Partimizin Grup Başkan Vekili İdris Baluken, Demokrathaber web sitesinden gazeteci İnci Hekimoğlu’yla yaptığı röportajda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
1 Kasım seçimleri için hükümetten gelen sandık taşıma taleplerine YSK’nin ret kararı vermesini değerlendiren Grup Başkan Vekilimiz; Bu karar aynı zamanda, hukuksuzluğun esas hale getirildiği AKP uygulamalarının önüne geçilmesi açısından değerlidir.
AKP’nin talebi hukuki olmayan siyasi bir talepti. YSK’nın bu talepleri ret etmesi, yasal olanı yapmasıdır. Yani bu karara ilişkin olarak ülkedeki demokrasi, hukuk ve özgürlükleri geliştirici ileri bir adım havası yaratmanın anlamı olmamakla beraber, bu karar aynı zamanda, hukuksuzluğun esas hale getirildiği AKP uygulamalarının önüne geçilmesi açısından da değerlidir.
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yapmak istemiyor
Belli ki AKP ve Erdoğan yine son ana kadar HDP seçmeninin oy kullanmaması ya da HDP oylarının çalınması için her türlü arayışını devam ettirecektir. Askeri güvenlik bölge ilanları, sokağa çıkma yasakları, sivil katliam girişimleri v.b. uygulamaların tamamını, HDP’ye oy veren halkımızı göç ettirmeye ya da sindirmeye yönelik konseptin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Açıktır ki, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yapmak istememektedir. Kendisine çağrımızdır, çok istiyorsa, buyursun Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edip AKP’nin başında tekrar seçimlere katılsın.
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yapmak istememektedir. Kendisine çağrımızdır, çok istiyorsa, buyursun Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edip AKP’nin başında tekrar seçimlere katılsın.
Erdoğan’ın savaş konseptinin bir parçası olan bu sosyal medya hesaplarının amacı Kürt halkına ve partimize diz çöktürmek için psikolojik kampanya yürütmek, tehdit ve şantaj ile geri adım atmamızı sağlamaktır.
AKP hükümetinin yürütmekte olduğu psikolojik savaş konseptinin bir parçasının da sosyal medya hesapları olduğunu belirten Baluken;
Savaş konseptiyle bizlere diz çöktürmek istiyorlar
Bu tarz hesaplar psikolojik savaşın ürünleridir, algı yaratma operasyonunun özneleri olarak sahneye sürülmektedir. Erdoğan’ın savaş konseptinin bir parçası olan bu sosyal medya hesaplarının amacı Kürt halkına ve partimize diz çöktürmek için psikolojik kampanya yürütmek, tehdit ve şantaj ile geri adım atmamızı sağlamaktır. Fakat bu savaşı yürütenlerin kendileri de biliyor ki, ne Kürt halkı ne de HDP’li siyasetçiler bu psikolojik savaşa yenik düşmez. Burada amaçlanan Kürt halkını tahrik etmek, iç savaş boyutuna taşınacak şekilde halklar arasında büyük bir çatışma ve kaos ortamı yaratmaktır. Muhtemeldir ki, sokağa çıkacak büyük kitlelere yönelik, büyük katliamları da masada planlamış olabilirler. Tüm bu arayışlar 7 Haziran öncesinde de vardı. Partimiz ve halkımız hesabı sandığa bırakarak bu oyunu boşa çıkarmıştı. Şimdi de en büyük hesabı, en çok korktukları 1 Kasım sandıklarında göreceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Cenazeye işkencenin dini, hukuki, insani yani gök kubbede var olan hiçbir değer normunda yeri yoktur. Dünyadaki hiçbir savaş bu kadar alçakça ve onursuzca yürütülmemiştir.
Bu tarz psikolojik savaş uygulamalarını siyaseten bu şekilde değerlendirebilsek de insani açıdan büyük bir vahşetin içerisinde olduğumuzu net olarak görürüz. Cenazeye işkencenin dini, hukuki, insani yani gök kubbede var olan hiçbir değer normunda yeri yoktur. Dünyadaki hiçbir savaş bu kadar alçakça ve onursuzca yürütülmemiştir. Daha önce de söyledik, bir kez daha iletelim. Bu vahşetin en alttan en üste doğru içinde kimse varsa, hepsinden bu dünyada, tüm halkımızın tanık olabileceği şekilde hesap soracağız.
