Başaran: Erkeklerin savaşına karşı barışı ve kadın ittifakını konuşalım

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısıyla gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Başaran, şunları söyledi:

Kadınlar barikatları aşarak 8 Mart meydanlarını doldurdu 

Geçtiğimiz günlerde, 8 Mart’ı ve Newroz’u kutladık. Bizim açımızdan hala değerlendirmeleri devam eden iki büyük etkinlikti. Bence hala Türkiye toplumu da, iktidar da muhalefet de hem 8 Mart hem de Newroz’da çıkan mesajları değerlendirmeye devam ediyor. 8 Mart’ta erkek egemen iktidarın uygulamış olduğu politikalar nedeniyle kadınların her gün şiddete uğradığı, kırım boyutuna gelen bu saldırılara karşı kadınlar geleceklerini, yaşamlarını, bedenlerini savunmak için mücadeleden vazgeçmeyeceklerini; farklılıklarıyla, dilleriyle, duruşlarıyla bütün engellere rağmen barikatları tek tek aşarak 8 Mart meydanlarını doldurarak ortaya koydular. 

Newroz’da alanların dolduranlar geri adım atmayacaklarının mesajını en net haliyle verdi

Yine 8 Mart’ta ortaya çıkan bu coşku, kararlılık ve motivasyonla iktidarın bütün engelleme çabalarına ve zayıflatma eğilimine rağmen Amed’de, İstanbul’da, Şırnak’ta, Van’da, Adana’da, Mersin’de, Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında genç, kadın, yaşlı, çocuk milyonlar alanları doldurdu. Bizce çok net mesajlar verdiler. Alanları dolduranlar uygulanan baskı politikalarına karşı geri adım atmayacaklarını bir kez daha duruşlarıyla, attıkları sloganlarla ve renkleriyle ifade etmiş oldular. Bu ortaya çıkan tablodan sonra herkesin bir kez daha durup düşünmesi ve değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

En net mesaj tecride karşı mücadelenin bir an için durmayacağıydı 

Newroz meydanlarında ortaya çıkan tablo iktidara, muhalefet ve bizlere de çok önemli mesajlar verdi. En net mesaj şuydu: Kapalı kapılar ardından yürütülen bütün politikalar, ortaya çıkan bütün kararlar halkın iradesi, kararlılığı ve mücadele azmine çarpıp geri dönecektir. Newroz alanlarında ortaya çıkan en net mesaj; tecride karşı mücadelenin bir an için durmayacağı, “Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümünün adresi İmralı ve Sayın Öcalan’dır”, mesajıydı. Şimdi herkesin bir kez daha şapkasını önüne koyup bu süreci ve geleceği planlaması gerektiğini söylüyoruz. Bizlere de çokça sorumluluk yükledi halkımız. Bu süreçte mücadeleyi daha da büyütme ve sorunları çözme  sorumluluğunu da Newroz alanlarında halkımız bir kez daha ifade etti. Newroz’un ve 8 Mart’ın en önemli mesajları tecrit ve cezaevlerindeki durumdu. Sayın Öcalan üzerinde yürütülen mutlak tecrit politikalarının, Sayın Öcalan ile son bir yıldır neredeyse hiçbir görüşme yapılmamasına karşı verilen refleks bu tecrit politikasından vazgeçilmesi, Sayın Öcalan'ın düşüncelerinin özgürce toplumla paylaşılmasının önünün açılmasıydı. 

Cezaevlerindeki her ölümden iktidar sorumludur

Yine cezaevlerindeki uygulamalara karşı da net mesajlar verildi. Bugün Türkiye cezaevlerinde her gün Adli Tıp Kurumu’nun düşmanca politikaları nedeniyle cenazeler çıkmaya devam ediyor. Hala  Aysel Tuğluk hastalığı devam etmesine rağmen bu düşman politikalarının bir sonucu olarak cezaevinde tutulmaya devam ediyor ve hastalığının ilerlemesine sebep olunuyor. Bunun nedeni iktidarın politikalarıdır. Bizler de bu politikalara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İktidara buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz. Cezaevlerindeki her ölümden iktidar sorumludur. Sadece geçen haftalar içinde iki cenaze çıktı cezaevlerinden. İktidar bu sorumluluktan kaçamayacak. Cezaevlerinde yürütülen tecrit politikalarına, hasta tutsaklar üzerindeki düşmanca politikalara derhal son verilmesi gerekiyor. 

