Baydemir: Katar sana söylüyorum, Erdoğan sen anla

Parti Sözcümüz Osman Baydemir Meclis grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baydemir şöyle konuştu:

KESK ve DİSK’e bağlı sendikaların grubumuzu ziyaretinin 15-16 Haziran’a denk gelmesi geleceğe umutla bakmamızın da yol haritasıdır. HDP Kürt'ün, Alevi’nin Sünni’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin sesidir. HDP bütün ötekilerin bir arada, eşitçe, kardeşçe özgürce yaşamasının sesidir. 

HDP’yi tanımıyorlar. HDP’nin baskıyla, zorla, şiddet uygulamalarıyla sesinin kısılabileceğini, toplumsal destekten mahrum kalacağına dair bir yanılgı içindeler. Bir arada yaşama arzusunun aynı zamanda saldırıya maruz kalmasıdır HDP’nin saldırıya maruz kalması. 

HDP’ye yönelik saldırılar Külliye’den, AKP’den yönetiliyor

Buraya gelirken AKP Genel Başkanı’nın konuşmasına da tanıklık ettim. Biz sözü var, demokrasi. Bir diğer sözü var hak ve hukuk, bir diğer sözü var eşitlik. Süphanallah, süphanallah. Tamı tamına 2 yıldır, bu ülkenin bütün farklılıklarına kan kusturan siz değil misiniz? HDP fikriyatının, HDP’nin çabasının, bir arada yaşama arzusunu sandık başında yok edemediğinizde 5.000’i aşkın üyesini cezaevine koyan siz değil misiniz? HDP Eş Genel Başkanlarını, milletvekillerini, belediye başkanlarını cezaevine atan siz değil misiniz? Bütün bunlar yargı eliyle olmuyor. AKP Genel Merkezinden, Adalet Bakanlığından veya külliyeden yönetilen saldırılardır. 

Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi tasfiye operasyonu 

Şimdi, hakkımız da açılan davalar ve soruşturmalarla yeni bir boyut kazandı. HDP’ye siyaset yapma yasağı getirdiler. Bu parlamentoda, bu kürsüde yaptığı konuşmalardan dolayı Yüksekdağ, Konca, Encü ve aynı şekilde diğer milletvekillerimiz siyaset yasağı getirilmek suretiyle cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi tasfiye operasyonu gerçekleştirilmek isteniyor. 

Şimdi, AKP Genel Başkanına çağrıda bulunuyorum; siz bir şiir okumuştunuz ve size siyaset yapma yasağı gelmişti. Basın yayın organı demek aslında zul, tıpkı şu anda yönettiğiniz zurnalar gibi hep bir ağızdan tasfiyenizin alkışçılığını yapanlardan ne farkınız kaldı. 

Zulüm yapmakta rakibiniz yok 

Rakibimiz yok diyor. Zulüm yapmakta fark attınız, zulüm yapmakta rakibiniz gerçekten yok. Zalimlikte birinci oldunuz. Müslüman dünyasına kara bir leke sürdünüz. Evrensel bir inanç olan Müslümanlık sizin yüzünüzden “kendine Müslüman” deyimiyle boğuşuyor. 

Bütün bu olup bitenlere, Selahattin Demirtaş’ın bir sözüyle yanıt vermek gerekiyor; emeği elinden alınanlara, rızkı, alın teri çalınanlara seslenmek istiyorum: “HDP’nin siyaseti, savunduğu ilke ve değerler bu ülkenin gerçeğidir. HDP’yi ve HDP fikriyatını siyaset yasaklarıyla yok edemezsiniz. Yok edemediniz, yok edemeyeceksiniz. Cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanlarımıza, milletvekillerimize canı gönülden şükranlarımızı ifade ediyoruz. Bu ülke bir gün mutlaka aydınlığa kavuşacaktır ve o gün, onların emeği, onların direngenliği tarihte en saygın yeri alacaktır.”

