Beştaş: Anayasayı her gün çiğneyenlerle anayasa yapılmaz

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Beştaş, şunları söyledi:

Biliyorsunuz seçim hazırlıkları, yatırımları, kadro vermeler, asgari ücret artışları, memurlara ve toplumsal farklı kesimlere yönelik açıklamalar ve ilgili yasal teklifleri gelmeye devam ediyor. Dün itibariyle Plan Bütçe Komisyonunda bir kanun teklifi daha geçti. Sözleşmelilerin kadroya alınması şeklinde kamuoyuna yansıtıldı.

EYT’liler yıllardır bekliyor

EYT’liler hala bekliyor, zaten yıllardır bekliyorlardı. Açıklamadan sonra sorular artmaya başladı, kamuoyunda beklenti oluştu. Ancak yetkililerin net bir açıklama yapmak yerine insanları adeta tiye alan yaklaşımları devam ediyor. EYT orta yerde dururken dün de Uludağ için bir talan yasası getirdiler ve ilk 5 maddesi geçti. Bugün de yine Uludağ Alan Yasası daha doğrusu talan yasası ile devam edeceğiz. Yarın da değişiklik olmazsa sözleşme ve kadro meselesi gelecek. Açıkçası buna ilişkin birçok eleştirimiz var. Kamuda farklı statülerde çalışanların olduğunu herkes biliyor. Aynı işte farklı ücretler alan sözleşmelilerin ve kadroluların olduğunu biliyoruz.

Aile birliğinin mazeret sayılması teklifimiz reddedildi

Çalışma barışının olmayışı hem temas ederek hem de yakından takip ettiğimiz bir meseledir. Buna dair komisyonda güçlü bir muhalefet yaptık. Plan Bütçe Komisyonu’ndaki vekillerimiz dün muhalefet ettiler. Ancak buna dair değişiklik olmadı. Hangi konuda eleştirilerimizin olduğunu temel başlıklar halinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Kadroya geçirilen emekçilerin belirli bir süre boyunca atanamamalarını düzenleyen maddeye yeni bir ek yapıldı. Bizler can güvenliği ve sağlık sebeplerinin yanı sıra aile birliği mazeretinin eklenmesini önemsiyoruz. Ancak her fırsatta aileyi, aile birliğini önemsediğini iddia eden iktidar bloku, bu konuda talebimizi görmezden gelmiştir, talebimizi reddetmeyi tercih etmiştir. Bu konuda da ne kadar samimiyetsiz olduklarını bir kez daha test etmiş olduk. Aile birliği Anayasa 41’inci maddenin amir hükmüdür. Eşlerin her birinin ve çocukları da varsa farklı illerde çalışmak zorunda olmaları büyük bir hak ihlali oluşturmaktadır.

Kadroya geçirilen emekçiler 657’nin dışında tutuldu

Yine kademe ilerleme hakları verilmiyor bu teklife göre. Bu kademe ilerlemesinin durdurulması hükmü de hem eşitliğe hem de ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde düzenlenmiş. Kadroya geçirilen emekçiler düzenlemeyle dahi 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunundan ayrı tutulmuştur. Bizim bu düzenlemenin, kanun teklifinin ilgili kısmından çıkarılması önerimiz de reddedildi. Kadro ilerleme haklarının ellerinden alınması Anayasa’ya ve genel amir hükümlere aykırıdır. Kazanılmış haklar bu teklifle gasp edilmektedir.

Halk iradesini gasp ettiler, şimdi sıra imamlara bile kayyım atamaya geldi

Esas olan kamu personeli mevzuatında büyük bir reform yaparak, kamuda eşitlik ve ölçülülüğü sağlamak olmalıdır. Böyle yamalarla her gün kamuoyunu yanıltacak, algı yönetecek, seçim rüşveti verecek düzenlemeler getirmek yerine kamu personeli mevzuatında değişik yapılması acildir.

