Başaran: İçişleri Bakanı paralel bir yapının başkanı haline geldi

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, genel merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran şunları söyledi: 

Bu ülkede 70 gündür tutsaklar, bedenlerini açlığa yatırıyor, hukukun uygulanmasını bekliyor. Bu nefret, savaş ve kayyım siyasetinin son bulması için seslerini yetkililere ulaştırmaya çalışıyorlar. Haklı bir mücadele veren tutsakların Sayın Öcalan üzerinde uygulanan; ama bütün Türkiye’ye yaygınlaştırılan ve yönetim biçimi haline gelen tecridin kaldırılması talebi bizim de talebimizdir, kadınların ve Kürt halkının talebidir, Türkiye halklarının talebidir. 

Ülkeyi her gün biraz daha uçurumun kenarına itmekten vazgeçin

Bu talebin derhal karşılanması lazım. Bu talep en temel hukuk kuralının uygulanması anlamına gelir. İktidar uzun süredir, anayasayı askıya almaktan vazgeçmemekte. Ama tekrar kendilerine çağrı yapıyoruz. Yaptığınız suçtan dönün, bu suçtan vazgeçin. Bu ülkede insanları her gün biraz daha uçurumun kenarına itmekten vazgeçin. Bu çağrıyı bir kez daha yinelemek istiyoruz. 

İktidar kendini nefret siyaseti üzerinden var ediyor

Günlerdir Boğaziçi'nde öğrenciler kayyım rejimine, kayyım rektöre karşı demokratik tepkilerini ortaya koyuyor. Günlerdir bir kayyım cumhuriyetine dönen bu ülkede hukukun, adaletin uygulanmasını, liyakata göre rektörlerin belirlenmesini, üniversitelerin özgür ve özerk olmasını, üniversiteleri iktidarın ideolojik alanına çevirmek isteyen politikalardan vazgeçilmesi için demokratik tepkilerini ortaya koyuyorlar. Tabi iktidar her defasında yaptığı gibi burada da benzer yöntemleri kullanmaya devam etti. Ne zaman halk, gençler, kadınlar demokratik tepkilerini ortaya koymaya çalışsa, iktidarın kirli siyasetini, ülkeyi uçuruma sürükleyen tekçi rejimine karşı ses yükseltse hedef haline getirildi, “terörist” oldu ya da en son Boğaziçi Üniversitesi’nde olduğu gibi sapkın olarak değerlendirildi, hedef gösterildi, nefretin bir tarafı haline getirildi. Bu iktidar uzun süredir, kendini nefret siyaseti üzerinden var ediyor. Bugün bu nefret siyasetinin hedefi LGBTİ bireyler oldu. 

Başak Yeşilot gözaltında çıplak aramaya maruz bırakıldı

Aslında çok iyi biliyoruz ki mesele iktidar açısından inanç değil. Çünkü iktidar uzun süredir inancı kendi politik çıkarlarına göre kullanmaya devam ediyor. Biz esas hedefin, orada kurulmak istenen kayyım rejimine karşı mücadele eden gençler olduğunu biliyoruz. Bu gençler, özellikle İçişleri Bakanı ve parti yetkilileri tarafından hedef gösterildikten sonra gözaltına alındı, odada kilitlendiler, çıplak aramayla yüz yüze bırakıldılar. Hani çıplak arama yoktu? Çıplak arama yok diyen iktidara Başak Yeşilot gözaltındayken maruz kaldığı uygulamayı kendilerine tekrar hatırlatıyoruz. Başak, gözaltında cinsiyetçi küfürlere maruz kaldı ve iktidar bunu da bir yöntem olarak kullanmaya devam ediyor. 