Müflis tüccar mantığıyla fezleke hazırlandı

Bugün 222. gün. Anayasa ve hukuka aykırı dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili tartışmalar başladıktan hemen sonra fezlekeler oluşturuldu. AKP Genel Başkanının çağrılarından hemen sonra müflis tüccar mantığıyla eski defterler karıştırıldı, eski defterlerden sonuç elde edilmeye çalışıldı. 
 
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan bir konuşmaya ilişkin düzenlenen fezlekenin tarihi: 5 Ocak 2016 Yani tam 5 yıl 3 ay sonra.
8 Nisan 2011 tarihinde yapılan bir konuşmaya ilişkin düzenlenen fezlekenin tarihi: 6 Ekim 2015 Yani tam 4 yıl 8 ay sonra.
18 Eylül 2011 tarihinde yapılan bir konuşmaya ilişkin düzenlenen fezlekenin tarihi: 5 Ocak 2016 Yani tam 4 yıl 3 ay sonra.
28 Mart 2011 tarihinde yapılan bir konuşmaya ilişkin düzenlenen fezlekenin tarihi: 15 Ekim 2015 Yani tam 4 yıl 6 ay sonra.
24 Mart 2011 tarihinde yapılan bir konuşmaya ilişkin düzenlenen fezlekenin tarihi: 6 Ekim 2015 Yani tam 4 yıl 6 ay sonra fezleke hazırlandı. 

Konuşma bile yapmadıkları Kayseri’de fezleke hazırlandı

Bundan daha vahimleri de var. Bir yerden talimat veriliyor, Türkiye çapında bütün iller harekete geçiyor. Biz bunların hakkında nasıl fezleke hazırlarız telaşı başlıyor. En enteresanlarından biri Kayseri Cumhuriyet Savcılığının düzenlediği fezleke. Bu talimatlar verilince Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı büyük bir telaşa giriyor. Nasıl bir fezleke hazırlasak diyorlar. Öyle bir endişe ki Demirtaş ve Yüksekdağ hayatları boyunca Kayseri’de herhangi bir konuşma yapmamışlar. Ama nasıl olur, Kayseri savcılığının da bir fezleke hazırlaması gerekiyor, emir büyük yerden gelmiş. Oturuyorlar, düşünüyorlar, 9 Mayıs’ta Kayseri seçim büromuza bir saldırı olmuştu hatırlarsanı- o saldırı sonrası HDP avukatları il emniyet müdürü hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Bu suç duyurusu takipsizlik kararı ile kapatılıyor. 15 ay sonra emniyet müdürüne haksız ithamda bulundunuz diye Yüksekdağ ve Demirtaş hakkında fezleke hazırlanıyor. Bu Kayseri pazarlığı değil, bu müflis tüccar hesabı. Müflis tüccar iflas ettiğinde, eski defterleri karıştırır.

Bir halkın vekili Taybet Ana’nın yanında olmayacak da nerede olacak?

Geçen hafta Şırnak Milletvekilimiz Ferhat Encü hakkında sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle 10 ay ceza verildi. Yapmış olduğu konuşmada Taybet Ana’ya sahip çıktığı için de 3 yıl 9 ay ceza verildi. Aynı zamanda siyaset yasağı konuldu. Hani siz yıllarca bağırmadınız mı avazınız çıktığı kadar? Seçileni seçilmişi atanmışa ezdirmeyecektiniz hani? Kim getirmiş bu sokağa çıkma yasağını? Dönemin vali yardımcısı. O vali yardımcısı şimdi cezaevinde. Kim getirdi? Beytüşşebap Kaymakamı. Nerede şimdi, darbecilikten cezaevinde. Bir halkın vekili, Taybet Ana’sının yanında olmayacak da kimin yanında olacak!

Yarabbim sen bunları kendi adaletleriyle yargıla

Söyleyeceğimiz tek bir söz var: Yarabbim sen bunları kendi adaletleriyle yargıla. Öyle bir noktaya gelsin ki bu topluma sendikacıya, ötekiye, muhalife uyguladıkları ne kadar hukuksuzluk varsa hepsinin tadına varsınlar. Tadına varsınlar ki, hukuk nedir, adalet nedir bir kez daha idrak edebilsinler.

