
Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş, şöyle konuştu:
Dünkü ortak araştırma önergesi ile başlamak istiyorum. 8 Mart haftasındayız. Biz HDP olarak esas olarak alanlarda, illerde, köylerde, sokaklarda, her yerde bulunarak “İsyanımız Özgürlük İçin” sloganı ile 8 Mart’ı karşıladık. Ama maalesef 8 Mart’ta da öncesinde de kadınlar öldürülmeye, canice katledilmeye, şiddet görmeye, tecavüze maruz kalmaya devam etti. Dün buna dair 5 partinin ortaklaşması ile Meclis'te bir araştırma komisyonu kuruldu. Öncelikle bu komisyonun diğer komisyonlar gibi atıl kalmaması ve gerçekten bir cins kırımına dönüşen kadına yönelik şiddette etkili olmasını ve hayırlı olmasını diliyorum. Fakat bu komisyon kuruldu diye kadınlar ne çok seviniyor ne de umutlanıyor.
Kadına yönelik şiddetin ihlal olduğunu kabul etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız
Zira Meclis'e girdiğimiz 2007 yılından bu yana kadına yönelik şiddetin etkin biçimde önlenmesi amacıyla komisyonların kurulması ısrarımız kamuoyunda da yakından biliniyor. Fakat kadına yönelik şiddetin insanlık suçu, ihlal olduğunu kabul etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu nedenle iktidar kadına yönelik şiddeti önlemede etkin olamıyor. Özellikle son bir kaç yıldır istisnasız her hafta 1 ya da 2 tane önergesini Genel Kurula indiriyoruz. Çünkü bu sorunu Türkiye’nin en temel, en ciddi sorunlarından biri olarak görüyoruz. Fakat bizim önergelerimize AKP-MHP elleri hep ret olarak kalkıyor. Bu ret için kalkan eller daha çok kadının ölmesine, daha çok kadının tecavüze uğramasına ve istismara uğramasına sebep oldu. Biz son bir yıl içinde HDP olarak 422 defa soru önergesi verdik, cevapsız kaldı. Toplam 104 araştırma önergesi verdik. Bunlardan 27’nci dönemde 21’inde etkili muhalefet etmemize rağmen yine eller hayır için kalktı. 2 defa acil kodu ile genel görüşme talebinde bulunduk ama maalesef AKP-MHP elleri yine ret olarak kalktı.
Kadına şiddet 3 yaşından 92 yaşına kadar sınır tanımıyor
8 Mart haftasında ise kadına yönelik şiddet iktidarın artık görmezden gelemeyeceği vahşi bir boyuta evrildi. Komisyonu aslında kabul etmek zorunda kaldılar. Çok istedikleri için bunu kabul etmediler. Çünkü kadına yönelik şiddet 3 yaşındaki çocuktan 92 yaşındaki kadına kadar hiçbir sınır tanımadığını ortaya koydu. Kadına yönelik şiddetin son bulması için öncelikle zihniyetin değişmesi, kadın erkek eşitliğinin kabul edilmesi gerekiyor. Bunun içselleştirilmesi gerekiyor. Buna dair bir duruş ve siyasi irade ortaya konması gerekiyor. Bunun yolu da Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerinin yani başta CEDAW ve İstanbul sözleşmesi ile 6284 Sayılı yasanın çok acil ve etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor. Kadına yönelik şiddeti tartışırken daha ağır cezaları, idamı tartışmakla kadına yönelik şiddet önlenmiyor. Önemli olan bu konuda önleyici politikaların yaşama geçirilmesidir. Umarız ve dileriz -ki bu konuda yoğun bir çabamız da olacak, bu komisyonda bunları birlikte başarabiliriz. Sokakta da Meclis'te de her yerde bu konudaki ısrarımızı sürdüreceğiz.
AKP MHP ittifakı, zor günde Türkiye halklarının dostu olmadığını kanıtladı
Pandeminin yıl dönümündeyiz. 1 yılı geride bıraktık. Bu topraklarda bilge bir söz vardır “Dost zor günde belli olur” diye. Evlere kapandığımız, yaşamlarımızı yitirdiğimiz, kepenklerimizi indirdiğimiz, işsiz kaldığımız bu bir yılda AKP-MHP ittifakı zor günde Türkiye halklarının dostu olmadığını kanıtladı. Önlem almakta yetersiz kaldı, bu toplumu felakete sürükledi, bu ülkeyi yönetemediğini bir kez daha gösterdi.
