Bakırhan: Kürtlersiz yarının Türkiye’si inşa edilemez

Eş Genel Başkan Yardımcımız Tuncer Bakırhan'ın Yeni Özgür Politika'ya verdiği röportaj:

Aralarında, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun bulunduğu siyasi parti liderleri CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine 12 Şubat’ta bir araya geldi. Yarının Türkiye’si şiarıyla 28 Şubat’ta da bir araya gelen liderler, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı” başlığıyla oluşturdukları metne imza atarak kamuoyuna sundu. Buluşmanın ardından Türkiye’nin demokrasi güçlerinden herhangi bir partinin davet edilmemesi tartışılırken, imzalanan mutabakat metninde, Kürt Sorunu, yoksulluk gibi Türkiye’nin can alıcı sorunlarına ise yer verilmedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise 18 Ocak’ta aralarında, Halkevleri, Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) sol, sosyalist, demokrasi güçleriyle yaptıkları “ortak mücadele” toplantısının ilkini gerçekleştirdi. “Üçüncü Yol” olarak adlandırdıkları oluşum 26 Şubat’ta ikinci kez buluşarak izleyecekleri yol ve yöntemleri konuştu. 

Biz de Yeni Özgür Politika gazetesi olarak HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan ile HDP’nin yeni dönem stratejisini, demokrasi güçleriyle yaptıkları buluşmaları ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu çağrısıyla bir araya gelen 6 siyasi parti temsilcisinin buluşmasını konuştuk.

İlk olarak şunu sormak istiyorum: Sol, sosyalist, demokrasi güçleriyle ilk olarak 18 Ocak’ta ardından 28 Şubat’ta bir araya geldiniz. Bu mücadele hattını bir araya getiren sebep nedir? 

Türkiye’de gerçek anlamda bir seçeneğe ihtiyaç var. Bu seçenek demokratik, kapsayıcı olmasının yanında aynı zamanda Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar ötekileştirilen, yok sayılan kesimleri de temsil etmeli. Türkiye’de uzun süredir birikmiş sorunların çözümü konusunda siyasi iktidarlar çare olmadı. Muhalefetteyken yapılan seçim propagandalarında herkes daha demokratik, değişim iddiasında bir dil kullanıyor ama 100 yıllık süreç içerisinde maalesef sorunlar daha da derinleşti. Halkların kültürleri, dilleri asimilasyon politikalarıyla neredeyse unutturuldu. Türkiye’de ezilen halklar, emekçiler, işçiler, derin bir yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor. İnsanlar alın terinin karşılığını alamıyor, geçinemiyor. Yine gençler hiçbir dönem olmadığı kadar umutsuzluk içerisindeler. Bundan dolayıdır ki canları pahasına kendilerini sınırlara vurup, göç etmek zorunda kalıyor. Kadınlar mevcut hükümetin ataerkil politikaları nedeniyle yok sayılmaya, öldürülmeye güvencesiz çalışmaya mahkum ediliyor; sosyal, siyasal yaşamdan koparılıp evlere hapsedilmeye çalışılıyor. Kürtler için ise her geçen gün daha da kötüleşen senaryolarla kimlikleri, temsiliyetleri, dilleri yok edilmeye çalışılıyor. Bu iktidar, ülkenin geleceği için iyi ve faydalı olan ne varsa tahammül edemiyor, bunun en iyi göstergelerinden biri şimdilerde rant uğruna kesmeye can attıkları zeytin ağaçlarıdır.