Bir pırpırlı kendini Deli Dumrul sanıyor 

Dersim Milletvekilimiz Alican Önlü'nün yolu  kendisini herhalde paşa ya da Deli Dumrul sanan bir tane pırpırlı tarafından kesiliyor. Eşiyle birlikte, kimlik kartını gösteriyor. Hayır diyor, ineceksin arabadan, senin arabanı arayacağım. Fütursuzca ahlaksızca hakaretlere maruz kalıyor milletvekilimiz. Bu Meclis’in haysiyeti 15 Temmuz’da bir saldırıya maruz kaldı. Bir diğer saldırı dokunulmazlıkların kaldırılmasıydı. Bir diğer haysiyet saldırısı, Eş Genel Başkanlarımızın ve milletvekillerimiz gözaltına alınmasıydı. Bu saldırı devam ediyor.

Meclis Başkanının koltuğu o kadar şirin ki demek ki bunları ancak ve ancak izlemekle yetiniyor. Milletvekillerimiz “bu uygulamaları gerçekleştiren hangi kriptoya üyedir” dediklerinde haklarında fezleke yazıldı ama ilgili polisler darbeden tutuklu cezaevindeler. Peki, Dersim’de bu uygulamayı Alican Önlü’ye yapan zat, hangi örgütün kriptosuyla ilişkilidir? Hangi örgütün kriptosudur?

Samimiyseniz Demirtaş buraya gelecek

Nasıl bir anlayış, nasıl bir mantıktır ki Meclis Başkanı uyum yasalarını konuşalım diye Meclis’teki grup başkanlarına davetiye gönderiyor. Ama davetiye yanlış yere gidiyor. Davetiyenin Edirne Cezaevine gitmesi gerekiyor. Eğer gerekten samimiyetle istişare etmek istiyorsanız, ülkenin bu darboğazdan çıkmasına dair bir istek kırıntısı varsa Selahattin Demirtaş buraya gelecek, Osman Baydemir yerine kendisi konuşacak.

Meclis Başkanı Meclis’in üzerine bir kürek toprak atıyor

Şu anda Meclis Başkanının tavrı öldürülmek istenen defnedilmek istenen bu Meclis’in üzerine bir kürek toprak atmaktır. Bunun ötesinde emin olun, başka bir izahı yoktur. Düşünün KHK ile OHAL ile adeta meclis alternatifi bir yapı zaten oluşmuştur, derdesttir. Siz kalkmışsınız uyum yasalarından bahsediyorsunuz. 

Bu da yetmiyor, ortam güllük gülistanlıkmış gibi, Meclis Başkanı bütün milletvekillerine iftar davetiyesi gönderiyor. İftarlarımız bir dayanışma ağıdır. İftarlarımız tokun açın halinden anlamasının mekanıdır. Gelin görün ki, göndermiş olduğunuz davetiyelerin sahipleri Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve milletvekillerimiz şu anda cezaevinde.

Eğer gerçekten bir dayanışma sofrasında buluşmak istiyorsanız arkadaşlarımızın ait oldukları yere geri dönmeleri gerekiyor. Zindanların kapısını açmanız gerekiyor ama bundan önce de, zindancı başının kininden, öfkesinden kurtulması gerekiyor.

Şikayet ettiğiniz yer şikayeti karara bağlayan yer 

Hukuk, adalet mayadır. Bir toplumu ayakta tutmanın mayasıdır. HSK, daha Meclis’te uyum yasası çıkmamışken dahi kendi aralarında görev dağılımı yapıyor, itham mekanizması, karar mekanizması haline dönüştürülüyor. Yani şikayet ettiğiniz yer şikayeti karara bağlayacak mekanizma haline dönüşmüş oluyor. HSK, Hukuku katletme kurumuna dönüşmüş oluyor.

Damat gözaltıları tehdittir

Son dönem yargıda damatlar içtihadı başladı. Hukuk tedrisatından geçenle, hukuk eğitimi alanlar, bugünleri damatlar içtihadı diye bir yere not edecekler. Tutuksuz yargılanmak bir hukuk ilkesidir; iki durumla karşı karşıyayız ya bir ilkesizlik var, şahsa göre uygulanan bir hukuk var ya da bir tehdit ve şantaj var. Birazcık muhalefet etmek birazcık parti içinde sesini çıkarmaya çabalayanlara bir tehdittir bu gözaltılar. 