Son 3 ayda 8 kadın “balkonlardan düşerek” yaşamını yitirdi

Tabii ki bizim esaslı gündemlerimizden olan, ama maalesef iktidarın gündemine almamak konusunda ısrarcı olduğu kadına yönelik şiddet ve cinayetler geçeği. Sadece 2022 yılının ilk 2 ayında 49 kadın, erkek şiddeti sonucunda katledildi. 49 kadın şüpheli bir biçimde bu süreçte yaşamını yitirdi. Biz biliyoruz ki, yaşamlarını yitirmelerinin bir çoğu erkek şiddeti sonucundaki katliamdır. Son 3 ayda 8 kadın “balkonlardan düşerek” yaşamını yitirdi.

Duygu Delen davasında yargı yine erkeği akladı 

İstanbul Kağıthane'de 4 gündür kayıp olan ve aranan, bizim de bulunması için çok çaba sarf ettiğimiz 26 yaşındaki Seher Akkoyun, şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Van Muradiye’de intihar ettiği öne sürülen ve ağır yaralı olarak yoğun bakımda tedavisi devam eden Sinem Dinçer maalesef bu süreçte yaşamını yitirdi. Yine sistematik işkence gören ve yaşamını yitiren Melek Karaaslan’ın davasının gerekçeli kararı açıklandı. Kararda, yine ATK tıpkı hasta tutsaklarda olduğu gibi kadınlara yönelik düşmanca bir tutum almaya devam etti. Duygu Delen davasında, iktidarın yargısı yine bizleri ve kadınları şaşırtmadı. Erkeğe beraat vererek erkeği yine aklamış oldu. 

Uludere’de çocuğa cinsel istismarda bulunan kişi AKP’linin yakın koruması çıktı 

Şırnak Uludere’de 15 yaşındaki S.A adlı çocuğun cinsel saldırıya maruz kaldığı ortaya çıktı. Cinsel saldırıda bulunan kişinin AKP Uzungeçit Belediye Başkanı olan Cemil Yıldız’ın yakın koruması olduğu, istismarın da uzun süredir devam ettiği kamuoyuna yansıdı. Yine Van’ın Gürpınar ilçesinde bir çocuk 2021 yılının Kasım ayında korucu Faik Dural ve Mahmut Hangül tarafından cinsel istismara uğradı ve yine iktidarın yargısı bizi şaşırtmadı. Korucu Faik Dural bir süre sonra tutuklandı. İtiraf etmişti zaten suçunu. Tutuklandıktan bir süre sonra sadece 2 ay sonra tahliye edildi. 

TCK’daki düzenlemeyle “iyi hal indirimine” başka bir kılıf bulunmuş durumda

Türkiye’de istismar ve kadına yönelik şiddette böyle bir tablo varken; kadınlar evlerde, sokak ortasında, işyerlerinde erkek şiddetiyle yüz yüzeyken iktidar TCK’da bir değişiklik önerisi getirdi. Hem Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda  (KEFEK) hem de Adalet Komisyonu’nda kadın arkadaşlarımız bu konuya dair düşüncelerimizi ifade etti. Maalesef yasa bu haliyle Adalet Komisyonu’ndan geçmiş oldu. Bu yasada neyin olduğu çok tartışılıyor. Bu yasayla beraber, erkeklik indirimi olarak adlandırdığımız “iyi hal indirimine” başka bir kılıf bulunmuş durumda. Bunun adına “pişmanlık indirimi” ancak esasında yine fail olan erkeklere erkeklik indirimi getirmek için yapılan bir düzenleme. 

TCK’daki değişiklikle pişman olduğunu söyleyen erkekler “erkeklik indirimi” alacak! 

