Beştaş: Çözüm bir ada mesafesindedir; İmralı kapatılmalı, tecrit son bulmalıdır

Milletvekillerimizin İmralı tecridine karşı başlattığı adalet nöbeti 21’inci gününde devam etti. Nöbete Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş ve milletvekillerimiz Kemal Bülbül, Ömer Öcalan, Zeynel Özen, Gülistan Kılıç Koçyiğit, Abdullah Koç, Kemal Peköz, Hişyar Özsoy, Mahmut Toğrul, Dilan Dirayet Taşdemir, Necdet İpekyüz, Celadet Gaydalı, Hüseyin Kaçmaz ve Rıdvan Turan katıldı. Burada açıklama yapan Beştaş, şunları söyledi:

İmralı Adası’nda bütün uyarılara rağmen ısrar edilen tecritle ilgili açıklama yapıyoruz. Adalet Bakanlığı önünde nöbet tutuldu. Bir hafta boyunda Adalet Bakanlığı önünde adalet talebi dile getirildi, koşullar anlatıldı. Ama Adalet Bakanlığından ses çıkmadı. Diğer günlerde ise çözüm odaklarının en büyüğü Meclis’in önünde adalet nöbetine devam ettiler. Bugüne kadar halen iktidardan ve Meclis Başkanlığından bir açıklama gelmedi.

Bugünden itibaren Meclis’in içinden, siyasetin merkezinden, kanunların yapıldığı ya da yapılması gerektiği, halk iradesinin temsil edildiği en yüksek organdan sesleniyoruz. Tecridi kaldırın. Tecrit suçtur, işkencedir, insanlığa karşı bir suçtur. Bunun er ya da geç hesabı verilecek, yargı sistemi içinde bir suç olduğunu da önemle ifade etmek istiyorum.

Türkiye tarihi, ulus devlet olarak inşa edildiği süreçten beri, Te’dib, Tenkil, Taqtil, Tehcir, Temsil, Temdin, Tasfiye ve Tecrit politikalarından oluşan bir siyaset izliyor. Tecrit, yukarıda saydığım politikaların hepsini içeren ve şu an en güncel politik çizgi olarak uygulanan yegâne sistemdir ve bunun merkezi İmralı’dır.

Tecrit umudun zerresini bırakmamak üzerine kurulmuştur

Sayın Öcalan ve yanındaki Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’a uygulanan tecrit, sıradan bir tecrit değil. Umudun zerresini bırakmamak üzerine kurulmuş, Türkiye’yi de aşan uluslararası bir tecrittir. Ve adı “derinleştirilmiş mutlak tecrit”tir. Çünkü dünyada bir örneği yok bunun. Bu derinleştirilmiş tecridin en önemli sebebi de İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir.

Hakikatler, eğilip bükülerek değiştirilemez. Çünkü onlar anlaşılsın diye var, inanılsın diye değil. Bugün Kürt sorunu, tam da anlaşılmak üzere ortada duran bir hakikat. Her gün yeni inkâr repertuarları eklenerek çözümsüzlüğü derinleştirilen, savaş-şiddet ve çatışma üzerinden yorumlanan bu yüzyılların somut gerçeği, ulusal düzeyden çıkıp artık küresel düzeyde tartışılmaktadır.

Tecrit demokratik uzlaşıya, özgür siyasete ve evrensel hukuka yüz çevirmedir

Bu sorunun birçok güncel yüzü mevcuttur. Tecrit en önemli, en acil ve en güncel yüzüdür. Bu anlamda tecridi, umut hakkından dahi mahrum bırakan, tarihsel bir mantık ve süreklilik siyaseti içinde, zamanı donduran mekânı sabitleyen bir siyaset olarak görüyoruz.

Tecrit; demokratik uzlaşıya, özgür siyasete ve evrensel hukuka yüz çevirmedir. Tecrit, hukukun sıfır noktasıdır. Tecrit; avukat, aile, telefon görüş yasağı değildir. Elbette hepsidir ama bunları aşan da bir şeydir.