Pandemi desteklerinin en düşük olduğu ülke Türkiye
Ne oldu? Ekonomik yaşam, krizden çöküşe doğru hızla yol almaya devam ediyor. Bu çöküşün maliyeti tabii ki yoksullara çıkarılıyor. AKP Genel Başkanı tarafından milli dayanışma kampanyası başlatılarak aslında iktidarın ne kadar aciz olduğunun resmi çizilmiş oldu.Toplam ekonomik desteklerde vatandaşa dönük harcama ve desteklerin en düşük olduğu ülke Türkiye maalesef. Türkiye’de Kovid 19 kapsamında 2020 yılında yapılan toplam nakit desteği 42.8 milyar TL. Bu 42.8 milyar nakit transferinin 35 milyar lirası işsizlik sigortası fonundan, yaklaşık 6.4 milyarı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan, 2 milyar TL’si ise bağış kampanyasından karşılanmıştır.
Vatandaş canının derdindeyken iktidar IBAN peşine düştü
Pandemi karşısında halk sağlığını koruyamayan, ekonomik olarak halkı destekleyemeyen, sağlıkçılara sahip çıkamayan, toplumu kendi kaderine terk eden, halkı virüsle baş başa bırakan bir iktidar gerçeği var karşımızda. Yurttaşın güven duyabileceği bir iktidar yok. Sosyal devlet ise bu bir yılda hiç yoktu. Sıkıntılı dönemlerde iktidar adeta kayboldu. Pandemiden bile kendisine fırsat yarattı. Kongrelerini yapmaya devam etti. Vatandaş canının derdindeyken iktidar IBAN peşinde, Kanal İstanbul ve kongreler peşinde koşmaya devam etti.
Pandemide 5 milyon kişi işsizler ordusuna katıldı
Pandemi sürecinde işsizlik yoksulluk arttı. Yaklaşık 5 milyon kişi işsizler ordusuna katıldı. TÜİK’in açıkladığı yeni rakamlar işsizlik sorununun örtülemeyecek bir duruma geldiğini gösterdi. TÜİK yeni rakamları açıkladı, 2021 Ocak ayına ilişkin işsizlik rakamlarını. TÜİK’e göre işsiz sayısı 3 milyon 861 kişi, genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 24.7, dar tanımlı işsizlik yüzde 13.2 ama geniş tanımlı işsizlik yüzde 30.2 ve tabii ki kadın işsizliği daha yüksek: Yüzde 37.5. TÜİK yeni hesaplamasında atıl işsizlik diye bir kategori de oluşturmuş.
Kadınlar ve gençler AKP iktidarının hiçbir kurumuna güvenmiyor
TÜİK işsizlik yok demek için, istihdam çok yüksek demek için dar tanımlı işsizlik, geniş tanımlı mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik gibi tanımlardan sonra açıklamakta çok zorlandıkları kavramlar ile işsizliğin düştüğünü yana yakıla açıklamaya çalışıyor. Utanmasalar 9’u ters çevirip 6 diye gösterecekler. Ama hangi yöntemi, tanımı kullanırlarsa kullansınlar Türkiye’de gençler, kadınlar ve yurttaşlar işsiz ve umutsuz. AKP iktidarının da hiçbir kurumuna güvenmiyor. AKP bir yıllık süreçte çözüm üretemeyeceğini de ortaya koydu.
Pandemi sürecinde dezavantajlı öğrenciler uzaktan eğitimi de uzaktan izledi
Eğitim konusunda ülkenin geleceği büyük bir risk altına girdi. Pandemide Türkiye’de en az 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitim için gerekli cihazlara başta internet erişimi olmak üzere imkanlara tam anlamıyla sahip olmadığını gördük. Pandemi süreci Türkiye’de eğitim hakkına erişim önündeki engelleri artırdı. Eğitimdeki eşitsizlikleri daha da derinleştirdi ve dezavantajlı gruplarda yer alan çocuklar uzaktan eğitimi bile uzaktan izlemek zorunda bırakıldılar.