Yeni Gladio’da suç ortağı Ergenekon artıklarıdır, kontr-gerilla ve JİTEM unsurlarıdır. Bu Gladio yapılanmasının birçok belli başlı amacı vardır.
Saray Gladio'sunun suç ortaşı ergenekon artıklarıdır
Saray tarafından oluşturulan bir Gladio’nun olduğunu ve bunun birden çok amaç için kurulduğunu belirten Baluken;
Saray tarafından bu ittifak çerçevesinde Yeni Gladio oluşturulmuştur. Bu yeni Gladio’da suç ortağı Ergenekon artıklarıdır, kontr-gerilla ve JİTEM unsurlarıdır. Bu Gladio yapılanmasının birçok belli başlı amacı vardır. İlki HDP’nin Türkiye halklarında eşit ve birlikte yaşam açısından yarattığı umudu ve Demokratik Ulus anlayışının halk tarafından kabul edilmesini engellemektir. İkincisi çatışma ortamı yaratarak HDP’yi marjinalize etmek ve baraj altında bırakmaktır. Üçüncüsü ise Rojava devrimini boğma girişimidir. Yani karşı taraftan durup baktığımızda bu kirli ittifak ve emrindeki Gladio Türkiye halklarına, demokrasisine, hukukuna düşmanlık yaparak ülkemizdeki birlikte yaşam umudunu söndürmeye yönelik karanlık oyunların içerisindedir. Dolayısıyla bu şiddeti ve savaş ortamını HDP’nin baraj altında bırakılması, Türkiye halklarının demokrasisinin, özgürlüklerinin ve haklarının ellerinden alınması, Kürt halkına seçim yaptırtılmamasının da içinde olduğu daha geniş bir perspektifte ele almanın yararı vardır.
Gerek şahsım gerekse de milletvekili arkadaşlarımız Saray saldırılarına karşı her daim halkımızın yanında oldu ve hem bu saldırıların tanığı hem de mağduru konumuna düştüler.
Bölgede HDP’nin yüksek oy aldığı ve Kürt Siyasi Hareketi’ne bağlı olan kentlerimize yönelik yapılan Saray Gladio’su saldırılarında insanlık onuru her an yeniden ayaklar altına alınmaktadır. Her bir kente yapılan saldırılarda ortaya çıkan dram, savaş suçları mahkemesinin konusudur. Gerek şahsım gerekse de milletvekili arkadaşlarımız Saray saldırılarına karşı her daim halkımızın yanında oldu ve hem bu saldırıların tanığı hem de mağduru konumuna düştüler.
IŞİD=AKP gerçekliği açık bir şekilde ortaya çıktı
Gittiğimiz her saldırı bölgesinde karşılaştığımız insanlık dışı uygulamalar bizlere Kobani’de, Şengal’de IŞİD’in vahşi saldırılarını anımsattı. Hem saldırıların uygulama biçimi hem de saldırganların saldırırken ortaya koydukları motivasyon IŞİD=AKP gerçekliğini açık bir şekilde ortaya koydu. Cenaze yakma, sivil katletme, çocuk katletme, kadınları katliama tabi tutma, kafa kesme, cenazelerin yerden sürüklenmesi ve daha birçok işkence biçimi dünyada şu anda bir tek IŞİD ve Saray Gladio’sunun saldırdığı bölgelerde yaşanmaktadır. Örneğin Silvan’da, Şemdinli’de, Cizre’de halka bıçak göstererek boğaz kesme işareti yapanlar, IŞİD’e özgü sloganlar atarak terör estirenler hatta Türkçe ve Kürtçe dışında farklı dillerle aralarında konuşanlar halkımız tarafından bize ifade edildi. Yine bu bölgelerdeki operasyonel süreçlerden bu ilçelerin kaymakamlarının bile haberdar olmaması, orada, daha üstten talimat alan otonom bazı çete yapılarının oluştuğunu açıkça gösteriyor. Sembol olarak da 90’lı yılların Beyaz Torosları yerine, plakasız siyah Ford Ranger pikaplar kullanıldığı tüm bölge halkının malumudur.
