Beştaş cezaevi günlerini anlattı: Umarım hiçbir parlamenter bizim yaşadıklarımızı yaşamaz

Adana Milletvekilimiz Meral Danış Beştaş, cezaevinden çıktıktan sonra, Meclis Genel Kurulunda yaptığı ilk konuşmada cezaevlerinin durumunu gündemine aldı. Silivri Cezaevinde yaşadıklarını da anlatan Beştaş, şöyle konuştu:

Yeni Türkiye'nin tablosu; milletvekilleri cezaevine giriyor sonra çıkıyor. Milletvekili orada her gün aranıyor, her avukata gidişte, her gelişte bir infaz koruma memuru tarafından üstü aranabiliyor, her türlü sıkıntıya, kısıtlamalara maruz kalıyor. Cezaevi müdürünü görmek için dilekçe vermeniz gerekiyor. Kitap almak için aylarca uğraşmanız gerekiyor...

İçeride düşünme imkanı daha çok

Ben, 33 gün yalnız tutuldum, tecrit altında, her türlü hukuksuzluğu barındıran bir tecrit. 33 günden sonra Hakkâri Milletvekilimiz Selma Irmak'la birlikte aynı odayı paylaştık. 3 ay kısa gelebilir, uzun bir süre değil ama ben ülkemiz adına, ülkemizin demokrasisi adına çok üzüldüğüm 3 ay geçirdim. Çünkü içeride düşünme, tefekkür etme, değerlendirme olanakları biraz daha fazla oluyor. Ülkenin geldiği noktaya acıdığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten bu ülkede kaybedilen aylara, yıllara, kaybedilen canlarına, mallarına, doğasına üzülmemek hiçbirimizin elinde değil. Hayat sadece siyaset değil, ideolojik yaklaşımlar değil.

Umarım hiçbir parlamenter bizim yaşadıklarımızı yaşamaz

Biz, milletvekili seçildikten sonra halkın iradesini temsil ediyoruz ve halkın verdiği oyları temsil edememek, hele hele bu şekilde, parlamenter olduğunuz hâlde orada, cezaevinde, dört duvar arasında kalmak… Umarım hiçbir milletvekilinin yaşamayacağı bir durum olur bundan sonra.

Ben 3 ay yattım ama arkadaşlarım 7. aya girdi. Eş genel başkanlarımız 4 Kasım'dan bu yana cezaevindeler. Cezaevini umarım yaşamazsınız, umarım. Çünkü bu başka bir deneyim. Ama bilsek ki bizim yatmamızla bu ülkede kan duracak, savaş bitecek, biz ekonomik olarak kalkınacağız, Türkiye uluslararası düzeyde daha itibarlı bir ülke hâline gelecek, çocuklar ölmemeye başlayacak, çocuk işçilik olmayacak, kadınlara yönelik şiddet bitecek, Kürt meselesi çözülecek, barış gelecek, bunlar olacaksa biz yine yatmaya hazırız. Peki ne oldu? Ne değişti? Şu anda 10 milletvekili arkadaşımız hâlâ cezaevinde, ne oldu, neyi etkiledi Türkiye'de? Bir şeyi etkiledi mi? Bunun cevabını verelim bence. Şimdi ülke daha mı özgür? Şimdi barış mı geldi? Ölüm bitti mi? Ekonomik olarak biz aydınlığa çıktık mı? Ne oldu?

HDP günah keçisi olunca barışa yaklaşıyor muyuz?

Bu faturayı birileri üstünden atarak, HDP'yi günah keçisi hâline getirerek, âdeta bütün kötülüklerin müsebbibi olarak göstererek barışa yaklaşıyor muyuz? Hayır, uzaklaşıyoruz. Peki, hoşgörü arttı mı? Hayır, kutuplaşma arttı. Öfke, âdeta bölgeler arasında, kimlikler arasında, inançlar arasında. Şimdi, referandumda da evet ve hayırcılar arasında uçurum büyüyor. Sürekli geriye doğru bir gidiş var ve Türkiye bunu hak etmiyor, 80 milyon yurttaş, emin olun, bunu hak etmiyor.

Benim tahliyem ne kaybettirdi?

Peki, benim tahliye olmam ne kaybettirdi, bir şey kaybettik mi, Türkiye bir şey kaybetti mi, Parlamento bir şey kaybetti mi ya da ben neyi engelliyorum? Ben seçmenlerimi, Türkiye'yi, Parlamentoda, dışarıda temsil etmeye çalışıyorum, yasama faaliyetine katkı sunmaya çalışıyorum hepiniz gibi. Burada partimiz adına görüşlerimizi, çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. İçeride olmam bir şey kazandırmadığı gibi dışarıda olmam -tabii, bu, şahsımla ilgili değil, ben bütün arkadaşlar adına söylüyorum- hiçbir şey kaybettirmiyor. Bu nedenle, bütün bu meseleleri çok ayrıntılı düşünmek gerekiyor.

