Beştaş: AKP’nin reform söylemleri aldatmacadır, söylediklerine değil yaptıklarına bakarız

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş şöyle konuştu: 

İlk gündemimiz pandemi ve ekonomi. Türkiye’de herkesin canını yakan, hepimizin hayatını ilgilendiren, yaşamın doğrudan merkezinde olan hem küresel bir pandemi hem de ekonomik olarak onarılmaz yaralar açan süreçler devam ediyor. 

Türkiye pandeminin başında İtalya’nın yaşadığı durumu yaşıyor: Toplum sağlığını düşünmüyorlar

Sağlık Bakanı Koca geçen hafta hastane doluluk oran yüzde 50 demişti; ama görüntüler, söylemler bunun hiç de doğru olmadığını gösterdi. Daha önce İtalya’dan gelen görüntülerin şimdi de Türkiye’de ortaya çıktığını üzülerek tespit ettik. Toplum sağlığı umurumuzda diyorlar ama umurlarında değil. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Alındığı söylenen tedbirlerin toplum sağlığı ile ilgisi yok. İktidarın kendi yıpranmasını önleme çabasından başka bir şey değil. Evet, bunların kendilerini korumak, iktidarlarını korumak ve halkı da geçici, palyatif tedbirlerle sağlıklarını düşünüyormuş gibi yapmak dışında hiçbir anlamı yok. 

Sağlık altyapısı çöktü: Hastaların büyük çoğunluğu kendi imkanlarıyla ve evlerinde tedavi görüyor

Diğer bir koruma alanları şehir hastaneleri. Hastaneleri dolu değilmiş, isteyen istediği tedaviyi yaptırabiliyor, sağlık kuruluşuna ulaşabiliyor görünümü vermek istiyorlar. Sağlık alt yapısında hiçbir sorun yok gibi bir mesaj vermek istiyorlar, ama bunun gerçekle hiçbir alakası yok. Şu anda koronaya yakalananların önemli ve ezici bir çoğunluğu kendi evlerinde tedavi olmak zorunda. Seçim bölgelerimizden, yaptığımız ziyaretlerden, gelen faks ve mektuplardan bunu gayet iyi biliyoruz.

Yasak savmadan ibaret Zaytung'a malzeme olacak tedbirler alıyorlar

Kriz büyüdü, yalanları her gün daha fazla ortaya çıkıyor. Bunun üzerine yasak savmadan ibaret tedbirler almaya başladılar. Kimin ne zaman çıkacağı, kimlerin çıkmayacağı artık Zaytung ve mizah dergilerinin konusu olmaya başladı. Sosyal medyada yasak problemleri sorulmaya başlandı. Kaç yaşında kim, dedesiyle, ninesiyle, arkadaşıyla dışarıda buluşur diye bilmeceler üretiliyor. Çünkü hakikaten bunu anlamak kadar uygulamak da kolay değil. Neymiş, hafta sonu 20:00’den sonra sokağa çıkma yasağı ilan edilecekmiş. 20:00’ye kadar istediğinizi yapın, AVM’ye gidin, alış-veriş yapın, sıraya girin temas edin, korona hepinize bulaşsın, ama akşam evinize gidin evdekilere de bulaştırın dışarı çıkmayın. Bu akıl alır gibi bir yöntem değil. 

Suçu vatandaşa, yükü sağlık çalışanına yıkan bir anlayışla pandemiyle mücadele başarılı olmaz

Neden bunu yapıyorlar? Çünkü gerçeklerden kaçıyorlar, virüsü tehdit olarak görmüyorlar. Çünkü tedbirler göstermelik. Bir maske ile bir ay geçiren milyonlarca insan var. Cami, uçak, minibüs hala çalışıyor. Suçu vatandaşa, sağlık çalışanına yıkan bir anlayışla pandemi ile mücadele başarılı olmaz, olamıyor.

Erdoğan ikinci kısıtlamaları ilan etti geçen hafta, ama milyonlarca yoksula, işsize, esnafa dair tek bir güvence yok bu ilanda. Hakikaten AKP ve Saray iktidarı salgının yayıldığı ilk dönemde diğer ülke yönetimlerine göre çok az miktarda ve borçlandırılmak suretiyle güvenceler sağlamaya çalıştı. Salgının yarattığı kaosa karşı halkı korumak yerine iktidarını korumaya çalıştı. 