Özel Harekâtçılar, savaş baronları ve katil sürülerinden oluşan Saray’a bağlı bir Gladio grubu bölgede konuşlandırılmak ve halka yönelik katliamları gerçekleştirmek üzere görevlendirilmiştir.
7 Haziran seçimlerinden önce partimize ve halkımıza yönelik yapılan saldırılar ile seçim sonrası geliştirilen savaş konsepti hala bu merkezlerde Gladio tarafından yürütülmektedir. Bahsettiğiniz açıklamalarımdan sonra herhangi bir yalanlama gelmemesi ve soruşturma açılmaması bize iki şeyi göstermektedir. Birincisi yalanlamanın olmaması zımni bir kabulü yani Gladio’nun varlığını kanıtlamaktadır. İkincisi ise soruşturmanın açılmaması Gladio’nun aynen 90’lardaki gibi, aynen Hitler Almanyası’ndaki gibi cezasızlık zırhına sahip olduğunu göstermektedir.
Savaşı yürütenler Nazi SS subaylarına benzer oluşum içindeler
Saray’ın savaşı ilk başlattığı dönemlerde de ifade etmiştik. Özel Harekâtçılar, savaş baronları ve katil sürülerinden oluşan Saray’a bağlı bir Gladio grubu bölgede konuşlandırılmak ve halka yönelik katliamları gerçekleştirmek üzere görevlendirilmiştir. Bu kişiler, ne Vali ne de Kaymakam tarafından engellenebiliyor. Yani Saray’ın Özel Savaş merkezi tarafından yetkilendirilmiş durumdalar. Kent merkezlerindeki çatışmaları diyalog ile çözmek için şahsımın da görüştüğü birçok mülki ve idari amir, ‘bizi aşan şeyler, direkt Ankara’dan talimatlı işler yapılıyor’ şeklinde cevaplar verdi. Tüm bölge halkının bildiği bir gerçek bu. Nazi SS Subaylarına benzer bir oluşum olan bu Gladio grubu, gittiği her ilde bütün kamusal yetkileri kendi ellerine almakta ve katliam uygulamaktadır. Cezadan muaf tutulan bu güçlere ilişkin ilgili amirlerden aldığımız tek cevap ‘Ankara’nın talimatı var, bizi aşıyor’ cevabıdır. Ama belirtmemiz gerekir ki, bu durum ne Valileri ne kaymakamları ne de diğer mülki amirleri sorumluluktan kurtarmaz.
Yaşanan Saray saldırılarında halkın göç ettirilmeye çalışılması partimize giden oyları engellemeye yöneliktir. Ama bizim de bu savaş konseptine karşı demokratik siyaseti zafere götürecek çeşitli önlemlerimiz vardır.
1 Kasım seçimlerinden zaferle çıkacağız
1 Kasım seçimlerine ilişkin partimizin tutumunu da değerlendiren Baluken şu açıklamalarda bulundu;
Saray darbe yönetimi, çatışmaların başladığı ilk günden beri partimizin yüzde 90’dan fazla oy aldığı bölgelerde hiçbir hak ve hukuk kuralı gözetmeksizin çeşitli uygulamalar gerçekleştirmektedir. Elbette bu uygulamaların bir amacı da halkın sandığa gitmesinin önlenmesi üzerinedir. Hem yasaklı bölgelerde hem de sokağa çıkma yasağı ile yaşanan Saray saldırılarında halkın göç ettirilmeye çalışılması partimize giden oyları engellemeye yöneliktir. Ama bizim de bu savaş konseptine karşı demokratik siyaseti zafere götürecek çeşitli önlemlerimiz vardır. Seçim günü de dahil olmak üzere sürdürülmesi imkan dahilinde olan Saray saldırılarına karşı hem partimiz gerekli önlemleri alacak hem de direngen Kürt halkı Saray’ın savaş politikalarını boşa çıkaracak bir iradeyi gösterecektir. Saray zoruyla gayri meşru noktaya gelen seçimleri, demokrasi inancımızla meşru bir zafere dönüştüreceğimize inancımız tamdır. Özellikle seçimin meşruiyetine gölge düşmemesi ve seçim güvenliğinin gerçekleştirilmesi hususunda, içeriden tüm sivil toplum örgütleri ve diğer siyasi partiler, dışarıdan ise uluslararası gözlemci heyetlerin de süreci yakından takip etmesi son derece önemlidir.
