Beştaş: Bu iktidarın tek derdi oy ve algı. Salgın, işsizlik, açlık umurlarında bile değil

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş şöyle konuştu:

Pandemi sebebiyle herkes eve kapanmışken, ya da olanakları olan evde kalırken sizler de basın emekçileri olarak burada çalışıyorsunuz. Ama ülke gündemi her zamankinden daha ağır ve yakıcı durumunda. Bu nedenle birinci gündemimiz tabii ki Pandemi yani Covid-19. 

Pandemi ile ilgili süreç büyük bir gizlilik içerisinde yürütülüyor

En baştan beri HDP olarak taleplerimizi her düzeyde ifade ettik ancak bugüne kadar pandemi ile ilgili süreç maalesef kamuoyuna yansıdığının aksine büyük bir gizlilik içerisinde yürütülüyor. Sürekli açıklama yapan bir Sağlık Bakanı var, ama şiddet gören sağlık çalışanlarından, pandemiye yakalanan  sağlık emekçilerinden söz etmektense “Büyük Türkiyem” söylemleriyle kendisi de halkı oyalayanlar kervanına maalesef katılmış durumda. 

Vaka sayısını az göstermek amacıyla test sayısı günden güne azaltılıyor 

Bir kere neden günden güne yapılan testler azalıyor bunun cevabını hala bilmiyoruz, cevap derhal verilmelidir. Sayının daha az gösterilmesi için test sayılarında bir azalma söz konusu. Amaç diğer ülke oranlarını geçmek bunu anlıyoruz.  Ancak oransal olarak bakıldığından Türkiye, İran, Çin ve benzeri durumun daha vahim olduğu ülkeleri çoktan sayı olarak geçmiş ve maalesef ABD ile yarışır vaziyete gelmiştir. Bunu sadece paylaşılan resmi verilere bakarak söylemek mümkün, matematik ortada. Son günlerde yatay bir seyir izlediğine ilişkin söylemlere canı gönülden inanmak istiyoruz. Ancak ne yazık ki inanılacak gibi değil ve bu konuda çokça tartışmanın olduğuna da paylaşmak isterim. 

İktidar pandemi sırasında dengesini tamamen kaybetmiştir 

Mart ayının ortasında Türkiye’de hayat askıya alınmışken çöken ekonomiyi kurtarmak için şimdiden gizli hazırlıklar yapılıyor. Bu söylemler, hayatın normal akışına zemin hazırlamak için geliştirilen söylemlerden ötesi değildir aslında. Ekonomisiyle, eğitim ve sağlık sistemiyle, yargı sistemiyle zaten halka güven vermeyen iktidar, pandemi sırasında tamamen dengesini kaybetmiştir. Bozulan dengeyi bir nebze onarmak adına ise ise insanların ölümleri göze alınarak sosyal yaşam düzenlenecek AVM’ler açılacak. 

Peki sonra ne olacak? 

Halk sağlığının her şeyden önemli olduğunu kabul etmiyorsanız, çekilin artık
Ölümler ardı ardına gelirken daha önce de yaptıkları gibi ölüm nedenlerini açıklamayacaklar. Koronadan yaşamını yitirenlerin yakınları dışında "kimsenin ruhu duymasın, ölen ölsün kalan sağlar bizimdir" mantığı ile hareket ediyorlar çünkü. Onlar için bir canın ne kıymeti var ki? Yeter ki sermayedarların musluğu kesilmesin diye insanlar bile bile ölüme terk edilecek. AKP iktidarına buradan Ankara’dan bir kez daha sesleniyoruz; sermayenin değil halkın sağlığını düşünün, sermayenin cebini değil işsizlerin emekçilerin kesesini düşünün. Halk sağlığının her şeyden önemli olduğunu kavramanız gerekiyor.  Böyle bir zihniyete sahip değilseniz çekilin artık. Yönetemiyorsunuz, yönetemiyorsunuz. 

AKP milletvekilinin ‘Erdoğan’ın puanları artıyor’ sözü siyasi aymazlık, büyük bir saygısızlıktır

AKP iktidarının her krizi fırsata çevirdiğini defalarca söylemiştik. Korona krizi halk sağlığını tehdit etmeye devam ederken AKP milletvekili Ramazan Can’ın, ‘Erdoğan’ın puanları artıyor’ demesi kelimenin tam anlamıyla siyasi aymazlık, halka karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır. Derdimiz bu mu gerçekten? Derdimiz Erdoğan’ın puanlarının artması mıdır? Derdimiz bu değil elbette. Ramazan Can’a sesleniyoruz: derdimiz yaşamını yitirmeye devam eden insanlarımız, derdimiz hala bir maskesi bile olmayan milyonlar, derdimiz işsiz kalan, açlıktan kırılma aşamasına gelen milyonlarca yurttaşımız. 