Demirtaş’ın, Ahmet Şık’ın sabit ikametgahı yok mu? 

Ayrıca sabit ikametgah gerekçesi bu minvalde bir gerekçe olamaz. Damatların sabit ikametgahları vardı da Demirtaş’ın sabit ikametgahı mı yok, Ahmet Şık’ın sabit ikametgahı mı yok. Ahmet Altan’ın sabir ikematgahı mı yok? Nazlı Ilıcak’ın sabit ikematgahı mı yok?

Ekmek ve sudan önce adalete ihtiyaçları olacak 

Geçen hafta Manisa’daydım, tam 20 aydır aralıksız cezaevinde tutulan 105 arkadaşımız var. Manisa İl Eşbaşaknımız, tüm ilçe eş başkanlarımız, bileşenlerimiz tutuklanmış. Sadece 1 ilden tam 105 kişi tutuklanmış. Bu 105 kişiye dair yapılan itiraz, deliller henüz toplanmadığı gerekçesiyle reddediliyor. Ya 20 aydır sen tutuklamışsın, 20 aydır daha iddianame yok ve insanlar neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Yapılan itirazdan sonra, HSYK’na suç duyurusunda bulunduk. Ama Hakimler ve Savcılar kurulu, şikayet mekanizması tutuklama talimatını veren mekanizma. Kimi kime şikayet ediyorsunuz? Bunların, ekmek ve sudan önce adalete ihtiyaçları olacak. Bunların da bir gün adalete mutlaka ihtiyaçları olacaktır. 

'Sen niye öldürülmedin' soruşturması 

IŞİD bombacıları kendilerini patlattıktan sonra ismi cismi resmi her şeyi TV kanallarında yayınlanıyor. Demek ki istihbarat peşlerinde. Bunların ne oldukları şu veya bu şekilde biliniyor. Dönemin başbakanı Davutoğlu, “Burası bir hukuk devleti canlı bombaların isim listesi elimizde ancak eylem yapmadıkça tutuklayamıyoruz” diyor. Vay beee. Nasıl bir hukuk devleti, canlı bombayı dahi eylem yapmadan tutuklamayacak kadar hukukun üstünlüğüne sahip bir hukuk devleti. Ama Ankara Gar patlamasından sonra Manisa İl Eşbaşkanımız Sait Taycı’nın beraberinde geldiği 4 arkadaşı o saldırıda hayatını yitiriyor. Kendisi yaralanıyor, yarasına rağmen arkadaşlarını hastaneye ulaştırma çabasında oluyor. 10 Ekim 2015 Ankara Gar patlamasında yaralı kurtulan il eşbaşkanımız Sait Taycı hakkında soruşturma açılıyor. Sen niye ölmedin soruşturmasıdır bu. Niye? Polise mukavemet etmişmiş.

IŞİDçi cani elini kolunu sallaya sallaya katliam gerçekleştiriyor. Katliam henüz gerçekleşmeden canlı bomba yakalanmıyor ama saldırıdan yaralı kurtulan kişi hakkında soruşturma açılıyor. Bu soruşturma tek değil. Bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Bunun sonu yok. Bunun size de hayrı yok. Bir gün gelecek mutlaka bu insanlık suçlarından dolayı en azından yardım ve yataklıktan yargılanacaksınız 

Hani OHAL rejimi, KHK’ler devlete yönelikti? 

Bugünkü grup toplantımızın çok değerli konukları var. Türkiye emek mücadelesinde, Türkiye demokrasi mücadelesinde alınteri dökmüş, HDP’nin ödediği bedelleri gibi bedelleri ödemiş, DİSK ve KESK bileşeni sendikalar var. 15-16 Haziran işçi direnişinin yıl dönümünde bir kez daha yan yana omuz omuza hem emeğin korunması hem de demokrasinin yüceltilmesinin arefesindeyiz. Bir kez daha, emekçi kardeşlerime selam olsun. Nasıl ki işçi sınıfını mücadelesi o gün o yasayı geri çektirdiyse, yan yana omuz omuza durmamız bugünkü zorba yasayı geri çektirmeyi de sağlayacaktır.

