Başaran: “Ailenin güçlendirilmesi” düzenlemesi kadınları şiddetle yüz yüze bırakmaktır

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezimizde gerçekleştirdiği basın toplantısında kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran, şunları söyledi:

Hayatını kaybeden taksi şoförünün ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz

Toplantımıza maalesef üzücü bir gelişmeyle başlamak durumundayım. Bu sabah Milletvekillerimiz Ömer Öcalan, Dersim Dağ, Nusrettin Maçin ve parti üyelerimizin içerisinde bulunduğu aracımız havaalanına giderken, bir ticari taksi ile çarpıştı. Kazada milletvekillerimiz ve diğer araç içerisindeki yolcu yaralandı, maalesef taksi şoförünün yapılan bütün müdahalelere rağmen hayatını kaybettiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Yaralılara bir kez daha acil şifalar dilerken hayatını kaybeden taksi şoförüne Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Nagihan’ın cenazesi “prosedür” adı altında birçok engellemeyle karşı karşıya kaldı

4 Ekim’de Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde 11 kurşunla suikast sonucu katledilen Nagihan Akarsel arkadaşımızın nihayet cenazesini defnedebildik. Nagihan arkadaşımız Jineoloji Araştırma Merkezi üyesiydi. Yıllar boyunca kadın mücadelesi yürüttü, kadın basın alanında büyük emek sarf etti. Jineoloji Akademisi’nin kurulmasında büyük bir çabası vardı. Kürdistan Kadın Kütüphanesi’nin kurulması kapsamında çalışma yürütüyordu. Maalesef, katledilen Nagihan arkadaşımızın cenazesi günlerdir Kürdistan Federe Bölgesi’nde “prosedür” adı altında birçok engellemeyle karşı karşıya kaldı. En nihayetinde cenaze uçağa alınmadı, karayoluyla dün Konya’daki köyüne getirilerek defnedildi. Tabii defin öncesinde de cenazenin gelişinden önce de köyde büyük bir abluka vardı. Bütün karakolun köye yığılmış olduğuna kendimiz de birebir şahitlik ettik. Askerler köydeki yakınlarına, arkadaşlarına, ailesine sloganların atılmaması konusunda tehditlerde bulunmuştu. “Eğer zafer işaretleri yaparsanız parmağınızı kırarız” tehdidinde bulunmuşlardı. “Sessiz bir şekilde cenazeyi gömün yoksa köyü yakarız” demişler. Özellikle akrabaları, arkadaşları ve sevdikleri “Sizi buradan süreriz” gibi çokça tehditle yüz yüze kaldı. Köydeki birçok arkadaşı bu tehditler nedeniyle köyden çıkmak zorunda kaldı. 

Failin Türkiye’den destek aldığı ve bağlantısının olduğu iddiaları var

Dün bizler milletvekilleri olarak bile köye gitmek istediğimizde en az altı kontrol noktasından geçtik. Her kontrol noktasında ayrı ayrı kimliklerimiz soruldu, her kontrol noktasında ayrı ayrı engellemelerle yüz yüze kaldık. Akabinde bu engellemelerin nedenini sorduğumuzda Valiliğin 2 günlük “eylem ve etkinlik yasağı” gerekçe olarak karşımıza konuldu. Ancak biz nedenini çok iyi biliyoruz. Orada eylem ve etkinlik olmayacaktı. Bir Kürt kadın, hayatını kadınların ve Kürtlerin özgürlük mücadelesine adamış, Jineoloji gibi bir bilimin içerisinde, çalışmalarında yer alan Nagihan arkadaşımızın cenazesini kitlesel olarak defnedilmemesi için uygulanan bir baskı yöntemiydi. Ama tabii sadece bunlarla sınırlı değildi. Biz çok iyi biliyoruz ki, aslında burada iktidarın kendi suçunu örtme çabası var. Çünkü daha birkaç gün önce katilin, failin kamuoyuna da yansıyan beyanlarıyla bu cinayette Türkiye’den bir desteğin ve bağlantının olduğu iddiaları şu anda kamuoyunun gözleri önüne serilmiş durumda. Tam da bu nedenle iktidar bunun kitleselleşmesini, bir Kürt kadının katledilmesine karşı büyük bir sahiplenmenin açığa çıkmasını engellemeye çalıştı. Ancak hiçbir baskı ve engelleme Nagihan arkadaşımız için son görevimizi yerine getirmemizi engelleyemedi. Bizler ve sevenleri köyün dışında ya da mezar başında Nagihan arkadaşımız için son görevimizi yaptık ve kendisini son yolculuğuna uğurladık. Buradan bir kez daha başta ailesi, sevenleri ve halkımızın tümünün başı sağ olsun demek istiyoruz. 

