Başaran: Yeni dönemi kadınlar belirleyecek

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran'ın Jinnews'e verdiği röportaj:

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, yeni dönemde, Türkiye’nin her bölgesinde kadın meclislerini örgütleyeceklerini ve feminist ve diğer kadın kurumlarıyla kolektif bir örgütlenmeyi esas alacaklarını belirtti. Yeni dönemi kadınların belirleyeceğini ve kuracağını vurgulayan Ayşe, bunu görmeyen siyasetin ise kaybedeceğini söyledi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 5’nci Olağan Kongresi’ni 3 Temmuz’da Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirdi. Kongrenin ardından HDP Kadın Meclisi, Parti Meclisi’nde yenilikler yapılırken, parti kurularında kadınların sayıları çoğaltıldı. Yeni dönemde de Kadın Meclisi Sözcülüğü’ne devam edecek olan Ayşe Acar Başaran, kongrelerinde halkın verdiği  mesaj, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’ne dair verdiği karar, Kürdistan’da yürütülen ekolojik yıkımı  değerlendirdi.

Partinizin 5’nci Olağan Kongresi’nin 3 Temmuz’da gerçekleştirdiniz. Kapatma davası ve baskılara rağmen on binlerce insan partinizin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi. Öncelikle partinizin kongresini siz nasıl okudunuz? Halk iktidara nasıl bir mesaj verdi?

Yeni yönetimimiz ile beraber eksikliklerimizi tamamlayarak yeni dönemi daha güçlü örgütleyerek bu sorumluluğu yerine getirebiliriz. Kongre öncesinde bu kitleyi, coşkuyu, kararı ve morali tahmin ediyorduk. Sürekli halkla temas içerisindeyiz, bu toplumun, kadınların, gençlerin, işçilerin ve emekçilerin ne istediğini çok iyi biliyoruz. Bu ülkede HDP’nin bir çözüm gücü olduğunu, bir alternatif olduğunu ülkenin umudunun HDP’de olduğunu çok iyi biliyoruz. Yaptığımız kongre bilmeyenler açısında çok iyi oldu. HDP 2015’ten bu yana sistematik bir saldırı altında. Sürekli medya üzerinden bir karalama kampanyası, iktidarın sürekli hedef alma yöntemi. Bu kadar sistematik bir saldırı karşısında iktidarın beklemediği bir tablo ve kongre oldu. Onlar da kısmen güçlü geçeceğini tahmin ediyorlardı ama en son partimize dönük kapatma davasının açılmasıyla beraber kendilerince ‘acaba geriye çekilme olur mu?’ hesabı yaptıklarını biliyoruz. En net mesaj;  HDP’nin bir tabela partisi olmadığını, bir fikriyat olduğunu ve fikriyatın bütün topluma yerleştiğinin cevabı verildi. Toplum, ‘biz buradayız’ dedi. Karadeniz’den Kürdistan’ın dört bir yanından kongreye geldi insanlar. Uluslararası temsilciler de vardı. Bu da HDP’nin Türkiye’nin sınırlarını da aşan bir fikriyat olduğunu, uluslararası alanda da kabulünün olduğunun en net göstergesiydi. Kararlılık, inanç mesajı vardı. Adalet arayışçıları oradaydı, adalete ulaşmanın bir yolunun da HDP’nin mücadelesini büyütmek olduğunu gösterdiler. Kadınları yok etme siyasetine karşı kadınlar renkleriyle oradaydı. Kongrenin bir tarafı mora boyandı. Türkiye’nin her kesimi çözümün HDP’de olduğunu konuşmasalar da orada olarak göstermiş oldular.

Kongrenizin hemen ardından kadın meclisiniz toplandı. Kadın meclisinizin çok renkli olduğu dikkat çekerken, yeni dönemde sizinle yol yürüyecek kadınlarla toplantıda hangi konular üzerinden tartışma yürütünüz? Yeni dönemde nasıl bir kadın meclisi bizleri bekliyor?