AKP hükümeti tamı tamına 150 bin emekçinin elinden ekmeğini aldı. Tamı tamına 150 bin insanın rızkını elinden aldı. “Git seni açlığa mahkum ediyorum”. Neden ? Nedeni yok. Savunma? Savunma yok. Mahkeme? Mahkeme de yok.

Ben yaptım oldu diyor. Şu ana kadar KESK’e bağlı sendikalardan 3249 üye ihraç edildi. Bunun 330’u, sendika yöneticisi. Amaç ne? Sendikasız bırakmak. Amaç ne? Örgütsüz bırakmak.

Örgütsüz bırakıp daha rahat sömürüyü yaymak, ekmeğini çalmak. SES sendikamız, sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikasının saygıdeğer emekçileri aramızda. Diyarbakır’da 121 kişi Urfa’fa 78, Dersim’de 76 kişi Toplamda 661 emekçi ihraç edildi, ekmeğine el konuldu. Hani OHAL ve KHK’ler sedece devlet içi hukuk dışı örgütlenmelere ilişkindi. Hani OHAL rejimi, KHK’ler devlete yönelikti?

Emekçiler her gün tehdit ediliyor

Şu andaki emek sınıfının karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikelerden biri AKP’nin emeğe bakış açısının göstergesi. İş güvencesini ortadan kaldırması. İstediği kişiyi istediği zaman kapı önüne koyacağı bir hukuksuzluk sistemi oluşturmak istiyor. Bİr diğeri çalışma sistemini esnekleştirmek. Amaç şu; ayda 10 gün çalıştır, 20 gün aç bırak 4 saat çalıştır, 4 saat aç bırak. Karnı yarı aç, yarı tok olsun, biata zorla. Zaten iş güvencesi de yok.

Bir diğer stratejisi emeklilik sistemini bitirmek bireysel emeklilik sistemine geçmek yani sosyal devletin yurttaşa karşı bütün ödevlerini ortadan kaldırmak. Yurttaşı emekçiyi vahşi kapitalizmin sömürüsü haline getirmek. Şu anda da emekçinin elinde kalan tek kazanım olan kıdem tazminatını alarak emekçiyi saldırının açık hedefi haline getirmek. Şüphesiz ki taşeronlaştırma yani 21.yy kölelik sistemini bu ülkede kurumsallaştırmak. Bütün çalışanlara örgütsüzlüğü sendikasızlığı dayatmanın politikasıdır bu. 

Bırakın kadro vermeyi, taşeronları işsiz bıraktılar 

Bir milyon 600 bin sendikalı emekçi var ve bunlar her gün tehdit ediliyor, ya sarı sendikaya gelin ya da işinizle aşınızla sizi terbiye edeceğiz diyorlar. Diğer yandan 14 yıllık iktidar döneminde tam yüzde 500 artışla 2 milyon işçi taşeronlaştı. Yani sömürü sisteminin kurumsallaştırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. 

Seçim dönemlerinde söz verildi hani tüm taşeronlara kadro verilecekti. Bırakın kadro vermeyi, taşeron işçisi olanların da ekmeğiyle oynandı, özellikle de kayyum atanan belediyelerde. Hiçbir iş güvencesi olmayan, asgari ücretle çalışan binlerce işçinin ekmeği elinden alındı.

10 yıllık yerel yönetim tecrübemde taşeron işçilerinin sendikalaşması konusunda mücadele verdik, soruşturmalara maruz kaldık. TÜMBEL-SEN üyesi arkadaşlar çok iyi bilirler ilk memur sözleşmesini gerçekleştirdik.

Bizle buzkıranlık yaptık. Şimdi amaçları ne? HDP fikriyatının yerel yönetimlere taşeronlaşmaya karşı politikasını durdurmak, alternatif bir belediyecilik doğmasın diye de kayyum atadılar belediyelere. Bundan dolayı da kayyum he zıkkım diyoruz emekçiler açısından da bu söz emekçilerin sözüdür. 

