Başaran’dan Soylu’ya: Sen de benzerlerin gibi tarihin çöp sepetinde kendini bulmaktan kurtulamayacaksın

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek, HDP’li kadınlara yönelik saldırıları ve kadın gündemini değerlendirdi. Başaran şöyle konuştu:

Değerli basın emekçileri; hepiniz hoş geldiniz. Bildiğiniz gibi son bir haftadır, Türkiye’nin yoğunlaşmış bir gündemi ile karşı karşıyayız. Askıda kalan sorular ve bu sorulara karşı hedef alınan partimiz ve hedef alınan arkadaşlarımızın olduğu bir haftayı hep beraber geçirdik. 

Amaç alıkonulan insanları kurtarmak idiyse neden o bölge 42 uçakla bombalandı?

10 Şubat Günü Garê’ye bir operasyon yapıldı. Operasyonun görünen amacı 13 alıkonun insanı oradan alıp getirmekti. Ancak, cevaplanmamış sorular, bütün Türkiye toplumunun zihninde hala yerini korumaya devam ediyor. Gerçekten esas amaç, bu insanları kurtarmak mıydı? Peki bu insanları kurtarmanın başka yöntemleri yok muydu? “Daha öncesinde denenen yöntemler neden denenmedi, neden 42 uçakla büyük bir operasyonla oradaki bütün insanların canını tehlikeye atarak böyle bir operasyonuna girişildi?” soruları hala cevapsız. Hala iktidar cephesinden bu sorulara tüm Türkiye toplumunun kafasındaki soru işaretlerini giderecek bir açıklama yapılmadı. Ancak, bu sorularla tam karşı karşıyayken bu 13 insanın ölümünden sorumlu olan, hesap vermesi gerekenler 16 Şubat’ta bu sorulara cevap vermek için Meclis’e geldiklerini ifade ettiler. Operasyonla ilgili Türkiye kamuoyunu bilgilendirmek, sonuçlarıyla ilgili olarak var olan soruları yanıtlamak için geldiler. 

Hesap vermesi gereken İçişleri Bakanı partimize saldırarak sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor

Ama Türkiye’de uzun bir süredir bir klasik haline gelen bütün başarısızlıklarını ve yanlışlarını muhalefete, partimize ama en fazla kadınlara saldırarak örtbas etmek için üstünü örtmeye çalışan bir dil, bir yaklaşım sergilediler. İçişleri Bakanı Meclis Genel Kurul’da yaptığı konuşmada sorulara cevap vermedi. Bu sorumluluğunu yerine getirmedi. Ve bir kadın milletvekilinin Garê’ye gittiği iftirasını oradan başlattı. Akabinde uzun bir süredir propaganda bakanlığının bir parçası haline gelen, ana akım medyadan kendine medya kuruluşu diyen ama partimize saldırının merkezi haline gelen A Haber’e; bütün kamuoyunda soru işaretleri yarattıktan, bütün insanlarda şüphe yarattıktan 4 gün sonra çıkıp bu ismin Milletvekilimiz Dilan Dirayet Taşdemir olduğunu ifade etti. Bu da yetmedi, tıpkı Genel Kurul’da olduğu gibi çözüm süreci yürütülürken Kandil’de Eş Genel Başkanımızın çektiği fotoğrafları yeniymiş gibi, sanki iktidarın bundan haberi yokmuş gibi kamuoyu ile paylaştı. 

Eş Genel Başkanımızı ve Milletvekilimize yönelik linç kampanyası başlattılar ama sorular hala yanıtsız 

Eş Genel Başkanımız ve milletvekili arkadaşımız Dilan Dirayet Taşdemir’e bir linç kampanyası başlattı. Bu açıklamadan hemen sonra troller devreye girdi. İktidar basını, kara propagandasının bir parçası haline gelen medya üzerinden bu saldırılarına devam etti. Ama sorular hala cevapsız. “Garê’de ne oldu, neden böyle bir yöntem izlendi, neden 13 insanın hayatı tehlikeye atıldı,neden farklı bir yöntem denenmedi soruları” hala askıda. Ama bu sorulara ayrıca sorular eklendi. İçişleri Bakanı neden 4 gün bekledi? Elinde bilgi varsa neden açıklamadı? Bununla ilgili neden İçişleri Bakanı’nın açıklaması ihbar kabul edilip soruşturma başlatıldı? Çünkü böyle bir ihbar, böyle bir durum yoktu. 