Erkekler daha önce mahkeme salonlarında kravat takarak, el pençe divan durarak indirim alıyordu. Şimdi iktidar, erkeklere başka bir yol ve yöntem gösteriyor. Pişman olduğunu gösteren erkekler, kravat indiriminde olduğu gibi erkeklik indirimi almış olacaklar. Daha önce de aslında bunun örneklerini görmüş olduk. Yine bu yasayla beraber birtakım suçlarla cezanın yükseltilmesi esas alınıyor. Ama biz biliyoruz ki cezalar ne kadar yükseltilirse yükseltilsin, infaz düzenlemesi yasaları gibi yasalar olduğu sürece ön kapıdan girdikleri cezaevlerinden arka kapıdan ellerini kollarını sallayarak aklanmış bir biçimde çıkacaklar. 

Israrlı takip konusunda erkeklerin nasıl cezasız bırakılacağı düşünülmüş

Bu yasayla bir taciz boyutuna gelen ısrarlı takip sonucuyla ilgili kadınların verdiği mücadele sonucunda bir düzenleme getiriliyor. Bu düzenlemede de yine erkekler düşünülmüş. Erkeklerin nasıl aklanacağı, nasıl cezasız bırakılacağı düzenlemeleri yapılmış. Kanun gerekçesinde ısrarlı takip suçunun işlendiğini kabul edilmesi için buna bir kriter olarak ciddi huzursuzluk oluşturulması esası aranıyor. Kim değerlendirecek? Hakim! Bu hakimler zaten erkek yargının eğitim sisteminden geçen, erkek egemen sistemin eğitiminden geçen, erkekleri anlamak için her türlü çabayı göstermek isteyenlerdir. Kadınlar bir de huzursuz olduklarını anlatmak zorunda kalacaklar. Bu huzursuzluk yetmeyecek, bunun ciddi olması gerekecek. 

Kadına yönelik suçlar göstermelik yasalarla ortadan kalkmaz

Kadına yönelik suçlar, ya da ortaya çıkan kırım boyutuna gelmiş cinayetler, sadece bazı yasalarla göstermelik birtakım değişiklikler, göstermelik ceza artırımlarıyla ortadan kalkmaz. Bir defa kanunun kendisinde net bir biçimde kadına yönelik suç tanımının yapılması gerekiyor. Bu tanımda bir cinse, kadınlara yönelik bir şiddetin olduğu, kadın oldukları için bu şiddete uğradıkları net bir biçimde ifade edilmeli. Bununla beraber kadına yönelik katliamların ortadan kaldırılması için öncelikli olarak erkek egemen cinsiyetçi politikalarına iktidarın son vermesi gerekiyor. 

Göstermelik kanunlar yerine İstanbul Sözleşmesi uygulanmalı 

Bu göstermelik kanunlar, kadına yönelik şiddetin münferitmiş gibi gösteren yaklaşımın bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu mesele münferit ve olağan cinayetler gibi ele alınmamalı. Kadınlar bu ülkede kadın oldukları için şiddete uğruyor. Kadın oldukları için tacize ve tecavüze uğruyor. Kadın oldukları için istihdam alanlarından uzaklaştırılıyor. Tam da bunun karşısında İstanbul Sözleşmesi bir cinse yönelik her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak için birçok düzenleme içeriyordu. Bu göstermelik kanunları yapmak yerine iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni derhal uygulamaya devam etmesi gerekiyor. Çünkü biz İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte olduğunu ısrarla ifade ediyoruz. 

Kadına yönelik suçlarda devlet sorumluluğunu yerine getirmeli

Bu suçlardan sadece erkeklerin değil, devletin de sorumlu olduğunu ve devletin de üzerine düşen bütün görevleri yerine getirmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Kadına yönelik bu suçları engellemeye çalıştığını iddia eden, göstermelik olarak kanunu getirmeye çalışan iktidarın pratiklerinin geçtiğimiz günlerde hep beraber şahitliğini yaptık. Bursa’da bir okul müdürü kız ve erkek çocuklarının bir arada oturmasının rahatsızlık oluşturacağını, tedirginlik oluşturacağını iddia eden bir yazı gönderdi sınıflara. Kamuoyuna yansıdığında ve kadın örgütleri buna tepki gösterdiğinde müdür görevden alındı. Tıpkı cezaevlerinde olduğu gibi burada da ön kapıdan çıkarılan bu müdür, sadece bir süre sonra tekrar görevine iade edildi. 