Bizim açımızdan her başlangıç bir heyecanı beraberinde getiriyor. Yıllardır mücadelenin içerisinde kadın mücadelesi ve demokrasi mücadelesini yürüten arkadaşlarımız da var. Ama salona gelen herkes ilk defa o salona oturuyormuş gibi bir heyecan ile ordaydık. Kadın meclisimizde değişimler oldu, genç ve dinamik arkadaşlarımız bu dönem kadın meclisimizde yer aldı. Genç ve dinamizmin yanında tecrübeli, HDP fikriyatını ilk günden beri örgütleyen arkadaşlarımız da var. Bu ikisinin bileşkesinden oluşan bir kadın meclisi. Diğer taraftan da kongre salonumuza yansıyan çeşitlilik kadın meclisimize de yansıdı. Bazı kadın arkadaşlarımızın iki dönem olmuş olmasından kaynaklı olan değişiklikler bir kısım arkadaşlarımızın tutuklamalardan oluşan değişimlerdi. Siyaset kendini sürekli yenileyen, dinamik bir alan. Kadın mücadelesi de bu dinamik alanın bir parçası. Coşkulu ve morali bir toplantı gerçekleştirdik.

Önceki dönemde nerede eksik kaldığımızı tartıştık. Bizim için özeleştiri partimizin en esaslı ilkelerinden biri. ‘Mükemmel iş yaptık’ diyerek çalışmalarımızı yürütmüyoruz. ‘Nerede eksik kaldık, daha iyisini nasıl yapabiliriz’ üzerinden tartışmalar yürütüyoruz. İki buçuk yıllık bir süreç geride bıraktık, iki buçuk yıllık süreçte ‘neler yaptık neleri yapamadık’ önümüzdeki dönem daha güçlü kadın mücadelesine dönük katkımız olabilir tartışmalarını yürüttük. Sadece kadın mücadelesine değil, Türkiye siyasetinde var olan dinamik gücümüzü ‘daha fazla nasıl arttırabiliriz’, ‘siyasetteki dönüşüme katkı nasıl sağlayabiliriz, kazanımlarımızı güçlü bir şekilde nasıl koruyabiliriz? Yeni kazanımlar nasıl elde edebiliriz?’ Yürütülen sistematik ve sürekli saldırının en önemli özsavunma aracı kendi örgütleyebilmektir. Erkek egemen ve devlet zihniyetine karşı kendini örgütlemek, örgütlü alanda olmak özsavunmanın en esaslı yöntemlerden biridir. Bu dönemde kendimizi daha güçlü nasıl örgütleyebiliriz? Yerel ile bağımızı nasıl kurabiliriz? Tartışmalarını da yürüttük. Yerellerimizde örgütlediğimiz bir kısım kadın meclislerimiz var ama önümüzdeki dönem her yerde güçlü kadın meclislerini örgütleme, diğer kadın kurumları, feminist kadın hareketleriyle daha fazla ilişkilenme, kolektif bir çalışmayı örgütleme ve bu faşist rejime karşı mücadeleyi büyütme. Bir koordinasyon belirledik, bu çalışmaları örgütleyecek kararları yerine getirecek bir koordinasyon. Bu koordinasyonla beraber, meclisimizle beraber önümüzdeki dönem kadın meclisimizi çok daha güçlü örgütleyebileceğimize inanıyorum. Aramızda tecrübeleri, emekleri olan kadınlar, feminist kadınlar, Kürt kadın hareketinden ve bileşenlerimizin temsiliyeti var. Daha güçlü bir şekilde döneceğiz. ‘HDP kapatılıyor insanlar siyaset yapmaz’ algısının tersine kadınlar siyasetin eksikliklere rağmen en güvenli alanı olarak bizimle aynı yoldan yürümeye devam etti. Bu dönem farklı olarak Danışma Kurulu oluşturduk. Orada da güçlü arkadaşlarımız var. Akademisyen arkadaşlarımız var. Danışma kurulumuzda yer alan Akademisyenlerden Şebnem Oğuz, partimize destek vereceği için istifaya zorlandı. Bu da HDP’de siyasetin ne kadar zor olduğunun bir göstergesi. HDP ile dayanışmanın ve bağ kurmanın büyük bir risk olduğunun göstergesi. Kadın mücadelesi böyledir, risk alırsın. Kadınlar yıllardır erkek egemen zihniyetle mücadele etti ve kadınlar bu riskin farkındaydı. Şebnem Oğuz duruşunu net bir şekilde ifade etti. Bu net mesajın da toplantıda bir kez daha altını hep beraber kadınlarla çizmiş olduk.

