Beştaş: Artık kendi siyasi hayatınızın mezar kazıcısı durumundasınız, bu bütçe de sizin taziyeniz

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş'ın 2021 yılı bütçe görüşmelerinin kapanışında yaptığı konuşma: 

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinin son gününde partim adına söz almış bulunmaktayım. Televizyonları ve sosyal medya hesapları başında her türlü karartmaya karşı bizleri takip eden halklarımıza selamlarımızı iletiyorum.

Bu ülkenin ezilenleri açısından Türkiye siyasi tarihi, kör kapı ve demir parmaklıkların tarihidir. 

Tarih boyunca zalimlerin, ezilenler için zulüm; ezilenlerin ise direnişi büyütme mekânı olarak gördüğü cezaevlerinde bulunan Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak, Sebahat Tuncel, Çağlar Demirel, Aysel Tuğluk, Nurhayat Altun ve binlerce onurlu kadın yoldaşımı, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Abdullah Zeydan, Musa Farisoğulları, Selçuk Mızraklı, Bekir Kaya ve binlerce dava arkadaşımı selamlıyorum.

Tutsaklık iradenin tek adama, makam ve mevkiye teslim edilmesi ile başlar. Özgürlük ise dört duvar ve demir kapıya bakmaz. Özgürlük bir duruş, ruh hali ve dünyaya karşı erdemli olmaktır. Bu kapsamda cezaevinde tutsak edilen ve demokratik talepleri için açlık grevine giren bütün erdemli ve duruş sahibi tutsakları ve mücadelelerini buradan bir kez daha saygıyla selamlıyoruz.

Bugün Şeyh Bedrettin ve Celaleddin-i Rumi’nin  hakka yürümesinin yıldönümü. Kendilerini saygı ve hürmetle anıyorum. 

Değerli Milletvekilleri,

2008 yılında ortaya çıkan kapitalizmin krizi hızla tüm dünyaya yayıldı. Bu krize karşı uluslararası sermaye, eşitlik ve adalet taleplerini duymak yerine otoriter sağ popülist liderlere sarıldı. Türkiye’nin önünde iki yol vardı. Ya Kürt sorununun çözümü başta olmak üzere demokratikleşmeyi sağlayacaktı ya da otoriter bir yola girecekti.

İktidar dünyadaki bu gelişmeleri görüp zaten sınırlı olan demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlükleri baskı altına aldı. Türkiye halklarına OHAL şartları altında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen otoriter yönetim sistemini dayattı. Bu sistem, Türkiye halklarını siyasi ve ekonomik anlamda süreklileşmiş krizlere, vesayet kurumlarına ve siyasi etikten yoksun politika anlayışına mahkûm ediyor. Bu sistem Saray tebaasına çoklu maaş sistemi, yandaşa ısmarlama ihale düzeni, halka ise istibdat rejimi, yoksulluk, işsizlik, baskı ve sefalet getiriyor.

Bakın, Kürt sorununun demokratik çözümünün inkâr edildiği ve AKP-MHP ittifakının kurulduğu gün faiz oranı 7,5 idi. Saray rejimine geçildiği gün 17,5, bugün de 15 puan. Demek ki, “faiz lobisi” sizlerin otoriterleştiği bataklıkta büyüyor.  Siz saraylar inşa ettikçe faiz lobisi kazanıyor.

2015 Haziran ayında bu memlekette 3 milyon işsiz vardı. Siz halk iradesini hiçe saydınız, sırf iktidarda kalmak için topluma şiddeti dayattınız. OHAL şartlarında Saray rejimine geçtiğiniz gün işsiz sayısı 4 milyona ulaştı. Bugün ise tam 10 milyon işsiz var. 

Siz ağzınızı her açtığınızda “dış güçler”, “kur saldırısı” diyorsunuz. Bakalım, bu ülkenin parasına kur saldırısı kimler yapmış? 2015 yılının Haziran ayında dolar 2,68 TL idi. Saray rejimine geçildiği gün 4,71 TL oldu. Bugün ise 7.67 TL’dir. 

“Kur saldırısı”nın sorumlusu Saray rejimi, Türkiye halklarına adı konmamış bir Çiller devalüasyonu yaşattı. Saray’ın gösterişli ve bol israflı davetlerinin baş konukları olan 90’ların karanlık yüzleri, ekrana her çıktıklarında Türkiye’ye tanzim kuyrukları, askıda ekmekler, ödenemeyen ilaç paraları, batan SGK’lar yeniden geldi. 