İçişleri Bakanı paralel bir yapının başkanı haline geldi

Biz Boğaziçili öğrencilerin haklı mücadelesinin yanındayız. İktidar ülkeyi kayyım rejimine çevirmekten vazgeçsin; gençleri, farklıları hedef haline getirmekten vazgeçsin. Esas suç, hedef haline getirmektir. Örgütlenme, suç olarak kabul edilemez. İmzaladıkları uluslararası sözleşmelere hepsinin uyması gerekir. İçişleri Bakanı kendini yasanın üstünde, uluslararası sözleşmelerin, Anayasanın üstünde gören bir şahsiyet haline geldi. Paralel bir yapının başkanı haline geldi. İçişleri Bakanı, sosyal medyada farklı kimlikleri hedef haline getiriyor. 

İki arkadaşımız ülkenin başkentinde kaçırıldı

Bir taraftan da bir kaç gün önce Ankara’nın göbeğinde partimize dönük genç arkadaşlarımız kaçırılmaya devam ediyor. Biz 1 Şubat’ta Ankara’da genç arkadaşlarımızla bir toplantı yaptık. Sonraki gün iki genç arkadaşımız Ronda Bat ve Sultan Taş arkadaşlarımız sokak ortasında Ankara’nın göbeğinde ülkenin başkentinde büyük bir kalabalığın içinde kendilerine polis diyen kişilerce kaçırıldı. Şehirde gezdirilip cinsiyetçi küfürlere, tehditlere, ajanlaştırma dayatmalarına maruz kaldılar. Özellikle; sordukları; “Ankara’ya niye geldiniz? Ankara’da ne konuştunuz?” sorularının cevabını biz vermek istiyoruz. 

Genç arkadaşlarımızı çetevari yöntemlerle kaçıranlar bilsin ki bizim gizlimiz saklımız yok

Bizim gizlimiz saklımız yok. HDP Kadın Meclisi olarak toplantıda konuştuklarımız kürsüde, meydanda, Meclis’te ifade ediyoruz. Sizin kurduğunuz cinsiyetçi, militarist iktidara karşı nasıl mücadeleyi yaygınlaştıracağızı tartışıyoruz. Bu mücadeleyi nasıl yaygınlaştırabileceğimizi tartışıyoruz. Bu ülkeyi sizden nasıl kurtarabileceğimizi konuşuyoruz genç arkadaşlarımızla ve kadınlarla. Eğer merak ettikleri bir şey varsa gelip bize sorsunlar. Ama bu kişiler çetevari yöntemlerle her gün gençleri kaçırmaya devam ediyor.

İçişleri Bakanı hesap vermek zorunda: Kim bu 'görünmeyenler'?

Biz bu yapıları 90’lı yıllardaki JİTEM’den, Cizre'de, Nusaybin'de, Silopi'de Esedullah timinden ve en son kendilerine "görünmeyenler" adını verenlerden biliyoruz. İktidarın bu konu ile ilgili en kısa zamanda açıklama yapması lazım. Kim bu görünmeyenler, hangi yapı ile bağlantılı? Neden genç arkadaşlarımızı çetevari bir yöntemle kaçırıyor? Bu ülke hukuk devleti mi, çete devleti mi? Bunun cevabını verecek olan iktidardır. Görünmeyenler polis ise, bu sorunun cevabını verecek olan kişi İçişleri Bakanıdır. Kendini sürekli kadınların, Kürtlerin karşısında konumlandıran İçişleri Bakanı bu konuda hesap vermek zorundadır. Demokratik yollarla siyaseten yenemediği rakiplerini kirli yöntemlerle alt etmeye çalışmaktan vazgeçmelidir.

Ayşe Gökkan, yargılanması gerekenin iktidarın politikaları olduğunu yüzlerine vurdu