”Kadınlar risk alarak siyaset yapıyor” dediniz, partinizi kadınların çok fazla sahiplendiğini görüyoruz, Kongrenizden konferanslarına kadar ciddi bir kadın katılımı vardı. İktidarın bir yandan kadınlara bir yandan partinize saldırmasına rağmen kadınlar partinizi sahiplenmekten geri durmuyor. Partiniz kadınlar tarafından neden bu kadar sahipleniliyor?

HDP’nin samimi kadın mücadelesi yürüttüğü konusunda herkes çok net. İktidar ve iktidara mensup kadınlar da bunun farkında. HDP’nin tarihselliğine baktığımız zaman on yıllık bir geçmişi var. HDP aslında yürütülen feminist kadın mücadelesinin, Kürt kadın hareketinin de mücadelesinin mirasını da yürütüyor. Dünyada mücadele yürüten bütün kadın deneyimlerini kendi bünyesinde barındırıyor. Mücadeleyi işleyip büyüterek, bir dönüşüm yaratıyor. HDP kadınlar açısından büyük bir toplumsal dönüşüm yarattı. Erkek egemenliğin çok gelişkin olduğu bir Ortadoğu coğrafyasında eşbaşkanlık ilkesi ile en olmazı başarıyor. Belediyede yürüttüğü kadın belediyeciliği ile büyük dönüşüm yaratıyor. Parti içerisinde özerk örgütlülüğü ile kadınlara siyasetin öğretilmiş yaklaşımlarının tam tersi siyaset yürütebileceklerini, demokratik siyasetin HDP’nin ortaya koymuş olduğu perspektif olduğunu görüp kendini burada buluyor. HDP’nin içerisinde bürokratik bir siyaset tarzı yok, bir kadın mahallesinden çıkarak kadın meclisinin bir parçası olabiliyor. Belirli bir eğitim seviyesi gerekiyor gibi bir tartışma yok HDP’nin içerisinde. Bütün kadınların siyasetin bir parçası olması gerektiğine inanan bir partiyiz. İşçi bir kadın HDP’nin içerisinde hakkını ve hukukunu savunduğunu biliyor. Kürt, Türk, Alevi, Çerkes, Ermeni kendi hakkını korunduğunu biliyor. Erkek egemenliğine karşı sadece dışarıda değil, içeride de mücadele edildiğini görüp bildiği için kadınlar bu kadar güveniyor. Eksikliklerimiz var, erkek egemenliğini ortadan kaldırdık gibi bir yaklaşımımızda yok bu kendi mücadelemize ket vurur. Mücadeleyi sürekli devam etmesi gereken bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bu güveni yarattığımızın bilincindeyiz ama biraz daha yaratmamız gerekiyor.

Kadın Meclisi’nizin ”her alanda örgütlenmeye gidilecek” şeklinde bir kararlaşmaya gidileceği toplantıda öne çıkan başlıklardan biri oldu. Ayrıca toplantıda 2 aylık bir planlamanın da çıktığı belirtildi, bu 2 aylık süreçte nasıl bir planlama çıkardınız? Kadın Meclisi yeni döneme bir cevap olacak mı?

Toplantımızda ön tartışmaya gittik. Somutlaşmış bir planımız henüz yok, planlamalarımızı en genç zeminde tartışarak açığa çıkarmaya çalışıyoruz. Eşbaşkanlarımızla, bileşenlerimizle, HDK , il ve ilçe örgütünde bulunan kadın arkadaşlarımızla bir tartışma yürüttükten sonra somutlanacak bir planlama çıkacak. Esasında bu dönemin esaslı planlamalarından biri ‘kendini örgütlemek.’ Her yerde kadın meclislerini oluşturmak ve örgütlemek, kadın hareketleri ile kolektif işler yapma planlaması üzerine tartışmalarımız var. ‘Kırım’ boyutuna gelen kadına yönelik şiddet politikası var. Sistematik bir saldırı karşısında mücadeleyi daha da büyütme, eylem ayağını örgütleme, bunun farkındalığını yaratma açısından planlamalarımız olacak. Planlarımızda ‘tecrit, Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü için nasıl geniş mücadele hattı örebiliriz?’ gibi belli başlı başlıklar var ama önümüzdeki dönemde yoğun tartışmalarımızı tükettikten sonra kamuoyuna netleşmiş planlamalarımızı deklare ederiz.