Bu iktidarın tek derdi oy ve algı; salgın, işsizlik, açlık umurlarında bile değil 

Biz bu zihniyeti daha önceden biliyoruz. Davutoğlu, 10 Ekim katliamında -unutmamız mümkün değil-, 100’ü aşkın cenaze yerdeyken şöyle demişti: Oylarımızda artış var. Büyük bir utanmazlıkla 1 Kasım öncesinde bunu ilan etmişti. Daha birkaç ay öncesinde, Elazığ depreminden de bunu biliyoruz. İnsanlar kurtarılmayı beklerken, kamuoyu algısı gayet iyi demişti yandaş valileri. İşte bu iktidarın tek derdi oy ve algı. Çaresizlik içindeki insanlar salgın açlık, yoksulluk, işsizlik bunların umurunda bile değil. 

Korona grafiğine değil tek adamın algı grafiğine bakmayı tercih ediyorlar 

İşsizlik çığ gibi büyüyor, yoksulluk artıyor, işyerleri kapanıyor; her gün insanlar iş cinayetlerinde, kadın cinayetlerinde can veriyor. Enflasyon, dolar yükseliyor, kriz büyüyor; bunlar Erdoğan ile ilgili büyüme rakamlarına bakıyorlar. Bunlar Sağlık Bakanı'nın açıkladığı korona grafiğini değil tek adamın algı grafiğine bakmayı tercih ediyorlar. Utanmasalar günlük algı grafiği bile yayınlayacaklar. Ama merak etmesinler halkın AKP ile ilgili algısı gayet nettir, bu iktidarın gerçek yüzünü bu salgın süresinde herkes gibi halk da gayet iyi ve net bir şekilde gördü. Bu algı öyle bir aşamaya geldi ki bu algı sayesinde AKP iktidarı ilk seçimde gidecek. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ve sandıkta bunun cevabını çok net bir şekilde görecekler. 

Halka maske dağıtmaktan aciz iktidar, İsveç’e özel ambulans gönderip şov yapıyor 

Halkına bir maske dağıtmaktan aciz bir iktidar var karşımızda. Hükümet bu beceriksizliği örtmek için İsveç’e özel ambulans uçak gönderiyor ve günlerdir de bütün kanallarda yandaş medyada da bunun şovunu yapmaktan da bir nebze olsun ar etmiyorlar. Ayıptır diyoruz, gerçekten ayıptır. Kendinizi güçlü gibi göstermenin, halk sağlığına duyarlı gibi göstermenin bir manası kalmadı, çünkü kimse size inanmıyor. İsveç’te koronavirüs hastalığına yakalanmasına rağmen tedavi edilmediği iddiasıyla Sağlık Bakanlığı tarafından özel JET ile Türkiye’ye getirilen Emrullah Gülüşken’in hem AKP üyesi hem de milyoner olduğu iddia ediliyor. Bu sorularımıza da elbette yanıt bekliyoruz. Bu iddiaların doğruluğunu belki yoksul halka maske veremeyen devlet pratiğinde de görebiliriz. 

Toplumsal dayanışmadan bu kadar korkan bir iktidar Türkiye siyasi tarihinde görülmemiştir 

Diğer bir mesele korona salgınında belediyelerin yardımların engellenmesi. İnsanların yardıma ve dayanışmaya en fazla ihtiyaç duyduğu bu dönemde, AKP bu kampanyaları engelleyerek tarihine bir kara leke daha eklemiştir. Toplumsal dayanışmadan yerel dayanışmadan bu kadar rahatsız olan, korkan ve bunu terörize etmeye çalışan bir iktidar Türkiye siyasi tarihinde görülmemiştir. ‘Sadece ben yardım edebilirim benim dışımda kimse yardım edemez’ söylemi ve çabası halkı kendi kölesi, kendisinin yaşattığı yoksulluk ve yoksullara yardım siyasetinin bir sonucudur. 