İktidar savaş politikası başlattığı günden bugüne kadınlara saldırmayı kendisine düstur edinmiş

Her defasında yaptıkları gibi bir yalanla, bir kumpasla partimize saldırarak yaptıklarının üstünü örtmeye çalıştılar. Ama az önce de ifade ettiğim gibi saldırının hedefi olan Eş Genel Başkanımız ve milletvekilimizin kadın olması tesadüf değildi. İktidar savaş siyasetini başlattığı günden bugüne, Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmekten vazgeçtiği bugüne, Türkiye’de demokrasiden, özgürlüklerden, kadınlara saldırmayı kendisine düstur edinen bir iktidarla karşı karşıyayız. Kadınlara diz çöktürürse, kadınlara geri adım attırırsa başarılı olacağını sanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu, ilk örnek değildi. Daha önce de benzer bir biçimde arkadaşlarımız hedef alındı. 

Hedef alınan sadece bizim arkadaşlarımız değil kadın mücadelesinin kendisidir

Bunlardan sadece birkaç örneği sizinle paylaşayım. Bunları çok söyledik, ancak ısrarla söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Bugün hedef alınan, sadece bizim arkadaşlarımız değil, kadın mücadelesinin kendisidir. Bugün hedef alınan kadın arkadaşlarımız, Eş Genel Başkanımız ve milletvekili arkadaşlarımız değil; eşit ve özgür bir yaşam isteyen kadınların tümü, bugün bu ülkede hedef haline getirildi. Leyla Güven, bunların bir örneğiydi. Hitabı “anasoylu” olduğu için hedef gösterildi. Tıpkı şu anda arkadaşlarımızın hedef gösterilmesi gibi, 22.5 cezaya çarptırıldı. 

Yüzlerce kadın, kadın mücadelesi yürüttükleri için yargılanıyorlar

Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, 8 Mart’ta izinli olan etkinliğe katıldığı için şu an yargılanıyor. Önceki dönem Diyarbakır Belediye Eşbaşkanımız Gültan Kışanak, 8 Mart'tan dolayı yargılanan arkadaşlarımızdan biri. Yaşamını kadın mücadelesine adayan TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında 215 dava açıldı, 600 defa mahkemeye gitti. Sebahat Tuncel ve Şevin Alaca bunun gibi sayabileceğim daha onlarca örnek. Aysel Tuğluk, Ayla Akat Ata, belediye eşbaşkanlarımız, Rosa Kadın Derneği’nde çalışan kadın arkadaşlarımız, TJA’lı arkadaşlarımız, Ankara Kadın Platformu’ndan arkadaşlarımız, “İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın” diyen kadınlar, Mardin’deki Şahmeran Kadın Derneği  ve daha sayabileceğimiz onlarca, yüzlerce kadın, kadın mücadelesi yürüttükleri için yargılanıyorlar. 

Hiçbir tehdit, kadınlara geri adım attırmayacak

İktidar, “mücadele etmeyin, geri adım atın, bizim politikalarımıza boyun eğin” diyor. Ama kadınların inadının, mücadele azminin farkında olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Kadınlar geri adım atmayacak. Sizin bu tekçi, militarist, cinsiyetçi politikalarınıza karşı hiçbir hedef gösterme, hiçbir yargılama tehdidi kadınlara geri adım attırmadı, bundan sonra da attırmayacak. Biz Eş Genel Başkanımız ve milletvekili arkadaşımıza yapılan bu saldırıyı, bu linç kampanyasını kendimize yapılmış kabul ediyor ve mücadelemizden vazgeçmeyeceğizi buradan ifade ediyoruz. 