Bütün dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de gıda fiyatları artmaya başladı
Bu süreçte öğrenciler arasındaki dijital uçurum var olan eşitsizlikleri maalesef daha da derinleştirdi. AKP tarım alanındaki çözülüşü de gösterdi. Tarımın tabutuna son çiviyi pandemi ile birlikte çakmış oldu. Dünyada gıda fiyatlarında düşüş yaşanırken, Türkiye’de artış yaşanıyor. Gıda fiyatlarında hızla artış yaşanıyor; yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarında aylık bazda dünya gıda fiyatları endeksi 2020 yılı Mart ayında Şubat ayına göre yüzde 4.3 düştü ve 172.2 puana geriledi. Fakat Türkiye’de gıda fiyatları yüzde 1,95 oranında arttı.
Pandemi ve AKP felaketi birleşince ortaya kapkaranlık bir tablo çıktı
Dünyadaki ülkeler Kovid 19 sonrası özellikle çiftçileri koruyan politikalar uygularken Türkiye’de borç batağında olan çiftçilerin borçlarının ertelenmesi için palyatif önlemler alındı. Mevsimlik tarım işçilerine ilişkin tablo zaten tam bir felaket tablosu. Sosyal ve fiziksel mesafenin uygulanması noktasında hiçbir tedbir uygulanmadı. Tabii ki pandemide krizin en ağır faturalarından birini yine kadınlar yaşadı. Evde kal çağrıları kadınları evde her türlü şiddetle baş başa bıraktı. Oranlar hızla yükseldi. İktidar sığınaklara başvuru almadı, kadınları o yönden de korumasız bıraktı. İstanbul Sözleşmesini hedef alarak kadına yönelik şiddeti meşrulaştırdı ve kadın düşmanı politikalarını da pekiştirmiş oldu. Pandemi ve AKP felaketi birleşince ortaya kapkaranlık bir tablo çıktı.
Bu karanlık tablodan hep birlikte ortak mücadele ile çıkabiliriz
Bu tablodan hep birlikten çıkabiliriz. Bunun için toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe, Kod-29 uygulanmasının son bulması, sığınma evlerinin gerekli işlevlerine kavuşturulması, kadın ve çocuk ürünlerinden alınan vergilerin düşürülmesi gerekiyor. KHK mağduru kadınlar bu dönemde işlerine iade edilmeli, kadın emekliliğinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bir yılın sonunda ne gördük çöken bir ekonomi gördük, çöken bir sağlık sistemi gördük, çöken hukuk sistemi gördük ve çözülen bir iktidar gördük, görmeye devam ediyoruz. Her gece açıklanan turkuaz tablo bu çöküşün resmini yansıtıyor.
Gazetecilere yönelik saldırılar tüm muhalefete yöneliktir: Mussolini’nin Kara Gömlekliler Çetesi etrafı kuşatmaya çalışıyor
Diğer bir konu gazetecilere saldırı meselesi. Biliyorsunuz Levent Gültekin 8 Mart akşamı Halk TV binasının önünde kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıya uğradı. Dün parmaklarının kırıldığını ifade etti. Bu sonuç iktidarın kullandığı nefret dilinin, kutuplaştırmanın, kamplaştırmanın sonucudur. Adeta iktidar yargı baskısıyla susturamadığı gazetecilere sopa sallıyor. Mussolini’nin Kara Gömlekliler Çetesi gibi bir çete etrafı kuşatmaya çalışıyor. Bu saldırı tüm muhalefete yöneliktir. Bu saldırı iktidarın küçük ve büyük ortağından yana olmayan, onlara güzelle yapmayan tüm gazetecilere, demokrasi güçlerine ve topluma yöneliktir.