Tecrit, halkların demokratik kazanımlarını boğma girişimidir

Tecrit, mantık olarak Kürt toplumu başta olmak üzere halklar ve onların demokratik kazanımlarını boğma girişimidir. Özel bir hukukun, özel bir rejimin ve özel yasaların işletildiği İmralı Cezaevinden yaklaşık 2 yıldır haber alınamıyor. İmralı adeta bir kayıp gönderge olarak kodlanıyor. Böyle bir yer ve sistem yokmuş gibi kaçırılıyor kamuoyundan. Tecrit yok deniyor! Adalet Bakanlığı’nın yok dediği tecridi ise dünya kamuoyu tartışıyor şimdi.

Dünyada 30’un üzerinde ülkeden 2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirdi

29 baroya kayıtlı 775 avukat, 10-17 Haziran 2022 tarihleri arasında avukat ziyareti gerçekleştirmek talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundu. Ardından 14 Ağustos’ta Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH) öncülüğünde, 22 ülkeden 350 Avukat Sayın Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na mektup gönderdi. Ve son olarak Fas, Filistin, Federe Kürdistan, Irak, Lübnan, Mısır, Kuzey ve Doğu Suriye ile Ürdün’den 756 avukatın Adalet Bakanlığı’na Sayın Öcalan ve İmralı’da kalan 3 isimle görüşmek için başvuruda bulunduğu duyuruldu. Yani dünyada 30’un üzerinde ülkeden 2 bin avukat aynı meşru talebi dile getirmiş oldu. Yaptıkları açıklamalar ile uluslararası medyaya İmralı’daki uygulamaların, “özel ve ayrımcı bir tecrit” olduğunu deklare ettiler.

Tecrit dünyanın gündeminde ama Türkiye yokmuş gibi davranıyor

Evet, tüm dünyanın her yerinden Türkiye’nin Adalet Bakanlığına başvuru var, CPT’ye başvuru var bu konuyla ilgili. Yani tecrit dünyanın gündeminde ama Türkiye yok diyor. Yokmuş gibi davranıyor. Adalet Bakanlığı tecrit rejimine dair tek bir söz sarf etmiyor, derin bir sessizlik ile durumu geçiştirmeye çalışıyor. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bahsettiğimiz kişi milyonların iradem dediği politik bir aktördür. Türkiye’deki gelişmelere dair her zaman en erken uyarıları yapan, Türkiye siyasetini esaslı bir yerden okuyan ve yaşanan çoklu krizlere karşı yol haritası olan bir kişidir. Ve zaman zaman onun açıklamalarından ve yol haritasından bu ülkenin cumhurbaşkanın da iktidar aklının da yararlandığını, bunu yaşama geçirdiğini ve söylemlerine yansıttığını hepimiz biliyoruz.

27 Nisan 2020 tarihinde İmralı Ada Cezaevi’nde ilk defa telefon hakkı kullandırılmıştır. Sayın Öcalan’ın ailesi ile 20 dakika ile sınırlı olan görüşme, İmralı Cezaevi tarihi açısından bir ilk olmuştur. Ancak o tarihten sonra hiçbir iletişim sağlanamadı. Mart 2021’den beri ise Sayın Öcalan’dan haber alınamıyor. Ya “disiplin cezaları” gerekçe gösterilerek engelleniyor ya da yanıtsız bırakılıyor. 2018 yılından bu yana aile görüşlerinin önüne engel olarak konulan 13 disiplin cezası oldu. Bugüne kadar verilen disiplin cezalarının gerekçesi avukatlara bildirilmedi ve itiraz süresi dolduktan sonra avukatlara yanıt verildi. Son 11 yılda yalnızca 5 avukat görüşü ve son 8 yılda da sadece 5 aile görüşünün yapılabildiğini hatırlatmak isteriz.

İmralı’da açık açık suç işleniyor

Avukatları ve ailesi dahi kendisiyle görüşemiyor. Bu ne demektir? Açık açık suç işleniyor demektir. Ulusal ve uluslararası hukuk ayaklar altına alınıyor demektir. Biz esas olarak bu suça karşı mücadele ediyoruz ve derhal Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını talep ediyoruz. Bu halkımızın ve bize oy veren milyonların, Türkiye toplumunun önemli bir talebidir. Türkiye’nin doğusundan batısına kuzeyinden güneyine milyonlar bu tecridin kaldırılmasını istiyor. Uluslararası hukuk örgütleri de Türkiye’ye CPT'nin tavsiyelerine uyma ve PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer tutukluların İmralı'daki tecridine son vermesi için çağrıda bulundu. Türkiye bunu da görmemezlikten geliyor. Buna cevap vermelisiniz.