Çocuklar Şırnak’ta istismara uğrarken neredeydiniz?

Kız ve erkek çocuklarının yan yana oturmasından tedirgin olan iktidar yetkililerine ve  müdürlere sesleniyoruz: Çocuklar Şırnak’ta istismara uğrarken neredeydiniz? Çocukların istismarından neden bu kadar rahatsız olmuyorsunuz? Erkeklerin cezasızlığından neden rahatsız olmuyorsunuz? Van’da suçunu itiraf ettiği halde korucunun serbest bırakılmasından neden hiçbir rahatsızlık duymuyorsunuz? Neden bu konuyla ilgili herhangi bir adım atmıyorsunuz? Bu da yetmiyor, az önce söylediğimiz gibi bir kanun getiriyorlar ve fail erkeklere yol gösteriyorlar. “Suç işleyin, biz kılıf buluruz” diyorlar. “Minareyi çalın, biz buradayız; devlet olarak, yargı olarak, kolluk olarak, iktidar olarak işlediğiniz suçları biz aklamaya devam ederiz” yaklaşımını sergiliyorlar. Bundan da kadınların memnun olmasını bekliyorlar. 

Yargının gerçekleştirdiği yaklaşım cezasızlık değil teşvik politikasıdır

Bir kez daha çağrı yapıyoruz. Erkek egemen politikalarınıza karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Asıl biz sizden rahatsızız. Sizin yarattığınız ortamdan rahatsızız. Bu ortama karşı 8 Mart’ta alanlara doldurduğumuz gibi yaşamın bütün alanlarında mücadele etmeye devam edeceğiz. Yargının gerçekleştirdiği bu yaklaşım, bir cezasızlık değil, teşvik politikasıdır. Yargı erkekleri teşvik ediyor, iktidar erkekleri teşvik ediyor ve toplum içerisindeki erkekler kışkırtılarak kadına karşı bir güç olarak kullanılıyor. Kadınlar buna karşı sessiz kalmaya, makul ve makbul davranmaya ya da yaşamaya zorluyorlar. Biz bu yaşamı kabul etmeyeceğimizi daha önce de defalarca söyledik. 

Erkekler savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışırken en fazla etkilenenler kadınlar oluyor 

Bu şiddet her gün artarken kadınlar bir de Türkiye toplumu içinde olduğu ekonomik krizi en derinden yaşamaya devam ediyor. Kadınlar yoksullukla yüz yüze. Maalesef, bu gerçeklik ortadayken TCK’daki yasa değişikliği gibi şu anda nafaka tartışmaları da devam ediyor. Bizler İstanbul Sözleşmesi’ni korumaya ve uygulamak için mücadeleye etmeye devam edeceğiz. Nafaka hakkı ve bütün kazanımlarımızı korumaya devam edeceğiz. Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve saldırı politikaları devam ederken bir de Kürdistan, Türkiye ve dünyanın bir savaş gündemi olduğunun farkındayız. Erkekler savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışırken, uluslararası emperyal güçler kendi iktidarlarını, güç ve geleceklerini korumaya ve geliştirmeye çalışırken bu süreçten yine en fazla etkilenenler kadınlar oluyor. 

Savaş kadınlar için göç taciz tecavüz cinsel şiddet ağır yoksulluk demektir 

Biz çok iyi biliyoruz ki savaşın en büyük yansıması ve etkisi kadınlara oluyor. Çünkü savaş ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerini yeniden üretiyor. Savaş kadınlar için göç, taciz, tecavüz, cinsel şiddet, ağır yoksulluk demek oluyor. Savaş kadın bedeninin sömürülmesi anlamına geliyor. Savaş kadın bedeninin savaş alanı haline getirilmesi anlamına geliyor. 