Bu sistem mevcut haliyle çok fazla idare edemez, çünkü artık tıkanmış durumda, ancak alternatif olduğunu iddia eden Millet İttifakı da bu tıkanmaya çare olabilecek gibi görünmüyor. Bu nedenlerle 7 parti ve kurumla bir araya gelerek bir mücadele birliği oluşturduk. Bu mücadele birliğinin topluma mesajı, demokratik, özgürlükçü ve sosyal adaletin hüküm süreceği bir ülkede eşit yurttaşlar olarak yaşayabiliriz ve buna yetecek gücü de inancı da taşıyoruz. İşçinin hak talebinin, Kürt’ün demokrasi mücadelesinin, Alevinin inancını özgürce yaşama taleplerinin yanında olacağız. Kadınların ve gençlerin hak talepleri, işsizlik ve geçim dertleri bizim de sorunumuz. Bu mücadele birliğinin sorumluluğu var. Bu sorumluluğu sahada, söylemde, mücadelenin her alanında layıkıyla yerine getirmek gibi ciddi bir kararlılığımız var. Bu arayışımız ve buluşmalarımız önümüzdeki dönem büyüyerek güçlenerek devam edecek. Son buluşmamızda bir koordinasyon kurarak ilk somut çalışmalarımızdan birini gerçekleştirdik. 

Bahsettiğiniz koordinasyon kimlerden oluşuyor nasıl işleyecek?

Koordinasyon toplantıya katılan 7 kurumdan birer temsilcinin katılımıyla oluşuyor. Koordinasyon belli aralıklarla buluşarak çeşitli konularda ortak tavır belirleyecek. Bu koordinasyon ilk olarak “Savaşa Karşı Barış, Hemen Şimdi ve Her Yerde" başlığıyla ortak bir açıklama yayınlayarak Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa karşı barış sesinin yükseltmesinin zamanı olduğunu ifade etti. 

Demokratik Bölgeler Partisi, Ankara’da olağan kongresini gerçekleştirdi. Kongrede “Ulusal Birlik” vurgusu öne çıktı. Sizler Türkiye’deki güçlerle ikinci kez buluştunuz, Kürdistan’daki siyasi parti ve oluşumlar da görüşmeleriniz olacak mıdır? Mevcut buluşmanızda bu durumu tartıştınız mı? 

Bu sadece bir başlangıç, bu mücadele birliği çoğalarak yeni katılımlarla yoluna devam edecek. Bunun en önemli ayaklarından birisi Kürtlerin örgütlü olduğu zemindir. DBP’nin kongresinde yapmış olduğu Ulusal Birlik vurgusu son derece anlamlı ve değerlidir. Bu mücadele zeminine birikim, deneyim ve mücadelesiyle büyük güç katacağına inanıyorum. HDP’nin bileşeni olan DBP’nin Kürtlerin birliği ile ilgili de çok ciddi bir çalışması var. Belirli bir aşamaya da geldiğini biliyoruz. Bugün oluşturduğumuz mücadele birliği toplumun bütün örgütlü kesimleriyle olduğu gibi örgütlü Kürt dinamiklerle de buluşacak. Kısa vadede Kürt dinamiklerini de oluşturduğumuz mücadele zeminine katmak gibi bir hedefimiz var.  

İkincisi, Kürt sorunu Türkiye’deki bütün sorunların çıkış noktası niteliğindedir. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen her kesim Kürtlerin varlığını ve örgütlü gücünü dikkate almadan ne ilerleyebilir ne de gerçekçi sonuçlar ortaya koyabilir.

Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine bir araya gelen 6 siyasi partinin verdiği fotoğrafa gelirsek… Biliyorsunuz fotoğraf ‘Yarının Türkiye’si başlığıyla servis edildi. Fotoğraf topluma nasıl bir ‘Yarının Türkiye’sini vaat ediyor, nasıl yorumlarsınız?

Fotoğraf vermek tek başına yetmiyor. Fotoğraflar bir yere kadar önemlidir, bir mesaj içerir ama aslolan fotoğrafın altını dolduracak programdır. Yarının Türkiye’si çok iddialı ve önemli bir hedeftir, ancak sözde kalırsa dünün ve bugünün Türkiye’sini aratır hale getirebilir. Dünün de bugünün de Türkiye’si halkları mutlu etmedi, şimdi bu iddiada olanlar ezilenlerin artık umut tacirlerine tahammüllerinin olmadığını bilmeleri gerekiyor. 