Umudumuz ve mücadelemiz odur ki, Saray’ın Gladiosu’na rağmen demokratik siyasete olan inancı, birlikte yaşama olan bağlılığı ayakta tutacağız.
Bin tane seçimden daha değerli olan birlikte yaşama umudumuzun zedelenmeden de öte bir zarar göreceğini şimdiden görmek için kahin olmaya gerek yoktur. Umudumuz ve mücadelemiz odur ki, Saray’ın Gladiosu’na rağmen demokratik siyasete olan inancı, birlikte yaşama olan bağlılığı ayakta tutacağız. Bu konuda diğer siyasi partilerin tümüne büyük görevler düşmektedir. Eğer birlikte yaşama yönelik hakiki bir inançları varsa Saray’ın savaşına karşı demokrasi mücadelemize onlar da destek olurlar. Aksi bir durum büyük bir toplumsal çatışma zemininde tıkır tıkır işleyen bir “Darbe Mekaniği”nin amacına hizmet eder.
Bizler HDP olarak sivillerin kesinlikle bir şiddetin konusu olmamasını istemekle birlikte asker, polis ve gerilla kayıplarının da olmamasını istiyoruz.
Bu savaş Saray'ın iktidar olma savaşıdır
7 Haziran seçimlerinden sonra Saray tarafından başlatılan savaş için ise;
Saray’ın şiddeti ve çatışmayı gündemine aldığı 7 Haziran tarihinden beri 145 sivil yurttaşımız cani hislerle katledilmiştir. Bizler HDP olarak sivillerin kesinlikle bir şiddetin konusu olmamasını istemekle birlikte asker, polis ve gerilla kayıplarının da olmamasını istiyoruz. Bu konuda sivil kayıplar kadar asker, polis, gerilla kayıplarına karşı da aynı duyarlılıkta bir vicdani itirazın yükselmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu savaş Saray’ın iktidar olma savaşıdır ve bizlerin bu savaşa değil bir can, tek bir damla kan bile vermeye tahammülümüz yoktur. Kamuoyundaki bir tartışma konusuna bu sorunuz vesilesiyle cevap vermek istiyorum. Türkiye’de henüz çatışmalar başlamamış ve Çözüm Süreci gündemi tartışılırken AKP İç güvenlik yasası çıkardı. İnsansız Hava aracı alımları yaptı. Polise ağır silah alımları, TOMA ve biber gazı alımları yaptı. AKP emrindeki yargı ve bürokrasi aracılığıyla özgür basın kuruluşlarına büyük bir sansür uyguladı. İnternet erişimini kısıtladı, halkın haber alma hakkının önüne geçti. Bir yandan askeri hazırlıkları diğer yandan siyasi hazırlıklar göstermektedir ki, çatışmalı ortamın başlamasına hazırlık yapan AKP’dir. Sadece bu durum bile kimin savaşı, hangi planlar ve hamleler dâhilinde başlattığının kanıtı niteliğindedir. Entegre bir savaş planının parçası olarak partililerimiz siyasi çalışmalarından ötürü tutuklanmaktadır.
Bizler, 1 Kasım’da seçimden zaferle çıkacağız ve Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devletinin ilerici hukuk normları ile tekrar yürürlüğe girmesi mücadelesini yürüteceğiz.
Seçim bildirgemiz evlerinde bulunduğu için tutuklanan arkadaşlarımız vardır. Yani bir siyasi partinin seçim bildirgesini bulundurmanın suç sayılması dehşet vericidir. Bizler, 1 Kasım’da seçimden zaferle çıkacağız ve Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devletinin ilerici hukuk normları ile tekrar yürürlüğe girmesi mücadelesini yürüteceğiz. Elbette ki, kimse bugünlerde yaptığı hukuksuzluğun yanına kalacağını sanmasın. Her birinden hukuk çerçevesinde hesap soracağız.