Emekçiler konusunda adaletsizlik devam ediyor

AKP iktidarı her meslek grubundan kamu emekçisini eşitsiz bir şekilde ayrıştırıyor, bunu yapmaya devam ediyor. Meslek grubunda alt üst gruplar yaratıyor. Emekçiler üzerinde hem meslek içi hem de ekonomik bakımdan büyük adaletsizlikler yaratmaya devam ediyor. Örneğin sözleşmeli öğretmen - ücretli öğretmen ayrımı AKP döneminde çıktı. Aynı uygulamayı şimdi Diyanet İşleri Başkanlığın kapsamında yapıyor. İmam hatip ve müezzinlere vekillik ve kayyımlık nitelemeleri getiriyor. Bu da ilginç bir düzenleme. Kayyımı belediyelere atayarak halk iradesini gasp ettiler, şimdi Diyanetin içine kadar getirdiler. İmama bile kayyım atıyorlar. Çözemedikleri meselelerde her yerde kayyımı bir yöntem halinde yasalara da derç ediyorlar. Açıkçası buna ilişkin eleştirilerimizi ifade ettik. 

140 bin sözleşmeli, 90 bin ücretli öğretmene kadro verilmiyor

Yine başka bir düzenleme 3 yıl sözleşmeli olarak görev yapan personelin kadroya atanması. Atamadan sonra can güvenliği ve sağlık sorunları hariç olmak üzere 3 yıl süreyle başka yere atanamayacak. Aile birliği ve birçok hakkın gasp edildiğini ifade etmek isterim. Bu kanun teklifinde en önemli konuların başında kanun teklifinin dışında bırakılanlar geliyor. Birçok sözleşmeli emekçi bu kanun teklifinin kapsamı dışında tutuluyor. Şu anda Türkiye’de 90 bin ücretli öğretmene kadro verilmiyor. Çok önemli ve 200 bin öğretmen açığının olduğunu resmi verilerle de biliyoruz. Neden kadro verilmiyor ücretli öğretmenlere? Bunun da kesinlikle peşini bırakmayacağız. Sonuna kadar da takipçisi olacağız. Toplamda 140 bin sözleşmeli ve 90 bin ücretli öğretmen bu teklifin dışında tutuluyor. Hepsini saymak gerekirse; PTT’de çalışan sözleşmeliler, HİT personelleri, belediyelerdeki taşeron işçiler. Taşeron işçiler de kadroya alımın dışında tutuluyor. Bu da çok vahim bir durum. PTT yetkilileriyle de farklı şekillerde görüşmeler yaptık. Onlara yönelik ayrımcılık da tıpkı ücretli öğretmenler gibi kabul edilemez. Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Aynı statülerin farklı şekillerde derecelendirilmesi de mevzuata da aykırıdır.

Kadroya alım konusunda ciddi bir ayrımcılık var ve biz buna karşı ciddi bir muhalefet sergileyeceğiz

Yine 4D’li Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı uzmanları, ASTEP personelleri de dışında. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünde çalışanlar da var. Hizmet alım işi yapanlar dışında. Belediyelerdeki şehir tiyatroları, senfoni orkestraları, sanat ve sahne uygulayıcıları, hizmet sözleşmesi statüsünde çalıştırılan sanatçı ve sahne uygulayıcısı kamu emekçileri de bu yasa dışında tutuluyor. Biz bu ayrımcılığın son bulması ve yasaya alınması gerektiği talebimizi Genel Kurul’da da yüksek sesle ve ciddi bir muhalefetle ortaya koyacağız. Gerekli önergelerimizi vereceğiz. Söz konusu düzenlemeyle 458 bin 611 sözleşmeli personel kadroya alınıyor. Ancak Türkiye’de toplam 590 bin 257 bin sözleşmeli personel bulunuyor. Meclis'teyiz şu anda, meclis personelini söylemeden geçmek istemiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bize hizmet eden, bizimle birlikte çalışan sözleşmeli personeller de emekçiler de bu kapsam dışında tutulmuş. Örneğin bizimle çalışan bazı arkadaşlarda Başbakanlıktan gelen, farklı kurumlardan gelen ve diğerleri arasında hem maaşta hem özlük haklarında uçurum var. Meclis kendi personellerine, kendi çalışma arkadaşlarına, mesai arkadaşlarına bile bu ayrımcılığı yapıyorsa, işte burada ne amaçlandığını aslında çok net görebiliriz. Bu tabii ki taşeronlaşmaya tam gaz devam diyen bir tekliftir. Taşeronun bir sömürü olduğunu ve buna devam etmelerinin kabul edilemez olduğunu da ifade etmek istiyorum.  