AKP, ne yaparsa yapsın dayanışmayı engelleyemeyecektir: Türkiye AKP’den büyüktür 

Ama AKP iktidarı ne yaparsa yapsın toplumsal dayanışmayı, desteği ve toplumsal örgütlenmeyi engelleyemeyecektir. Çünkü toplum, Türkiye yurttaşları bu iktidardan çok daha güçlü ve daha büyüktür. Cumhurbaşkanın çok sevdiği bir laf var “Dünya 5’ten büyüktür’ diye; biz de ona diyoruz ki Türkiye AKP’den büyüktür. 

Pandemi ile değil toplumla mücadele eden bir iktidar ve İçişleri Bakanı var 

Başka bir meselemiz daha var. İçişleri Bakanlığı bu dönemde hiç boş durmuyor. Sosyal medyayı takibe almış durumda. Ve son verilere göre korona döneminde 6 bin 362 sosyal medya hesabının incelemede olduğunu, 855 şüphelinin tespit edildiğini ve  402 kişinin de gözaltına alındığını açıkladı. Pandemiyle değil toplumla mücadele eden bir iktidar, bir İçişleri Bakanı'yla karşı karşıyayız. Eleştirel twit atanı, muhalif yayın yapanı, sosyal medya paylaşımı yapanları etkisiz hale getirmek isteyen bu Bakanlığın amacı topluma gözdağı vermek, hakikatin sesini kesmek, kendi yalan propagandasına ve maaşlı yandaş troll ordusuna alan açmaktan başka hiçbir şey değildir. 

Hakikat dayanışmasını engellemeye hiçbir iktidarın gücü yetmedi, Soylu’nun da gücü yetmeyecek 

Bunların amacı hakikati öldürüp yalanı büyütmektir. Muhalif yayın yapan televizyonlara RTÜK aracılığıyla akıl almaz cezalar veriyorlar. Korona günlerinde dahi sansürden vazgeçmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. İçişleri Bakanlığı'nın toplumla mücadele anlayışı virüsten daha tehlikeli ve yıkıcı sonuçlar doğuran bir hal almaya başlamıştır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar gerçekleri karartamayacaklar. Sosyal medyadaki, diğer alanlardaki hakikat dayanışmasını engellemeye hiçbir iktidarın ve bakanın gücü yetmedi, Süleyman Soylu’nun gücü de yetmeyecektir. 

Kadınlar ‘evde kal’ın bedelini yaşamıyla ödemeye devam ediyor 

Kadın cinayetlerine dair çokça söz kurduk ve maalesef cinayet ve şiddet bütün yakıcılığıyla ortada duruyor. En son Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan bu konuda ayrıntılı bir açıklama yaptı. Ben ona atıfta bulunarak şunu söyleyeyim: pandemi sürecinde ev içi şiddet yüzde 27.8 oranında arttı. Ve Mart ayında sadece 29 kadın katledildi, 11 Mart’tan 31 Mart’a kadar geçen sürede 21 kadın katledildi. Evler, kadınların en çok şiddete maruz kaldığı ve katledildiği alanlar. İktidar evde kalın çağrısı yaparken kadınlar için koruma sağlamaması sebebiyle kadınlar "evde kal"ın bedelini yaşamıyla ödemeye devam ediyor. 

Erkek şiddetine af yasası çıkaran iktidar, şiddete açıkça davetiye çıkarıyor 

Bu cezasızlık politikası da gün geçtikçe kadınların yaşamına mal oluyor maalesef. Ve infaz paketi bunun en son örneğini teşkil ediyor. Erkek şiddetine af yasası çıkaran bir iktidarla karşı karşıyayız. İnfaz yasası dedikleri af yasasından sonra, kadınların katledilmesinin sorumlusu iktidar partisidir. Bütün dünyada kadınlara yönelik tedbirler alınırken, eczanelerde alarm sisteminin kurulmasından sığınma evlerinin artırılmasına yönelik var olan tedbirler Türkiye’de uygulanmıyor. Bu yönüyle şunu da tekrar tekrar hatırlatmak isteriz; kayyım atadıkları belediyelere ilk yaptıkları iş kadın dayanışma merkezlerini ve kadınlara verilen hizmeti durduran bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu da aile içi şiddete kadına yönelik şiddete açıkça davetiye çıkardıklarını gün gibi ortaya koymaktadır. 