Karl Marx’tan ilhamla söylersek; sizler, kriz büyüdükçe ‘90’ların ruhlarını geri çağırıyor, onların beka sloganına sarılıyor, milliyetçi kıyafetlerini’ giyiyorsunuz. Onlar “hayali ihracat” ile kötü ün sahibi olurken, sizler “hayali istihdam” ile tarihin kara sayfalarına yazılıyorsunuz. Fakat bilmiyorsunuz ki, tarihte olaylar iki defa yaşanır. Birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak!

Değerli Milletvekilleri,

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve otoriter Saray rejimi, Türkiye halklarına ekonomik, toplumsal ve siyasal çoklu krizleri yaşatıyor. Ekonomik kriz artık inkâr edilemeyecek hale geldi. Her geçen gün işsizlik, yoksulluk, borçlar büyüyor, insanlarımız “iş, aş” diyerek intihar ediyor. 

Bir esnafımızın dediği “sabah borçlulara, akşam çocuklara bakacak yüzümüz kalmadı” noktasına gelmiş bulunuyoruz. Saray’daki 1000 oda hariç Türkiye’deki insanların başlarını rahat şekilde yastığa koyduğu tek oda kalmadı. Mutfakta tuzun, tencerede soğanın, sofrada ekmeğin, ev içinde huzurun tükendiği bir çöküş yaşıyoruz.

Değerli Milletvekilleri,

Peki, biz bu çöküşe nasıl geldik? Size tane tane anlatmak istiyorum. Türkiye ekonomisini rant, özelleştirmeler, sermayeye yapılan vergi kıyakları ve halkı borçlandırma ile büyük bir çöküşün eşiğine getirdiniz. 2010 yılından bu yana 6 defa borçların ve alacakların yapılandırıldığına şahit olduk. Sadece bu yapılandırma süreçlerinde bile AKP’nin yurttaşları nasıl borç batağına sürüklediğini görüyoruz. 

2014’de 42,5 Milyar TL’lik borç yapılandırıldı. Halk ödeyemedi. Borç arttı.

2016 ve 2017 yılında toplam 120 Milyar TL’lik borç yapılandırıldı. Halk yine ödeyemedi.

2018 yılında 60 Milyar TL’lik borç yapılandırıldı. Hayalete dönüşen damat bakan “bir daha yapılandırma yok, bu son artık” diyerek cebinde parası, hesabında lirası olmayan halkı tehdit etti. 

Fakat gün geçtikçe yoksulluk derinleşti, kriz büyüdü ve halk yine borcunu ödeyemedi. Buna rağmen borçları silmediniz. Geçen ay 500 Milyar TL’lik bir yapılandırma kanunu Meclis’ten geçirildi. 

Peki, soruyoruz; 10 yıldır her yıl artan borcun büyüklüğüne bakmıyor musunuz? Her yıl artan yurttaşın ödeyememe gücünü, halini görmüyor musunuz? 

Oysa bizler biliyoruz ki, söz konusu halkın borcu olunca gözlerinizi ve kulaklarınızı kapatma konusunda sizden becerikli tek bir iktidar yok. Ama sıra yandaş sermayeye gelince, “gelsin aflar, gitsin borçlar” nakaratını tekrarlayıp duruyorsunuz.

Bakın, Merkezi Uzlaşma Komisyonu adında tüm talimatları Saray’dan alan bir komisyon var.

Bu komisyon ne yapıyor peki? Borcu veya cezası olan yandaş şirketlerin borçlarını uzlaşma ile düşürüyor. 2007 yılından bu yana Uzlaşmaya Konu Olan Vergi Borcu 6 Milyar 526 Milyon TL iken bu rakam 1 Milyar 765 Milyon TL’ye düşürüldü. Yine 2007 yılından bu yana Uzlaşmaya Konu Olan Ceza 7 Milyar 316 Milyon TL iken, bu rakam 73 Milyon TL’ye düşürüldü. 

Gençlerin KYK borçlarını silmeye gelince “uzlaşma” yok. EYT’lilerin hakkını teslim etmeye gelince “uzlaşma” yok. Ama “adlarını sadece sizin bildiğiniz ve kararlarını Saray’ın çıkar koridorlarında verdiğiniz” şirketlere gelince ise “uzlaşa uzlaşa” milyarderler yarattınız.