Kongrede Eş Genel Başkanlarınız 6’lı masaya çok net bir şekilde “Kamuoyu önünde görüşmeler yapılması halinde ortak aday fikrine açığız” mesajı verdi. Sizce muhalefet bu mesajı net bir şekilde aldı mı? Eş Genel Başkanlarınızın bu söylemini kadın meclisiniz nasıl değerlendiriyor?

İki eş genel başkanımız, parti sözcümüz ve yetkili kurullardan buna yönelik dönem dönem açıklamalar yapılıyor. Bunlar kendi kurullarımızda yürütülen tartışmaların sonucu çıkan mesajlar. Bütün kurulların içerisinde kadın meclisimiz de var. Bizim de çok farklı bir yaklaşımız yok. Bu ülkede faşizm problemi var. AKP ve MHP ittifakının kurumsallaştırmaya çalıştığı, bütün alanları kendi varlığını örgütlediği bir faşizm var. Bu faşizmin ortadan kaldırılması için kendini alternatif olarak gören ve yansıtan 6’lı masa dediğimiz ikinci ittifakın daha net ve somut tartışma zemini oluşturması lazım. Defalarca ifade ettik; HDP’yi ya da demokrasi güçlerini iki kötü arasında seçim yapmaya zorlayamaz. Biri kötünün iyisi diye tercih edeceğiz diye bir yaklaşım söz konusu değil. HDP olarak, ortak aday fikrine açığız. Bunu şeffaf bir şekilde kamuoyunda tartışabiliriz. Bir dayatma HDP açısından kabul edilemez. HDP bu ülkenin 3’ncü büyük partisi, milyonlarca oy alıyor. Demokrasi ittifakı çalışmalarıyla daha da genişleyen bir zemini var. 6’lı masanın bunu gören bir yaklaşımı olmalı.

Tabi kadınlar açısından da değerlendirmeye ihtiyaç var. AKP ve MHP ittifakı faşizmi kurumsallaştırırken, en radikal yönelimi kadın kazanımlarına yapıyor. Kadını nefessiz bırakan, kadın özgürlük mücadelesi yürüten kadınları hedef gösteren, erkek rejimi bir taraftan kurumsallaştırıp bütün topluma yayan bir ittifaktan söz ediyoruz. Diğer taraftan 6’lı masada bir araya gelen kadınlar açısından bu oluşturulan tabloya karşı nasıl bir çözüm alternatifi olduğunu net bir çerçeve ile ifade etmeyen bir 6’lı var. O açıdan bunun da değerlendirmeye ve tartışmaya ihtiyacı var. Bir taraftan kadınlara çok net saldırılar varken, diğer taraftan reformist bir yaklaşım. Ufak düzenlemelerle kadınları etrafından toplamaya çalışan bir 6’lı var. İkisinin de dedikleri birbirinden çok farklı değil. 6’lı masada toplananların eşbaşkanlık, eşit temsiliyet, kadınları siyasette katma, toplumsal yaşamdaki varlığı ile ilgili net bir yaklaşımlarının olmadığını görüyoruz. Şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekiyor. Ortak adayın yürüteceği siyaset belirlenirken, nasıl bir politika üretecek, bir tutum belgesi yayınladık ve bir başlığımız kadındı ama bütün başlıklarda kadınlar vardı. Türkiye’deki bütün sorunları kadın bakış açısıyla, kadını da hesaplayarak çözmeyi esas alacak mı? Bunların da tartışılmaya ve düzenlemeye ihtiyacı var. Yeni dönemi kadınlar belirleyecek, kadınlar kuracak. Bunu görmezden gelen her siyaset kaybetmeye mahkumdur. Kadınlar bu sürecin, yaşadıklarının farkında. Ekonomik kriz kadınları en fazla kadınları etkiledi, bu kriz çözüldüğünde kadınlar düşünülecek mi? Böyle bir siyasetin Türkiye’ye ihtiyacı var. Biz tutumumuz alırken, esaslı başlığımızdan biri bu olacak.