Kürt kadınlar, erkek egemen sistemi değiştirme mücadelesi verdikleri için hedef alınıyor

Kürt kadınlar verdikleri mücadeleyle erkek egemen sistemi değiştirme iddiasında oldukları için -sadece Süleymaniye’de Nagihan arkadaşımız değil- Türkiye ve Kürdistan'ın dört yanında hedef alınıyor. Hevrîn Xelef, Türkiye’nin denetimindeki paramiliter güçler tarafından 9 Ekim 2019 tarihinde katledildi. Katledilişinin 3’üncü yılında buradan Hevrîn Xelef’i bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri olan Hevrîn tıpkı erkek devlet tarafından katledilen diğer diğer Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Nagihan Akarsel gibi verdiği mücadele sebebiyle hedef alındı. Tabii ki kadınlar sadece katledilmiyor. Tabii ki tek hedef alınma biçimi katledilmek ve şiddet değil. Türkiye’de de Kürt kadınlar baskı ve gözaltı politikalarıyla tutsak edilmeye devam ediyor. Bugün Ayşe Gökkan, Leyla Güven, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak ve ismini sayamadığımız yüzlerce arkadaşımız kadın özgürlük mücadelesi verdikleri için AKP-MHP faşist iktidarına itiraz ettikleri, politikalarını reddettikleri için, bu ülkede kadınlar başta olmak üzere halkların eşit ve özgür bir şekilde yaşamasını istedikleri için rehin tutuluyorlar. 

Nagihan arkadaşımıza sıkılan 11 kurşun kadınların hakikat mücadelesine sıkılmıştır 

Peki neden hedef alınıyor Kürt kadınlar? Aslında bu sorunun cevabını biz de çok iyi biliyoruz, bize saldıranlar da. Özellikle Kürdistan’da kadınlar bin yıldır erkekler tarafından yazılan yalan tarihe karşı kadınların hakikatini aradıkları için hedef alınıyor. Savaş, kaos, militarist, cinsiyetçi, erkek egemen sistemi yıkıp yerine demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü, yeni bir yaşamı kurma iddiasında ve mücadelesinde oldukları için hedef alınıyorlar. Kürt kadın mücadelesi yeni yaşamda sadece bir teori olarak kalmıyor. Bunu pratiğe döktükleri için -Rojava, Kuzey Doğu Suriye bunun en iyi örneği- hedef alınıyorlar. Örgütlenmeyi esas alıyorlar.  “Kendini özgürleştir” şiarıyla mücadele ettikleri için hedef alınıyorlar. Biliyoruz ki Nagihan arkadaşımıza sıkılan 11 kurşun sadece kendisine değil, başka Kürt kadınlar olmak üzere kadınların özgürlük mücadelesine, örgütlenme ruhuna, itirazına, isyanına kadınların hakikat mücadelesine sıkılmıştır.

Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi katilin bu suçu nasıl işlediğini açıklamalıdır

Nagihan’ı katledenlerin bu talimatı AKP-MHP faşist erkek bloğundan aldığı da bir sır değil. Zaten cenazesinde estirdikleri yaklaşımları bunların göstergesiydi. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Nagihan'ın hakikat kalemi, hiçbir zaman yerde kalmayacak. Kadınlar yalan tarihe karşı kendi tarihlerini yazmaya devam edecek. Buradan Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimine de bir kez daha sesleniyoruz: Katilin bir an önce bu suçu nasıl işlediğini, kimin nasıl hangi yöntemlerle lojistik destek sunduğu, kimin istihbarat verdiği ve Türkiye ile bağlantısının ne olduğunu derhal açıklamak zorundadır. Bu bir yükümlülük olarak Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin karşısında durmaktadır. Biz Nagihan arkadaşımızın failleri bulunana kadar mücadele etmeye devam edeceğimizi buradan ifade etmek istiyoruz. 