Kadın ve özgürlük mücadelesi yürüten bütün kadınların seslerini yükseltmesi gerekiyor

Ama sadece HDP’li kadınlar değil, bütün Türkiye’de kadın mücadelesi yürüten, özgürlük mücadelesi yürüten bu tekçi militarist sistemin karşısında isyanı ve itirazı olan bütün kadınların ses yükseltmesi lazım. Çünkü bu, türlü bahanelerle bizi sindirme politikasıdır. Tam bunlar gelişirken bugün 25 Şubat. 28 Şubat’ta birkaç gün kala kadın arkadaşlarımız linç edilirken, iktidarın bazı kadın sözcüleri de başka kadınları hedef alıyor, en acısı budur. 

28 Şubat mağdurlarının yanındaydık ama o günün mağdurları bugünün muktedirleri oldu

28 Şubat'ta binlerce kadın, başörtüsünü takabilmek için, kendi inançlarını özgürce yaşayabilmek için büyük bir zulümle karşı karşıya kaldılar; alanlarda, meydanlarda direndiler, bizler de yanlarındaydık. Bakın burada açıklama yaptığımız esnada yanımızda olan birçok arkadaşımız başörtüsü için mücadele eden kadınların da yanında oldu, 28 Şubat postmodern darbesinin de karşısında oldu, ses yükseltti; ancak ne yazık ki o dönemin mağdurları bu dönemin muktedirleri oldu. 

Özlem Zengin kadınların sesi olmak yerine onların seslerini bastırmaya çalışıyor

O dönem 20 dakika başörtüsünü çıkardığı için 20 yıl sonra bunu ifade edebildiğini söyleyen Özlem Zengin, çıplak arama ile cinsel işkenceye uğrayan kadınları hedef aldı. Ve sanki Türkiye’de böyle bir hakikat yokmuş gibi, çıplak arama yokmuş sadece bu bir propagandaymış gibi davranılsa da Meclis tutanaklarında çıplak aramanın var olduğu tespit edilmiş. Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nda cezaevi ziyaretlerinde çıplak aramanın bir işkence biçimi olduğu ifade edilmiş. Yakın zamanda yine Hakkari Belediye Eşbaşkanımız Dilek Hatipoğlu, Ankara Sincan Cezaevi’nde kalıyor. Bir cezaevinden başka bir cezaevine nakledildi. Kendi denetimlerinde olan bir yerden başka bir yere Van F Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Orada çıplak arama dayatması ile karşı karşıya kaldığı, buna direndiği için darp edildi. Yine Aydın’da 13 kadın arkadaşımız, iktidarın düşmanca politikalarıyla gözaltına alındı. Hiçbir suçlarının olmadığını iktidarın kendisi de biliyor. Tek suç, kadın mücadelesi yürütmek, tekçi iktidara itiraz etmek, isyan etmekti. Bu 13 kadın arkadaşımız Aydın’da benzer bir biçimde gözaltında çıplak aramaya maruz kaldılar. Hala maalesef işte dünün 28 Şubat mağdurları; bugünün muktedirleri olan kişiler, kadınların sesi olmak bir yana onların sesini bastırmak, onları sindirmek için her türlü açıklamayı yapmaya devam ediyorlar.

Bu 8 Mart’ta da; “İsyanımız, özgürlüğümüz için”,  “Bi berxwedanê jin dimeşin azadîyê” şiarıyla alanlarda olacağız

Biz 8 Mart’a doğru giderken bir taraftan “Kadınlar İçin Adalet” kampanyamızı sürdürürken çıplak aramaya karşı da, kadın mücadelesinin hedef alınmasına karşı da alanlarda, meydanlarda olmaya devam edeceğiz. Kadın mücadelesini yargılamak, iktidarın haddi değildir. Daha önce yargılayamadı, mahkeme salonlarında yargılamak istediğiniz kadınlar sizi yargıladılar, alanlarda yargılamak istediğiniz kadınlar daha yüksek sesle zılgıtlarını, çığlıklarını yükselttiler. Bu 8 Mart’ta da HDP Kadın Meclisi olarak; “İsyanımız, özgürlüğümüz için”,  “Bi berxwedanê jin dimeşinin azadîyê” sloganlarıyla alanlarda olacağız. Bütün bu saldırı ve sindirme politikalarına karşı Türkiye’nin dört bir yanında kadın hareketleriyle birlikte olacağız.