Kongre’de verilen net mesajlardan biri de Kürt sorunu ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecrit. Seçim gündemleri konuşuldukça PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit de sürekli iktidar medyası tarafından gündeme getiriliyor. Bunun yanı sıra iktidara yakınlığı ile bilinen bazı medya organları “Abdullah Öcalan ile görüşmeler” yapılacak haberleri de servis etmeye başladı. Böylesi dönemlerde iktidarın bu tür söylemleri gündeme getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tecrit bizim esaslı gündemlerimizden bir tanesi. Tecrit, hukuken değerlendirilecek bir mesele değil. Sadece İmralı’da bulunan Sayın Öcalan ve yanındaki arkadaşlarını kapsayan bir yöntem değil. Bugün neredeyse toplumun tümüne sirayet eden herkesin kendi yaşamında farkındalığı oluşan bir mesele tecrit. Toplumun her kesimi bir şekilde tecritten etkileniyor. Kimse kendini bu tecridin dışında tutamaz. Teknolojinin geliştiği bir çağda sistematik bir şekilde Sayın Öcalan üzerinde derinleştirilen  bir tecrit politikası var. Bir buçuk yıldır Sayın Öcalan’la hiçbir temas yok. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir uygulama. Bu yönüyle ele aldığımızda aslında iktidarın Kürt meselesine dönük yansıması da aynı zamanda Sayın Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit. Tecrit süreçlerini de değerlendirdiğimizde savaşın derinleştirildiği, militarizmin yükseldiği, kadına yönelik şiddetin arttığı, savaş politikaları nedeniyle ekonomik krizin daha da büyüdüğü, güvenlik adı altında ülkenin her yerinde başlayan ekolojik tahribat gibi bir tablo var. Tecridin kendisi böyle büyük bir uygulama ama iktidarın çok ciddiyetsiz bir yaklaşımı var. Sayın Öcalan’a dönük tecrit ciddiyetsizlikle yaklaşılacak bir mesele değil. Defalarca bunun çağrısını yaptık, bunun mücadelesini de yürütüyoruz. Sayın Öcalan’ın söyleyeceği bir şey varsa bunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. iktidar işine gelince kendi politikalarına göre dönem dönem spekülatif mesajlar veriyor.

Bu spekülatif mesajların bir özel savaş politikası olduğunu görmek lazım. Çok net biliyoruz; bu iktidar sıkıştıkça bu tür mesajlarla toplumda muğlaklık yaratmaya çalışıyor. Tecride karşı mücadele en esaslı mücadelemizden bir tanesi. Dışarıya yansıyan etkisiyle beraber cezaevlerine yansımasını da görüyoruz. Her gün cezaevlerinde cenazelerin çıktığı bir süreçteyiz. Cezaevleri 80 dönemini aratan uygulamaların yaşandığı bir süreç içerisinde. HDP Kadın Meclisi olarak, daha güçlü, kararlı bir mücadeledir bizim için. Gemlik yürüyüşü bunlardan bir tanesiydi. Önümüzdeki dönemlerde tecride karşı mücadeleyi büyütme, Sayın Öcalan’ın özgür koşullarda kendini ifade etmesi için mücadelemiz devam edecek. Çünkü Sayın Öcalan bir şans, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, Türkiye’nin yaşadığı sorunlardan çıkması için büyük bir şans. İktidarın bu kadar ciddiyetsiz yaklaşımını hak edecek bir durumda değil, bunu da daha net ifade etmek gerekiyor. Ama iktidarın bu spekülatif çalışmalarının başarılı olmadığını görmek lazım. Toplum neyin ne olduğunu görüyor, faşist bir saldırı ile karşı karşıya olunabilir ama iktidarın ne yapmak istediğinin farkında olan bir toplum da var. Kongremizde de yansıdığı biçimde tecride karşı bir mücadele yürütülmesi gerektiğine inanıyor.

