Baroların yapısının değiştirilmesini amaçlayan kanun teklifine ilişkin muhalefet şerhimiz

TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen ve baroların yapısının değiştirilmesini amaçlayan Avukatlık Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifine ilişkin muhalefet şerhimiz:

TBMM ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA

2-2999 SIRA SAYILI AVUKATLIK KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİNE DAİR HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ MUHALEFET ŞERHİ

Savunma mesleğinin insanlığın oluşumundan itibaren var olduğunu söylemek kuşkusuz abartı değildir. Savunma birebir kişi haklarına özgü bir refleks olup bunun ehil kişiler eliyle yapıldığına dair antik çağlara değin uzanan bilgiler silsilesi mevcuttur. Savunma hem bir insan hakkıdır, hem de adil sonuçlara ulaşılması ancak silahların eşit olduğu biz düzlemde mümkündür. Bu nedenle savunmanlık yani avukatlık mesleği hem insanlık tarihi kadar eski, hem de doğası gereği bağımsızdır.

Halihazırda parlamento gündeminde tartışılan barolar, köken olarak oldukça eskiye dayanmaktadır. “Baro”nun kökenine bakıldığında, mahkemede bir başkasını savunan insanların çalışmalarını düzenleyen ilk metinlerin 13. yüzyılda ortaya çıktığı bilinmektedir.  Bu bağlamda avukatların baro şeklindeki örgütlenme biçimlerinin de bu yüzyılda oluştuğunu söylemek mümkün. İlkin “dernek” tarzı bir örgütlenme ile mesleki birliklerini var eden avukatlar, dernek oluşumundan baroya evrilme sürecinde önemli bir değişim ve dönüşümü de sağlamışlardır.

Avukatlar, bugün de hala yürürlükte olan kendi başına bir teşkilatlanmayı, XIV. Louis’in Hükümdarlığı altında “baro” denilen bir kuruluşla geliştirmişlerdir. Yani “baro” yapısı ilkin Fransa’da ve imparatora bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak avukatlar hükümdarın gölgesinde kalmayı tercih etmeyerek bağımsız bir statü kurmak adına çalışmalar yürütmüşlerdir. İşte bu bağımsız statü; avukatlık mesleğinin tam da doğasından gelmektedir. Nitekim avukatlık mesleğinin bağımsız yapısı her ne kadar çeşitli dönemlerde sekteye uğratılmış olsa da avukatlık mesleği her daim gelişme göstermiş ve özerk yapısını hep ileriye taşımıştır. Baroların ilk kurulduğu yer olan Fransa örneğinde baroların ve avukatların; kimi zaman parlamentoyu, kimi zaman hükümdarı, iktidarı, genelkurmayı, hatta Fransız Devrimi sürecinde, devrim konseyini dahi eleştiren açıklamalarda bulunduğu bilinmektedir. Çünkü gelişimin temelinde eleştiri vardır. Avukatlar ve dolayısıyla barolar, hak savunusunun en kristalize biçime evrilmesini eleştirinin gücüne borçludur. Avukatların ve baroların eleştirme hakkını kullanma biçimleri ve oluşturdukları bağımsız tavır,  tüm dünyada da avukatların meslek örgütlerince benimsenmiş ve hayata geçirilmiştir. Hukuk ilkelerinin demokrasiye evrilen serüveninde ve insan haklarının en gelişkin hale dönüşmesinde bağımsızlığından ödün vermeyen avukatların ve onların birliklerinin payı büyüktür. Çünkü avukatlık yargı gücünün en bağımsız yapısını oluşturmaktadır. Adaletin terazisinin tam dengede durması şüphesiz savunma mesleğini yürütenlerin çabaları sayesindedir.

Türkiye’de kurulan ilk baro İstanbul Barosu’dur. İstanbul Barosu çerçevesinde gelişen mesleki örgütlenme 1934 yılında birlik oluşumunu sağlamıştır. Türkiye Barolar Birliği'nin kurulması ilk kez Ocak 1934'te İzmir'de düzenlenen Türkiye Avukatlar Kongresi'nde gündeme getirilmiş ve 5 gün süren toplantıya katılan baro temsilcileri, "Türkiye Avukatlar Birliği"nin kurulmasını kararlaştırmışlardır. Ancak, alınan bu karara rağmen, 27 Haziran 1938 de kabul edilerek 1 Aralık 1938' de yürürlüğe giren ve günün koşullarına göre pek çok ileri yeni hüküm içeren 3499 sayılı Avukatlık Kanunu'nda Barolar Birliğine yer verilmemiştir.