Erkeklik ve Savaş Bakanı’na sesleniyoruz: Onlar başaramadı sen de başaramayacaksın

Adaleti iktidardan, erkeklerden beklemediğimizi, kadınlar için gerçek adaleti kendi mücadelemizle gerçekleştireceğimizi haykıracağız. Bütün kadınlara bir kez daha sesleniyoruz; Lazıyla, Arabıyla, Çerkesiyle, Kürdüyle, Türküyle, Alevisi, Müslümanı, Sünnisiyle bütün kadınlar, gelin bu tekçi rejime karşı birlikte mücadele edelim. Bugün hedef alanlar, dün mağdur olanlardı. Ama biz her dönem olduğu gibi mağdurun yanında olmaya devam edeceğiz. Biz her defasında olduğu gibi kadınların kendilerini özgür hissedebileceği bir toplum yaratma iddiamızdan vazgeçmeyeceğiz. Yaşam tarzı, dili, kimliği nedeniyle yok sayılan bütün kesimlerle mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu saldırılar bizi yıldıramayacak. Erkeklik ve Savaş Bakanı olan İçişleri Bakanı’na sesleniyoruz; biz senin gibileri çok gördük! Kadınlar senin gibileri çok gördü.Onlar başaramadı sen de başaramayacaksın. Sen de benzerlerin gibi tarihin çöp sepetinde kendini bulmaktan kurtulamayacaksın. 

Dixwazin HDP’ê tûnebikin û desthilatdariya xwe mayînde bikin

PİRS: Li hemberî van êrişan gelo hûnê ji parlamentoyê vekişin an na? Yek jî İyi Partî jî dibêje ku fezleke werin emê piştgrî bidin rakirina destnedayînan? Hûn çawa di nirxîn in. 

Bi rastî ev demekî dirêje li hemberhe partiya me êrişek tê pêkan. Daxwaza vê îktidarê ew e ku me ji qada siyasetê dûr bixe. Dixwazin HDP tunebe, ku HDP tunebe dê ewê bi tena serê xwe bibin iktidar. Dixwazin pêşeroja Tirkiye û Kurdistanê bê HDP ava bikin lê em wek HDP emê hertim di nav têkoşînê de bin. Parlamento jî îro qadekî têkoşînê ye. Ji xwe em di nav gel de ne, em tu car ji nav gel qut nebûne. Ji 1’ê Hezîranê bi meşa xwe me vê danîşan. Di pêşerojê de jî dê têkoşîna me ya di nav gel de dewam bike. Pêşerojê de emê li ser vê yekê biryarên xwe yên berfireh dewam bikin. 

Êrişên li hemberî HDP’ê operasyenek siyasî ye

Bi rastî îro em jî baş dizanin ku meseleya fezlekeyan ne meseleyeke xweser e. Ev operasyonek siyasiye dîsa li hemberî HDPê. Lazim e ku hemû partî vê rastiyê bibîn in. Di nav vê de sûç tûneye. Raya giştî baş ku ne parlementerê me çune Gareyê, ne jî di dema protestoyên Kobanî de dema mirinên hatine jiyan di berpirsiyariya me de ye. Wê rojê çawa ku li hemberî vê nehat sekinandin ew qetlîam qetliam hatin pêkanîn û îktidar vê yekê temaşe kir, îro jî îktidar diwaze ku ser têkçûna xwe ya Garê bigire û me bike hedef. Em dibêjin ku mesele ne hiquqiye de divê helwest û sekinandinek xurt bê nişandayin. 

25 Şubat 2021