Küresel bir felaket olan pandemi Türkiye emekçi ve halkları için AKP-MHP felaketi ile birleşti

Tedbir-güvenlik denklemini, destek yerine borçlandırıcı faizli kredilerle iktidara bağımlılık yaratır şekilde yapılandıran AKP yönetimi güvencesizliği ve iktidara çıkar tahvil etmeyi üretti. Derdi, yoksulun tenceresinin kaynaması, işsizin korunması ya da halkın geçiminin sağlanması değil; halkı kendine bağımlı kılmak oldu her zamanki gibi. Yani  halkı yoksullaştırma ve sonrasında yardımlarla kendine bağımlı kılma politikası burada da devam ediyor. Küresel bir felaket olan pandemi Türkiye emekçi ve halkları için AKP-MHP felaketi ile birleşti. Milletin temsilcisi olarak yola çıktığını söyleyenler, ilk küresel pandemide milyonları ekmeğe, suya, aşa muhtaç etti ve muhtaçlık durumu devam ediyor. 

Bizler “zorda sabredin” diyenlere meydan okuyoruz: Açlık, işsizlik kader değildir

İlk kısıtlama döneminde hem esnaflar hem yurttaşlar yüksek miktarda kredi çekerek hayata tutunabildi. 3 Haziran 2020 itibariyle 627 bin 352 esnaf toplam 15 milyar 550 milyar kredi çekti. Bu esnafların 137 bin 329'u kefillikle kredi çekebilmiştir. Mayıs 2020 itibariyle 32 milyon kişi kredi borcuna bulaşmak zorunda kaldı. Halkı askıda ekmeğe, 17 cente işsiz kuyruğuna  muhtaç eden iktidarın ustalık dönemi bitti artık pandemi ile birlikte emeklilik süreci başladı. Geçen hafta yaptığımız istifa çağrımızı yineliyoruz. Bu karanlıkta “zorda sabır edin” diyenlere bizler meydan okuyoruz. Açlık, işsizlik, eşitsizlik kader değildir bunu biliyoruz ve Nazım Hikmet'in dediği gibi aynı gökyüzünün altında direnişle yaşamak şiarını biliyoruz ve bunu uyguluyoruz. Bizler meşaleyi yakarak bu karanlığı yırtacak ve gökyüzünü Saray için değil, halk için aydınlık hale getireceğiz. Bir araya gelerek halk için ekonomi, halk için bütçe demeye devam edeceğiz. Yandaşa, savaşa, faize, israfa değil yoksullara, kadınlara halka kaynak ayıracağız. 

Yaşananların adını koymadan kuru bir reform söylemiyle aldatmacaya başladılar

Diğer bir gündemimiz sizlerin de yakından takip ettiği reform söylemleri. Ekonomideki duruma çare diye gelen bakanın istifasından sonra nedense iktidar sözcülerinin aklına adalet düştü. Yargıdaki eşitsizlik, hukuksuzluğun adını koymadan kuru bir şekilde reform ile yeni bir aldatmaca dönemi başladı. Bunu söyleyen, iktidara yeni gelen bir parti de değil. 18 yıldır iktidarda olan ve her seferinde reform söylemleriyle iktidarının devamını sağlayan bir partiden ve yöneticilerinden söz ediyoruz. Neymiş? Yargı reformu yapacaklarmış. Evet, buna gerçekten kendileri inanıyor mu merak etmiyor değilim. 18 yıl sonra onlarca reform adı altında aldatmacaya imza atmış bir iktidar reform deyince acı acı gülümsüyorsunuz. 

Onlar da biliyor ki bu çöküşün altında adaletsizlik var, hukuk katliamı var

Evet, ekonomiye ilişkin gelişmeler kriz, kavga, içerideki çöküş, çatışma geldi yargıya adalete ve reforma bağlandı. Neden? Çünkü onlar da çok iyi biliyor ki bu meselenin kökeninde adaletsizlik var; adalet, hukuk, yargı katliamı var. Her gün milyonlarca insana yönelik saldırılardan kaynaklanan mağduriyetler var. Reform söyleminin başka bir açıklaması da var. Kendileri de Türkiye’de hakkın, özgürlüklerin, adaletin bittiğini gayet iyi biliyorlar. Bu nedenle reform demek zorunda kalıyorlar. 