Deniz Poyraz davasında her türlü tehdidin görmezden gelindiğini defalarca gördük

Kadınlar, şiddetle yüz yüze kalırken başka bir hedef alma ve katliamın da duruşması bu hafta içerisinde görüldü. İzmir İl binamızda katledilen Deniz Poyraz arkadaşımızın 5’inci duruşması önceki günlerde İzmir’de görüldü. Bu davada sadece eli silahlı bir kişi güpegündüz il binamıza girdi. Bir arkadaşımızı kaybettik, ama bu bu davada sadece yargılanıyormuş gibi gösteriliyor. Ama biz gerçeği dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. Katil Onur Gencer bu cinayeti tek başına işlemedi. Katile bu cinayetin talimatını verenleri de, ona destek olanları da, onunla plan yapanları da biz çok iyi biliyoruz. Çok büyük bir güç vardı arkasında. Bunu açığa çıkartmamak için yargı elinden gelen tüm çabayı sarf ediyor. Katile parti binamızdan çıkarken polislerin nasıl kollarını açıp “abicim adın ne?” diye sarıp sarmaladıklarını, duruşmada her türlü tehdidin nasıl görmezden gelindiğini defalarca gördük. 

Katliamda kimlerin planlayıcı olduğuna hep beraber şahitlik etmiş bulunuyoruz

Deniz Poyraz davasının son duruşması bir fecaat olarak karşımızda duruyor. Son duruşmada yine katil, Deniz’in ailesini, kardeşlerini ve duruşma salonundakileri tehdit etti. Bunun karşısında jandarma salonda bulunan izleyicilere ve Deniz’in kardeşine saldırdı. Duruşma salonunun içerisine tarihte görülmemiş bir vaka olarak biber gazı sıkıldı. En nihayetinde bu davanın üstünü örtmek, kamuoyundan kaçırmak ve bu bir tek yargılanan katili bile aklamak için dava bugün itibariyle 6’ncı duruşmasıyla Şakran Kapalı Cezaevi’ne taşındı. Bugün arkadaşlarımız tabii ki orada da takip etmeye gitti. Sadece arkadaşlarımız değil, milletvekilli arkadaşlarımız, yönetici arkadaşlarımız, kadın örgütleri, avukatlar duruşmayı izlemek için Şakran Kapalı Cezaevi'nde duruşmayı izlemek istediler. Ama maalesef avukatlar dahil kimsenin duruşmaya alınmasına izin verilmedi. Yine benzer bir saldırıyla yüz yüze kaldılar. Biz bunun anlamını biliyoruz. Katilin kimden destek aldığına, bu katliamda kimlerin planlayıcı olduğuna hep beraber şahitlik etmiş bulunuyoruz. 

Kadın derneklerinin kapatılmak istenmesi kadınların adalet arayışlarına bir saldırıdır

Partimize, bizlere, kadın mücadelesine bu kadar saldırı varken Türkiye’de de militarizm cinsiyetçilik ve akabinde gelişen savaş politikaları sebebiyle her gün kadına yönelik şiddet vakaları artmaya devam ediyor. Biz yaptığımız açıklamalarda artık kaç kadının katledildiğini duyurmak istemiyoruz. Kaç kadın değil, bir kadının bile katledildiğini artık kamuoyuna duyurmak ve duymak istemiyoruz. Ancak iktidar önlem almadığı gibi şiddetin artmasına neden olan politikalarla paketler ve düzenlemeler getirmeye devam ediyor. Şiddet bir kadın kırımı düzeyine ulaşmışken iktidar buna karşı mücadele edeceğine kadın kurum ve derneklerine saldırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği'ne “kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütme” iddiasıyla açılan davanın 2’nci duruşmasıydı. Biliyorsunuz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sistematik bir biçimde kadına yönelik cinayetlerin istatistiklerini kamuoyuyla paylaşıyor. Bunu engellemek için, kamuoyuna bilgi verilmemesinin ve mücadele edilmesinin engellenmesi için bu davanın açıldığını çok iyi biliyoruz. Ama maalesef yine bir veri vermek zorundayız. Eylül ayında kadına yönelik şiddet raporuna göre en az 26 kadın yine erkek şiddeti sonucu katledilmiş, 19 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş. Gülistan Doku, 1000 günden fazladır kayıp, ama kendisine adli kontrol tedbiri verilen Zaynal Abarakov hiç imzaya gitmemiş, imza atmamış. Ama imza atmadığı için kendisine dair herhangi bir işlem başlatılmamış. Biz prosedürü biliyoruz, çünkü bize çok uygulanıyor. Solcular, muhalifler, kadınlar bu tür tedbirlere gitmediklerinde hızlıca haklarında yasal süreç başlatılırken Zaynal  Abarakov ile ilgili şu anda bir prosedür bile uygulanmıyor. Bu kişi elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor. Adliye koridorlarında adaleti bulamayan kadınlara destek veren derneklerin kapatılmak istenmesi kadınların adalet arayışlarına da bir saldırıdır. Erkek adalet değil, gerçek adalet diyen kadınların mücadelesi saldırıdır. 