AKP’nin spekülatif çalışmalarına muhalefet partileri de geliyor, bunlara karşı muhalefetin neyi görmesi gerekiyor?

Muhalefet şunu net görmeli; bu ülkenin esaslı problemlerinden biri Kürt sorunu. Kürt sorununun çözüm yerinin, noktasının Meclis olduğunu. Ama muhataplarından biri de Sayın Öcalan’dır. Bunu en net biçimde iktidarın da muhalefetin de görmesini istiyoruz. Yaratılan oyuna gelme halinden muhalefetin vazgeçmesi lazım. Sadece bu mesele açısından değil, iktidar bir beka söylemi ile, ‘terör’ söylemi ile bu ülkenin problemlerinden geri durdukça savaşı kışkırttıkça muhalefet buna karşı tavır alamıyor. En çok muhalefetin iktidarın bu politikalarının farkında olması gerekir ve  bu oyunlara gelmekten vazgeçmeli. Hakikati görmek konusunda da kendisini görüp değerlendirmesi lazım. Muhalefetin en büyük problemlerinden biri; belli hassasiyet adı altında milliyetçi oylardan da çekinerek, Kürt meselesine ve Sayın Öcalan’a dönük tecride biraz daha mesafeli bir yaklaşımları olduğunu görüyoruz. Ama bu hakikat görülmeden bir siyaset yürütülemez ve yönetime talip olma da söz konusu olamaz.

Rojava Devrimi’nin 10’ncu yılını geride bıraktık, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesi Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni saldırı girişimi sinyalleri var. Buna yönelik ABD ile görüşmeler yapıldı. Ayrıca Tahran’da 3’lü zirve gerçekleştirdi. Rojava bugün Ortadoğu, dünya ve Türkiye halkları için bir kadın devrimi olarak nitelendiriliyor. Rojava’ya dönük olası bir saldırı girişimine nasıl bakıyorsunuz? Özellikle kadınlar için bu kadar önemli olan Rojava için kadınların tepkileri ne olur?

Rojava’da ortaya çıkan yeni model sadece kadınlar için değil, bütün dünya halkları için büyük bir umut. Herkesin kafasında oluşturulan modeli ters yüz eden yeni bir model. Kapitalist sistemin bize dikte ettiği, kırdırdığı rejimin tam aksine en demokratik olan, kadınların öncülüğünü yürüttüğü, halkların bir araya geldiği, İŞİD barbarlığına karşı verilen mücadelenin sonucunda, onu yenmekle  kalmayıp yeniyi inşa eden bir süreç Rojava’nın kendisi. AKP- MHP rejiminin kendine tehlike olarak gördüğü bir model. Buraya sürekli bir saldırısının olduğunu biliyoruz, Kobanê’nin kurtulmasına üzülen bir iktidar gerçekliği var. Alternatif olması nedeniyle bu kadar öfkeyi büyüten bir durum. AKP ve MHP karakterinin tersinin olabileceğini kanıtladığı için tehlike olarak görüyoruz. AKP ‘tek dil, tek millet, tek erkek’ olarak sıralıyor. Rojava Devrimi tam bunun karşısında tüm kimlikleri ve çeşitlilikleri bünyesinde barındırıyor ve bu kadın öncülüğünde oluşuyor. Ortadoğu’da halkları karşı karşıya getirmek isteyen emperyal güçler var. Bu da öfkeyi büyüten bir neden bunun içerisinde Kürtlerin olması öfkeyi daha da büyütüyor. AKP’nin Kürtlerin kazanımlarına dair saldırgan bir tutumu olduğunu biliyoruz. Bir taraftan işgal saldırısı bir taraftan Kürtlerin kazanımlarına dönük saldırı var. Bunun karşısında kadınlar başta olmak üzere dünyadaki bütün halkların yeni yaşam modelini savunma ihtiyacı var. Ulus devletin yarattığı krizlerin faturası hepimize çıkıyor. Halklar, kadınlar olarak, Rojava Devrimi’ni sahiplenmek lazım. En çok da kadınların. Çünkü ortak devrimdi. Kobanê’deki ortaya çıkan zaferde kadınlar vardı, dünyanın her yerinde destekle ayakta durdu. Tam da şimdi onu yaratma zamanı, kurtardığımız Kobanê’yi yaratılan yeni modeli sahiplenmek ve korumamız lazım.