Reform söylemi kötü gidişatın, adaletsizliğin itirafıdır: Toplumu aldatmalarına izin vermeyeceğiz

Bunu da bütün Türkiye biliyor. Bu, aynı zamanda iktidarın itirafıdır. Bu bir itiraftır. Reform söylemi "çok kötü durumdayız", "toplum adaletsizlikte can çekişiyor" demektir esasen. Evet, toplumun reform ihtiyacı ve talebi ile iktidarın reform söylemi arasında uçurum var. Makas o kadar derin ki o kadar büyük ki bunun yaklaşması mümkün değil. Çok büyük bir demokratik dönüşüme ihtiyaç var Türkiye’de. Safsata şeklinde reform demelerine, birinin diğerini yalanlayıp, her gün birbirleriyle kavga edip kamuoyunu aldatmalarına izin vermeyeceğiz. HDP olarak mücadelemizle gerçekleri kamuoyuna açıklayacağımız gibi bu konuda Türkiye’deki tüm demokratik dinamiklerle; kadınlarla, gençlerle, işsizlerle birlikte Türkiye’deki büyük demokratik dönüşü bizler gerçekleştireceğiz. 

STK’ları, muhalefeti, meslek örgütlerini ortadan kaldırmaya çalışan bir aklın reform söylemi samimi değil

Şöyle bir mesele de var. Bir yandan bir rota var; AKP-MHP koalisyonu totaliter rejim konusunda emin adımlarla yürümeye devam ediyor. Peki bu rejim tahkim edilirken reformlar nereye oturacak, bunu da kamuoyunun takdirine sunuyorum. Hala kendi kendilerini yalanlamakta ustalar. Reform lafı hala ağızlarında iken Diyarbakır’da birçok kuruma operasyon yapılıyor. Bu da onların ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösteriyor. Baroları bölen, şimdi de diğer STK’ları, Türk Tabipler Birliğini ortadan kaldırmaya çalışan bir akıl reform söyleminde samimi değildir.   

Sözlerinize değil yaptıklarınıza bakarız: Kavga daha fazla hukuksuzluk kavgasıdır

Her zaman söylediğimiz gibi sözlerinize değil, yaptıklarınıza bakarız. Milyonlar sizin totaliter rejiminiz altında inim inim inlerken sahte reform sözlerinize kimsenin inanmasını beklemeyin. Tabii ki bunun sebebini biliyoruz, birbirinizle kavga ediyorsunuz. AKP içinde, AKP ile ortağı arasında büyük bir çöküş kavgası olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu bir reform kavgası değil, daha fazla hukuksuzluk, daha fazla baskı, daha fazla kendi iktidarlarını koruma kavgasıdır. 

İşe Demirtaş’ı serbest bırakarak, AİHM kararlarını uygulayarak başlayabilirsiniz

Evet dün Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı. Ne dedi? Fitne-fesat diyerek içeriden bir sese cevap vermiş oldu. Demokratik tartışma kültürleri bile yok. Dün yeni bir açıklama AB’yi yeniden hatırladılar. AB onlar için vazgeçilmez bir hedefmiş. AB’yi burada demokrasi yok olmuşken, adalet diplerdeyken, rehin siyasetçiler hala içerideyken hiç hatırlamadınız da dolar 8.50’yi bulunca mı hatırladınız? Eğer AB’ye hakikaten dönmek istiyorsanız ciddi önerilerimiz var. Bu işe ilk önce AİHM kararlarını uygulamakla başlayabilirsiniz. BM’nin Türkiye ile ilgili ilgili raporlarının gereğini yapmakla başlayabilirsiniz. Selahattin Demirtaş hakkında derhal tahliye kararını uygulamakla başlayabilirsiniz. Ancak AB'ye yönelik yaklaşımınız kesinlikle inandırıcılıktan uzaktır. 

HSK Başkanına soruyoruz: Sana kim güveniyor ki sen hakim ve savcılara güvenim tam diyorsun!