Sorunun tanımını doğru koymazsak çözümünü imkânsız hale getiririz

Sayın Öcalan “Sorunların çözümü doğru tanımlamalarıyla doğrudan bağlantılıdır,” der. Sorunun tanımını doğru koymazsak çözümünü imkânsız hale getiririz. Kangrenleşmiş sorunlarımızın çözülememe nedeni budur. Sorunu doğru tanımlamazsak, günü kurtaran palyatif çözümler üretmekten başka bir iş yapmamış oluruz ki bize göre mevcut iktidarın yaptığı budur. Disiplin cezaları bu hukuksuzluğa kılıf uydurmaktan başka bir şey değildir. Disiplin cezalarının gerekçeleri nedir? Hiç kimseyle görüşemiyor. Arkadaşlarıyla havalandırmada konuştuğu için disiplin cezası verilebiliyor.

Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir

Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir. Bugün tecrit mutlak iletişimsizlik, mutlak alıkoyma haline varmıştır. Tecride karşı durmak demokrasinin yanında olmak demektir. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, Türkiye’de yaşayan her bir demokratın öncelikli görevi tecrit siyasetini deşifre etmek olmalıdır. Çünkü tecrit siyaseti sonlanmadan Türkiye’nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması mümkün değildir.

Çözüm bir ada mesafesindedir; İmralı kapatılmalı, tecrit son bulmalıdır

Diyoruz ki Tecrit ile kimse sonuç alamaz, sadece sorunu erteleyebilir. Ki her erteleme yıllara yayılan sorunlar yumağına, duygusal kopuşlara, farklı çözüm arayışlarına neden olur. Oysa çözüm bir ada mesafesindedir. Savaş için ülkelere değil adaya gitmelisiniz. Çünkü herkesin bildiği üzere İmralı’da Öcalan ile görüşme ve diyalog kanallarının açıldığı dönemler, Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümünün tartışılabildiği ve demokrasi kültürünün yükseldiği dönemlerdir.

Türkiye’yi şu an içine düştüğü krizler kuyusundan çıkaracak olan kişinin Öcalan olduğunu bilen güçler tecritte ısrarcıdır. Tecrit kalkarsa soygun ve talan düzeninin biteceğinden korkuyorlar. Barış ihtimalinin konuşulacağı, barışa zeminin açılacağını bilen savaş baronları istemiyor tecridin son ermesini. Tecrit sadece bir kelimeden ibaret değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesi, bütün yurttaşların eşit şartlarda anayasal güvence altında yaşaması için çok önemlidir. Şimdi savaşta ısrar edenler tecritte de ısrar ediyor.

Bu konuda bir ayrımcılık kimse istemiyor. Milyonların ve bizlerin talebi hukukun uygulanmasıdır. Herkes için eşitçe uygulanmıştır. Devlet, Kürt sorununu güvenlik konseptiyle ne çözebilir ne de bastırabilir, tecrit ile de sonuç alamaz. İmralı kapatılmalıdır, tecrit son bulmalıdır.

Tecrit ile Türkiye’nin geleceği arasında doğrudan bir bağlantı var

HDP olarak, tecrit ile Türkiye’nin geleceği arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu ifade ediyoruz. Kürt meselesi, şiddet yöntemleri ve savaş politikalarıyla çözülmedi, çözülemedi. Bunu on yıllardır Türkiye toplumu kanıyla canıyla deneyimledi. Bunu bitirebiliriz. HDP her zaman savaşın karşısında, barışın yanındadır; tecridin karşısında, özgürlüğün ve hukukun yanındadır.

Bazı meseleleri konuşmayarak, tartışmayarak hiçbir şey çözülemez. Bu sadece kendilerini kandırmak anlamına gelir. Meclis’ten bir kez daha Cumhurbaşkanına, Adalet Bakanına, iktidara ve yetkili herkese sesleniyoruz: Bu tecridi devam ettirerek, milyonlarca Kürt yurttaşın ve Türkiye toplumunun taleplerini görmezden gelerek başaramayacaksınız. Tecrit ve insanlığa karşı işlenen işkenceler son bulmalıdır.

19 Ocak 2023

Etiketler: #tecrit , #adalet nöbeti