Rojava Devrimi’nin bir kadın devrimi olduğunu söylediniz bütün saldırı girişimlerine rağmen kadınlar devrimden vazgeçer mi?

Kadınlar bırakın devrimi en ufak kazanımlarından vazgeçmediler. Daha fazlasını korumaya çalışıyorlar. Rojava’da çıkan devrimin ortak devrim olduğunu görerek, bu saldırılara karşı kendi kazanımlarına sahip çıkacaklarını biliyoruz. Erkek egemen kapitalist sisteme kadınlar biat etmez. Kadınlar çok daha karanlık bir tehlike ile mücadele etti. Kadınları köle pazarlarında satan, kadınları metalaştıran, tecavüzü araçsallaştıran İŞİD karanlığına karşı mücadele etti. Bu kolay olmadı, onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir sonuçtan söz ediyoruz. Hepimizin ortak kazanımı ve hep beraber savunacağız. Kadınlar için bir umut ve bizler bu umudu taşıyoruz. Bu umudumuzdan vazgeçmeyeceğiz. 

20 Mart gecesi Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle ile  Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildi. Sözleşmeye dair partinizin de olduğu çok sayıda kadın kurumu Danıştay’a dava açtı. Danıştay 10’ncu Dairesi 20 Haziran’da “yürütmeyi durdurma” kararını 2’ye karşı 3 oyla reddetti. Danıştay’ın kararından önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “6284 sayılı kanun var İstanbul Sözleşmesine gerek yok” sözlerini sarf etti Danıştay’ın kararını nasıl yorumluyorsunuz?

Bekir Bozdağ, başta olmak üzere kadınlar adına konuşan tüm erkeklere şu mesajı net vermek gerekiyor; bizim adımıza konuşmaktan ve karar vermekten vazgeçin. İstanbul Sözleşmesi kadınların büyük emeklerle kazandığı bir sözleşme. Erkeklerin bizim neye ihtiyacımız olduğunu söylemesi artık kabul edilemez. Danıştay’dan çok farklı bir karar beklemiyorduk. Bu ülkede adil, tarafsız bir yargının olmadığını hiçbir yargının kendini anayasaya bağlı hissetmediğini biliyoruz. Bu ülkenin yargısı bugün hukuka, anayasaya değil Saray’a bağlı. Vicdanı ile değil, AKP fikri ile hareket ediyor. Bu ülkenin bakanı kararın yazıcısıdır. Kararı yazan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, saraydaki yetkililer ve AKP’li Cumhurbaşkanı’dır. Çok farklı bir sonuç beklemiyorduk, mücadeleyi sadece mahkeme salonlarında yürütmedik. Biz mücadeleyi sokakta, Meclis’te de sürdürdük. Biz erkek yargının ne tür kararlar verdiğini biliyoruz ilk defa şahit olmadık. En son Pınar Gültekin dosyasında gördük, Pınar’ı katleden erkek ‘haksız tahrik’ indirimi ile ödüllendirildi. Tıpkı daha önce kravat takan erkekler gibi. İstanbul Sözleşmesi tartışmaları yürütülürken, kadınlar karakola gittiklerinde koruma kararı alamadılar. O yüzden biz yargının ortaya çıkaracağı pratiğin farkındaydık. İstanbul Sözleşmesi yürürlükte, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararı usulsüzdür. Danıştay bunun kararını vermemiş olsa bile usulsüz olduğunu değiştiremez. Tek bir erkek milyonlarca kadına ilişkin karar alamaz, o sözleşmeye imza atan kadınlardı. Meclis’te imzalandı ama kadınlar mücadele etti. Kadınlar bunun için uluslararası yargı mercilerinden kararlar aldılar. Defalarca şiddete uğradılar, hedef gösterildiler ama imzaladılar. İstanbul Sözleşmesi hala yürürlükte ama uygulamak o bizlerin elinde olacak, bu iktidar gidecek. Direniyor gitmemek için, her türlü yöntemi devreye sokuyor, her türlü çılgınlığı yapacak ama o gittiğinde kadınlar gelecek ve kadınlar bu ülkeyi yönetecek. Kadınlar kendileri hakkında konuşacak. İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayacağız. 