“Ailenin güçlendirilmesi” erkekleri şiddete teşvik eden düzenlemedir 

İktidarın kadın düşmanı politikaları tabii ki sadece dernekleri kapatmakla da bitmiyor, bununla sınırlı kalmıyor. Meclis açılmışken yine “Biz kadınların hak ve kazanımlarını nasıl törpüleriz, bunları nasıl berhava ederiz?” diye şimdi de yeni düzenleme getirmeye çalışıyorlar. Bu sefer bu düzenleme adına “ailenin güçlendirilmesi” deniyor. Biz daha önce de “ailenin güçlendirilmesi” adı altında nasıl düzenlemeler yapıldığını biliyoruz. Erkekleri, şiddete ve pervasızlığa teşvik edecek bir düzenlemeyle karşımıza çıkmaya çalışıyorlar. Kadınları makul ve makbul olmaya, ailenin içerisinde sınırlamaya, erkeğe ve devlete biat ettirmeye çalışıyorlar ama bunun karşısında kadınlar mücadele etmeye devam edecek. Kazanımlarımızı da hayatımızı da korumaya devam edeceğiz.

28 Şubat’ın kararnameleri bugün AKP’nin fetvaları oldu

Bu kadar karanlık bir tablo varken, ülkenin ve coğrafyanın bütün problemleri olabilecek en suni biçimde ele alınırken son günlerde başörtüsü tartışmalarının da tekrar gündeme geldiğini görüyoruz. Birileri çıkıp “yasal  güvence” diyor birileri çıkıp “anayasal güvence” diyor. Biz buradan kadınlar olarak çok net bir şekilde söylüyoruz: Biraz susun. Susun da kadınlar ne diyor bir dinleyelim. Kadınları dinleyin. 28 Şubat’ta erkek egemen tarz tam da bugün benzer bir biçimde karşımıza duran kadınların talep ve isteklerini görmezden gelen kendi politikaları için kadın bedenini, kadınların geleceği, giyim kuşamları üzerinden sistemi kurmaya çalışan erkek egemen tarz o dönem kadınları başörtülerini çıkarmaya zorlamıştı. Bugün de kadınların yaşadığı bu mağduriyetler karşısında kadınlar mücadele etti. AKP kadınların bu mağduriyetinden kendine bir mağduriyet alanı çıkardı ve hala kullanmaya devam ediyor. Ama bir de şu anki mevcut duruma. bakıyoruz ki AKP 28 Şubat’ta eleştirdiklerine benzedi. Şimdi fetvalarıyla, çıkardığı düzenlemelerle onlar da kadınlara başka bir yaşam ve gelecek dayatıyor. 28 Şubat’ın yasaları, kararları, kararnameleri bugünün AKP iktidarının fetvaları oldu. O dönem kararlar, kararnameler yasalarla kadınların bedeni ve giyim kuşamı üzerinden yapılan politikalar ve siyaset bugün de tersine başka bir dayatma haline geldi. 