Şimdi size soruyoruz: Siz kimlerin borcunu, kimler için, hangi gerekçelerle siliyorsunuz ya! Kim size bu hakkı verdi? Yaptığınızın açık şekilde kayırma olduğunu bildiğiniz için açıklama dahi yapamıyorsunuz. Ama biz halkla birlikte bunun hesabını soracağız. Rant ve sermaye için buhar ettiğiniz her kuruşun hesabını soracağız. Asıl yapılandırmayı da, uzlaştırmayı da biz yapacağız. Bu rantçı, işçi düşmanı, faizci ekonomi anlayışını ortadan kaldıracak; ekonomik sistemi komple yapılandıracağız.

Değerli Milletvekilleri, 

Rahmetli Erbakan özelleştirmeler için, satılan KİT’ler için, üreten kurumların yandaşa verilmesine ithafen “evlatlarınızı yiyorsunuz” demişti. Evet, bakın! 2002 yılından bu yana 110 milyar TL’nin üzerinde özelleştirme yapıldı. Hisse satışlarından taşınmaz devirlerine kadar her şey satıldı. Bu memleketin 80 yılda sattığının 55 katını 18 yılda tek başınıza sattınız. “En başarılı hükümet biziz” naraları atıyorsunuz ya, alın size başarı tablosu. 

Elde pek bir şey kalmayınca emlakçı olup arsa satmaya başladınız! AKP-MHP ittifakı artık bir Emlak Anonim Şirketidir. Bu şirketin aynı zamanda yeni mesleği defineciliktir! Hani Türkiye’nin 766 bölgesinde maden ihalesi açarak her yerini kazdınız ya, sizden ala defineci mi olur. Ama bilin ki bu yeni meslekleriniz sizi kurtaramayacak! Artık kendi siyasi hayatınızın mezar kazıcısı durumundasınız. Bu bütçe de sizin taziyenizdir.

Değerli Milletvekilleri,

Bu ittifak Türkiye’yi bir savaş makinesine çevirdi ve bununla da her fırsatta övünüyor. “Eve ekmek götüremiyoruz” diyen yurttaşa; “bir merminin fiyatından haberiniz var mı” diyerek otoriter ve militarist hakikatlerinizi itiraf ettiniz.

Bakın, 2021 yılı bütçesinde İçişleri, MİT, Emniyet, Jandarma, Milli Savunma Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına toplamda 148,5 milyar lira ayrıldı. Bu rakam 2020 yılında 129 milyar liraydı. Sadece bu kurumlara değil, 2021 bütçesine sakladığınız savaş ve güvenlik kalemlerine toplam 230 milyar TL ayırdınız. Bu rakam, çok değil 5 yıl önce Çözüm Süreci devam ederken sadece 50 milyar TL’ydi. O dönem bu kaynaklar halkın sofrasına yansıyordu, şimdi ise halkın acısına yansıyor.

Hani halkın sorunlarına “kaynak yok” diyorsunuz ya, buyrun size kaynak. Halka gelince “yok” çektiğiniz ülkenin kaynakları nereye gitti bakalım: 

2015 yılında Savunma Sanayi İthalatı 2 milyar 800 milyon TL oldu. 2020 yılında bu tutar, yaklaşık olarak 10 kat arttı ve 24 milyar 700 milyon TL oldu. Esnaf on kat yoksullaştı, emekliler geçim derdi yaşıyor, işsizlik 3 milyondan 10 milyona çıktı, yoksul sayısı 10 milyondan 20 milyona çıktı. Halka ise “zorda sabır dilendi”, baskı ve şiddet dayatıldı. 

Değerli Milletvekilleri,

Bu ittifakın güvenlik aygıtlarının kendisi, insanlarımız ve halkımız için bir güvenlik sorunu haline geldi. Eğer bir ülkede çocuklar panzerler tarafından uykularında öldürülüyorsa, işsizlikten ötürü intiharlar gerçekleşiyorsa, açlık ve yoksulluktan ötürü insanlar sokak ortasında bedenlerini ateşe veriyorsa, bu ülkede güvenlik aygıtı halkın can ve mal güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. AKP-MHP ittifakı barut ve metal olmadan yaşayamayan bir beton ittifakıdır. Asıl güvenlik sorunu bu ittifakın kendisidir.