Seçimin açıklandığı gün anayasa değişikliği Meclis’e getiriliyor

İkinci konumuza gelelim. Yarın, biliyorsunuz, Anayasa Komisyonunda iktidarın ve küçük ortağının başörtüsü ile ilgili teklifi görüşülmeye başlanacak. Anayasanın, hukukun, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir ortamda, bugün Cumhurbaşkanı zaten bildiğimiz bir gerçeği söylemiş oldu. Seçim dönemindeyiz ve 14 Mayıs’ta seçim olacak. Düşünün seçimlerin Cumhurbaşkanı tarafından açıklandığı bugün 18 Ocak ve 19 Ocak’ta Anayasa Komisyonuna bir teklif geliyor.

İktidar blokunun tek gündemi var: Seçim manevraları

Her halde Türkiye tarihinde de - araştırmadım ama bildiğim kadarıyla- böyle bir durum yoktur. Seçimlere bu kadar kısa bir süre kala Anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini çokça tartışmaya gerek olmasa gerek. Ülke yoksulluğun ve açlığın pençesinde çırpınıyor, yaşam savaşı veriyor. Her alanda büyük bir çöküş yaşıyoruz ama iktidar blokunun tek gündemi var; seçim manevraları. Seçim yatırımları ile kamuoyunu nasıl manipüle ederiz, nasıl algı yatarız ve kaybettiğimiz oyları nasıl ikame ederiz derdindeler. 

Başörtüsü meselesini bir seçim kampanyasına dönüştürdüler

Anayasa değişiklik teklifi de bunlardan bir tanesidir. Bunu böyle okumak gerek. Açıkçası hak ve özgürlüklerin istismar edildiğini söylemeye bile gerek yok. Sömürüldüğünü bile söylemeye gerek yok. Bunu bir seçim malzemesi olarak kullanmak isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Başörtüsü meselesini bir seçim kampanyasına dönüştürdüler bile. Bu konu etrafında bir kampanya yürütecekler. Toplumu kutuplaştırma ve kendi desteklerini arttırma kampanyasından başka hiçbir şey değil. Anayasa askıda. AİHM ve AYM kararları uygulanmıyor. Her gün yargıya talimat veren, kesinleşmemiş mahkeme kararları hakkında hüküm kuran, hiç soruşturma dahi olmadan kayyım atayan zihniyet, şimdi seçim manevrasıyla Anayasa’yı değiştireceğini söylüyor. Gerçekten 84 milyonun gözünün içine baka baka aklıyla alay etmek istiyor. Ama bu toplum aklıyla alay ettirmeyecek, bu manevralara karnı tok.

Biz ayrımsız bütün hak ve özgürlüklerin tanınmasını istiyoruz

Bu teklif ilk gündeme geldiğinde ilkesel tutumumuzu ortaya koymuştuk. Hak ve özgürlüklerin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini gelen heyetle paylaşmıştık. Eşit yurttaşlık hakkının, anadili hakkının ve bütün inançlara özgürlüğün esas alınacağı bir değişikliği gelin konuşalım dedik. Bir madde üzerinden bile bunlar konuşulabilir. Genel yaklaşımımızın bu olduğunu söyledik ve tutumumuzu ortaya koyduk. Buna cevap vermedikleri gibi sonrasında kendi tekliflerini hazırladılar ve Anayasa Komisyonuna sundular. Biz bu konuda bir tutum değişikliği içinde değiliz, tutumumuzda kararlı ve ısrarcıyız.  

Küçük ortak, partimizin kapatılması için yargıçlara tehditler savunuyor

Bildiğiniz gibi AKP grubunun görüşme teklifine olumlu yanıt vermedik. AKP ve MHP’nin her konuda olduğu gibi bu konuda da samimi ve dürüst olduğunu, güven verici olduğunu söyleyemeyiz. Böyle bir samimiyet görmüyoruz, böyle bir dürüstlük görmüyoruz. Daha dün küçük ortak, partimizin kapatılması için AYM’ye tehditler savurdu. Düşünün Meclis’in üçüncü büyük partisinin kapatılması için, her gün eriyen, seçim barajının altında kalacağı kesinleşen Meclis’in dördüncü partisi olan küçük ortak tehditler savuruyor ve bunu Türkiye yurttaşlarının gözünün içine baka baka yapıyor. Aynı küçük ortak, partimiz hakkında kapatma davası açıklaması için seçim kampanyası gibi bir kampanya yürüttü. Bu kampanya baskısıyla AYM’ye bu dava açtırıldı. Kapatma davasını açtıran ve geçenlerde Hazine yardımımız üzerine bloke kararı aldıran işte AKP ve MHP blokudur, Cumhur İttifakıdır. Bizimle yarışmak yerine, hukuku ve yargıyı bir araç olarak kullanarak seçimlerde bizimle rekabet etmemeyi, siyasetten tasfiye etmeyi kendilerince önlerine hedef olarak koymuşlar.

