Ayhan: Savaş üzerinden sonuç alma beklentisine girmek marifet değil

Urfa Milletvekilimiz İbrahim Ayhan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Milli Savunma Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Ayhan, şöyle konuştu:

Sayın Bakan sunumunu yaparken 3 temel tehdit algısından bahsetti ve kurgusunu bunun üzerine kurdu. 1’incisini IŞİD tehdidi, 2’ncisini FETÖ tehdidi, 3’üncünü ise PKK ve PYD tehdidi olarak nitelendirdi. Bakanlığınızın bütçesi en fazla artışın olduğu bakanlıklardan biri. Bu kadar tehdit, bu kadar korku ve tedbir içerikli bir değerlendirme, hâliyle bütçenin savaşa endeksli bir şekilde gerçekleştirme ihtiyacını ve zorunluluğunu beraberinde getiriyor.

Savaş çok küçük bir azınlığı mutlu eder

Savaş için “barışın sorunlarından kaçış” tanımı, benim de kabul ettiğim bir tanım. Yani sorunları, barışla diyalogla çözemiyorsanız hâliyle kestirme bir yöntem olan savaşa başvurursunuz. Yani barışı gerçekleştiremediğiniz anda savaşa başvurursunuz. Savaşın topluma vermiş olduğu zararları, savaşın bir bütün olarak yarattığı tahribatları bilmem hatırlatmaya gerek var mıdır? Bu savaşın toplumun yüzde 90’ını çok rahat bir şekilde etkileyeceğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla savaş, çok küçük bir azınlığı sadece savaş ekonomisi ve rantı üzerinden mutlu edebilecek ama büyük bir çoğunluğu da rahatsız edecek bir şeydir. Yapmamız gereken şey savaşa karşı net bir tutum almaktır. Bunu yaratan nedenleri daha sağlıklı bir şekilde, daha gerçekçi, daha reel bir şekilde ele almaktır. 

Beton dökmek belki bir çözüm ama...

Türkiye’deki savaş, çatışma, şiddet potansiyelinin en büyük dinamiklerinden biri Kürt sorunudur. Bu sorunu salt tehdit olarak gören ve bu sorunu savaşla çözme bakış açınız ayrı bir konudur. Az önce bir arkadaş, “Üzerlerine beton dökelim.” dedi. Beton dökmek, yok etmek savaş olgusuna karşı getirilecek çözümlerden biridir. Dünyada çok fazla tercih edilmeyen bir şeydir. Bu olguyu hakikatleriyle ele alıp onun üzerinden bir çözüm, bir diyalog, bir müzakere sürecini başlatmak ve barış yöntemini esas almak daha insani, daha demokratik bir yöntemdir. Dolayısıyla Kürt sorunu da başta olmak üzere, bütün toplumsal sorunlarımızı özellikle barış yöntemiyle, diyalog yöntemiyle çözmek hepimizin faydasınadır. Ne savaşın yaratmış olduğu tahribatlara maruz kalırız ne de sürgit bir kısır çatışmanın, bir kaosun, bir krizin içerisine gömülürüz. 

Kürt sorunu uluslararasılaştı 

2013-2015 sürecini biz hep anlatıyoruz. Herhangi bir emperyal gücün içerisinde olmadığı, tamamen Kürt ve Türkiye cephesindeki güçlerin, devletin, Hükümetin, tarafların içerisinde olduğu bir süreçti. Biz bu süreci iyi değerlendiremedik, nedeni ne olursa olsun. Aradan 5 yıl geçti, bu sorun Suriye eksenli uluslararasılaşmış bir sorun olarak karşımıza çıktı. Yani denilebilir ki: Bugün Kürt sorunu sadece Türkiye’nin sorunu değildir, Kürt sorunu uluslararasılaşmıştır, bölgesel bir sorun hâline gelmiştir. Bu neye karşılık geliyor? Bir sorunu siz yayarsanız, büyütürseniz onun çözümünü de daha fazla zorlaştırırsınız.

Ölmekle, öldürmekle Kürt sorununu çözemezsiniz

Kürtler ile Türklerin tarihsel olarak, kültürel olarak, siyasal olarak, inançsal olarak, sosyal olarak çok güçlü birliktelikleri vardır. Böyle bir sosyolojik gerçekliği de göz ardı etmemek lazım. Bu sosyolojik gerçeklik, sorunu demokratik yöntemlerle çözme gücünü ve zenginliğini bize vermektedir. Ölmeyle, öldürmekle, yok etmekle bir sorunu çözmeniz, hele hele böylesi kronikleşmiş, böylesi kökleşmiş bir sorunu çözmeniz de mümkün değildir. Askeri tedbirler daha fazla bağımlılık getirecektir. 

Geçmişimizin korkularını ve geleceğimizin endişelerini büyütmek bir bakış açısıdır. Geçmişi, korkuları çok abartırsanız, geleceği de endişe yüklü bir bakışla ele alırsanız. Kendinizi kullanılmaya elverişli bir hâle getirirsiniz. Dolayısıyla biz birbirimize güvenelim, birbirimizden korkmak yerine, birbirimizden endişelenmek yerine birbirimize güç veren, birbirimize destek sunan bir zemini yaratmaya çalışalım. 

Savaş üzerinden sonuç beklentisine girmek marifet değil 

“Barış” denilen şey, zaten kendisi başlı başına meşakkatli bir şey. Barış, bugünden yarına gerçekleştirilebilecek bir şey de değil. Bunun yaratmış olduğu negatif semptomlar, negatif belirtiler üzerinden kendimizi tamamen savaşa endekslemek, savaş üzerinden sonuç alma gibi bir beklenti içerisine girmek bir marifet değildir. Biz güç ve irade olmak istiyorsak zoru başaracağız, imkânsızı başarma gibi bir tutum içerisine gireceğiz. Birbirimizi tehdit eden bir noktadan ziyade, birbirimizi motive eden bir süreci beraber, birlikte öreceğiz. 

Silahlara değil insanların geleceğine yatırım yapmak kıymetlidir 

Yeni travmalar yaratmak, yeni korkular yaratmak toplumun hiçbir kesimine fayda getirecek bir şey değildir. Yani silahlara yapılacak yatırımın insanın geleceğine, barışa yapılması kadar kutsal ve kıymetli bir şey yoktur. Savunma Bakanlığının da üzerinde yoğunlaşması gereken, yapması gereken bu perspektif olmalıdır. 

22 Kasım 2017