İktidarın kirli yöntemlerinden biri kaçırma, nefret söylemini yaygınlaştırmak, hedef göstermekken, bir taraftan da yargının nasıl iktidarın söylemine göre kararlar verdiğini geçtiğimiz hafta bir kez daha gördük. Ayşe Gökkan arkadaşımız, bütün yaşamını kadın mücadelesine vermiş bir arkadaşımızdır. 83 kez gözaltına alındı, hakkında yüzlerce dava açıldı. Ama Ayşe Gökkan kadın mücadelesini yürütmekten, bunun öncülüğünü yapmaktan vazgeçmedi. Ayşe Gökkan kaçmadı, gizli bir iş çevirmedi, açık ve aleni bir biçimde dikildi iktidarın karşısına, “ben devlete tapmak zorunda değilim” dedi. Verdiği ifadede bunları çok net söyledi: “Ben kadınım, Kürd'üm, devlete tapmak zorunda değilim, mücadelemden vazgeçmeyeceğim” diyerek, yargının kendisini yargılamaya haddi olmadığını, asıl yargılanması gerekenin AKP - MHP iktidarının yürüttüğü cinsiyetçi politikalar olduğunu bir kez daha yüzlerine vurdu. 

Melek özsavunmasını yaptığı için şu anda müebbetle yargılanıyor

Bu aynı cinsiyetçi, erkek yargı, AKP-MHP iktidarının politikalarını gerçekleştirmek için araç haline gelmiş, bağımsızlığını yitirmiş bu yargı geçen hafta, Melek İpek ile ilgili de müebbetle yargılanması üzerine iddianame hazırladı. Melek, öz savunmasını yaptığı için şu anda müebbetle yargılanıyor.

Melek katledilseydi, katleden erkek yargılanmayacaktı

Ama Melek katledilseydi, bugün daha büyük bir işkence ile yüz yüze kalsaydı erkek yargılanmayacaktı. En iyi örneklerinden birini söyleyeceğim. Bunun gibi iktidarın nasıl cinsiyetçi davrandığına dair çok sayıda örnek var. Midyat'ta Şeyhmus Altınkaynak'In uzun namlulu silahla saldırdığı 3 kadından 2’si hayatını kaybetti. Saldırı sonrasında gözaltına alınan Şeyhmus Altınkaynak daha önce cinayet işledi ve 8 yıl cezaevinde kaldığı belirlendi. Bu kişiye ne oldu biliyor musunuz? Müebbetle yargılanmadı, hayatı boyunca cezaevinde kalmadı. Çünkü iktidar kadınları cezalandıran, erkekleri aklayan bir sistem kurdu. Tıpkı Nisan ayında, Meclis’te kadına ve çocuklara karşı suç işleyen çetelerin, Alaattin Çakıcı gibilerin tahliye edildiği yasa kapsamında serbest bırakıldı.

Adaletin erkekleri aklamak olmadığını ifade etmek için alanlarda olacağız

İşte Türkiye'deki hukuk ve cinsiyetçi yargı! İşte Türkiye’de kadınlara reva görülen yaşam! Biz tam da bunların karşısında erkek adaleti değil, gerçek adaleti savunmak, adaletin erkekleri aklamak olmadığını ifade etmek için başlatılan kampanyanın bir parçası olarak alanlarda olacağız. Biz kadınlar gerçek adaleti hep beraber kuracağız. Bütün farklılıklarımızla sizin bu erkek egemen sisteminizi sarsmaya devam edeceğiz. Ayşe Gökkan gibi Leyla Güven gibi ve cezaevindeki daha binlerce arkadaşımız gibi sizin karşınızda dikilmeye devam edeceğiz.

Kurtuluşumuz tek başımıza olmuyor, örgütlenelim

Buradan bütün kadınlara da sesleniyoruz. Her defasında bu çağrımızı yenilemeye ısrarla devam edeceğiz. Çünkü kurtuluşumuz tek başımıza olmuyor. Tek tek kendimizi savunduğumuzda bu yargılamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Örgütlenelim, örgütlülüğümüzü büyütelim. Bir araya gelelim, el ele verelim. Bizi yalnızlaştırma politikalarına karşı ortak sesi yükseltelim. Emin olun ki iktidar güçlü olduğu için bize saldırmıyor. İktidar, çıkmazının sonuçlarını yaşıyor. Bu çıkmazı, kendi sonunu getirecek.