Geçen hafta Adalet Bakanının adalet olsun kıyamet kopsun söylemi çok tartışıldı. Ama adaletsizlik her gün kıyamet koparmaya devam ediyor. Her yerde adaletsizlik var. Adalet Bakanının açıklamasına garip bir şekilde HSK ikinci başkanı Mehmet Yılmaz Twitter hesabından yanıt verdi. Özetle HSK ikinci başkanı; kul hakkına gösterdikleri güvenceye inancım ve güvenim tam diyor. Hakim ve savcılar için bunu söylüyor. Komik olamayacak kadar acı bir açıklama. Biz de HSK Başkanına soruyoruz: Sana kim güveniyor ki sen hakim ve savcılara güvenim tam diyorsun. Sana güvenmiyoruz sana! Verdikleri kararlar nedeniyle dağıttığın mahkemeleri ve sürgün ettiğin hakim ve savcıları açıkla; tahliye, beraat kararı verdikleri için açtığın soruşturmalardan haber ver. Anlat ki yargının neden bağımlı ve taraflı olduğunu herkes öğrensin. Anlat ki yurttaşın neden yargıya güvenmediğinin müsebbiplerinin başında senin olduğun anlaşılsın. 

Mahkemeler AKP’nin kurulları olarak çalışıyor

HSK başkanı bunu söylüyor. Ama diğer yanda elimizde öyle bir liste var ki mahkemelerin nasıl AKP kurulları, hukuk komisyonu olarak çalıştığını birçok örnekle anlatabiliriz. Gülten Kışanak’ı hatırlatayım. İki dönem milletvekilliği yapmıştı, Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanı iken  rehin alındı. Malatya’da yargılanıyor. Kadastro hakimini mahkeme başkanı olarak atadınız. Bu HSK yaptı bunu. İlk dört duruşmada 4 ayrı heyet çıktı. En son duruşmada ceza kararı verildi. İdris Baluken ile ilgili tahliye kararı veren mahkeme başkanı tenzili rütbe yapılarak Ankara’ya gönderildi. Bütün bunları bilmiyormuşuz gibi bize hikaye anlatıyorlar. Bu hikayenizi kimse dinlemiyor. 

Siz, Demirtaş'ın, Yüksekdağ’ın ve on binlerce muhalefet mensubunun niye cezaevinde olduğunu anlatmıyorsunuz. Neden rehin olduklarını, talimatla tutulduklarını neden anlatmıyorsunuz? Evet, hakim ve savcılar talimatla neler yapıyor, bunu anlatın!

Akın Gürlek'i lütfen bütün Türkiye okusun. Kaç mahkemede, kaç ceza kararına imza atmış herkes okusun. Şöyle bir hakim düşünün; İstanbul Suç Ceza Mahkemesinde bir tanığı dinliyor, aynı gün 26. Ağır Ceza Mahkemesine gidip başkanlık yapıyor. Aynı gün tanığı dinliyor aynı tanığı gidip tutuklamak için başka bir mahkemeye başkanlık yapıyor. Yine bu hakim nedense ÇHD'li avukatların tahliyesinden sonra o heyete atanıyor. Nedense Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder tahliye olmak üzereyken o mahkemeye başkanlık yapıyor. Nedense aynı hakim gidip Canan Kaftancıoğlu dosyasında ceza verecek mahkemenin başkanı oluyor. Bunu bir açıklayın! Bu Akın Gürlek gibi kaç hakiminiz var, kaç gezici mahkemeniz var, hangi mahkemelerde kime ceza verilecek nasıl planlıyorsunuz? Bunları açıklayın. 

HSK'nin hakimlere güvenip güvenmemesi kimin umurunda, biz güvenmiyoruz

Evet, HSK yapısını da bu vesile ile anlatayım. Zaten 6 üyesini Cumhurbaşkanı atıyor, 7 üyesine AKP’nin çoğunlukta olduğu Meclis karar veriyor. Hepsi size bağlı. HSK'nin hakimlere güvenip güvenmemesi kimin umurunda! Önemli olan hakim ve savcılara toplumun güvenmesidir ve biz güvenmiyoruz. 

Hakim ve savcılara şu çağrıyı yapmak istiyorum; sakın Saray'a yaslanmayın, düşersiniz

Bu vesileyle yargıya şu çağrıyı yapmak istiyorum; sakın Saray'a yaslanmayın, düşersiniz. Daha önce yaslananlar düştü. Cemaat adı altında binlerce hakim ve savcı görevden alındı, tutuklandı. Sizin tek bir kıbleniz var o da hukuktur. Önünüzdeki yasalardır. Hangi yasalara göre yargılama yapıyorsanız tek kıbleniz o olsun. Bakın bu reform söylemleriyle adaletsizlik söylemleriyle ilk harcanacak olan yine sizlersiniz. Bu nedenle rehine siyasetine önce siz son verin. Mahkemeler insanları rehin almaz.