Böyle bir dönemde halkın temsilcisi olan vekiller çalışmıyor, Meclis kapalı tutuluyor 

Meclis'in çalıştırılmaması meselesini Genel Kurul sırasında defalarca ifade ettik. Şu anda Meclis'teyiz ve Meclis'te çok çok sınırlı sayıda insanla Meclis sözde açık tutuluyor ama Genel Kurul çalıştırılmıyor. Bu dönemde halkın temsilcisi olan vekiller çalışmıyor. Halbuki çare üretmesi gereken en önemli ve birinci sıradaki mekanizma tabii ki parlamentodur. Bu iktidar yüzüncü yılında halka parlamentoyu kapatmıştır, vekilleri çalıştırmamaktadır. Bunun sebebi nedir? Sorunlar konuşulmasın, iktidara dönük eleştiriler yapılmasın ve gerçekler ortaya çıkmasın diye Meclis kapalı tutuluyor. 

İşsizliğe yoksulluğa çare olmayacaksa parlamento neden var?

Biz bir kez daha Meclis'in derhal toplanmasını, Genel Kurul çalışmasına başlamasını, krizin boyutları ile ilgili toplumsal sonuçları ile ilgili çalışmaya başlaması gerektiğini belirtiyoruz. İşsizlik, yoksulluk, iflaslar had safhada. Parlamento bunlara çare olmayacaksa neden var? Bir milletvekili olarak şunu da ifade etmek isterim ki biz halktan daha çok korunması gereken bireyler değiliz. İşçiler her gün işe giderken korona tehdidine rağmen çalışırken, sizler basın emekçileri burada görev başındayken bizlerin evde oturması kesinlikle doğru değildir. Hakkaniyete aykırıdır. Bunu bir milletvekili olarak doğru ve etik bulmadığımı ifade etmek isterim. 

Hangi inançta, hangi hukuk sisteminde mezarlıkların tahrip edilmesi vardır? 

Bir diğer meselemiz mezarlıkların tahrip edilmesi. Yaygın medya bu meseleyi görmüyor, görmek istemiyor çünkü ağır bir sansür ile karşı karşıyayız. Şu anda Silvan’da Van’da ve daha birçok ilde mezarlıklar tahrip ediliyor, aileler tehdit ediliyor. Büyük bir suç işlenmeye devam ediliyor. Ben Ankara’dan, Meclis'ten sormak istiyorum: Hangi inançta, hangi hukuk sisteminde bunun yeri vardır? Hangi insanlık değerine sığar mezarlıkların tahrip edilmesi. Mezarlıklar bir insanın naaşının son dinlenme yeridir. Bu nedenle mezarlıkların tahrip edilmesi yasal düzenlemelerin yanı sıra dinsel kurallara göre de aslında yasaklanmıştır. Yürürlükte olan Ceza Kanun’unda özel düzenleme vardır ‘kişinin hatırasına hakaret suçu ve ölenin, kişinin haklarının korunmasıdır’. Fakat hem cenazenin hem de ailenin kişilik hakları yok sayılmaktadır. 

Yaşayanlara dair saldırılarınız yetmiyormuş gibi toprağın altında bile yurttaşlarımızı rahat bırakmıyorsunuz 

Van’da ve Silvan’da şu anda devam eden mezarlıkların tahrip edilmesi, yakınların manevi hatırasını büyük oranda rencide etmektedir. Bu ceza kanununun ilgili maddelerini hatırlatmak istiyorum. TCK 130’uncu maddede düzenlenen kişinin hatırasına hakaret suçu. Ve 153’üncü maddesinde düzenlenen ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme suçu cezai yaptırıma bağlanmıştır. Ayrıca bu mezarlıklara yönelik tahrip ve saldırılar halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu oluşturmaktadır. Ailelerin ilgili mekanizmaları işleteceğini ve suçluların ortaya çıkacağını belirtmek isterim. Ellerinizi mezarlıklardan çekin, saldırıları durdurun. Yaşayanlara dair saldırılarınız yetmiyormuş gibi toprağın altında bile yurttaşlarımızı rahat bırakmıyorsunuz. 

İsterseniz Gülistan Doku’yu 24 saat içinde bulursunuz, aramıyorsunuz, bulmak istemiyorsunuz 