Meclis’i harekete geçirecek en büyük güç biz kadınlarız

Kadınlar mücadele etmekten vazgeçmemeli. Daha önce de bu cins kırım haline gelen, kadın kırımı haline gelen kadına yönelik şiddet ve saldırılara karşı belli platformlar çağrılar yapmıştı. “Meclis olağanüstü toplansın, bu konuda tedbirler alsın” diye. Evet, Meclis’in olağanüstü toplanması, kadın kırımına karşı acil eylem planı çıkarması önemli ama Meclis’i harekete geçirecek en büyük güç biz kadınlarız. Çünkü bugün Meclis de bu erkek egemen bakış açısı tarafından yönetiliyor. Biz oradayız. HDP Kadın Meclisi olarak Meclis’te de mücadelemizi devam ettireceğiz. Ama alanlarda, sokaklarda meydanlarda, yani yaşamın tüm alanında mücadele ederek başaracağımıza inanıyoruz. Onun için direnen her kadın bizim için önemli. Tam da bu nedenle bizi ayrıştırma siyasetine karşı bir arada olma iradesini gösteren her kadın bizim için önemli. Vazgeçmeyen bütün kadınlar bizim için kıymetli ve önemli. Gelin hep beraber birbirimizin sesine ses verelim, bu kadın düşmanı siyasete karşı, farklılıkların düşmanı siyasete karşı ortak bir mücadele yürütelim. 

PIRS: Hefteya borî Serokkomar Erdogan gotibû ku hewceyî bi destûreke nû heye. Duh jî Serokê MHP’ê Bahçelî piştgirî da va daxuyaniyê û got belê hewceyî bi destûreke nû heye. Wek HDP li ser vê mijarê nêrîna we çi ye. Destûreke nû û demokratîk demek edirêj e di rojeva we de ye. Ji bo çareseriya pirsa Kurd jî hûn dixwazin kîjan xal di vê destûra nû de hebe?

Ez ê kurt bersiv bidim ji ber ku hevserokê me yê giştî birêz Mîthat Sancar, duh li ser vê mijarê nêrînên me yên hevpar anî ziman. Rast e, makezagoneke nû ji Tirkiyeyê re lazim e. Lê lazim e ku ev makezagon bi rê û rêbazên demokrasiyê bê çêkirin. Dema ku demokrasî tûnebe, ku fikrên cuda di nav vê makezagonê de tunebin, ev kêmasiyeke mezin e. Dema ku îktidar û tifaqa xwe werin bêjin me mekazagoneke nû nivîsiye hûn jî piştgiriyê bidin vê yekê ev pirsgirêk mezintir e. Ji ber wê jî beriya her tiştî rewşeke demokratîk hebe ku ev makezagon were nîqaşkirin.

Beriya her tiştî ji bo çareseriya pirsgirêka Kurd lazim e tecrîda giran li ser birêz Ocalan were rakirin

Em ê fikrên xwe li ser çareseriya pirsgirêka Kurd ya di çarçoveya destûra nû de berfireh di pêşerojê de parve bikin. Îro pirsgirêka Kurd pirsgirêka herî giring û mezin e li Tirkiyeyê. Em her tim rê û rêbazên çareseriyê tînin ser ziman. Îro bêhiqûqiyeke mezin heye li Tirkiyeyê. Li zindanan girtiyên siyasî ji bo çareseriya pirsgirêka Kurd bangewaziyê dikin. Tecrîdeke giran di kesayetiya birêz Ocalan de li ser çareseriya pirsgirêka Kurd heye. Pirsgirêka Kurd tê înkarkirin. Lewma ji bo çareseriyê beriya her tiştî lazim e ev tecrîda giran li ser birêz Ocalan were rakirin. Em dixwazin ev politîkayên ku Kurdan înkar dikin û li ser asîmîlasyona Kurdan tên meşandin werin rakirin. Di pêşerojê de em ê li ser makezagona nû berfireh daxwaz û nêrînên xwe bi raya giştî re parve bikin.

4 Şubat 2021