Değerli Milletvekilleri,

18 yıllık iktidarınızda yoksulun hakkını savunamadığı, işsizin umudunu yitirdiği bir ülke yarattınız. 18 yıllık iktidarınızda halkı açlıkla, emekçileri yasaklarla, gençleri baskılarla terbiye etmeye çalıştınız. Bu politikalarınızla en çok da kadınları hedef aldınız. En az 20 milyon kadının tamamen çalışma yaşamının dışında tutulduğu Türkiye’de, ekonomik kriz ile kadın istihdamı yüzde 25’e geriledi. Yetmedi, kadınlara kölelik koşullarında çalışma dayattınız. Böylece yüzlerce yıldır biriken kadın eşitsizliğini ve yoksulluğunu tarihte görülmediği kadar derinleştirdiniz.

Kadın karşıtlığınızı ekonomi politikalarından tutalım da toplum mühendisliğinize kadar geniş alana yaydınız. Ama sizler de biliyorsunuz ki, AKP-MHP ittifakına karşı kadın direnişi görkemli şekilde gerçekleşti. 8 Mart’ta kadınlar TOMA’larınızı, gaz bombalarınızı anlamsız hale getirdi.

Dünyaya örnek dayanışmalarla kadınlar direndi. 

Ayrıca kadınlar sadece baskıya ve şiddete karşı direnmedi, eş zamanlı olarak birçok kazanım elde etti, bunları güvence altına aldı. İstanbul Sözleşmesi ve eşbaşkanlık sistemi kadınların bu temel kazanımlarından ikisidir sadece. Bakın, kadınların bu tarihi kazanımları sadece şiddetle ve ayrımcılıkla mücadele etmiyor. Aynı zamanda toplumsal ve siyasi alanda cinsiyet özgürlükçü bir dönüşüm sağlıyor. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasanın tam uygulanması bu nedenle hayati önemdedir. Yine eşbaşkanlık sistemi bütün partilerde hayata geçerse kadınlar politika yapım sürecinin her aşamasına aktif şekilde dâhil olur. İşte HDP eşbaşkanlık sistemini tam da bu amaçla hayata geçirmiştir. Ancak iktidar İstanbul Sözleşmesi ve eşbaşkanlığa saldırıyor. 

Fakat burada bir kez daha belirteyim, Türkiyeli kadınlar kazanılmış haklarını korumak ve bunları büyütmek için direniyor. Bu direnişten sadece bütçe görüşmelerine dair bir rakam vereyim. Partimiz adına 435 dakika sadece kadın milletvekillerimiz konuştu. Bu büyük bir kazanımdır. Diğer partilerin sürelerini söyleyip mahçup etmek istemiyorum. Açık ara bir öncülük durumumuz var. Burada onların geride olmasını eleştiren değil daha yükselmelerini savunan, kadınların bütün partilerdeki temsiliyetinin artışını savunan bir düşünceye sahip olduğumuzu belirtmek istiyorum. Şimdi toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeyi bu ülkeye kadınların gücüyle getirme zamanıdır. Kadın işsizliği, yoksulluğu, ayrımcılığına son verme zamanıdır. Biz kadınlar biliyoruz ki, her türlü yoksulluğa, krize karşı en önemli çözüm; örgütlü mücadelemiz ve dayanışmamızdan geçiyor. Dayanışma ile örgütlü mücadele ile başaracağız ve mutlaka biz kadınlar kazanacağız!

Değerli Milletvekilleri,

Bu iktidarın ülkeyi getirdiği yer, büyük bir borç batağıdır. 18 yılda hem kamu hem de bu ülkenin yurttaşları tarihi bir borçlanma ile karşı karşıya kaldı. Kamu borçları, 2002 yılından bu yana 9 kat arttı. Öyle bir borç-faiz sarmalına girdiniz ki; 2019 yılında yaptığınız borç ödemelerinin yarısını faiz ödemeleri oluşturdu. Türkiye’nin kayıtsız şartsız faiz lobisi sizsiniz siz!  O yüzden sizi uyarıyoruz. Bir daha çıkıp da kimseye faizden de lobiden de bahsetmeyin.