Tüm muhaliflere yönelik yıldırma politikası devrededir
Partimize saldırı her türlü hukuk dışılıkla her türlü yöntemle devam ederken tüm muhaliflere yönelik de bir yıldırma politikası yürürlüktedir. Ancak bunu başaramayacaklar, halk artık her şeyin farkında. Kendi yalanlarına kendilerinin inanmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Emine Şenyaşar’ın adalet çığlığı bütün dünyaya ulaşması gereken bir çığlıktır
Diğer önemli bir mesele Türkiye kamuoyunda hak ettiği tartışmayı maalesef göremiyor. Şenyaşar ailesinin yaşadıkları. Aslında dünyanın neresinde olsaydı hakikaten iktidarı bin kere düşürecek bir meseleydi. Neden? Çünkü bir AKP Milletvekili, Halil Yıldız’ın korumaları ve yakınları Şenyaşar ailesinin işyerine saldırdı ve Şenyaşar ailesinden 3 kişi yaşamını yitirdi. Adli Tıp raporuna göre - bu arada bir baba iki oğlu katledildi - yakın mesafeden 23 adet farklı çaplarda silah mermisi ve kesici delici aletlerle öldürüldükleri ortaya çıktı. Baba Esvet Şenyaşar’ın hastanede öldürüldüğü ve 30’un üzerinde kesici delici aletle yara aldığı raporlarda yer aldı. Ama hastane raporları hala gizleniyor ya da yok edildi. Çünkü katiller aklanmak isteniyor. Uzun bir süre geçti üzerinden ama katiller serbest. İşte eşini ve iki çocuğunu kaybeden Emine Şenyaşar'ın adalet talebi ve çığlığı tüm Türkiye ve dünyaya ulaşması gereken bir çığlık.
Şenyaşar ailesinin yaşadığı katliamın davası bir hukuk ve adalet sınavıdır
2019 yılında Urfa Adliyesinin önünde bir nöbet tutmuşlardı, 2020’de AKP İl Başkanlığının önünde oturdular ve birkaç saat bile AKP’liler buna tahammül edemedi. Gözaltı işlemi yaptılar. Dünden bu yana da anne Emine Şenyaşar sağ kalan oğlu ile beraber Urfa Adliyesinin önünde adalet nöbeti tutuyor. Şenyaşar ailesine yapılan bu ülkede herkesin başına gelebilecek bir felakettir, mesajı verilmek isteniyor. Biz bunu asla kabul etmeyeceğiz. Bu ülkede bu bir hukuk sınavıdır, adalet sınavıdır. Bu ailenin talepleri karşılanacak mı? İktidar İnsan Hakları Eylem Planı açıklaya dursun, demokrasiden dem vursun ama bir aileden 3 kişinin hem de AKP’li bir vekilin korumaları tarafından öldürülen 3 kişinin katillerinin cezalandırılması önünde set kuruyor, duvar örüyorlar. Biz buradan tekrar soruyor ve yanıt istiyoruz. Hastane raporlarını ve video görüntülerini istiyoruz, neden vermiyorsunuz.
12 Mart’ta Malatya Adliyesinde dava yeniden görülecek. Babası ve iki kardeşi katledilen Şenyaşar ailesinin bir ferdi de orada tutuklu. Ama diğerlerinden arananlar ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Biz bu davayı baştan beri takip ediyoruz, bundan sonra da takip etmeye devam edeceğiz. Gerçeklerin ortaya çıkması için bütün demokrasi güçlerinin, hukuk kurumlarının bu davaya sahip çıkması çağrımızı buradan tekrar ediyoruz.
10 Ekim davasında yargı AKP ile paralel hareket ediyor ve katliamı yapanları koruyor
Bugün 10 Ekim davası görülüyor şu an Ankara Adliyesinde ve çocuğunu kaybeden bir babanın konuşması üzerine mahkeme heyeti onu salondan dışarı çıkarmak istedi. Baba çıkmadığı için mahkeme heyeti salonu terk etti. 4 vekilimiz davayı izliyor, bu bilgileri aldık. 10 Ekim davası da Türkiye’nin en kanlı sayfalarından biri olma niteliğindedir. Başkentin göbeğinde IŞİD çetesi tarafından işlenen bir katliamdan söz ediyoruz. 103 canın toprağa düştüğü bir katliamdan söz ediyoruz. Bugün karar duruşması. Türkiye’de hukuk ve adalet isteyen herkes bu davada adalet istiyor. Aslında hepimiz nefeslerimizi tuttuk ilk günden itibaren bu dava da cezasızlıkla sonuçlanmasın diye. Yargı maalesef IŞİD sanıklarını korumaya, iktidar ile paralel davranmaya devam ediyor. İfadeleri alıp bırakıyor, sabit ikametgah sahibi diye tahliye ediyor, sınırı geçmelerine yardımcı olunuyor IŞİD’çilerin. Suruç’ta Amed’de eli kolu kıpırdamıyor yargının. Burada bildiğini okumak istiyor. Bildiği de nedir biliyor musunuz? Sadece iktidarın talimatları. Yargı kendi görevini yapmıyor.