Şiddetle iktidar devşirdiler 

Peki neden bütün bunlar oluyor? Bunları neden yaşıyoruz? Neden bunları yaşatma cüreti görüyorlar kendilerinde? Pek çok neden sıralanabilir ama ben 2 nedenden bahsedeceğim. Biri Kürt sorununun şiddet boyutunu bahane etmeleri. Çünkü şiddet var meselesi adeta bir sihirli sözcük. Niye şiddet var? 7 Haziran 2015 akşamından yani milletin iradesinin açığa çıktığı andan itibaren barış masasını devirdiler. Suruç’tan başlayıp, Ankara Gar katliamına kadar devam eden kanla bir iktidar döşediler. Yani şiddetle iktidar devşirdiler. Yani şiddet sürdüğü müddetçe baskı politikaları onlara iktidar sunuyor.

Şiddetten nemalananların Allah belasını versin 

Kim şiddetten nemalanmışsa, kim şiddetten iktidar devşirmişse, kim çocuklarımızın hayatı üzerinden iktidar nemalanmışsa, bu Ramazan ayında Allah onların belasını versin’

15 Temmuz ne kadar gerçekse AKP’nin darbeden haberdar olduğu o kadar gerçek 

Bir diğeri de darbe girişimi, cunta kalkışması. Bu ülkede bir cunta kalkışması oldu. Bu cunta kalkışması ve 15 Temmuz gecesi yaşananlar ne kadar gerçek idi ise bu cunta kalkışmasından AKP’nin tüm kurmaylarının haberdar olduğu kadar gerçektir. Aynı zamanda bu Allah’ın lütfudur deyimi, bugün sendikalar üzerinde, emekçiler üzerinde kullanılan sadece ve sadece araçlardan birisidir.

Akademiden hoşlanmıyorlar 

Nuriye, Semih, Veli, Acun her gün eriyorlar. Sadece işlerini, aşlarını, ekmeklerinin yani onurlarının mücadelesini veriyorlar. Bir kez daha direnenlere bir kez daha boyun eğmeyenlere binlerce kez selam olsun!

5 bin akademisyeni işlerinden ettiler herhalde içleri soğumadı ki 50d düzenlemesiyle işlerinden edilen asistanların işlerini ellerinden alıyorlar. Yani, bunlarda hilkat garibesi bir durum var. Mesela akademiden hoşlanmıyor, akademisyenleri sevmiyorlar. Bilim yuvasını sevmiyorlar. Gerçek dindarları, müslümanları sevmiyorlar. Varsa yoksa boyun eğme. Onun için diyorlar ya, biat et rahatla. Kuran’a yemin, Biat etmeyeceğiz! 

Bunlar bir tek ocağa incir ağacı dikmeyi bilirler 

Aynı zamanda bunlar akarsuya, meyve çağındaki ağaca da düşmanlar. Nazım’ın söylediği gibi hani Filistin’de zeytin ağaçları terörist olarak görülüyor ya, Zeytin ağaçlarını kesmek İsrail’de sorun değil çünkü orada da ceberrut bir bakış açısı var. Bunların anladığı tek bir ağaç var, incir ağacı. Milletin ocağına diktikleri incir ağacı.

Yan yana durmasını başarırsak birlikte yürümesini başarırsak bu zulüm düzeninin merkezine biz de niye incir ağacı dikmeyelim. Tek bir şey yapmamız lazım. Bugün burada, bu salonda olduğu gibi yan yana durmak, yan yana durabilmeyi başarmak.

Bize gönül vermiş olsun ya da olmasın, HDP’ye oy versin vermesin and olsun ki HDP tüm mazlumların sesi olmaya devam edeceğiz. Emekçinin yanında olmaya devam edeceğiz. 