Bu borç batağından çıkmak için ne yapıyorsunuz? Faturayı yurttaşlara çıkarıyorsunuz.  Yandaşlarınıza vergi indirimi, yurttaşlara borç dağıtıyorsunuz. Yurttaşlar evinin kirasını ödemek, ısınmak ve karnını doyurmak için borçlanmak zorunda kalıyor. İşte bir de sıkılmadan bu halka “yastık altındakini getirin” diye çağrı yapıyorsunuz. Halkın yastık altında biriktirdiği tek şey daha fazla borçtur. Bir kez de siz vergi cennetlerinde biriktirdiklerinizi getirseniz. Gerçi sizin zula yaptığınız paralar o kadar çoktur ki yastık altlarına sığmaz. 17-25 Aralık’tan bu yana sıfırladığınız paralarla, tek bir borçlu insan ve esnaf kalmaz.

Kredi borç miktarı siz iktidara geldiğinizde yaklaşık 6 buçuk milyar lira iken pandemi döneminde 618 milyarı aştı. Artık esnaf dükkân açamıyor. Siftah yapamıyor, kepenk kapatıyor. Bir de utanmadan çıkıp esnaf için 5 Milyar liralık bir paket açıkladınız. Esnafa günde 33 lira, Saray’a 11 ayda 1 milyar 800 milyon TL örtülü ödenek verdiniz. Esnaf ve KOBİ’nin toplam borcu 1,9 trilyon lira yani bu ülkenin bütçesinin 1,5 katı. Esnafa desteğiniz, esnaf borcunun yüzde 0,25’i oldu. Siz örtülü, yedek, yandaş bütçeniz ile siyaseten artık mefta durumundasınız ama esnafı bitirmenize asla izin vermeyeceğiz!

Bir de israf ve lüks var bu iktidarın karnesinin en yıldızlı köşesinde. Atadığınız kayyımların “zıkkım olacak” dediğimiz banyolarını, tonlarca kadayıflarını, bakanların tesbihlerini, tonlarca kuru yemişlerini unutmadık. İtibardan tasarruf olmaz diye bir saçmalık bu ülkenin halklarının dinleyeceği, onaylayacağı bir söylem değildir. Çünkü israftan itibar çıkmaz. Siz israftan itibar çıkarmak için halkın boğazındaki ekmeği, işçinin alın terindeki kıdem tazminatını, asgari ücreti, tencerede kaynayan çorbayı, buzdolabındaki gıdayı, cüzdandaki parayı talan ettiniz. Vatandaşın mutfağındaki enflasyonun, sokaktaki işsizliğin, hanelerdeki açlığın artmasının bir nedeni de nereye harcandığı belli olmayan, meşru ve helal olmayan örtülü ödenek çukurudur. 

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye tarihinin gördüğü en büyük emek düşmanı iktidar, bu iktidardır. İktidar istiyor ki işçi, emekçi üretsin ama parasını almasın, kapının önüne konduğunda da tazminatını sormasın, güvencesiz çalıştığında “sendika hakkım nerede” demesin. Saatlerce kölelik koşullarında çalışsın ama mesai ücreti dahi almasın. 

Artık emekçinin canına tak etti. Her türlü baskı ve yasaklarınıza rağmen Türkiye’nin her yerinde işçiler hakları için direniyor. Akın akın Ankara’ya yürüyorlar. Aylar boyunca ödenmeyen maaşları ve tazminatları için mücadele eden Bimeks işçileri, Atlas Global işçileri, Soma, Ermenek maden işçileri, Manisa Termokar işçileri hak arıyor, hesap soruyor. Bizler de hepsini selamlıyor, yanlarında olmaya ve “işçiye adalet yoksa iktidara huzur yok” demeye devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz. 

Değerli Milletvekilleri,

2021 yılı bütçe görüşmeleri boyunca bizler halkların yaralarını konuştuk. 7 Aralık ile 15 Aralık arasındaki görüşmelerde kim ne demiş bakalım. 344 defa kadınların sorunlarından, 211 defa emek hayatının sorunlarından, 150 defa açlık ve yoksulluktan, 43 defa ihale, israf, yolsuzluktan bahsettik. Sizler ise 34 defa kadın, 4 defa emek ve sadece bir defa yoksulluk dediniz. Bizler açlıktan, işsizlikten, gençlerin sorunlarından bahsettik. Sizler her kürsüye geldiğinizde “Sayın Cumhurbaşkanımız” dediniz, “güvenlik” dediniz. Sizlerin pusulası Saray’ı, bizlerin ise halkı gösteriyor. Hani derler ya “dil varlığın heybesidir” diye. Bizim heybemizde ezilenler var, sizin heybenizde saraylar. Bizim heybemizde halk var, sizin heybenizde yandaşlar!