AKP’nin IŞİD ile olan tüm ilişkileri ortada olmasına rağmen bugüne kadar hesap vermedi
Bu nedenle biz özellikle 10 Ekim katliamını, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken ortalığın tamamen bir kaos ortamına çevrilmek istendiği gerçeğini hiç unutmuyoruz. Türkiye’nin en büyük katliamlarından biri olan 10 Ekim davasında adalet isteyenlerin yanındayız. Burada bunun emir vericilerini de azmettiricilerini de buna engel olmayan istihbarat görevlilerinin de bu davada sanık olarak yargılanması gerekir. AKP iktidarının IŞİD ile olan tüm ilişkileri ortadayken ayan-beyan gelen saldırıya karşı hiçbir tedbir almadığı halde, bugüne kadar hesap da vermedi. Firari sanıklar yerleri bilinen kişiler. Buna rağmen kararlı bir arama yok. Oysa korunması gereken tek olgu tren garı önünde katledilen 103 can.
Soru: 8 Mart’ta atılan tweet tartışması sonrası Pervin Hanım’ın açıklaması oldu, “Yan yana gelmemizden korkuyorlar, kadın ittifakından korkuyorlar” dedi. CHP’nin de biraz sessiz kaldığı ifadesi var. Hatta Mithat Sancar’ın CHP ziyareti sonrası yalnız açıklama yapması örnek olarak gösteriliyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
İlk önce erkekler sussun. Türkiye’de kadınlara yönelik tartışmalarda erkekler geri dursun. Bir kadın olarak, bir kadın hakları savunucusu olarak susmalarını öneriyorum.
İktidar demokrasi güçlerini bölmek için her türlü fırsatı kolluyor
Bu tweet etrafında kopartılan tartışmanın ne amaçla olduğunu tahmin etmek zor değil. İktidarın büyük ve küçük ortağı; Millet İttifakının, demokrasi güçlerinin, Türkiye’de adaletten, haktan, özgürlükten yana olan herkesin arasına nifak koymak, tartıştırmak, çatıştırmak için her türlü fırsatı kolluyor. Bunu tartışmaya çeviriyor. CHP hiç de sessiz değil. Ben de basını izliyorum. Onlar da gerekli yanıtları veriyorlar. Bu konuda demokratik bir ortam olsa herkes düşüncesini özgürce söyleyecek.
Hiçbir kadının yanında anılmaktan rahatsızlık duymayız
Ayrıca kadın paydası dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de en önemli paydalardan bir tanesidir. Hatta bana göre en önemlisidir. “Akşener’le de Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan’la da ortak noktanız nedir” diye sorsanız ilk vereceğim cevap düşünce ve ideoloji olmaz. Kadınlık paydası olur. Ayrı partilerde olabiliriz, ayrı siyaset yürütüyor olabiliriz. Ama neticede kadın - erkek eşitliğini önemseyen, kadın özgürlüğünü ve adil yaşamını savunan bir partinin temsilcileriyiz. Aynı zamanda kendimize ‘kadın partisi’ diyoruz. Bu yönüyle bizim adımızın hiçbir kadının yanında anılmasından rahatsızlık duymayız. Çünkü kadın mücadelesine inanıyoruz. Siyasi dizayn çalışmalarının kadınların alet edilerek yapılmasını doğru bulmuyoruz.
Soru: Mithat Sancar’ın CHP ziyaretinin ardından yalnız açıklama yapması?
O bizim tercihimiz. Eş Genel Başkanımız bu konuda açıklama yaptı. Bu bizim önerdiğimiz, karar verdiğimiz bir formattı. Başkası birlikte çıkabilir ama bizim tercihimiz bu yönde oldu.