Adalete olan bağlılığımız ve mücadelemizle arkadaşlarımızı özgürleştireceğiz

Şunu da söyleyeyim; bizim başta Eş Genel Başkanlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ olmak üzere Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, İdris Baluken ve tüm arkadaşlarımız serbest kalmalıdır. Eğer serbest bırakılmazlarsa bu ülkede adaletin a'sından söz edilemez. Serbest bırakmayacağınızı biliyoruz ama bizler adalete olan bağlılığımız ve mücadelemizle arkadaşlarımızı özgürleştireceğiz. 

Bir anayasa yapılacaksa tabii ki HDP olacak, HDP'siz anayasa, anayasa olmaz!

Evet, bir de bir anayasa tartışması var. Hayretle ve dehşetle izliyorum. Bir HDP'li olarak hayretle izliyorum Anayasa yapmak neredeyse suç. Neredeyse HDP bu anayasa çalışmasında olursa kıyamet kopacakmış gibi bir yaklaşım var. Bunu tartışanlara söylüyorum, siz kimsiniz, siz siyasetçi misiniz, siz halkı mı düşünüyorsunuz! Bir anayasa yapılacaksa tabii ki HDP olacak. HDP’siz bir anayasa yapamazsınız, HDP bu ülkede toplumun dörtte 1'ine yakınını temsil eden bir partidir. HDP’siz anayasa, anayasa olmaz. 

"HDP ile nasıl oturursunuz" diyenleri HDP'yi tartışmaktan men ediyoruz!

Şimdi çıkmışlar "HDP ile nasıl oturursunuz" diyorlar. Böyle bir oturma falan da yok. TÜSES'in bir toplantısına her kesimden katılım olduğu gibi biz de katılmışız. Biz anayasa tartışmalarında her zaman olacağız. Bizsiz anayasa tartışamazsınız. Biz olmadan o anayasa anayasa olmaz. Anayasa çalışmaları kriminalize edilemez. Biz yasadışı bir organizasyon değiliz. Biz onlar gibi, halkoyuyla buraya gelmiş bir partinin üyeleri, vekilleri yöneticileriyiz. Bunu yapanlar kendilerine siyasetçi demesin! Emniyet müdürü, savcı görevi biçmişler kendilerine. Hakikaten hayretle izliyorum. Sizi anayasa tartışmalarında HDP'nin oluşunu büyük bir meseleymiş gibi tartışmaktan men ediyoruz. Eğer bu konuda tartışmak istiyorsanız HDP burada, her konuda olduğu gibi anayasa konusunda görüşlerimiz herkesinkinden daha demokratik. Ve Türkiye'yi aydınlık yarınlara çıkaracak.    

6. madde tekliften çıkarıldı, birlikte kazandık

Son olarak Enerji Kanun teklifi ile ilgili birkaç sözüm var. Bu hafta görüşmelere 25’inci maddeden itibaren devam ediliyor. Doğanın ölüm fermanı olan bu teklife geçen hafta direndiğimiz gibi bu hafta da direnmeye devam edeceğiz. Büyük çabalar sonucu ekoloji ve çevre örgütlerinin büyük baskısı ve muhalefeti ile maden şirketlerinin ruhsat alanı adı altında geçici tesis kurmalarına izin veren 6’ncı madde teklif metninden çıkarıldı. Birlikte mücadele ettik ve birlikte kazandık, bundan sonra da birlikte mücadele edip birlikte kazanacağız.  

Biz yandaşın zengin edilmesine dün de karşıydık, bugün de karşıyız

13’üncü maddeye  ilişkin kamuoyunda yanlış bir bilgi var. 13’üncü maddede muhalefetin ve çevre örgütlerinin istediği gibi bir değişiklik olmadı. AKP’liler bir önerge verdiler ama bu atık lastiklerin yakılmasına engel bir düzenleme değil, bunun da düzeltilmesini istiyoruz. Bu teklife niye karşıyız? Teklifin tüm maddelerine sinen temel dert şu; yandaşı zengin etmek. Biz yandaşın zengin edilmesine dün de karşıydık, bugün de karşıyız. Enerji üretimi yapan şirketlere teşvik adı altında 2018'de 26 milyar, geçtiğimiz sene 25 milyar verildi. Bu sene de 30 milyar aktarılacak. Bu teşviklerden 2011'de 20 şirket yararlanıyordu şimdi bu sayı olmuş 818. Bunlardan 465 tanesi sadece HES'ler. Örneğin 29’uncu madde ile amaçlanan daha fazla jeo-termal enerji santrali ki özellikle Aydın ve Manisa halkının bu konuda çok şikayetçi olduğunu biliyoruz.