Yarının Türkiye’sinin en temel dinamiklerinden birisi Kürtlerdir. Kürtler yadsınarak, yok sayılarak yarının Türkiye’si oluşturulamaz, o zaman yarının değil yarımın Türkiye’si olur. Bu nedenle iktidara talip olanların daha cesur ve adil, eşitlikçi bir program geliştirmeleri gerekiyor. Ayrıca sadece sermayeyi önceleyen, onların çıkarlarını merkeze alan bir siyaset söylemi yarının Türkiye’sini kuramaz; Yarının Türkiyesi’ni Türkiye’nin demokrasi güçleri oluşturabilir. 

Bu iddianın sahipleri Ukrayna’daki savaşa ‘Hayır’ diyor ama Rojava’daki ve Efrîn’deki duruma sessiz kalıyor. Ukrayna için ‘Halklar kaderini tayin etsin’ denilecek ama 5 bin yıllık Kürt kenti Efrîn’deki işgal desteklenecek, bu yarının Türkiye’si olamaz. Yarının Türkiye’si Ukrayna’daki savaşa da Rojava’dakine de,  ‘Hayır’ demelidir.  

6 siyasi partinin buluşmasından devam etmek istiyorum. Liderler ilk toplantıda, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı”nı 28 Şubat’ta açıklayacaklarını deklere etmiş ve 28 Şubat tarihinde Ankara’da buluşarak mutabakat metnini imzalamışlardır. 28 Şubat tarihi hem postmodern darbenin hem de Dolmabahçe Mutabakatı’nın açıklandığı tarih. Bu tarih özel olarak mı seçilmiş, ne söylersiniz?

Bu tür ortak açıklamaların yapıldığı tarihler önemlidir ve aynı zamanda içerisinde bir mesajı da barındırır. Her ne kadar 28 Şubat tarihinin tesadüf olduğu söylense de aslında geçmişe dönük bir gönderme içermektedir. Türkiye maalesef sık sık askeri ve siyasi darbeler yaşadı, bizler her türlü darbelere karşıyız. Dolayısıyla darbeleri olumsuzlayan bir hafızaya keşke sahip olabilselerdi. Keşke bu amaçla bugüne denk getirselerdi. 

Diğer taraftan Dolmabahçe Mutabakatı çok önemli bir belge. Türkiye’yi mevcut krizden kurtaran bir tutum belgesi ve süreciydi. Maalesef tek taraflı olarak yok sayıldı, askıya alındı. O günden bugüne de Türkiye’de ne ekonomi ne iç/dış siyasal durum dikiş tutmadı. Bu ülkede Kürtler var ve onların sorunlarının çözümsüzlüğünden kaynaklanan sorunlar var ve bunu görmeden Türkiye’de ciddi bir demokratikleşme sürecine girilmeyeceğini ortaya koymuştu. Maalesef hükümet 100 yıllık gelenekle ve öncesinde olduğu gibi bu mutabakatı da çıkarları doğrultusunda siyasi bir araç olarak kullandı. Dolmabahçe Mutabakatı bence tekrar üzerinde durulması gereken bir belge. O süreci oluşturan aktörlerin ve zeminin yeniden daha şeffaf bir şekilde hayat bulmasının Türkiye’nin yararına olacağını düşünüyorum.       

28 Aralık tarihinde sizler de Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geldiniz. Sizlere açıktan ya da dolaylı bir şekilde daveti oldu mu?

CHP’den bize böyle bir teklif gelmedi. Bizim de böyle bir talebimiz yok. Biz Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında restorasyonla sorunları çözmenin yeterli olmayacağını belirtiyoruz. Türkiye’nin ciddi reformlara, değişim ve dönüşüme ihtiyacı var. Bunları yapacak olan da mevcut Millet İttifakı içerisinde yer alan partiler değil, gerçek anlamda toplumu temsil eden dinamiklerdir. Biz zaten başka bir mecrada ortak bir mücadele ittifakı oluşturmaya çalışıyoruz, Millet İttifakı bizi de önceliklerimizi de tanımlamıyor. 