Bakın, size halkın sorunlarını başka şekillerde anlatalım. Ressam Moholi Ponti, yaklaşık yüz yıl önce şöyle der: “Gelecekte cahiller okuma yazma bilmeyenler değil, görüntüyü okuyamayanlar olacaktır.” Biz de yüz yıl önce söylenmiş bu cümle üzerinden sizlere sessiz kaldığınız Türkiye halklarının sorunlarını görsellerle anlatalım.

Âdem Yarıcı, Hatay Valiliği önünde bir süredir işsiz olduğu için “çocuklarım aç” diyerek kendini yaktı. AKP iktidarının ülkeyi sürüklediği ekonomik krizin vesikasıdır. İnsanlar bu ülkede artık çöpten yiyecek topluyor. Hatta o da yetmiyor, çöpte yiyecek bulmak için AKP döneminde zenginleşenlerin yaşadığı semtlerdeki çöp kutularına gidiyor. İşte Türkiye resmi budur. Bu utanç vesikası size yeter de artar bile!

Sizler bu görüntüleri okuyup anlamadıkça, diliniz halkın dili olmadıkça, hikâyenizi kaybetmeye devam edeceksiniz! Sizler, bu halkı çöp kutusuna mahkûm ettiniz ya, Allah’ın izniyle bizler de sizi tarihin çöp sepetine göndereceğiz.

Değerli Milletvekilleri,

AKP-MHP ittifakı “pandemi krizini fırsata çevireceğiz” diye çıktığı yolda büyük bir ekonomik çöküşün sebebi oluyor. Bizi kıskanıyorlar dediği dünya ülkeleri pandemi kısıtlamalarında işçiye, işsize, esnafa milyarlarca dolar güvence verirken, bu iktidar ikinci kısıtlamalarda tek bir güvence dahi veremeyerek tarihin utanç sayfalarına adını yazdırdı.

Koronavirüs ile sağlık bakımından mücadele edemeyen bu ittifak, ekonomik açıdan da tam bir felaket lokomotifi gibi ilerliyor. Bizler tüm parlamentoya sesleniyoruz: Bu ittifak, yönetme ehliyetini yitirdi. Gelin acil adımlar atalım. Maske dağıtamadığı halka “yoklukta sabredin” diyen, “kuru ekmekle karnınızı doyurun" diyen bu ittifakın yapamadığını yapalım. Zorunlu sektörler hariç tüm işçileri ücretli izne çıkararak asgari ücreti net 4.000 TL yapalım. İşsizler ve 2.500 TL’nin altında geliri olanlara, açlık sınırını tamamlayacak şekilde doğrudan gelir desteği sağlayalım. Ev emekçisi, yalnız yaşayan ve çocuklarına bakan kadınlara, her ay 2.500 TL doğrudan gelir desteği sağlayalım. Elektrik, su, doğalgaz, telefon ve internet gibi temel ihtiyaçları, yoksullara ücretsiz verelim. Faaliyeti durdurulan tüm esnaflara 2.500 TL doğrudan gelir desteği sağlayarak bankalara olan kredi kartı, ihtiyaç kredisi ve diğer tüm kredi borçlarını faizsiz şekilde erteleyelim.

Değerli Milletvekilleri, 

Bu iktidar ülkeyi yönetemiyor. Niye? Çünkü bol torpil, sıfır liyakat var. Çünkü nepotizm zirve yapmış. Çünkü ülkede işsizlik yüzde 30 iken, bir bakan maşallah tüm ailesini işe yerleştirmiş, ailesinde işsizlik yüzde sıfır, halktan ona ne! Ama biz biliyoruz ki, siz sadece eş ve dostlarınızın işsizliğini sıfırlamadınız aynı zamanda bu halkın var olan, kalan güvenini de sıfırladınız. Sadece hikâyenizi değil, halkın inancını da kaybettiniz. Yıllarca okuyan gençler simit satıyor, inşaatlarda yaşamlarını yitiriyor, bu ülkeyi bir an önce terk etmek istiyor. Bilmelisiniz ki, bu gençlerin sadece “dislike”ı değil aynı zamanda ahı var sizin üstünüzde, ahı!  