Şiddet hikayeleri ile büyümüş ve büyüyünce de şiddetin mağduru/tanığı olmuş bu gençlere barıştan bahsetmenin çoğu zaman bir karşılığı olmadığı hissine kapılıyoruz
Seçimden daha önemli olan şey, gençlerin barış umudunu korumaktır
Daha önceki süreçlerde Kürt Sorununda demokratik çözüm için son kuşağın şu anda siyasetin içerisindeki kuşak olduğunu defalarca paylaşmıştık. Bizlerden sonraki kuşağa ‘fırtına kuşak’ adını da vermiştik. Şimdi bu fırtına kuşak dediğimiz gençler, 90’ların acı dolu hikayeleri ile büyürken bir anda 90’lardan daha beter bir sürecin öznesi konumuna gelmiş durumdalar. Bölgede gittiğimiz yerlerde birlikte yaşam üzerine yaptığımız konuşmalar, çatışmaların ve Saray saldırılarının yarattığı psikoloji karşısında, gerçekten, bu gençlerin psikolojileri nezdinde boşlukta kalıyor. Şiddet hikayeleri ile büyümüş ve büyüyünce de şiddetin mağduru/tanığı olmuş bu gençlere barıştan bahsetmenin çoğu zaman bir karşılığı olmadığı hissine kapılıyoruz. Ama yine de Kürt halkı ve özellikle gençliğinin örgütlü duruşu hem kendilerini savunma hem de demokratik siyasi yaşamı tesis etme hususunda büyük bir umudu bizlere vermektedir. Ülkemiz için bir seçim sonucu ya da Saray’ın başkan olmasından önemli olan şey, bu gençlerin barış umudunu korumaktır. Bu konuda tüm siyasi ve sosyal taraflara tarihi görevler düşmektedir. Saray’ın savaşının barış umudunu, birlikte yaşam isteğini söndürmeye başladığı bir dönemde herkesin ülkemizin ve kuşaklarımızın geleceği için mücadele etmesi inanılmaz derecede zorunlu bir görevdir.
Baluken, halkın yaşamakta olduğu acıları ölçebilecek bir anketin olmadığını söyledi.
Araştırmalarda oyumuzun azalmadığı aksine arttığı görülmektedir. Çoğunlukla AKP’nin siparişi ile piyasaya sürülen anketler bizlerin oyunu düşük göstermektedir. Hatırlatmak isterim ki, 7 Haziran öncesinde yandaş anket kuruluşlarının birçoğu bizi baraj sınırında tutmaktaydı. Oysa biz %13,1 oy aldık. Biz hiçbir zaman anket siyasetçiliği yapmadık, bunu doğru da bulmayız. Bir gerçekliği sizinle paylaşayım. Bizler biliyoruz ki Cizre’de, Silvan’da, Silopi’de, Bismil’de Saray Gladiosu’nun ortaya koyduğu şiddetin siyasal sonuçlarını ölçebilecek bir anket daha keşfedilmemiştir. Toplum, toplumsal hafıza ve toplumsal psikoloji anketlere sığdırılamayacak kadar derinliklidir. Bu yönüyle anket sonuçlarının söz konusu derinlikli sosyoloji ile beraber ele alınması gerekmektedir. Hedefimiz olan %20’lik oyu almamamız için hiçbir sebep yoktur. Kürt illerinde AKP’yi sıfırlamak, AKP’nin Askeri Güvenlik Bölgesi haritasını, AKP’nin sıfırlandığı bir haritaya çevirmek siyasi açıdan yaşanan birçok tıkanıklığı çözmeye hizmet edecektir.
Biz katı, ceberut, merkezi bir yönetimin Türkiye halklar mozaiğine uygun düşmediğini ve ayrıca zamanın ruhunun gerisinde kalan bir anlayış olduğunu savunuyor, yerel demokrasinin Türkiye’nin her anlamda yararına olacağını düşünüyoruz.
Biz HDP olarak zamanın ruhunu okumaya çalışarak siyaset yapan bir partiyiz. Öz eleştirel süreçler partimizi ayakta tutan dinamiklerin başında gelmektedir. Bildirgemizde ya da parti politikalarımızda bir eksiklik varsa öz eleştirimizi sürekli yapıyoruz. Ayrıca kamuoyu tarafından anlaşılmayan kısımları da “iyi anlatamadık” diye görüyoruz.