Anayasa’yı her gün çiğneyenlerle anayasa yapılmaz

Anayasa’yı her gün çiğneyen, yargıya talimat veren bir blokla anayasa yapılamaz. Anayasayı tanımayanlarla, Anayasayı rafa kaldıranlarla anayasa yapılamaz. Samimi olmayanlarla anayasa yapılamaz. Bu nedenle biz Anayasa Komisyonu görüşmelerine katılmayacağız. Yarın yapılacak olan komisyon görüşmelerine HDP olarak katılmama kararı aldık. Bu seçim kampanyasının tarafı olmamaya karar verdik. 

Her türlü ayrımcılığın karşısındayız

Biz her türlü ayrımcılığın karşısındayız. Temel hak ve özgürlüklerin temini için yeni bir demokratik anayasa yapmak gerektiğini yıllardır söylüyoruz. Bu konuda sayılı açıklamamız ve yazılı metinlerimiz mevcut. HDP’nin hem tüzüğü hem ilkeleri hem uygulamaları, onun başörtüsü ile ilgili hiçbir sorunu olmadığını ortaya koyuyor. İlçe yönetimlerimizden MYK’mıza, Meclis Grubumuza kadar başörtüsü takan takmayan, farklı şekillerde giyinen arkadaşlarımızla çok onurlu bir mücadele yürüttüğümüz kamuoyunun bilgisindedir. Tabii ki başörtüsüyle, kadınların giyimiyle ilgili bir sorunumuz yok. Her türlü ayrımcılığın karşısındayız. Ama HDP olarak kılık ve kıyafetin, kadın bedeni üzerinde sebep olduğu her türlü egemenlik biçiminin karşısındayız. Anayasa toplantılarına katılamayacağımız için bunların ayrıntılarına girmiyorum. Ama kadınların hakları ve özgürlüğü alanında en çok mücadele yürüten, kurullarında eşitliği sağlayan, eşbaşkanlık sistemini verdiği yasa teklifi ile yasalara getiren bir parti olarak bu konuda özgüvenimiz tamdır.  

İstanbul Sözleşmesini tanımıyorum diyen zihniyet nasıl kadın hakları savunucusu olabilir?

Son olarak şunu söyleyeyim. Şu anda anayasasız bir Türkiye var, tek adamın iki dudağından çıkan her şeyin kanun hükmünde uygulamaya geçtiği bir Türkiye var. İstanbul Sözleşmesinden çıktım, tanımıyorum diyen bir akıl, bugün sözde özgürlük ve kadın hakları savunuculuğu üzerinden bir tartışma yürütmeye kalkıyor. Nasıl samimi bulalım? Bunu da milyonlarca kadının takdirine sunuyorum. Zaten şu anda Türkiye’deki kadın hareketi de kadın kurumları da bu anayasa taslağının sadece araçsal olarak kullanıldığını, bir seçim kampanyası olduğunu haykırıyor. Ben bütün kadın yoldaşları, mücadele edenleri, kurumları buradan ayrıca selamlamak istiyorum. Birlikteyiz, bu mücadeleyi birlikte yürüteceğiz. Bizler kazanacağız.

SORU: CHP’li Aytuğ Atıcı dün bir açıklama yaptı dedi ki, “Kürt seçmenin oyunu sorunsuz bir şekilde alabilecek olan aday Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Bizim bu seçimlerde HDP’nin oyuna ihtiyacımız var”. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsteyen istediği açıklamayı yapar. Hangisi gerçek, o önemli. Bizim şu anda tek gündemimiz var. Adayımızı olabilecek en kısa sürede bütün kurullarımızla tartışmak ve kamuoyuyla paylaşmak. Adayımız açıklandıktan sonra, bu yarışa girdikten sonra kimlerin ne oy alacağını hep birlikte göreceğiz. HDP’nin hem anket sonuçları hem de mevcut seçim sonuçlarına göre ne kadar oy aldığı, alabileceği ortada.

18 Ocak 2023