Peki Millet İttifakı’ndan, sizlerin buluşturduğu sol, sosyalist, demokrasi güçlerinden herhangi bir oluşuma teklif geldi mi?

Yok ben duymadım. 

İktidardan doğru bir araya gelme teklifi geldi mi, kendileriyle hiç görüşme sağladınız mı?

Ne bir teklifleri oldu ne de bir görüşme gerçekleşti. İktidar mevcut söylemle, pratikle, bizi ve irademizi yok sayan anlayışla devam ettiği müddetçe bizim görüşme gibi bir durumumuz asla söz konusu olamaz. Samimi bir yaklaşım gerekiyor, bizim kiminle görüşeceğimizin en önemli kıstaslarından birisi karşıdakinin samimiyetidir. Suni gündemlerle çarpıtma yoluna gidenler Türkiye’nin geleceğinden, zamanından çalıyor. Dolayısıyla bu toplumun en samimi en dürüst, en sahici muhalefetini yapan parti olarak bizlere bu doğrultuda ithamlarda bulunmak haksızlıktır. Bizden daha doğru, daha gerçekçi ve sözünü sakınmadan söyleyen başka bir siyasi mücadele geleneği tanımıyorum. Bir şey yaparsak açık yaparız. Gizli kapılar arkasında asla kimseyle görüşmeyiz. 

Mevcut haliyle Millet İttifakı’nın seçim kazanması mümkün mü?

Kürtler hiçbir dönem olmadığı kadar güçlü ve önemli bir denge rolündedir. Büyük bir ihtimalle yarının netleşmesinde HDP’nin, demokrasi güçlerinin ortaya koyacağı tavır çok önemlidir. Biz zaten parlamento seçimlerinde en geniş demokrasi güçleriyle birlikte bir çalışma yürüteceğimizi ve meclise birlikte gireceğimizi belirtmiştik. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de daha önce 11 maddelik bir tutum belgesi yayınlamıştık. Bu tutum belgesindeki kriterlere uygun ortak bir aday olursa uzlaşabiliriz. Ama bizi yok sayan, sadece oylarımızı talep eden bir anlayışı kesinlikle kabul etmeyiz.

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adayı olacağına dair uzunca bir süredir tartışmalar var. Bu tartışmaların CHP kanadından da reddedilmediğini görüyoruz. HDP olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı durumunda destek verir misiniz, nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Biz isimlere çok takılmıyoruz. Müzakere ve diyalog için ilkelerimiz ortadadır. Madem Yarının Türkiye’si diye bir sloganla yola çıkıyorlar, biz Yarının Türkiye’sinin temel sorunlarını 11 maddede bir araya getirdik. Bu doğrultuda tutum geliştiren ve aynı zamanda bunu hayata geçiren bir irade, bir aday ortaya çıkarsa tabi ki tartışırız. Ama bunu yok sayan bir adaya destek vermeyiz. Böyle bir durumda biz kendi adayımızı çıkarırız. Bu da seçeneklerden birisidir, biz seçeneksiz değiliz. En zor koşullarda dahi seçeneğini ortaya koyan bir siyasi gelenekten geliyoruz her koşulda mücadelemizi sürdürürüz. Bizim için önemli olan oy vereceğimiz adayın Kürtlere, emekçilere, demokrasiye, barışa ne katacağıdır. 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Yarınlar mücadele ederek, sorumluluk alarak, bedelleri göze alarak oluşturulur. Yarınları oluşturacak güç ve zemin bizde var ve toplumda karşılık buluyor. Bu zemini yok sayan hiçbir ittifak Türkiye’ye demokrasi getireceğini, Türkiye’yi demokratikleştireceğini söylemesin çünkü buna ne biz ne de toplum inanır.

Röportaj: Masis Heskif

11 Mart 2022