Bol bol kitap okuyabiliyorsunuz

Çıktıktan sonra en çok sorulan soru: Üç aylık sürede ne yaptınız? Ne diyelim, en çok kitap okunuyor. Çünkü zaman bol, hiçbirinizin olmadığı kadar. Önermiyorum tabii ama düşerseniz bol bol kitap okuyabiliyorsunuz. Hani, böyle, aklınızda kalan, zamanında okumak istediğiniz, listeniz vardır ya hepinizin, o kitapları sıraya koyup okuma şansı elde ediyorsunuz. Dışarıdan haber almanın yolu televizyon, yazılı basın, gelen görüşçüleriniz, avukatlarınız...

Televizyon da çok izledik. Buradayken bu kadar etkilenmemiştim. Bir koro izliyorduk, tek sesli. Bütün kanallara bakıyorduk. HDP diye bir parti yok zaten, milletvekilleri içeride değil, 6 milyon oy almamış, kampanya yapmıyor, milletvekili arkadaşlar çalışmıyor, il ve ilçe örgütü yöneticilerimiz her gün tutuklanmıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bir de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu.

Biz doğal olarak partimizi görmek istiyoruz, biri bir şey dedi mi, miting nasıl geçti, Newroz nasıl geçti, 8 Mart nasıl geçti öğrenmek istiyoruz. Örneğin Newroz’a ilişkin tek haber şuydu: "Bıçağıyla Newroz alanına girmek isteyen Kemal Kurkut öldürüldü." Bu, bütün haber bu.

Meclis koridorlarında gizli gizli 'geçmiş olsun' diyenler var

Ben cezaevinden yarı açık cezaevine geldim. Aslında Türkiye'de dışarısı da cezaevi çünkü özgürce konuşamıyorsunuz. Ben çıktığımdan beri çok sayıda telefon aldım, çok sayıda ziyaretçi oldu. Ama düşünebiliyor musunuz; Meclis koridorlarında bana gizli gizli "Geçmiş olsun" diyorlar, korkuyorlar.Çünkü başlarına bir şey gelecek kaygısı var.

Cezaevinde kimleri görmedik ki…

Cezaevinde biz koridorlara çıktığımızda, kimseyle karşılaşmamamız için bütün koridorlar boşaltılıyordu. Bütün çabalarına rağmen görmemiz engellenemiyordu çünkü avukat odasına gittiğimizde hemen karşıda gazetecileri ve FETÖ diye tabir edilen görüşçüleri görüyorduk. Kimleri görmedik ki: Mümtazer Türköne, Ahmet Altan, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Akın Atalay… Yani uzaktan selamlaşıyoruz. Ve avukat arkadaşlar vasıtasıyla onlar koşullarını bize aktardılar. Çok daha fazla canım yandı. Haftada bir gün bir saat avukatla görüşme hakları var, sadece haftada bir gün, bir saat.

Gökyüzünü görebilmek için bir sürü dilekçe verdik

Bir de havalandırma var cezaevlerinde, girenler bilirler, sizin tek özgürlük yerinizdir, 10 metrekare… Çok dardır ama gökyüzünü görebiliyorsunuz orada. Toprak yok, çiçek, hiçbir şey yok insana dair, doğaya dair ama gökyüzü size çok iyi gelir. Cumhuriyet gazetesi yazarlarının havalandırmalarının üstünde çift katlı teller varmış. "Bizimkinde yoktu." demeyin ha, bizimkinde de vardı. Biz Selma Irmak'la birlikte aynı odaya girdiğimizde bir ay o tellerin sökülmesi için kaç dilekçe verdik, kaç kere görüştük, bilmiyorum. Son 20-25 gün gökyüzünü görebildik. Gazetecilerse gökyüzünden yoksun, avukat görüşmeleri kısıtlı, kitap alımı yasak, mektup alıp göndermek yasak.

Cezaevine girmekle kurtulmuyorsunuz

Tabii ki diğer cezaevleriyle ilgili de çok başvuru geldi bize. Mesela dün aldığım bir başvuru; Elazığ cezaevinde aniden koğuş sisteminden tek kişilik hücre sistemine geçmişler. Herkesi dağıtmışlar, şu anda Elâzığ cezaevinde avukat görüşü beşten sonra yasak. Herkes tek tek hücrelere alınmış ve avukat görüşü sırasında da mutlaka görevli bulunuyor. Cezaevine girmekle de kurtulamıyorsunuz yani. Orada da inanılmaz bir sıkıntı var.

3 Mayıs 2017