Soru : Papa Francesco’nun Erbil ziyaretinde üzerinde Türkiye’nin doğusunun Irak Kürt Bölgesi topraklarına dahil edildiği bir çizimin olduğu pul hediye edildi ve skandal olarak nitelendirildi. Nasıl değerlendirirsiniz?
Onu Barzani vermiş, Barzani’ye sorun bence. Bize sormayın. Sonuçta tarihte bu tip haritalar var. Zaman zaman yansıyor. Dediğim gibi Papa’ya veren muhatabına sormak lazım.
İktidar ve küçük ortağı çözülme içinde
Soru: Siyasi Partiler Yasasında yapılması planlanan değişiklikler var. Basına yansıyan birkaç madde oldu özellikle seçim barajının düşürülmesine yönelik. Paralel olarak hazine yardımının da değişeceği konuşuluyor. “Seçim barajı yüzde 7’ye düşerse 7’nin altındaki partiler hazine yardımından yararlanamayacak” deniliyor. Bir yandan da terörle iltisaklı siyasi partilerin hazine yardımından faydalanamayacağına ilişkin maddeler var. Özellikle terörle iltisaklı kısım siyasi partiler yasası ile düzenlenebilecek bir durum mu, anayasal değişikliğe ihtiyaç var mı? Ne düşünüyorsunuz?
Bu çok daha yeni bir tartışma. Şu anda iktidar ve küçük ortağı bir çözülme içindeler. Ciddi bir çöküş yaşıyorlar. Kendi kan kayıplarını azaltmak, toplumsal muhalefeti bastırmak için her türlü yöntemi kullanıyorlar. Bunlardan bir tanesi de yasama organını kendi amaçları doğrultusunda çalıştırmak. Bir de anayasa tartışması attılar ortaya. 82 darbe anayasası bile yürürlükte değil, onlar yeni bir anayasa, yeni bir seçim yasası tartışıyorlar. Şüphesiz Siyasi Partiler Kanununu da ilgilendiren bir mesele ama siyasi irade isterse anayasa değişikliğine de bunu koyabilirler.
İktidar “az oyla nasıl iktidar olurum”un yollarını arıyor
İktidar var olan desteğini tekrar tahkim etmek için bu tür oyunlara, yasal çalışmalara, kamuoyunun dikkatini farklı yönlere çekmeye ve “az oyla nasıl iktidar olurum”un yollarını arıyor. Yani “ben yüzde 30’lara düştüm, yüzde 20 ile nasıl iktidar olurum, Siyasi Partiler Kanununda nasıl bir düzenleme yaparak bunun içinden çıkarım”ın yollarını arıyor. Mesela dar - daraltılmış bölge ile ilgili büyük ve küçük ortak arasında çelişkiler çıktı. Şimdilik onlar bir kenara bırakıldı. Şimdi yüzde 7 bandına getiriliyor.
Bir iktidar seçim yasaları ile oynuyorsa gidicidir
Biz 2007’den beri parlamentodayız. O günden bu yana baraja karşıyız. Türkiye’de kim oy alıyorsa gelsin temsil edilsin. Biz demokratik çoğulculuğa inanan bir partiyiz. Yüzde 10 barajını biz girmeyelim diye koydular. Yüzde 10 barajının bizi engellemediği ortada. Bu sefer yüzde 7 ile başka amaçları önlerine koymuşlar. Tek cümleyle; bir iktidar seçim yasalarıyla, siyasi parti yasalarıyla ilgili çalışmaya başlamışsa o iktidar gidicidir. Abbas yolcu, onlara güle güle.
Hazine yardımını onlardan daha az hak etmiyoruz
Soru: Hazine yardımı konusu sizi nasıl etkiler?
Doğmamış çocuğa don biçmek gibi ama hazine yardımı falan etkilemeyecek. Biz anayasal koşullara göre kurulan, faaliyet yürüten bir partiyiz. Hazine yardımını hiçbirinden daha az hak etmiyoruz. Demokratik siyaseti, barışı temel ilke olarak edinen ve bu konuda büyük bedel ödeyen bir parti olarak bu oyunların başarıya ulaşamayacağını büyük bir rahatlıkla söylüyorum. Kaybeden onlar olacak.
10 Mart 2021