Daha sonraki yıllarda toplanan baro temsilcilerinin, (1957'de Ankara'da ve 1958'de İzmir'de), Türkiye Barolar Birliği'nin kurulmasının gerekliliği konusunda tam bir görüş birliğine vararak bu amaçla başlattıkları ön çalışmalar sonunda, 16 Mayıs 1963'te hazırlığı tamamlanarak 7 Temmuz 1969 tarihinde yürürlüğe giren 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile "Türkiye Barolar Birliği" nin kurulması yasal olarak da kabul edilmiştir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu İle Kurulması Öngörülen Türkiye Barolar Birliği’nin kuruluş hazırlıkları Kanunun geçici 10.Maddesi uyarınca tamamlandıktan sonra ilk toplantı 9-10 Ağustos 1969 günü Ankara’da Yeni Sahne Salonunda yapılmıştır.

Türkiye Barolar Birliği, yasaların bir meslek kuruluşu olarak kendisine yüklediği görevlerinin yanında, toplumun hukuki sorunlarıyla ilgili görüş ve önerileriyle de hukuk sisteminin, insan haklarının gelişmesine katkı sunmuş; demokrasi ve insan hakları adına uygulamada ortaya çıkan aksamalara karşı sorumluluk bilinciyle mücadele etmeye gayret etmiştir. Her ne kadar barolar birliğinin yönetim sorunları ülkede hukuk uygulamalarının geriye düşmesine neden olmaktaysa da bazı baroların haklı ve bilinçli çıkışları avukatlık mesleğinin hukukun gelişimi adına önemli bir alanı teşkil ettiği gerçeğini yansıtmaktadır.

Uzun yıllara dayalı bir mücadele sonucunda elde edilen kazanımlar ve mesleki örgütlenmenin, bu yasa eliyle sonlandırılması demek avukatlık mesleğinin de sonlandırılması ile aynı anlamı taşımaktadır. Üstelik bu yasa hiç de acil olmamasına rağmen Covid-19 bulaş riskinin had safhada olduğu bir dönemde baroların katılımı olmaksızın geçirilmek istenmektedir.

Aşağıda izah edeceğimiz nedenlerle bu yasa teklifine karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

USUL AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

Savunma mesleğine ilişkin örgütlenme şekli olan baroların, “çoklu” barolara dönüştürülmesine dair kanun teklifi çalışması hiçbir ortaklaşma çalışması yürütülmeksizin, en önemlisi baroların görüşlerine başvurulmaksızın, hiçbir altyapısı olmayan, mesleğin sorunlarını çözmek bir yana mesleği marjinalleştiren bakış açısı ile ele alınmıştır. Oysa mevcut durumda yurttaşların hukuka olan güveni yüzde otuzlarda seyrederken, yargı bağımsızlığının olmadığı neredeyse her gün yeni bir kararla deşifre olurken, yapılması gereken şey, demokratik kriterler çerçevesinde çalışmalar yürütülmesidir. Ancak Covid-19 virüsünün her geçen gün daha çok yurttaşı esir aldığı, ağır hasta ettiği son derece olağanüstü bir dönemde böylesi yapısal bir değişikliğin hızlıca gündeme alınması hüsnüniyetli bir yaklaşım olarak görülmemekte, ülke halklarını derin bir kaygıya gark ettirmektedir. Bu girişimin hüsnüniyetli olmadığı geçtiğimiz haftalardan itibaren “çoklu baro” düzenlemesine karşı olan baro başkanlarına yapılan hukuk dışı muamelelerden, avukatların yürüyüşlerinin engellenmesinden, yasanın görüşmeleri esnasında komisyon toplantılarında bulunma talebinde bulunan baro başkanlarının parlamentoya dahi alınmamasından bellidir.

Parlamento gündemine gelen bir yasa teklifinin etraflıca tartışılması, muhataplarının taleplerinin dinlenmesi ve o çerçevede değişiklik önerilerinin değerlendirilmesi demokratik hukuk devletinin gereğidir. Ancak ne var ki, iktidar ve ortağı bu yasa teklifini hiçbir siyasi partinin taleplerini değerlendirmeksizin, ilgili kurumlardan görüş almaksızın sunmuş ve komisyon çalışmaları da bu antidemokratik yöntem çerçevesinde işletilmiştir.

Usul esasa mukaddimdir, sözü burada da vuku bulmuş, yasanın görüşme usulünde uygulanan baskıcı yöntem yasanın içeriğini de açık etmiştir. Görüşülen bu yasa teklifi, otoriter bir yönetim biçiminin izdüşümüdür. Bu nedenle bahse konu yasa teklifine öncelikle usulden itiraz ediyoruz. Demokratik yöntemlere dayalı olmayan bir kanunun meşruluğu da yoktur. Bu itibarla, işbu teklif metni değerlendirme dışı bırakılmalı, olağan şartlar oluştuğunda demokratik yöntemlerle avukatların temel sorunlarının çözümüne odaklı yeni bir yasa teklifi çalışmaları yürütülmelidir.

Muhalefet şerhimizin tamamına linkten ulaşabilirsiniz.

7 Temmuz 2020