Savaş, tıpkı Kürdistan’da ve dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi tecavüzün bir savaş aracı haline getirilmesi anlamına geliyor. Erkeklerin oluşturduğu bu hegemonyada, ülkeler de tıpkı kadın bedeni gibi işgal ediliyor. Kadınlar bu süreçte ganimet olarak görülüyor. Savaş maalesef şiddetin pornografikleştirilmiş hali olarak karşımızda duruyor. 

Kadınlar hiçbir zaman savaşların tarafı olmadı ve olmayacak

Bugün Ukrayna-Rusya savaşı tartışılıyor ama uzun süredir Türkiye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu'da bir savaş sürecini yaşıyoruz. Ukrayna’dan Şengal’e, Rojava’ya kadar savaşın kadınları nasıl etkilediğine hep beraber şahitlik ettik. Şengal'de kadın bedeninin DAİŞ tarafından köle pazarlarında satıldığının, kadınların nasıl saldırıya ve tecavüze uğradıklarının hep beraber şahitliğini yaptık. Bugün de Ukrayna savaşı sonrasında kadınlar ganimet olarak görülüyor. Erkeklerin şakalarının malzemesi haline getiriliyor. Kadınlar bu savaşların hiçbir zaman tarafı olmadı ve olmayacak. O yüzden kadınlar olarak bu militarist ve erkek egemen politikalara karşı hep beraber onurlu ve tutarlı bir barış mücadelesi yürütelim. 

Erkek egemen ittifaklara ve savaş politikalarına karşı alternatifsiz değiliz

Şu anda iktidarın Rusya ve Ukrayna arasında arabulucu olduğunu iddia ederken, bir taraftan Güney Kürdistan’a yönelik saldırı ve işgal girişimleri, diğer yandan Rojava'da ortaya çıkardığı tablo ortada. Kadınlar üzerindeki etki ortada. Biz kadınlar hem Türkiye’de hem de çözümsüz kalan bu savaş siyasetine karşı Kürdistan’da, Ortadoğu'da ve dünyada yürütülen savaş politikalarına karşı barışı konuşmayı kendimize esas olarak almalıyız. Oluşan bu erkek egemen ittifaklara, savaş ittifaklarına karşı hep beraber kadın ittifakını ve kadın dayanışmasını konuşmamız gereken günlerden geçiyoruz. Biz HDP Kadın Meclisi olarak üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Bugün Türkiye'de ittifak tartışmaları yürütülüyor. Ama bu tartışmaları yine kadınların olmadığı masaların etrafında erkeklerin bir araya geldiği, Türkiye’nin geleceğini konuştukları ittifaklar olarak karşımızda duruyor. Biz kadınlar bu erkek egemen ittifaklara da bu yürütülen savaş politikalarına karşı da alternatifsiz değiliz. Rojava, Kuzeydoğu Suriye bugün aslında bunun en önemli örneği ve ortaya çıkan en önemli modellerinden biridir. Kadın özgürlükçü, halkların eşit bir biçimde yaşayacağı, savaşların ve krizlerin olmadığı, doğanın talan edilmediği bir yaşamı hep beraber kurabileceğimize inanıyoruz. 

Erkeklerin savaşına karşı barışı ve kadın ittifakını konuşalım

Buradan bütün kadınlara sesleniyoruz. Gelin, barışı ve kadın ittifakını ve dayanışmasını hep beraber konuşalım. Bunu 8 Martlarda alanlarda sloganlarımızı birleştirerek, zılgıtlarımızı birleştirerek, sesimizi birleştirerek başardık. Önümüzdeki günlerde de daha geniş zeminlerde bir araya geleceğimize inanıyoruz. Tekrar ifade ediyorum: HDP Kadın Meclisi olarak üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Bu konuda kadın mücadelesini büyütme ve bu rejimleri alaşağı etmek için her türlü sorumluluğu alacağız. İnanıyoruz ki kadınların ortak mücadelesi, kadınların kurduğu ittifak, bu savaş ve erkek ittifaklarının karşısında kazanacak. Kadınların ortak mücadeleyi büyüteceği ve yeni yaşamı kuracağına da inanıyorum. 

1 Nisan 2022