6284 sayılı yasa İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken bile uygulanması için mücadele ediyordu. Bugün 6284 sayılı yasa İstanbul Sözleşmesi bünyesinde oluşturulan bir yasa değil mi? Bu yasa kadınları koruyor mu? 

Kadına yönelik şiddet, cinsiyetçilik, toplumsal cinsiyet eşitsizlik sadece yasal düzenlemelerle düzeltilecek bir durum değil.  Bu durum politik bir mesele, bu nedenle kadınlara dönük şiddet politiktir diyoruz. Yargısıyla, medyasıyla, diyanet ile, yasama ve yürütme ile kadın düşmanlığı üzerine kurulmuş. O yüzden mücadele çoklu olmak zorunda. 6284’ü uygulatmanın da mücadelesini vereceğiz ama 6284 sayılı kanun yeterli değil. Kadınlar karakola gittiklerinde koruma talebinde bulunduklarında bir polis kadınların koruma talebini karşılamayabiliyor. Bütün topluma sirayet eden bir meselede yargı mensupları erkeklere cezai indirimler uygulanabiliyor. Bu ülkede hala ısrarlı takip suç değil, İstanbul sözleşmesinde yapılması gereken bir sorundu ama daha çokça geniş değerlendirme yapabiliriz. İstanbul Sözleşmesi hukuki olarak kadınları korumaya dönük bir takım düzenlemeler içermiyor. Yaşamın her alanında düzenlemeleri ön gören bir çatı sözleşmeydi. Ona bağlı olarak atılması gereken çokça adım vardı. Sadece hukuki düzenlemelerle alışılacak bir durum değil. Zihinsel dönüşüm hepimiz için gerekli. Çoklu bir dönüşüm yaratılmadığı sürece kırım boyutuna ulaşan saldırılardan kendimizi kurtaramayacağız. HDP Kadın Meclisi olarak çoklu mücadeleyi büyütmeye çalışıyoruz.

Bölge kentlerinde yoğun ekolojik sorunlar yaşanıyor. Kadınlar olarak nasıl bir ekoloji politikası izleyeceksiniz? Şırnak'taki ağaç katliamından tutalım barajlara kadar ciddi tahribatlar yaşanıyor.  Kadınların buna cevabı ne olacak?

Ekolojiye yaklaşım bu iktidarın savaş politikalarından bağımsız ele alınamaz. Doğayı talana ve ranta açarken, bir taraftan doğayı talan edip savaşı derinleştirme sürecini hep beraber yaşıyoruz. Kürdistan’da çok özgün bir doğa talanı görüyoruz, güvenlik barajları, yolları, köprüleri gibi çoklu bir yönelim söz konusu. Ege Bölgesi’nde yanan ormanlarda olduğu gibi rant politikasının da bir göstergesi. HDP olarak, her dönemde geniş bir ekoloji politikamız ve mücadele hattımız var. Bu dönem açısından kadın ekoloji mücadelesini daha büyütme kararlılığımız var. Diğer mücadelelerde gördüğümüz gibi ekoloji mücadelesinde de en önde kadınlar var. İkizdere’den Şırnak’a kadar. Kadınlar doğayı korumayı kendine bir mücadele hattı olarak ön görüyor. Yeni dönemde başta Şırnak olmak üzere Ege’deki orman yangınlarından zeytin ağaçlarını koruyan kadınların verdiği mücadeleye kadar yanında olacağız. Güçlü bir planlama ile bunun karşısında da duracağız. 

Röportaj: Dilan Babat

24 Temmuz 2022