekini de tanımayı içermektedir. Onun için, yapılan şey şu anda yargının siyasallaştırılması işleminden farklı bir şey değildir. Hukukun kurumsallaşmasının, hukukun normalleştirilmesinin, hukukun demokratikleştirilmesinin de önünü kesmektesiniz.

Ergenekon ve Balyoz'dan yargılananlar beraat ediyor, KCK hala devam ediyor

Ben 2014 yılında cezaevinden çıkan 8 tutukludan 1’iydim. 2010 yılında Şanlıurfa’da “FETÖ” dediğiniz çeteci yapı tarafından içeri atıldım. Bir il başkanıydım ve yaptığım basın açıklamalarından dolayı içeri atıldım. “Kumpas” dediğiniz şey oydu ve bizi içeri atanların şimdi bir kısmı Amerika’da bir kısmı cezaevinde. Savcısından tutun, polisine, TEM müdürüne kadar hepsi o dönem Urfa’da örgütlü ve organize çalışan kesimlerdi. Şimdi, ben ve benim gibi arkadaşlara, bu kumpasla içeri alınan arkadaşlara yeniden yargılanma hakkı tanınmıyor. Ergenekon, Balyoz ve benzeri suçlardan, o kumpasın hedefi olduğu iddia edilen kesimler yeniden yargılanıyor ve beraat ediyorlar ama ben  hâlen yargılanıyorum. 

4 yıl cezaevinde kaldım, 4 yıldır da dışarıdayım geçen hafta yurt dışı çıkış yasağı geldi 

Geçen hafta da yurt dışı yasağı aldım, 4 yıl cezaevinde kalmama rağmen, o dosyadan yurt dışı yasağı aldım. Bakın, dört yıl içeride kalmışım, dört yıldır dışarıdayım, 2014 yılının başında çıktım, her ne hikmetse geçen hafta bir hâkim geldi, bana yurt dışı yasağı verdi.  Ben de buradayım yani bir yere de gitmemişim. Şimdi, burada bir hukukluluktan bahsetmek, burada bir objektiviteden bahsetmek mümkün müdür? 

Biz artık “ya, ya da”larla yaşamak istemiyoruz

Yarın adalet hepimize lazım olacaktır. İktidarın tahakkümcü ilişkilerinden kurtarmak gerekir hukuku. Hele hele Türkiye gibi sosyolojik gerçekliği çok zengin olan bir yerde herkesi aynı kalıp içerisine koymak, aynı kalıp üzerinden herkesi formatlamak oldukça yanlış bir uygulamadır. Biz artık “ya, ya da”larla yaşamak istemiyoruz. Bakın, tarihten beridir Türkiye toplumu “ya, ya da”lara mahkûm edilmiş. Ya Türk ya Kürt demeyelim, ya Alevi ya Sunni demeyelim; Alevi ve Sünni diyelim, Kürt ve Türk diyelim, HDP ve AK PARTİ diyelim ve MHP diyelim yani demokrasi böyle bir şeydir. Dolayısıyla bu bir zihniyet sorunudur, bu zihniyet sorununu lütfen yargının malzemesi hâline getirmeyelim. Kendimizi korumanın, kendimizi güvence altına almanın aracı ve zemini hâline getirmeyelim. Hepimizin demokrasiye ihtiyacı var, hepimizin bu topraklarda yaşama gibi bir zorunluluğu ve sorumluluğu vardır. Bunun yolu da demokratikleşmekten geçiyor, bunun yolu da hepimizin de yarın öbür gün ihtiyaç duyacağı bağımsız bir yargıdan, güçlü bir yargıdan ve bağımsız bir adaletten geçiyor. 

Yargı sadece burayla alakalı, adalet sadece bu mekân ile Türkiye’yle alakalı bir kavram değil, alan değildir; dünyanın her yerinde ve insanın en fazla ortak olduğu kavramlardan, alanlardan biridir. Yapacağımız çalışmalar, ele alacağımız konular bu gerçeklikten hareketle olmalıdır. Genellik ilkesi, evrensellik ilkesi, objektif ilkeler bizim vazgeçilmezlerimizdir. Bugün siyasetçilerimizin içeride olması belki bu dönem içerisinden birilerini tatmin edebilir, birilerini rahatlatabilir. İnanın toplumun vicdanında, toplumun adalet duygularında büyük bir kırılmayı, büyük bir bozulmayı beraberinde getirecektir. 

23 Kasım 2017