Halka karşı çıkarılan hiçbir yasaya evet demedik, demeyeceğiz

Teklifle 21 dağıtım şirketi, 881 HES, JES ve RES gibi enerji santrali, 1722 üretim tesisi ve yüzlerce maden şirketi ihya ediliyor. Peki, enerji şirketlerine bu kadar teşvik veriliyor da yurttaş bundan bir şey kazanıyor mu? Hayır! Elektrik daha mı ucuza geliyor? Hayır. Üstelik her gün elektriğe zam geliyor. Biz bunu kabul edemeyiz. Bizim için temel ilke halkın çıkarıdır. Halka karşı çıkarılan hiçbir yasaya evet demedik, demeyeceğiz. Emekçi düşmanı yasa tasarılarına karşı hem Meclis'te hem dışarıda muhalefet etmeye devam edeceğiz. 

Soru: Yargı reformu söylemlerinden sonra Arınç'ın bir açıklaması oldu. Sayın Demirtaş ve Kavala’ya tahliye istedi. Sonra Cumhurbaşkanı 3 gün sessizlikten sonra Arınç'ı hedef alan, akılları karıştıran bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanından habersiz mi yaptı Arınç bu açıklamaları, bir nabız yoklaması mıydı? Siz nasıl yorumluyorsunuz?  

Arınç'ın açıklamaları Erdoğan'dan bağımsız değil ama belli ki ortakları habersiz

Arınç Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Geçmişte AKP içinde büyük görevler almış, TBMM Başkanlığına kadar çıkmış, başbakan yardımcılığı yapmış bir isim. Geçmişiyle beraber değerlendirecek olursak ve hatta halen Saray'da görev yaptığını düşünecek olursak Cumhurbaşkanından bağımsız ya da bilgisi dışında olduğu düşünülemez. Burada bir kavga olduğu bir çöküşü önlemeye çalışma çabası olduğunu tüm Türkiye tartışıyor. Bu, Erdoğan'dan bağımsız değil. Belli ki ortaklarını rahatsız etti, ortaklarından habersiz olduğu ortaya çıktı. Onların basıncı ile 'fitne'ye dönüştü mesele. Ortaklık da çatırdıyor, çöküşü durduramıyor. 

İktidarın ucuz manevralarına kimse itibar etmez

Çöküş bu tür palyatif tedbirlerle, 18 yıldır iktidarda olan iktidarın yeni bir şey keşfetmiş gibi davranmasıyla önlenecek bir durum değil. Bu tür gündemlerin bilinçli bir şekilde oluşturulduğunu, toplumdaki isyanın, huzursuzluğun, haksızlığa olan direncin farkında olduklarını gayet iyi biliyoruz. Bunu bastırmaya ve AKP seçmeninde de var olan rahatsızlığı gidermeye, toplumda kendilerine yeni bir kanal açmaya çalıştıklarını görüyoruz. Kendi seçmenlerini konsolide etmek ve Kürt seçmeni de Kürt halkını da oy vermeye ikna etmek için ucuz manevralar bunlar. Bu manevralara hiç kimse itibar etmedi, biz de etmiyoruz. 

Sadece Kavala ve Demirtaş değil tüm siyasi rehineler serbest bırakılmalıdır

Doğru olan şudur, bugün derhal siyasi sebeplerle cezaevinde tutulan rehinelerin tümü bırakılmalıdır. Demirtaş ve Kavala etrafında bu tartışma yürüyor ama İdris Baluken de Sebahat Tuncel de Bekir Kaya da Selçuk Mızraklı da Gültan Kışanak da rehin durumdadırlar. Hepsinin derhal bırakılması gerekiyor. 

Arınç'ın söylediği bir sözün altına da imza atmak istiyorum. Herkes Devran'ı okusun. O Devran okunsun ki neler yaşanıyor herkes görsün. O Devran'ı yazan Selahattin Demirtaş’a da buradan sevgilerimizi, selamlarımızı, saygılarımızı da göndermiş olayım. Diğer bütün arkadaşlara da aynı şekilde. 

23 Kasım 2020