Türkiye’nin gençlerini, kadınlarını ve yoksullarını “asr-ı saadet” diyerek yola çıkıp “saadet zincirleri” kuranlardan kurtaracağız. “Halka hizmet eden garson devleti yaratacağız” diyen ama ülkeyi açık cezaevine, halkı aç, bi-ilaç hale, devleti gardiyan devlete çevirenlere karşı eşitlikçi ekonomiyi hep birlikte var edeceğiz. 

HDP ile yönetimde bilimin, bilginin, liyakatin otoritesi yaşatılacak. Kişinin eline, ailenin keyfine, yandaşın insafına bırakılan değil; ortak akla, müzakere ve katılıma dayanan bir ekonomik sistemi yaratacağız.

Yeni Yaşam Ekonomisini hayata geçirerek bu toprakların bereketini yeniden dirilteceğiz. Bizler, açlık ve yoksulluktan dolayı insanlar intihar ederken “ohhh” çekenlerin değil, “ahh” çekip hep birlikte açlık ve yoksulluğu bitirenlerin iktidarını yaratacağız. Kuru hamaset yüzünden çöp kutularına mahkûm olan bir ülke değil; demokratik yaşamın, liyakatın, ortaklığın, kooperatiflerin olduğu bir ülkeyi hep birlikte var edeceğiz.

Yeni Yaşam Ekonomisi ile; 

“Temel yurttaşlık geliri”ni hayata geçireceğiz. Vergide adaleti sağlayacağız. Bugüne kadar hep yoksullardan, çalışanlardan alınarak zenginlere aktarılan vergi düzenine son vereceğiz. Bu ülkede artık birileri çöpten ekmek toplarken, birileri vergi aflarından kasalarına indirdikleri paralarla özel jetler alamayacak. Çünkü Faturasız Yaşama geçeceğiz. Halkın temel ihtiyacı kadar kullandığı elektrik, su, doğalgaz, internet gibi temel ihtiyaçları nedeniyle fatura ödemek zorunda olmayacakları bir ülke yaratacağız. Paranın geçmediği yaşam alanlarını inşa edeceğiz.

Türkiye’de yüz yıldır ayrıcalıklı birkaç bölge hariç halklarımız sistemik bir sömürü düzeni altında yaşıyor. Bölgeler arası eşitsizliği gidermek için başta Kürt kentleri, Doğu Karadeniz ve İç Anadolu bölgeleri olmak üzere bunları esas alan ve yerelin ihtiyaçlarının yerel halk tarafından belirlendiği Bölgeler Ekonomisi Modelini hayata geçireceğiz.  Artvin’in dereleri, Ege’nin ormanları, Marmara’nın denizleri; bölgenin kaderini Ankara’daki oligarşi belirlemeyecek. Halk toprağına, suyuna, ekonomisine kendisi karar verecek.

2021 bütçe görüşmelerinde de gördük ki, iki Türkiye var: Birincisi, iktidar ve çevresinin yaşadığı sınırları misak-ı saray olan AKP’nin hayali Türkiye’sidir. İkincisi ise 82 milyonun umutsuzca yaşadığı, sefalet ve işsizliğin yaşandığı, dünü, bugünü, barışı ve mutluluğu çalınmış Türkiye’dir.

İktidarınızın Türkiye’si 17-25 Aralık yolsuzluklarının ve kayyım hırsızlıklarının Türkiye’sidir. Halkın Türkiye’si ise 7 Haziranların, 31 Martların, 23 Haziranların hesap soranların ve direnenlerin Türkiye’sidir. Halkın yaşadığı Türkiye, AKP’nin hayali Türkiye’sinden çok daha büyüktür. 

And olsun ki, Bizler, Halkların Türkiye’sinin geleceğini eşit, adil, özgür bir yaşamla taçlandıracağız. Adil ve özgür bir yaşam için fikrimizle, inancımızla, irademizle meydan okuyoruz. Türkiye halklarına, size ve kendimize güveniyoruz. Yüz yıldır süren bu sömürü düzenine, 18 yıldır devam eden kölelik koşullarına son verebileceğimizi biliyoruz. 

Ayrımcılığa, adaletsizliğe, açlığa, yoksulluğa, savaş ittifaklarına, gençliğin umudunu tüketen ittifaklara, geleceği göremeyen siyaset anlayışlarına karşı bir kez daha meydan okuyoruz!

18 Aralık 2020