İyi niyetli, yapıcı eleştirilerin hepsini bir yerlere not edip değerlendirmeye alıyoruz. Devletin özerklik ilanlarını siyasal hak talebi olarak görüp müzakere gündemine alması gerekirdi. Özerklik ilanlarına karşı gerçek bir aydının telkin etmesi gereken de bu noktadır. Biz katı, ceberut, merkezi bir yönetimin Türkiye halklar mozaiğine uygun düşmediğini ve ayrıca zamanın ruhunun gerisinde kalan bir anlayış olduğunu savunuyor, yerel demokrasinin Türkiye’nin her anlamda yararına olacağını düşünüyoruz. Bu noktada ifade etmem gerekir ki, bizim için siyaset ilkeler alanıdır.
Bölgede ve tüm Türkiye’de gerek kendimizin edindiği gerekse de milletvekili arkadaşlarımızdan gelen bilgiler Türkiye halklarının kısmi bir sessizlik içinde olsa da çatışmasızlığın sorumlusu olarak Erdoğan’ı ve AKP’yi gördüğü yönündedir.
İlk günden itibaren demokratik çözümden yanayız
Çözüm Süreci devam ederken, toplumun barış talebini AKP’ye endeksleyip Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Önderliğinin tavrını rahatsızlık konusu olarak gündeme getirenlerin, bugün sürecin bitmesi ile Kürt Siyasi Hareketi’ni hedefe koymasını kendi içerisinde çelişen tutarsızlık örnekleri olarak değerlendiriyoruz. Bu tutarsızlık örneklerini zamanında AKP’nin bugünkü otoriter yapısını tesis eden Anayasa değişikliği ile ilgili ‘yetmez ama evet’ deyip Kürt Siyasi Hareketi’ni destek vermemekle suçlayan tavırlarda da rahatlıkla görebiliriz. Ek olarak, bugün dâhil olmak üzere Kürt Siyasi Hareketi’nin tavrı her zaman ilkeler temelinde son derece nettir. Siyasi yalpalama ve kekemeliği Kürt Siyasi Hareketi’nde değil, ‘tutarlılığı’ ortada olan ve AKP’yi büyüten çevrelerde aramak daha doğru olur kanaatindeyim. Kürt Siyasi Hareketi ve HDP olarak, Çözüm Süreci’nin ilk gününden bu yana toplumsal barış tahayyülümüze ve demokratik çözümü esas alan politikalarımıza sahip çıktığımızı, sürecin AKP ve Erdoğan tarafından bitirilmesi ile de bu ilkelerden vazgeçmeyeceğimizi belirtiyoruz.
Halk savaşın sorumlusu olarak Erdoğan ve AKP'yi görüyor
PKK’nin 7 Haziran öncesindeki çatışmasızlık politikasını terk etmesinin gerekçesinin bu kez kamuoyunu ikna etmediği kanaatinizin muhatabı KCK’dir. Fakat kamuoyunun neye ikna olup olmadığını söylemek için biraz erken bence. Bölgede ve tüm Türkiye’de gerek kendimizin edindiği gerekse de milletvekili arkadaşlarımızdan gelen bilgiler Türkiye halklarının kısmi bir sessizlik içinde olsa da çatışmasızlığın sorumlusu olarak Erdoğan’ı ve AKP’yi gördüğü yönündedir. Seçim süreci boyunca bu konu ana gündemlerden biri olacaktır. Eminiz ki, halkımız da bu gerçekliği görmektedir.
Seçimlerden sonra olası koalisyon içinse; “Türkiye’de adil hukuk düzeni, radikal demokrasi ve özgürlükleri esas alan, demokratik bir anayasa başta olmak üzere temel ilkelerimiz ölçüsünde siyasi sorumluluğumuz gereği, yapıcı rolümüzü yerine getirme konusunda tereddüt etmeyiz”, diyen Baluken açıklamalarına şöyle devam etti.
Tabi demokrasi, hak, eşitlik ve özgürlük düzlemine hangi siyasi partinin ideolojik prangalarından, rant kapılarından ve siyasi iradesizlikten sıyırılıp gelebileceğini de 1 Kasım’dan sonra göreceğiz. Bizim için partiler veya kişiler karşısında konumlanmış bir siyasi tavır değil, ilkelerimiz ve programımız doğrultusunda karşımızda konumlanacak siyasi tavırların çözüm gücü ve samimiyeti önemlidir.