Gülistan Doku’yu bir kez daha sormak istiyorum, 24 saat her sokağı ve caddesi kameralarla izlenen Dêrsim’de Gülistan Doku 115 gündür kayıp. Şüpheliler ne gözaltına alındılar ne de tutuklandılar, ellerini kollarını sallayarak Dêrsim’i terk ettiler. Bunun hukuksal, insani açıdan, hiçbir değer açısından bir açıklaması yoktur. En önemli olgulardan biri de Gülistan Doku’nun son görüldüğü yere ait video sis var denilerek çözülmüyor. Buradan bir kez daha soruyoruz: Gülistan Doku’ya ait videoyu neden çözmüyorsunuz? İsveç’e özel uçak gönderip birini getirmeyi biliyorsunuz ama Dêrsim’de bir genç kadını 115 gün boyunca bulamıyoruz demeyin, bulmak istemediğinizi, aramadığınızı biliyoruz. İsterseniz 24 saat içinde Gülistan Doku’yu bulursunuz. Meclis başkanlığına verdiğimiz önergede Zeynal Abarakov’un adı silindi. Niye siliyorsunuz diye sorduk, dediler ki kişilik hakları zedelenmesin diye. Bu iktidarın kişilik haklarını düşündüğüne bizi kim inandırabilir. Tabii ki bunun hiçbir izahı yok. 

Yüzlerce hasta mahpus, ölüm ile yaşam arasında çok ince bir sınırda bulunuyor 

Cezaevleri ve hasta mahpuslar meselesi bütün yakıcılığıyla orta yerde duruyor. Cezaevlerindeki korona döneminde korkarız ki ölümler çoğalacak. Bu ölümlerin karşısında şu anda 3 maymunu oynayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Halbuki Buca Cezaevi'nde 64 kişinin testi pozitif çıktı. Ve bunun yanında yöresinde temas eden herkesin risk altında olduğunu gösteriyor. 400’ü ağır 1500 civarında hasta mahpusun şu anda ölüm ile karşı karşıya olduğunu tekrar tekrar hatırlatmak isterim. Yüzlerce hasta mahpus şu anda ölüm ile yaşam arasında çok ince bir sınırda bulunuyorlar. Bu da korkunç bir tabloyu bize gösteriyor. 

Yeni yaşam, işçilerin emekçilerin ellerinde doğacak 

İşsizlik oranları artışa devam ediyor. Bugün özel bir gün, 28 Nisan Dünya İş Sağlığı Günü. Bu vesileyle bugünü bu açmaz içinde anmak istemezdim ama açlıktan ölmemek için son derece ağır şartlar altında çalışan ve salgına yakalananlar var. Ne yazık ki yaşamını yitiren, iş cinayetlerinde ölen işçiler var. Onların yakınlarına başsağlığı dilerken 1 Mayıs’ı şimdiden kutlamak istiyorum. Çünkü dünya işçilerin ve emekçilerin alın teriyle dönüyor. Ve onların ellerinde doğacak yeni yaşam, buna hiç kimse mani olamayacak. Bir de pandemi sebebiyle işten çıkarılan göçmenler sorunu var. Kayıtsız çalışan 1 milyona yakın göçmen emekçinin de işten çıkarıldığını da paylaşmak istiyorum. Bu anlamda işten çıkarmaların işsizlik ödeneği ve benzer yardım fonundan düzenli yardım almadıklarını eklemek istiyorum. Göçmenler dayatılan güvencesizlik ve terk edilmiş en az pandemi kadar acımasız ve travmatiktir. 

Mafyayı serbest bırakan iktidar, ölüm orucundaki Helin Bölek’in Mustafa Koçak’ın sesini duymadı

Grup Yorum; hepimizin şarkılarıyla ısındığı, bir sanat ekibi. İki kişiyi yitirdik Mustafa Koçak ve Helin Bölek ölümlerin en kötüsünü açlık grevinde yaşama gözlerini yumdular. Bir kez daha ailelerine başsağlığı diliyorum. Ve acılarının milyonlarca insanın yüreğinde var olduğunu, onların sesinin ve anılarının  yaşayacağını belirtmek istiyorum. Mafyayı, Alaattin Çakıcı’yı serbest bırakan iktidar, Helin Bölek ve Mustafa Koçak’ın sesini  duymadı. Mustafa Koçak ile ilgili defalarca ben de içinde olmak üzere pek çok insan Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesini talep etmemize rağmen yine 3 maymunu oynayan bir iktidarla karşılaştık. 

Karşımızda bir duvar var. Taştan bir duvar var ve bunu aşamadık. iki insan gözlerini yaşama yumdu ve şimdi İbrahim Gökçek hala ölüm orucunda. Bu çığlığa kulak verilmesini istiyoruz. İktidar, Grup Yorum üyelerine yapılan haksızlık ve zulüm karşısında susmayı tercih ediyor. Sadece susmuyor ölüme terk ediyor. Ama bu devran değişecek. Biz İbrahim Gökçek’in yaşaması için, sanatını icra etmesi için iktidarın gerekli kararı alması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. 

28 Nisan 2020