Derdiniz kadın istihdamı değil, kadınları eve kapatmaktır 

İran’da olduğu gibi bugün de kadınlara zorla başka bir yaşamın dayatılmaya çalışıldığını görüyoruz. İran’da kadınlar başlarını örtmeye zorlanıyor. Biz kadınlar defalarca ifade ettik. Kadınları saçlarını örtmelerine de açmalarına da zorlayamazsınız, erkek egemen iktidar bunu zorlamaktan vazgeçsin. İşte tam da bu nedenle kadınlar kendi kararlarını verebilmek için her yerde İran’da, Rojhîlat’ta, Türkiye’de, Kürdistan’da, dünyanın dört bir yanında isyan halindeler. Başörtülü kadınlar dahil, bütün kadınlar iktidarın birçok kesimin mağdur olmasına sebep olan politikalar yürüttüğünü hep beraber şahitliğini yapıyor.  Sonra kalkıp akademiden sağlığa birçok alanda kadın istihdamının yüzde 50 üzerine çıktığına dair açıklamalar yapıyor. Biz peki neden bunları göremiyoruz? Kaç kere iktidar ya da kadınlar adına söz kuranlar kadınlara gidip kadınların yoksulluktan kaynaklı ped alacak paraları dahi olmadığını dinledi? Kadınların çalışmaktan ellerinin nasır tuttuğunu, neye ihtiyaçları olduğunu sordunuz mu? Saraydan istihdam rakamlarını açıklamanın çok kolay olduğunu biliyoruz. Sahneye sembolik 2 kadın çağırmak da çok kolay. Çünkü sizin derdiniz kadınlara istihdam alanı yaratmak değil. Aksine kadınları daha çok “eve nasıl kapatırız?” politikası yürütüyorsunuz. 

Saldırılarla kadınların isyanını ve özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceksiniz!

Krediler ve TOKİ’ler de bu süreçte sizi kurtaramayacak. Algı operasyonuyla ‘‘başörtülü bacım’’ dediğiniz kadınlar sizi gönderecek. Bizler gidiyor ve o kadınlarla da bir araya geliyoruz. Çünkü bütün kadınlar, artık derdinizin kadınların insani yaşam hakkı olmadığını çok net bir şekilde biliyor. Bütün kadınlar derdinizin kadın ve erkeğin birlikteliğinden oluşan “aile kurumunu güçlendirme” adı altında, her türlü şiddeti gördükleri eve kapatmak olduğunu çok net biliyor. Çünkü AKP Genel Başkanı son süreçte dediğimiz gibi “aile kurumunun güçlendirilmesi” adı altında anayasal düzenlemeye gittiğini söylüyor ama daha önce aile üzerinden kadınları şiddetle nasıl yüz yüze bıraktığını çok iyi biliyoruz. Erkek faillerle “uzlaştırma” adı altında kadınları şiddet ortamına tekrar gönderdiğinizi biliyoruz, kadınların katledilmesine nasıl zemin hazırladığınızı biliyoruz. Çünkü sizin derdiniz aslında kadını güçlendirme değil, erkek egemen sisteminizi güçlendirmek. Bu saldırılarla kadınların isyanını özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceksiniz. Biz kadınlar her ne olursa olsun bu tahakkümcü erkek yargıya karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Başörtülü, başörtüsüz, emekçi, siyasetçi, işçi, sendikacı, Alevi, Kürt, Türk, Ermeni, Çerkes, Süryani. Yani bu ülkede yaşayan bütün farklı inanç ve kesimlerden kadınlarla kadın dayanışmamızı ve örgütlülüğümüzü büyütmeye devam edeceğiz. 

İktidarın politikaları karşısında kazanan kadınların özgürlük mücadelesi olacak 

Son olarak 9 Ekim’de Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komploya karşı gerçekleştirilen eylemlerde Habip Eksik arkadaşımızın polis şiddeti nedeniyle bacağı kırıldı. Bu, iktidarın nasıl bir atmosfer yarattığının, demokratik siyaseti sindirmeye nasıl çalıştığının bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Bu saldırılara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Tecridin yaşamımızın bütün alanına sirayet etmesine karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Özgür bir yaşamı kurmaya devam edeceğiz. Meclis’te dün itibariyle geçirilmiş olan Sansür Yasası ile toplumun hakikati, toplumun gerçekliğini ters yüz etmeye çalışan bu iktidarın yürütmüş olduğu bu politikaları emin olun sokakta, alanda, Mecliste vereceğimiz mücadeleyle yerle bir edeceğiz. Kazanan kadınların örgütlü mücadelesi olacak, kazanan kadınların “jin, jiyan, azadî” sloganı olacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

14 Ekim 2022