Tezgah üzerine tezgah kuruyorlar 

Tezgah üzerine tezgah kuruyorlar. Tezgah kurmakta AKP usta. Dezgeci bunlar. Şimdi, formüllerle rakamlarla oynuyorlar ve milleti kandırmaya çalışıyorlar. 14 yıllık iktidarlarında tüketici endeksi fiyatları yüzde 210 artmış. Büyük şaşalarla ne dediler, asgari ücreti bin 300 liradan bin 400 liraya çıkarıyoruz. Ondan sonra ne oldu? Yıl başında enflasyonda artış oranı 6.18 iken yılın ilk yarısında bunun çok önemli bir kısmı geri gitti, neredeyse 3 katı bir enflasyonla karşılaştık. Neredeyse asgari ücrete yapılan artışın tamamına yakını geri gitti. 

En düşük maaşlı memur bu yıl ayda 83 lira ortalama maaşlı memur 88 lira 5 kuruş eridi. Yani gelen 104 liranın 88 lirası kayboldu. Çay kaşığıyla verip kepçeyle geri alma politikası tam da bugün Hükümetin uyguladığı politika. 

Ama bundan çıkış yolu var! İtiraz etmek, yan yana durmak. İçeride dışarıda savaş politikalarına karşı çıkmak. Kürt düşmanlığına emekçi düşmanlığına karşı çıkmak ve birlikte yol yürüyebilmek. 

Gülen’in iadesini önlemek istiyorlar

Bugün bu ülkede işsizliği, yoksulluğu çatışmayı konuşmamız gerekirken gündem değiştiriyorlar. Neymiş vatandaşlıktan çıkarma. Bunların amacı Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesini önlemek. Meydan meydan dolaşıp, meydan meydan ey ABD, Güleni iade et diye bağırdı. Sonradan açığa çıktı ki 15 Temmuz darbe girişiminden sonrasına kadar resmi bir başvuru yapılmamış. İstememiş. Niye istememiş? Ne demiş Demirtaş: “Fethullah Gülen'in iadesini istemiyorlar. Gelip burada kim bilir ne anlatacak? Neden istemiyorlar? Çünkü Türkiye’deki belli başlı siyasi partilerin, ordunun, bürokrasinin, tamamının Gülen örgütüyle ilişkisi var. Türkiye’ye iade edilir, yargılanır ve burada konuşursa, Allah korusun, Türkiye tek partili sisteme döner, biz tek kalırız çünkü”.

El ele verip devlete sızdılar  

Cemaat nasıl büyüdü? Kim cemaati büyüttü. 14 yıllık ortaklık döneminde neler yaşandı? Defalarca anlattık. Ama mesele şu ki, AKP mi cemaate sızdı, cemaat mi AKP’ye sızdı tartışmasından bağımsız olarak, ikisin el ele verip devlete sızdıkları. İşte o sızmadan sonra kayıkçı kavgası başladı. Şu anda bizim yaşadığımız tüm bu meseleler bu kayıkçı kavgasının sonuçlarıdır. Elbette bu kayıkçı kavgası bitecek. 

Katar sana söylüyorum Erdoğan sen anla 

Katar’da yaşanan gelişmeler. Bir kere başta söyleyelim, Ha Katar ha Suud, birbirinden farkları yok. Bütün bu olup bitenler açık bir şekilde gösteriyor ki “duvar sana söylüyorum gelinim sen anla; Katar sana söylüyorum Erdoğan sen anla” krizidir. Eğer bu politika devam ederse, bunun faturası bu ülke için çok ama çok ağır olacaktır. Yarın öbür gün bu ülkenin Lahey Adalet Divanında sanık sandalyesine oturmasını istemiyorsanız Selefi örgütlerle olan politikayı terk etmek zorundasınız. İçeride ve dışarıda savaş ve çatışma politikalarını terk etmek zorundasınız.

Zeytin ağacının ömrü tüm iktidarların ömründen uzundur 

Bütün bunlar olsun diye HDP siyaset yapma, var olma mücadelesini ortaya koymaya devam edecek. Bir kez daha, emekçi kardeşlerimi, ekmeği elinden alınan kardeşlerime, umudu yitirmeyelim diyorum. Her zalim iktidarın bir ömrü vardır. Zeytin ağacının ömrü bütün bu zalim iktidarların ömründen çok daha uzundur!

13 Haziran 2017